Osmanlılar nasıl Urfa’daki Kürd Yönetimine son verdiler?(3)
Osmanlı devletinin 1800’lerin ortasına doğru Kürd hükümetlerine ve Mirliklerine karşı giriştiği kanlı savaşın bir boyutunu doğrudan yaşamış olan Babtistin Poujoulat’ın anılarından Kürdistan’da yaptığı gözlemlerinin 3.bölümünü özetleyerek aktaracağım.. Daha önce Kürd kadınlarına ve adsız bir Kürd önderinin Türkler tarafından alçakça katledişini aktarmıştım.. Babtistin Poujoulat 1840 yılında Paris’te basıma verdiği kitabının birinci cildinde Malatya’yı geniş geniş anlatıyor... Eski Malatya’yı, yeni Malatya’yı Malatya’nın bahçelerini hayranlıkla anlatıyor..(daha sonra Malatya’ya ilişkin değerlendirmelerini aktaracağım). Babtistin Poujoulat ve rehberi 26 ağustos 1837 yılında Malatya’da bulunan Mehmet Hafız Paşa’nın askeri karargahına vardıkları zaman tüm Osmanlı ordusu kürdlerle kanlı bir savaş içindeydi.. Babtistin Poujoulat o dönemde yaşanan bir anekdotu anlatırken Kürdistan’da yaşanan kıyımıda açık bir şekilde ortaya koyuyor. Poujoulat’ın anlatımına göre kendisi rehbersiz kalmış olduğundan Hafız Paşa kendi yol rehberini ona Halep’e kadar refakat etmesi için önermiş.. Bu tercuman İzmirli Pietro adlı genç bir Yunanmış. O dönem Türk generalı Hafız Paşa “bir Kürd’ün başını getirene 50 Frank, bir kolunu getirene 25 Frank ve bir bacağını getirene 25 Frank değerinde Osmanlı parasını veriyormuş.. Hafız Paşa’nın tercumanı olan Pietro Babtistin Poujoulat’a bir gün Malatya’dan Hafız Paşa’nın karargahına gelirken yolda Kürdlerin sadırısına uğramış ve hâlâ can çekişen bir Türk kadınını görmüş, biraz para kazanmak için kadının iki kulağını kesmiş ve Hafız Paşa’ya götürerek bir Kürdün kulakları diye karşılığında 25 Frank değerinde Osmanlı parasını almış.. 30 ağustos günü Babtistin Poujoulat Malatya’dan ayrılıyor, Toros dağlarına vurarak, bir çok yerleşim yerinden sonra Samsat’a geliyor.. Samsat hakkındada çok değerli bilgiler veriyor.. Ne yazık ki bu tarihsel Kürd şehride Türk vandalistleri tarafından su altında bırakıldı.. 1837 yılında Samsat’ta Babtistin Poujoulat söylemiyle 2000 Kürd ailesi yaşıyordu.. ( Samsat bölümünede sonra geleceğim) Bugün burada esas olarak anlatmak istediğim tarihi Eddesse, Ruha’yı yani Türklerin “Şanlı Urfa” dedikleri tarihi Kürd şehri hakkındaki yazdıklarına değineğiceğim.. Yazara göre bir dönemde Ruha şehri kral Antiochus’u honore etmek için Antioche diye adlandırılmış, ama aynı isimle başka şehirlerinde var olmasından dolayı Ruha’ya Antiochia ad Callirhoen denilmiştir.. Callirhoen çeşmesinden dolayı bu isim verilmiştir.. Yazar, Haçlı seferlerine katılan ve yaşanan gelişmeleri kaleme alanlar bu şehri Rhoa diye anlatıyorlar, diyor. Yazara göre Rhoa ismi Yunanca’da çeşme anlamına gelen Orha’ dan geliyor.. Yazar Ruha’nın M.Ö Büyük Seleucus tarafından 4.yy da kurulduğunu sanıyor.. Ama Yahudiler Ruha’nın kuruluşunu Hz. İbrahim dönemine kadar geri götürüyorlar.. Tevratçılara göre Nemrud tarafından Eddesse ve Ninova şehirleri aynı zamanda kuruldu... Ruha eski tarihi Ur şehrinin enkazları üzerine kuruldu, diyorlar.. Hz. İbrahim’in babası Thare Ur’dan Haran’a gidip yerleşmişti. Yine yazar Müslümanların anlatımlarınıda (Hz. Muhamed’de Kuran’da anlatıyor) aktarıyor.. Hz. İbrahim’in Nemrud’un sarayında subay olan Azar adlı birinin çocuğu olduğunu aktarıyor.. Yazar 3 Eylül 1837 yılının akşamı bir Ermeni Papazından duyduğu bir hikayeyi aktarıyor.. “Hz. İsa zamanında Eddesse’de Abgar adlı bir kral varmış.(Ben daha önce bazı tarihçilere dayanarak Adgar’ın Kürd olduğunu ortaya koymuştum-Aso) Bu prens cüzam hastalığına yakalanıyor. Adgar daha önce Hz.İsa’nın Filistin’de mücizeler yarattığını duymuştu.. Kral Adgar, Hz. İsa’ya Eddesse’ye onu iyileştirmek amacıyla gelmesi için rıcada bulunan bir mektup yazar ve Hz. İsa’ya şehrine sığınması için öneride bulunur. Çünkü, Adgar Yahudilerine Hz. İsa’ya karşı komplolar hazırladıklarını duymuştu.. Bu mektup Adgar sarayının 10 vekili tarafından Hz. İsa’ya götürülmüştür. Adgar, Meryem’in oğlu gelmeyeceği korkusuyla 10 vekil ile birlikte bir de resam gönderiyor. Eğer Hz. İsa gelmese dahi onun resmi hastalığını iyileştirmek için imdatına yetişeceğine umuyordu.. Hz. İsa Adgar’ın elçilerini Nazareth’te kabul etti.. Hz.İsa onlara kendileriyle beramber Eddesse gelemeyeceğini, çünkü beklediği günün geldiğini söylüyor.. O esnada Adgar’ın gönderdiği resam Hz.İsa’nın resmini çizmeye başlıyor.. Hz. İsa bunu farkedince bir mendili resmin üzerine gezdiriyor ve resim olduğu gibi mendile geçiyor. Hz. İsa mendili Adgar’a vermeleri için gönderdiği elçilere veriyor. Adgar’ın elçileri, Galilee’den Ruha’ya doğru yola koyuluyorlar.. Tam Ruha’ya yaklaştıkları zaman haydutların saldırısına uğruyorlar. O esnada Adgar’ın elçilerinden biri mendilin eşkiyaların eline geçmemesi için Ruha’dan pek uzak olmayan bir su kuyusuna atıyor.. Adgar’ın elçileri Ruha’ya geliyorlar ve yaşanan gelişmeleri olduğu gibi anlatıyorlar.. Ertesi Adgar halkıyla birlikte kuyunun bulunduğu yere geliyor. Sürekli olarak kuyu suyunun sevyesi çok düşük olmasına rağmen , o gün su sevyesi çok yüksekti ve mendil su üzerinde dalgalanıyordu.. Abgar, çok saygılı bir şekilde mendili alıyor, yaralarına sürüyor ve iyileşiyor. Ruha Kralı ve Ruha’nın tüm Ruha halkı Hz. İsa’nın dinine geçiyor.” İşte böyle anlatıyor Ermeni Papaz... Yazarın anlatımlarına göre Ruha’nın 5 kapısı varmış, akşamları kapatılıyor ve güneşın ilk ışınlarıyla birlikte kapılar açılıyormuş.. Yazarın anlatımlarına göre o dönem Ruha’da 15 cami ve iki kilise varmış.... O dönem Ruha’da zeytinden portakala kadar varan geniş meyva bağları varmış.. Yazar hayranlıkla Ruha’nın bağ ve bahçelerinden söz ediyor.. Ruha’daki siyasi ve idari yaşamına ilişkin yazar bugüne kadar bizim bilmediğimiz çok önemli tarihi bir anekdotu aktarıyor.. Biz sözü Babtistin Poujoulat’a bırakalım: “Uzun zamandan beri Edesse(Ruha) yönetimi babadan oğula geçen Kürd asılı Fazolle adlı bir aileye aitti.. Bu aile hiç bir zaman İstanbul reformlarına boyun eğmedi ve riayet etmedi. Daha önce kendisinden söz etme imkanı bulduğum Kürdlere karşı savaşı başlatmak için Osmanlı Ordusunun komutanlığına getirilen Mehmed Reşid Paşa, ilk saldırılarını Urfa valisi Fazolle efendiye yönelti.. Fazolle efendi kendisine sadık olan halkla birlikte şehir içine çekildi ve bir kaç gün Mehmet Reşid Paşa’nın yönetiği kuşatmaya karşı direndi.. Vezir bir kaç Türk askeri alayının isyancılara karşı artık direnemeyeceği noktasına geldiğinden dolayı Kürdistan’ın diğer bölgelerine gitme konusunda acele ediyordu.. Bundan dolayı Mehmed Reşid Paşa Dicle boylarındaki isyancıları bastırdıktan sonra yeniden geriye dönme düşüncesiyle Edesse surları çevresindeki kuşatmayı kaldırarak gitti. Fakat Şerif Paşa, Mehmed Reşid Paşa’nın elde silah yapmadığını bir hile ile yapabildi.. Fazolle efendinin 3 oğlu vardı... Şerif Paşa birini albay, diğerini albay yardımcısı ve üçüncüsünü de tabur komutanlığına getirdi. Şerif Paşa bu atamaları dostluk gösterileriyle doldurulmuş bir Mektup ile Fazolle efendiye bildiriyor: ‘ Fazolle Efendiye tanrının sana verdiği 3 soylu evlad, yiğitliklerini ve cesaretlerini kendi kardeşlerine ve gerçek inanç sahiplerine karşı değil, dinsiz ve imansız Kürdlere ve Ezidilere karşı, kötünün dostlarını ve iyiliğin düşmanlarını yerle bir etmek için Bizimle gelsinler. Sana gelince Fazolle efendi biz seni babanın yurdunda rahat bırakacağız... Bizim yalnızca senden istediğimiz senin hakimi olduğun şehirin kapıları savaş yorgunluğunu gidermek için bizim muhteşem Sultanımızın birliklerine açık olsun!!! Fazolle efendi Şerif Paşa’nın sözlerine kanarak 3 oğluyla birlikte şehrinin kapısının fazla uzağında olmayan Türk generalın çadırına gitti. Fazolle efendinin 3 oğlu Osmanlı ordusunda subay rütbesini alıp Kürdistan’ın diğer bölgelerine gönderildiler. 6 gün önce Fazolle efendi tutuklanarak sürgüne gönderildi... Daha şimdiden deniliyor ki ihtiyar Urfa valisinin kellesi uçurulmuş.. Fazolle efendinin 3 oğlunun kelleleride uçurulacak diye düşünülüyor. Türk politikası tehlikeli bir düşmadan kurtulmak için ihaneti kullanmaktan korkmaz...... Böyle örnekler Osmanlı tarihinde çoktur..” Devam edecek