bu kanmalari,kandirilmalari marabanin EHVEN-İ ŞER ine versekte,hani akli basinda,okur yazar ve birde akademik kariyer yapan aydinlarimizin, her hafta ayri telden calan ama hep ayni nakarati tekrarlayan sarayoglanina,soytarisina hangi keseden bilmemde ,ama bolca bir keseden verdikleri pirimi,destegi,kutlamayida anlamis degilim.kandirma ilkin kendisiylen baslar sonra bu zincir farkli versiyonlarlan devam eder giderken, adada sakiyanin ne kolarinda zincir neden ayaginda pranga var.kici acigin bundan bir önceki avukat görüsme notlarini kutlayan sayin Vildan Tanrikulu,acaba bu haftaki görüsme notlarindan dolayi kendisini kutlarmi,yada oda allahin bir kulu diyip kutsarmi bunu bilemem,ama bundan önceki görüsme notlarina kutlayan yazisini bir okuyalim derim.
Abdullah Öcalan'ı Kutluyorum!...
“Sorun bir halkın özgürlük sorunudur“
Ben aslında bugün barış konusunda da birşeyler söylemek istiyorum. Bana karşı olan yaklaşımları da eleştirmek istiyorum. İşte devlet tarafı beni “terörist“ vb. sıfatlarla göstermeye çalışıp sorunu çarpıtıyorlar. Bizimkiler de Kürt tarafı da benim sağlık durumumu, buradaki koşullarımı ileri sürüp benim adıma eyleme geçiyorlar. Benim koşullarımın kötü olduğunu ileri sürüp benim adıma eylemler yapıyorlar. Bu tarz yaklaşımları kabul etmediğim gibi ucuz da buluyorum hatta çok öfkeleniyorum bu yaklaşımlarına. Beni taklit ederek benim buradaki koşullarımı, koşullarımın ağırlığını ileri sürerek, bunları bahane ederek hareket edemezsiniz. Tamam biliyorum onlar için anlam ifade edebilirim ancak bu sorun bir şahıs temelinde kilitlenmemelidir. Bu sorun toplumsal bir sorundur. Siyasi bir sorundur. Bir halkın özgürlük, kimlik sorunudur. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Ben bu tarz yaklaşımlara değer vermem. Ben politik yönelimlere, yaklaşımlara, siyasi akla değer veririm, bu yaklaşım tarzını önemserim. Sorunumuz siyasal, sosyal bir sorundur. Bu tarz siyasal meseleler de siyasal akıl, siyasal yöntemlerle çözülür. Budur politik-siyasi yaklaşım. Bu durum böyle bilinmeli. Gidilen her yerde ben böyle anlatılmalıyım. İşte benim koşullarım tartışılıyor, bunun üzerinden eylemler yapılıyor. Bu tarz bir yaklaşım oynanmak istenen oyunlara araç olmadır. Böyle yapılırsa benim üzerimden oynanan oyunlara araç olursunuz.
GEREKİRSE AVUKATLARIMI DA REDDEDER GÖRÜŞLERE ÇIKMAM
Ben tekrar belirtiyorum, önemli olan bireysel durumum değildir. Benim için önemli olan cezaevindeki beş bin arkadaşımın ve halkımın durumudur, onların özgürlüğüdür, benim koşullarımın düzelmesi veya özgürlüğüm ancak ondan sonra sözkonusu edilebilir. Beş bin arkadaşım cezaevindedir yine halkımızın durumu, yaşadıkları ortadadır. Beş bin arkadaşım ve halkımızın durumu ne kadar iyiyse benim durumum da o kadar iyidir. Benim durumum onların durumuna bağlıdır. Onlar nasıl yaşıyorlarsa benim durumum da öyledir. Ben bu soruna böyle yaklaşıyorum, böyle ele alıyorum. Herkesin de bunu böyle bilmesi gerekir. Diyelim ki durumumu iyileştirdiler ama halkımın ve arkadaşlarımın durumu kötü olduktan sonra benim bireysel durumumun burada hiç bir anlamı, hiç bir değeri olmaz. Halkımız bu tarz bir önderliği kabul etti ben de halkımızın bana yaklaşımını böyle anladım. Benim demokratik önderlik anlayışım budur. Beni bu şekilde herkese anlatmak zorunluluğu vardır. Bu anlamayla alakalıdır. Benim anlayışımda, ilişkilerimde anlamaya dayalı bir yaşam söz konusudur. Anlamaya dayalı bir yaşamı yaratmak zorundayız. Anlayan insan özgürleşen insandır. Özgürleşen insan ise güzelleşir, güzel insandır. Güzelleşen insan da hayattan zevk alır. Özgürleşmeyle güzelleşen insan anlamlı bir yaşamın sahibi olur. Daha önce de söyledim anlaşılmazsam herkesi sert eleştireceğim. Gerekirse avukatlarımı da reddederim, görüşlere çıkmam.
PRATİK ÖNDERLİK YAPAMAM
Bu koşullarda pratik önderlik yapılamaz, talimat verilemez. Bunu ne ahlaken doğru buluyorum ne de kanunen doğru buluyorum. Bu yaklaşım ne ahlakidir ne de kanunidir. Ben bu hakkı kendimde görmüyorum. Pratik önderlik yapmaya ne koşulum var, ne zamanım var ne de yaşım başım müsait buna. Tabi otuz kırk yıllık siyasi tecrübem var. Burada on yıllık hatta on bir yıllık sosyolojik düşünsel derinleşmem var. Bütün bunlar paralelinde görüşlerimi, eleştirilerimi dile getirebilirim. Ancak bunu da bana çok görüyorlar, konuşma diyorlar. Ben buradakilere de söyledim; onurlu bir insanım, buradaki duruşum onurlu bir duruştur. Bana burada 12 kezdir hücre cezası veriyorlar. Beni bu şekilde disiplin cezalarıyla da sindirmeye çalışıyorlar, ben bunlara gelmem. Beni öldürebilirsiniz de ben bundan da korkmam ancak bana konuşma diyemezsiniz.
HALKIMIZIN DEĞERLERİNİ HAK EDEN BİR ŞEKİLDE YAŞAMAYA ÇALIŞIYORUM
Ben burada bir hükümlüyüm. Bunun da çok iyi farkındayım, bu durumumun bilincindeyim. Bir hükümlü olarak burada arkadaşlarıma, halkımıza layık bir şekilde son yürüyüşümü tamamlayacağımı belirtebilirim. Tek amacım budur. Ancak bunları yapabilirim buradan. Halkımıza karşı sorumluluğum gereği kendimi yaşatmak zorundayım, bunun için bu ölümden beter koşullara dayanmaya çalışıyorum. Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin direnişini biliyorsunuz. Mazlum kendini feda etti, Kemal ve Hayri ölüm orucunda yaşamlarını yitirdiler. Ben bu arkadaşların anılarına saygılı olmak zorundayım, onların anılarını yaşatmak zorundayım. Onlar çok cesur insanlardı. Ben açık söylüyorum, onlar kadar cesur da değilim. Belki sıradan biriyimdir, çok abartılacak biri olmayabilirim de. Ancak bildiğim tek şey var, burada onurlu, kişilikli, halkımızı ve değerlerimizi hak eden bir şekilde yaşamaya çalışıyorum. Benim buradaki mücadelem en basit en çıplak haliyle nefsimi koruma mücadelesidir, nefsime sahip çıkma mücadelesidir. Bu konuların bu şekilde bilinmesi gerekiyor." Abdullah Öcalan, Görüşme Notları, 22 Ocak 2010, Kaynak: http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=85766
Evet...
Yanlış okumadınız...
Yukarıdaki tespitler bizzat Abdullah Öcalan'ın. Kaynağı da belli...
Aslında, uzun bir dönemdir A. Öcalan'ın görüşme notlarını kısa bir göz atma dışında detaylı okumaktan vazgeçmiştim. Makyavelist felsefesi, buna uygun pragmatik pratik politikası ve en önemlisi de her konuda kendisini merkeze oturtan narsist ruh hali hakkında uzun yıllara dayanan bilgim ve kanaatim nedeni ile artık bu “görüşme notları“ nın siyasal değerlendirmelerim açısından önem taşımadığı sonucuna varmıştım.
Ancak, Abdullah Öcalan'ın son “avukat görüşme notları“ na baktığım zaman, bazı ara başlıklar özellikle dikkatimi çekti ve görüşme notlarının tümünü özenle okudum. Özenle okuduğum zaman da pozitif anlamda şaşırdığımı belirtmem gerekiyor.
Gerçi, yukarıda belirttiğim özellikleri nedeniyle, esasında Abdullah Öcalan'ın zaten şaşırtmamasının şaşırtıcı olması gerekiyor.
Ancak, buna rağmen ben yine de bu son “avukat görüşmesi notları“ nı okuduğum zaman ve özellikle de bunlar arasında aktardığım paragraflarda belirttiklerinden dolayı şaşırdım ve bu şaşkınlığımı da Abdullah Öcalan'ı kutlayarak ifade ediyorum.
İsveçli'lerin bir deyimi var. “Yaşam bir öğrenme sürecidir“ biçiminde Türkçe'ye çevrilebilir. Ben de bu şaşkınlığımda bu İsveç deyimine/atasözüne sığınarak en olumlu olanını düşündüm.
Demek ki yaşam öğreticiymiş...
Abdullah Öcalan'ın yukarıya aktardığım bu tespitlerinin, özellikle de altını benim çizdiğim cümlelerinin, altına imzamı atıyorum ve bu tespitlerinden dolayı kendisini kutluyorum!...
Umarım böyle biçimlerde benim gibi düşünenleri “şaşırtmaya“ devam eder. Bu biçimde “pozitif şaşırtmaya“ devam etmesi hem kendisinin ve hem de çok önem verdiğini belirttiği Kürt halkının özgürlüğünün yararına dır. Böyle “şaşırtmaya“ devam ederse ben de artık sadece eleştirmeye devam etmek zorunda kalmam, aksine ve aynı zamanda doğru düşünce ve tutumlarına da destek vermeye çaba harcarım.
Bu konuda yalnız olduğumu da tahmin etmiyorum.
Hatta Abdullah Öcalan böyle “pozitif şaşırtmaya“ devam ederse, muhtemelen benim gibi 33 yıldan beri kendisinin yanlış politikalarını ve birçok yurtseverin hayatına mal olan pratik uygulamalarını, infaz ve tehditlerini ısrarla eleştirenler ve bunlara karşı duranlar, her şeye rağmen Kürt halkının hak ve özgürlükleri adına, atacağı doğru adımlara da sahip çıkabileceklerdir.
Bu konuda artık fazla bir şey belirtmeme gerek yok.
Ancak, şimdi sıra, PKK/KCK/BDP yöneticilerinde...
Bakalım onlar da Abdullah Öcalan gibi, kendilerini eleştirenleri “şaşırtabilme“ becerisi gösterebilecekler mi?
Kendi kendilerini yönetebilme iradesi ortaya koyabilecekler mi?...
Örneğin, BDP Parlamento grubu, kendi öncelinin yaptığı gibi artık Abdullah Öcalan'ın (yukarıda aktardığım gibi bizzat kendisinin de eleştirdiği) sağlık sorunları yerine, Kürt halkı tarafından kendilerine Parlamento'da verilen görevi daha fazlasıyla, layıkıyla ve hakkıyla yerine getirebilecek politik öngörü, bilgi ve cesareti gösterebilecek mi?
Örneğin, PKK/KCK yöneticileri, bizzat kendilerinin de bildiği gibi, siyasal hedefleri açısından artık hiçbir siyasal gerekçesi kalmamış olan “silahlı mücadeleyi/güçlerini“ bizzat kendi iradeleri ile ve kendi hukuklarına göre sonlandırma kararı verebilme siyasal iradesi ortaya koyabilecekler mi?
Bekleyip hep birlikte göreceğiz...
Stockholm, 23 Ocak 2010
Vildan Saim Tanrıkulu
Re: Evet kandiriyorlar