Öt Abdullah öt!
Son avukat görüşmesinde Ergenekoncu Öcalan yine „Çürükkaya“ları işaret etti.
Sevdiğim bir arkadaş: "Avukat görüşmesini yayınlayan gazete hakkında dava aç“ dedi.
Kabul etmedim, konuşsun onun için de demokrasi var.
Biz konuşunca o müsaade etmedi
Onun konumuna düşmeyelim
Lakin Öcalan konuştukça batıyor dedim
Eskiden ne derdi?
„Kürdistan'da herşeyi ben yaptım, bu Çürükkayalar hiç bir şey yapmadı"
Şimdi ne diyor?
"Ben hiç bir şey yapmadım, her şeyi bu Çürükkalar yaptı, benim bir şeyden haberim yok!"
Ters döndü Abdullah
Nihayet aslına döndü
Maskelerini çıkarıp attı
Çırılçıplak göründü
Ben itirafçıyım dedi
İhbarcılığını açık açık yapmaya başladı
"Ben bir şey yapmadım, onlar yaptı!
General Büyükanıt'a ben suikast düzenlemedim, onlar yaptı!
Savaşı onlar geliştirdi
Baskınları onlar yaptı
Büyük komutanlıkları onlar yarattı
Ülkeyi onlar bölmek istedi
Çiller'in öldürülmesini ben engelledim
Generalleri zehirlemekten ben kurtardım
Onlar hain ben yurtseverim
Onlar Alman ajanı, ben Kemalistim".
Aynen böyle bağırıyor Abdullah
Hemde cıyak cıyak
Kürtler böyle adi itirafçıları tanırlar.
Sen tertemizsin, hiç bir şey yapmamışsın!
Bütün kötülükleri biz yaptık!
Sen Masumsun!
Öt! bunlar yetersizdir, Abdullah öt!
İtiraflarını derinleştir!
Bütün eylemleri, savaşı onlar yaptı de
Ben Şam'daki haremimde sefa sürdüm
Sadece Kürtleri öldürdüm
Ne ben, ne de kardeşim devlete silah çekmedik, de!
De ki kerizler uyansın!
De ki pisliklerinle beslenen aydınlar utansın!
**********************************************************************************
Vah vah vah
“Bu sözün altında General Veli Küçük’ ün imzasının olduğunu görmez
Çünkü şuursuzdur
Bilmez
Anlamaz
Görmez
Böylelerine söz anlatmaya değmez
Burada kesiyorum"
Bu aralar çok önemli bir konu üzerinde çalıştığımdan, yazamıyordum.
Şimdi fırsat bulduğumdan, şuursuz Şamil’ e cevap veriyorum.
Kürt Gladiosu makalende diyorsun ki
“Fikret Emek: Emekli Binbaşı...
Ergenekon'un askeri sorumlularından biri olduğu iddiasıyla tutuklu...
Emekli Binbaşı Fikret Emek'in ajandasında, Selim Çürükkaya, Şükrü Gülmüş, Zeki Öztürk gibi isimler ve bunlara ait irtibat numaraları (telefon numaraları (*) yer alıyor...
Haberin yer aldığı 13 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi, bilginin yer aldığı klasör numarasını da veriyor:
'Ergenekon iddianamesi klasör 18-19."
Hey Şuursuz Şamil sende haysiyet olsaydı, internet üzeri 18. Ve 19 klasöre ulaşır, bu klasörleri bir bütün olarak okurdun.
O zaman görürdün ki o klasörlerde binlerce Kürdün adresi ve telefon numaraları vardır.
İstanbul`daki bütün PKK derneklerinin telefon numaraları,
PKK Başkanlık konseyi üyelerinin adları, soyadları, kod adları ve üzerinden konuştukları telefon numaraları
Almanya`daki PKK li sorumluların telefon numaraları
Bütün bunları neden görmemezlikten gelmişsin?
Kaldı ki sen bizim adlarımızın infazcı bir binbaşının ajandasında çıkmasına neden şaşarsın?
Senin sahibin birde onun sahipleri bizim adlarımızı çoktan ölüm ajandalarına kayıt etmişler.
Sen bunları bilmez misin?
Bizim isimlerimiz bir defterde geçiyor
Senin sahibinin ismi iddianame ve klasörlerde üçyüz yerde geçiyor
Onu neden üçyüz kere Ergenekoncu görmüyorsun da
Bizimkine balıklama atlıyorsun.?
Boşuna arıyorsun Şuursuz Şamil!
Bizim adlarımızı Zindan direnişlerinin en temiz sayfalarında
Bizim adlarımızı Kürdistan dağlarının en doruklarındaki destanlarda
Bizim adlarımızı acılarda, mezar taşlarında
Bizim adlarımızı alçakların kalleşlerin ölüm defterlerinde ara
ajanların alçakların itirafçıların maaş bodrolarında adımızı arama
*************************************************************
Makalenin geri kalan kısmına yanıt vermeyeceğim
Sahibinin avukat görüşmesine verdiğim yanıt senin makalene de yanıttır.
“Bu telaş niye" ve “Onun korkusu Ergenekonun korkusudur" başlıklı yazı
Kulağına küpe olsun!
Ve sahibinin sahiplerinin sahibine yaptırdıklarını görmeye çalış
Beynin yüreğin ve cesaretin varsa tabi.
Ne diyor sahibin?
“Bana Çilleri biz vuralım siz üslenin önerisi getirdiler kabul etmedim"
Sana göre bu öneriyi sahibine kimler götürdü?
MİT mi?
Jitem mi?
Ergenekon mu?
Senin sahibin bunlarla arkadaş mı?
Yandaş mı?
Yoldaş mı?
Hiç biri değilse, sözkonusu öneriyi neden ona götürsünler ki?
Ve senin sahibin :
“Kaldı ki, ben böyle bir eylemi tasvip de etmiyordum." dedi.
Yani Çillerin öldürülmesini istemiyor!
Sayın Mehmet Şener'in, Sayın Mesut Barzani' nın Sayın Celal Talabani’ nin öldürülmesini istiyor.
Çiller:“Ben Kürtlere bir çakıl taşı bile vermem" diyordu.
Bir çakıl taşı için binlerce masum kürdü karanlıklarda kurşuna dizdiriyordu
Onun vurulmasını istemiyordu ama binlerce kürdü gözünü kırpmadan vuruyordu.
Sen bütün bunları bilmez misin?
Görmez misin, okuyup ta izlemez misin?
Ve sahibin Şahin Dönmezleşiyor..
Kuvvet komutanlarını zehirlemeye kalktılar, benim haberim yoktu!..
Vah vah vah
Büyük Anıt' a Suikast yaptılar ben bilmiyordum!
Vah Vah vah!
Kırıkkaledeki silah fabrikasını havaya uçurdular, benim bilgim yoktu!
Vah vah vah!
İnsan olan o fabrikayı havaya uçurur mu?
Vah vah vah
Savaş Buldan ile Musa Anter’ i vuran kurşunlar orada üretildi
Vah Vah vah
Vedat Aydın ile Mehmet Sincar’ı vuran silahlar orada yapıldı
Vah vah vah
Cudi dağını yakan, arıları böcekleri öldüren bombalar orada imal edildi
Vah vah vah
Kürdistandaki savaşın yuvası orasıydı, sahiplerimin yuvasını uçurdular!
Vah vah vah
Neredeyse savaşı sona erdirip barışı getireceklerdi
Vah vah vah
Şuursuz Şamil bütün bunları bir türlü bilmez
Sahibinin şu sözünün ne anlama geldiğini anlamaz.
“Benim hayata geçirmeye çalıştığım 1920'lerin Kuva-i Milliye ruhudur. “
Bu sözün altında General Veli Küçük’ ün imzasının olduğunu görmez
Çünkü şuursuzdur
Bilmez
Anlamaz
Görmez
Böylesi Mankutlara (*) söz anlatmaya değmez
Burada kesiyorum
(*) Eski çağlarda orta asyada uygulanan bir akılsızlaştırma operasyonun adıdır. Savaşta esir düşenlerin saçları jiletle kazınır, kafalarına yeni soyulmuş deve derisi geçirilerek güneşte bırakılır. Deri kurudukça kafayı sıkar ve bu işlemden geçirilen kişiler ölmezlerse köle olarak kullanılır. Çünkü geçmişlerini tamamen unturlar. Aymatov' un bir romanında geçmişini anımsayamayan bir mankut, kendisini eve götürmeye gelen annesini öldürür.
03.09.2008
**********************************************************************************
Evet, Yeşil İle ilişkimiz vardı!
İmralı`da tutuklu Ergenekon yöneticisi Abdullah Öcalan ve onun “hınk" deyicisi Şamil Batmaz, biz Çürükkaya' ların Yeşil ile ilişkimizin olduğunu söylediler. Evet, doğrudur, biz Çürükkaya'ların Yeşil ile ilişkileri vardı.
1992 de, Temmuz ayında Aysel Çürükkaya' nın babası ve üç kız kardeşi Tunceli Alay komutanlığına çağrıldı.
O tarihlerde Aysel Çürükkaya, gerilla komutanı,
Ömer Çürükkaya' da Gerilla olarak Dersim dağlarındaydılar.
Türk ordusu bütün operasyonlara rağmen Çürükkaya' lara ulaşamamıştı.
Fakat devlet intikam peşindeydi
Eli silahlı olanlarla baş edemeyince
Silahsız masumları hedef almıştı.
Aysel Çürükkaya' nın babası ve kız kardeşleri bunun için çağrılmıştı.
Alay komutanının odasında
Sakallı bir adam vardı
Alay komutanı onu “Mahmut bey" olarak tanıtmıştı
Bu Mahmut bey çağrılanların ifadelerini almıştı
Evlerinin ve çalıştıkları iş yelerinin adreslerini defterine not etmişti.
Bu olaydan bir müddet sonra Aysel Çürükkaya' nın kız kardeşi Ayten Tunceli ilinin Kepektaşı kasabasında, İşinden eve dönerken, beyaz Renault
bir taksiyle, biri sakallı dört kişi tarafından zorla kaçırıldı
Ayten' in izi ailesi tarafından her yerde arandı
Aradan yirmi bir gün geçti
Bir grup çocuk Elazığ Asri mezarlığına yakın bir çimenlikte oynuyorlardı
Çocuklardan biri çimenlerin üzerinde bir el buldu.
Eli kaldırınca, elin bir kola bağlı olduğunu gördü
Ürpererek eli yere bıraktı
Arkadaşlarını çağırdı
Çocuklar kolun yere gömülü bir gövdeye bağlı olduğunu anlayınca
Muhtara haber verdiler
Muhtar da polis çağırdı
Ceset gömülü olan yerden çıkarılarak morga kaldırıldı
Ayten' in ailesi telefonla haberdar edildi
Annesi, babası kız kardeşleri
Ve diş doktoru olan damatları morga gidince
Vahşice öldürülmüş çıplak bir bayan cesediyle karşılaştı.
Cesedin gözleri oyulmuştu
Kulakları kesilmişti cesedin
Burnu koparılmış,
Saç derisi yüzülmüştü.
Kimse tanıyamadı, ellerini ayaklarını incelediler
Annesi ayağındaki benden
Diş doktoru eniştesi, ağzındaki kendi yaptığı dişinden tanıdı.
Ve 29 yaşındaki Ayten' in cenazesini Dersim'e götürdüler.
Katilleri hakkında resmi makamlar hep suskun kaldı
Bir gün Jitem kurucusu Cem Ersever gazeteci yazar Soner Yalçın' a
“Tunceli' de Ayten Öztürk' ü Yeşil ve ekibi kaçırıp öldürdü," dedi.
Buna rağmen resmi makamlar kılını dahi kıpırdatmadı.
Bir kaç yıl sonra Yeşil olarak bilinen Mahmut Yıldırım' ın fotoğrafı Türk basınında yayınlandı.
Aysel Çürükkaya' nın babası ve iki kız kardeşi:
“Bu resimdeki adam ile Tunceli alay komutanının odasında bize 'Mahmut bey' olarak
Tanıtılan kişi aynı kişidir" dediler.
İşte böyle bêbext Şamil, bizim Yeşil ile ilişkimiz!...
Yani katil ile kurban ilişkisi!...
Peki sen bunları bilmez misin?
Bilirsin, bilirsin...
Ama vicdanını ve şerefini yitirmişsin
Bir satılmışa satılmışsın!
Yüreğinde diktatörün korkusu olmasaydı
Cesaretini yitirip pısırıklaşmasaydın
Bir kerecik olsun YENGEN' i dinleme cesaretin olsaydı
Böyle şuursuz veya şaibeli Şamil olmayacaktın.
24 Ağustos 2008
**********************************************************************************
Öcalan' ın korkusu, Ergenekon' un korkusudur..
Ergenekon İddianamesi yayınlandı
Tümünü okumak için zamana ihtiyaç var
Ama anlaşılıyor ki AKP sadece kendine dokunan bölümüne dokunmuş!
Onbinlerce sivil Kürdün öldürülmesinden sorumlu olan bölümü hakkında suskun!
Şimdi tam olarak zamanı
Kocası, kardeşi
Daysı, teyzesi
Oğlu, kızı öldürülen bütün Kürtlerin yakınları
Ergenekon savcısına başvurmalı
Bizim katillerimizi de açığa çıkarın demeli
Bir yargı süreci başlatmalıdırlar
Böyle bir girişim onun bunun kıllarıyla uğraşmaktan daha yararlıdır.
Yalçın Küçük'ü Tv kanallarından izliyorum
Konuşmalarına, hal ve hareketlerine
Masalara yumruk vuruşuna
Herkese tepeden bakışına bakıyorum
Kendisini zafer kazanmış Napolyon gibi sunuyor
Ve davranışlarıyla bize diyor ki;
Dünyanın en uzun süren gerilla savaşını ben yendim
Türkiye Cumhuriyetini ben parçalamaktan kurtardım
Ben benim, siz kim oluyorsunuz!
Bir milyon askerin yapamadıklarını ben yalınız başıma yaptım
Küçüklüğüme bakıp, büyüklüğümü görmemezlikten gelmeyin
Yoksa çarparım ha!
Geçen hafta Öcalan'ın avukat görüşmesine yanıt vermiştim.
Bazı noktalar üzerinde duramamıştım
Daha doğrusu makalem hayli uzadığı için kesmiştim
Şimdi tam sırası
Öcalan'ın korkusu, Ergenekon'un korkusudur
Bakın bu korkusunu / korkularını nasıl dile getiriyor:
“Şu anda da Almanya'da örgütten ayrılan beşyüz, bin kişi kalmaktadır.
Bir dönem nasıl Barzani ailesinden 5 bin kişi alınıp Amerika'ya götürülüp eğitilerek geri getirildiyse,
Şimdi de PKK'den kaçanlar aynı şekilde kullanılmak isteniyor.
Elit bir tabaka yaratılmak isteniyor.
Elit bir tabakayla Kürtlere üstten müdahale ederek denetim altına almaya çalışıyorlar.
Kürtlere küçük bir devletçik oluşturup buradan elit bir sınıf yaratarak kontrol altına almaya çalışan grubun başında radikal Siyonistler ve Michael Rubin gibiler bulunuyordu.
Kürtler üzerinden Sandinistler benzeri bir şey yaratmaya çalıştılar.“
Bu mantığa cevap vermeye gerek var mı?
Mantığın kavranması için sorulara ihtiyaç yok mu?
Beşbin Güney Kürdünün eğitim görmesi kötü mü oldu?
Kürtler ile Amerika'nın müttefik olmasının neresi yanlış?
Güney Kürdistan'da Federe bir Kürt devletinin kurulması Kürtlerin rüyası değil miydi?
Bu olay hain olan Kürtleri bile sevindirmedi mi?
Avrupa'daki Kürtlerin örgütlenmesi Kürtlerin zararına mı?
Siyasi, demokratik kurumların oluşturulması kötü mü?
Avrupa'nın ve dünyanın desteğini de arkalarına almaları halkın yararına değil mi?
Bütün bunlardan sonra Kuzey Kürdistan'da bir devlet kurmaları doğal hakları değil mi?
Her Kürdün bu sorulara yanıtları inanıyorum ki olumlu olacaktır.
Bir tek Öcalan için olumlu yanıtlar felakettir.
Çünkü o şu anda hain bir Kürt bile değildir.
Bazı bakan körler hala bunu kavrayamadılar.
Sorunumuz onlara bir şeyler gösterebilmektir.
Öcalan'ın son avukat görüşmesi çok ilginçti.
Tansu Çiller hakkında söyledikleri üzerinde kimse durmadı.
önce söylediklerini aşağıya aktarayım:
“Biz Tansu Çiller'i öldürelim, sorumluluğu siz üstlenin" diye teklifte bulundular.
Ben bu teklifi kabul etmedim.
Ben ancak kendi eylemlerimizin sorumluluğunu üstlenirim dedim.
Kaldı ki, ben böyle bir eylemi tasvip de etmiyordum."
Sorularımız var Abdullah bey!
Sana bu teklifi getirenler kimlerdi?
Senin çetelerin mi, devletin çeteleri mi?
Senin çetelerinden böyle bir öneri sana gelmediğini biliyoruz.
Demekki devlet çeteleri cinayet ihaleleri verecek kadar sana yakındırlar?
Tansu Çiller'inkini kabul etmemişsin, ya kabul ettiklerini niye söylemezsin?
Devlet çeteleri sana cinayet ihalesi getirdiğine göre, sen onlara hangi cinayetlerin ihalelerini verdin?
Hangilerini kabul ettiler, hangilerini reddettiler?
Mesala Kürt işadamları ve entellektüellerinin listesini sen Tansu'ya vermeyesin!
Veya onlar teşkilatının içinde ortadan kaldırılması gerekenlerin listesini sunuyorlar mıydı?
Her sözün bir tarafını açığa çıkarıyor Abdullah!
Mürit sandığın adamlar uyandı
Kullandığın kelimelerin tılsımı bozuldu
Münafıklar çoğaldı
Yükseldikçe ayıpların görüldü
Baksana Diyarbakır halkına selam yollarken bile açık veriyorsun
Ne demiştin:
Diyarbakır halkına selamlarımı iletiyorum.
„Diyarbakır halkı 1925'te bir komployu boşa çıkardı.
Bugün de bana bağlı kalarak bir komployu boşa çıkardı.“
Bununla ne demek istiyorsun Abdullah?
Yani 1925 te Şêx Seîd İngilizlerin oynuna gelmişti.
Onların teşvikiyle Kürtleri isyana çağırmıştı
Cumhuriyete karşı komplo yapmıştı.
Şêx Seîd'in askerleri Diyarbakır surlarını kuşatmıştı
Fakat Diyarbakır halkı isyana kalkmadığı için Şêx Seîd güçleri yenilmişti
Ve sen isyana destek vermeyen/ komploya gelmeyenlere teşekkür ediyorsun?
Sana göre bu gün de dış güçler Türkiye Cumhurriyeti'ne karşı komplo yapmış
Ve sen bu komployu anlayan biri olarak cumhuriyete sahip çıkmışsın!
Diyarbakırlılar da bu gün senin dediklerine uydukları için onlara teşekkür ediyorsun.
Ben sana ne diyeyim Abdullah!
Hala Sana Sayın diyen ve hala sana karşı tavır takınmayan Kürt okumuşları utansın!
05.08.2008
Selim Çürükkaya
**********************************************************************************Bu telaş niye?
23.07.2008 tarihinde İmralı Cezaevi'nde tutuklu olan Ergenekon yöneticisi Abdullah Öcalan' ın avukatları, kendisiyle Türk devletinin gözetimi ve denetimi altında bir görüşme yapmışlardır. Bu görüşmede Abdullah Öcalan' ın söyledikleri kaydedilmiş ve bu kayıtlar devlet yetkililerinin kontrolünde, avukatlar aracılığıyla dışarı çıkarılarak, önce Fırat Haber Ajansında, ardından Roj TV de ve pek çok yayın organında yayınlanmıştır. Maskeleri bir bir düşen Abdullah Öcalan, büyük bir korku ve telaşla sırtını Türk generalleri ve onların derin organizasyonu Ergenekon'a dayayarak, ortaya çıkmış olan gerçek yüzünü gizlemek için yalan üretmeye başlamış ve bu yalan maskeleriyle tekrar yüzünü gizlemek istemiştir. Biz Öcalan'ın söylediği yalanları tek tek ele alarak incelemek ve bu yalanları neden söylemek ihtiyacında olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Öcalan`ın birinci yalanı şudur:
"O dönem örgütten ayrılan bu çetecilerin büyük bir kısmı, Çürükkaya onlar, Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde rahatça yaşamaktadır. Hatta şimdiki Bakan Hüseyin Çelik'in akrabası Selahattin Çelik de Avrupa'dadır. Evleri, korumaları ve bir sürü kadın yanlarında var. Oysaki bunlar binlerce insanın kanına girmişlerdir, 15 bin insanın katilidirler. Ama Türkiye bunların iadesini istemiyor, Almanya tutuklamıyor, iade etmiyor, hatta yanlarına koruma veriyor. Muzaffer Ayata 20 yıl Türkiye'de cezaevinde kaldı, çıktıktan sonra burada kalamadan hemen yurtdışına gitti. Almanya'da tutuklandı, 4 yıldır hiçbir suçu olmamasına karşın cezaevinde. Ben Almanya'yı burada suçüstü yakaladım. Başka bir delile ihtiyaç yok. Bu bile Almanya'nın bu olaylarla ilişkisini açıklıyor."
Önce Muzaffer Ayata 'nın neden Almanya`da tutuklandığına bir açıklık getirmemiz gerekiyor.
Muzaffer Ayata' yı çok yakından tanırım onunla birlikte yedi yıl gibi uzun bir süre Diyarbakır zindanının hücrelerinde kaldım. Müzaffer, Abdullah Öcalan' ın deyimi ile Almanya'da tutuklandı. Tutuklanma gerekçeleri arasında "Güney Almanya' nın PKK sorumlusu olmak, Almanya' ya gizli olarak, kaçak yoldan adam sokmaktır." Bu suçlardan tutuklanan Ayata' nın Aleyhine ifade veren kişi Ayata ile belki aynı düzeyde, belki de O'nun bir üst düzeyinde örgütte görev yapan Rıza Erdoğan' dır. Bu kişi neden Alman Mahkemesinde arkadaşı aleyhine ifade verdi? Mutlaka Öcalan' da Muzaffer Ayata ve onları yönlendiren Ergenekon da, biliyordur. Mafyavari pratiklerinin soncu tutuklanınca, siyasi mağdur posizyonlarına girip, bazı zavallıları kandırabilirsin. Ama yalanlarınızı yutmayacak ve bu yalanları neden attığınızı bilen insanlarla karşı karşıya olduğunuzu, bilmeniz gerekiyor.
Muzaffer Ayata' nın tutuklanması sorununa bir açıklık getirdikten sonra, Öcalan' ın diğer iddialarına değinmek istiyoruz. Çok şükür biz Çürükkaya' lar ve Öcalan' ın tarikatıyla ilişkilerini kesenler, Almanya' da ve diğer Avrupa ülkelerinde onurluca yaşıyoruz. Buralarda sosyal devlet vardır, çalışamayanlarımızın geçim parasını sosyal devlet ödüyor. Çalışanlarımız ise daha rahattır. Kürt olduğumuzu, hatta analarımızın da Kürt olduğunu söylüyor ve yazıyoruz. Bismark' ı da övmüyoruz. Senin yüzünü açığa çıkarmak, şebeken Ergenekonun maskelerini düşürmek için çaba da harcıyoruz.
Biz Çürükkaya' lar dan hemen sonra Selahattin Çelik' e yönelmişsin, sırtını dayadığın Ergenekon' u dinleyerek AKP li Bakan Hüseyin Çelik ile akrabalığını vurgulamışsın ve hemen ardından "bunların korumaları var, yanlarında bir sürü kadın var" demişsin. Devran ters döndü diye düşünmüşsün! Hani bir ara senin korumaların vardı, kadınları sen sürüleştirmiştin. Ama merak etme senin gibi yapmadık ve yapmayız da!
Senin gibi yapsaydık sana karşı çıkmamıza gerek yoktu ki!
Papaz veya senin gibi sahtekar değiliz. Yanımızda kadınlar var. Ama sürü değiller!
Kadın meselelerinden hemen sonra katliam ve kan sorununa girmişsin, bizi kastederek: " Oysaki bunlar binlerce insanın kanına girmişlerdir, 15 bin insanın katilidirler
"Kendini bizim şahsımızda anlatıyorsun Abdullah!
Korumalarla dolaşan sendin, bir "sürü" kadına sahip olan sendin, binlerce Kürdün kanına giren sensin, İmralı mahkemesinin önünde ve kameraların karşısında ''kırk bin kişinin ölümünden ben sorumluyum'' diyen yine sensin.
Bu olayı daha derinlemesine çözersek; ben Selim Çürükkaya, 11 yıl Türk zindanlarında tutuklu kaldım üç yıl boyunca Türk mahkemelerinde yargılandım. Hiç bir mahkeme beni adam öldürdün, diye yargılamadı. PKK üyesi olmak ve bağımsız bir Kürdistan devleti kurmaktan dolayı yargılandım. Mahkemelerin karşısında ''evet ben PKK üyesiyim, bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulması için mücadele verdim'' dedim ve bundan dolayı ceza aldım.
Dışarı çıktım, senin yanına geldim. Karşılaştığımız ilk gün gözlerindeki ihaneti farkettim. Bana hiç bir suç işlettiremedin. Seni tam olarak kavrayınca, ne olduğunu 1993 yılının Ağustos ayında kaleme aldığım Apo' nun Ayetleri adlı kitabımla bütün dünyaya anlattım. Ve bu kitapta anlattıklarıma sadık kalmak için, politikayı bıraktım.
Ben bir yazardım ve görevim de gördüğüm ve yaşadığım gerçeği halkıma ve dünya halklarına anlatmaktı.
Sen yıllarca ''benim koltuğuma göz dikmişler'' diye bağırıyordun ya! Koltuk, saray, sürüyle kadın, kafileyle korumalar, rahat yaşam senin olsun dedim ve ben özgürce yazdım.
Kardeşim Sait Çürükkaya ve arkadaşım Salahattin Çelik' e gelince onlar Kürt halkının bağımsızlık mücadelesine katıldılar. Ama benim gibi cezaevine düşmediler. Silahlarını alarak dağa çıktılar. Hepimiz bilirizki, bu insanlar dağa armut toplamak veya tavşan avlamak için çıkmamışlardı.
Ve bu iki şahıs senin şef olduğun örgütün elemanlarıydı. O örgütün bütün kongre kararlarında "ölüm cezaları başkanın onayı olmadan infaz edilmez" diye yazar. Ve bu adamalar senin örgütünden ayrıldıktan sonra Avrupa' ya geldiler. Buraya geldikten sonra, tek bir kişi öldürmediklerini biliyorum. Senin de, bunlar Avrupaya çıktıktan sonra, yani benim örgütümden ayrıldıktan sonra adam öldürmüşler diye bir iddian yok?
Eğer bu adamlar senin örgütünün üyesiyken, senin emrin altında çalışıyorken 15 bin kişi öldürmüşlerse, sen nerdeydin Abdullah?
Senin haberin vardıysa, sana soruyorum bu on beş bin kişiyi neden öldürdünüz?
Senin tarikatında senin emrin olmadan kimse bir kuş bile öldüremezken, nasıl oldu da Selahattin ile Sait senden habersiz 15 bin kişi öldürdü ve sen duymadın!
Duydun da bu güne kadar neden sustun?
Herkesi ahmaklaştırdığını sanıyorsun, ama yanılıyorsun!
Seni dikkatle okuyanlar, artık kimin adamı olduğunu hemen çıkarıyorlar. Zaten sen eski arkadaşlarını 15 bin kişinin katili ilan ettikten hemen sonra, asıl cümleyi söylüyorsun
"Türkiye bunların iadesini istemiyor"
Burada da yalan maskesini yüzüne geçirmeye çalışıyorsun.
Sen bu sözleri avukatlarına söylemeden yıllarca önce, Ergenekoncu arkadaşlarına hepimizin adını okudun, bizimle ilgili bildiğin her şeyi anlattın.
Onlarda bizim ile ilgili tüm illerin vali ve emniyet müdürlerine yazılar yazdılar, hakkımızda dosyalar hazırladır. Bu dosyaları Alman içişleri bakanlığına ve Interpol'e verdiler, bizim adlarımızı terör listesine aldılar. Ve bizi tek tek istemeye başladılar.
Örneğin ben, yani Selim Çürükkaya 2003 tarihinde Hamburg savcılığından Türkiye`ye iade edilmek için istenmişim. Fakat Türkiyenin gerekçeleri hukuken geçersiz olduğu için, talepleri reddedilmiştir.
Kardeşim Sait Çürükkaya senin ve Ergenekoncu Duran Kalkan'ın ihbarlarından dolayı Almanya'da tutuklandı.
İhbarlarınız diyorum, çünkü “belge göster'' diye soracaklara hitaben belirtiyorum:
Alman savcılarından iade edilmemiz için Türk hükümeti başvurular yaptığı esnada Abdullah Öcalan avukat görüşmesinde, Duran Kalkan Med TV' de Almanya`nın katilleri koruduğunu, kendilerinde cinayet işleyen bir çok katilin Süleymaniye üzeri Almanya`ya geldiğini ve Almanya' nın bu katilleri himaye ettiğini söylemişti.
Yine Öcalan'ın karanlık emellerini farkeden ve bu yüzden Avrupa ya gelen Avukat Hüseyin Turhallı sizin ihbarlarınız sonucu tutuklandı. Kardeşimin arkadaşları, tarikatınızı reddeden Küçük Zeki, Yıldırım Kaya hakeza tutuklandılar.
Abdullah Bey, elbette siz bütün bunları biliyorsunuz ama öfkenizin nedeni başka, teşkilatın Ergenekon gibi diyorsun ki; " Almanya tutuklamıyor, iade etmiyor, hatta yanlarına koruma veriyor." Ergenekonu üzen, seni kahreden budur.
Evet Almanya bir hukuk devletidir, senin mensup olduğun teşkilat gibi kanunsuz değildir. Bu yüzden, kuvvetli deliller olmadıkça senin sırtını dayadığın vahşi devlete siyasi bir mülteciyi vermez. Ama Almanya yine bir hukuk devletidir, kendi ülkesine sığınmış sığınmacıların can güvenliğini sağlamakla yükümlüdür.
Herhalde sen herhalde teşkilatınla birlikte artık kolayca bizi öldüremediğin için bu koruma işlerinden rahatsızsın, belli oluyor!
"Almanya Türkiye' ye karşı suç işlemiş kişileri, iade etmeyip koruyor, bu yüzden Almanya' yı suçüstü yakaladım" sözü Türkiyenin içişleri bakanı söylemiş olsaydı, üzerinde fazla düşünmeden geçerdik. Ama bu sözü bir zamanlar PKK örgünün yöneticiliğini yapmış bir kişi tarafından kendi eski arkadaşları için söylemişse, üzerinde düşünülmesi gerekir. Ve düşünebilenler Abdullah Öcalan`ı suçüstü yakalamış olurlar.
Öcalan'ın önemli bir itirafına değindikten sonra, diğer yalanlarına geçmek istiyorum. Sözü geçen avukat görüşmesinde şu itirafta bulunuyor:
"Burada (İmralı) benimle görüşmeye gelen Albay, "Bu sorunu kendi aramızda, biz bize çözelim, bu alçaklar kardeşleri birbirine boğazlatmak istiyor" dedi. Ben de "Evet, bu sorunu kendi aramızda, biz bize çözelim. Dış güçlere havale etmeden, ABD'ye, AB'ye havale etmeden çözelim" dedim. ''Benim Ergenekon ile olan ilişkimi bu görüşmeye dayandırıyorlar. Benimle görüşmeye gelen kişi Kıvrıkoğlu'nun temsilcisi sıfatıyla gelmişti. Ben halen de söylüyorum, biz bu sorunu kendi içimizde çözelim"
Yani Ergenekoncular, Abdullah' a biz bu sorunu kendi aramızda çözelim, Avrupa ve Amerika alçakları bu işle uğraşmasın. Biz birlikte halledelim demiş.
Abdullah da onlara evet demiş. On yıldan beri kendi arlarında sorunu nasıl çözdüklerine dünya alem tanıktır. Bombalama göçertme, katliam, ortaklaşa karakol bombalama, birlikte çarşılara bomba atma, gerilla da ve Kürtler içinde Kürt yurtseverlerini katletme, Kemalizmi birlikte diriltme, Türk milliyetçiliğini birlikte geliştirme ve böylece kendi aralarında çözme! Zaten bu Avrupa ile Amerika`da olmasaydı, daha doğru bir deyimle Dünyadan olmasaydı şimdi çoktan Mustafa Kemal gibi veya Ermenilere yapılanlar gibi, işi kökten halletmişlerdi ama işte bu "alçak" Amerika ile Avrupa bırakmıyor!
Öcalan`ın ikinci büyük yalanına geçmeden önce, kısa bir açıklama yapmak zorundayım. Mart 2007 Tarihinde kitabım Sırlar Çözülürken İstanbul da Doz yayınları tarafından yayınlandı. Bu kitapta Ergenekon örgütünü, bu örgütün işlediği büyük cinayetleri ve bu örgütün üyelerinden biri olan Öcalan`ı anlattım. Sırlar çözülürken kitabı yayınlandıktan uzun bir müddet sonra Türkiyenin gündemine düşen Ergenekon operasyonlarında ele geçen belgeler yazdığım kitabın birer kanıtı gibidirler. Ve Savcı Ergenekon iddianamesinde Öcalan' ı da işaret edince, büyük bir telaşla, deşifre olmaması için bizi hedefleyerek, onu gösteren parmakları bize çevirmek istiyor.
İkinci büyük yalanı:
"PKK içerisindeki çetelerin dış güç bağlantılarının iyi çözülmesi gerekir. Çeteleşme 1986 yılında başlar. Anlayış olarak daha da eskiye dayanır. Şahin Dönmez' le, Yıldırım Merkit' le başlayan bir süreç var. Şahin Dönmez cezaevindeyken içimize bir bayan göndermişti, Aysel' di adı. Çok garip bir bayandı. Oraya buraya koşturuyordu; Bingöl'e, Karakoçan'a gidip geliyordu. Tuhaf hareketleri vardı. Yine Fuat arkadaş, Ali Haydar Kaytan'ın eşi, ismini hatırlayamıyorum şimdi, onun da benzer şeyleri vardı. Bunların amacı PKK'yi içten ele geçirerek çökertmekti. Bunun için birçok yol denediler, kadınları kullandılar."
Yukarda adları geçen Şahin Dönmez, Yıldırım merkit ve Cemile Merkit. Dersimli' dirler. Bir zamanlar Abdullah öcalan' ın en çok güvendiği kişilerdi. Şahin dönmez 1979 Tarihinde Elazığ' da tutuklandı, soruşturmada çözüldü, bildiği bilgilerin hepsini polise verdi. Diyarbakır cezaevinde itirafçı oldu. Bu günkü Ergenekoncuların seni kullandıkları gibi, O'nu kullandılar.
Tahliye olunca askere gitti. Askerden dönünce İstanbul' da nalburcu dükkanında çalışırken, PKK nin bir militanı tarafından öldürüldü.
Yıldırım Merkit, Diyarbakır cezaevinde itirafçı oldu, senin kadar olmazsa da Kemalizmi övdü, tahliye olunca yurt dışına çıktı. Romanya da bir Fırında çalışırken öldürüldü.
Cemile Merkit, babası, arkadaşları kardeşi örgüt tarafından öldürüldüğü için örgütten ayrılmış, İsveç`te hala yaşıyor.
Bunların hiç birisinin dış güçlerle herhangi bir ilişkisi olmamıştır. Şahin Dönmez ile Yıldırım Merkit 'iç güçlerle yani senin ilişki içinde olduğun güçlerle ilişkileri vardı. Onlarda kullandıktan sonra öldürmen için, önüne attılar.
Öcalan' ın Üçüncü yalanı
Özellikle Mahsum Korkmaz arkadaşın öldürülmesinde PKK içerisindeki çetelerin parmağı vardır. Öyle söylendiği gibi askerler öldürmemiştir."
Bu güne kadar Kuzeyli kürtlerin büyük bir çoğunluğu Mahsum Korkmaz' ın Türk askerleriyle girdiği bir çatışmada öldürüldüğünü biliyordu.
Nihayet sen herkese açıkladın!
"Öyle söylendiği gibi askerler öldürmemiştir"
Biz yıllardır Mahsum'un bir çatışmada öldürülmediğini söylüyorduk, müritlerin inanmıyorlardı ,.
Nihayet sen itiraf ettin. O zaman Kürt kamuoyu adına, sana bazı sorular sormak istiyorum.
Kürdistanlı bu en büyük komutanı katleden bu çeteler kimlerdi?
Ona kim veya kimler komplo kurmuştu?
Sana yapılmamış komplolar hakkında yüzlerce sayfa yalan düzüyorsun da, bu komutana yapılan komplo hakkında neden ketumsun?
Bekaa vadisinde 1988`de Şahin Baliç' i kurşuna dizmeden önce "Mahsum Korkmaz' a bu komplo yapmış" dedin mi?
PKK dökumanlarında adı Hogir olarak bilinen kişi sanık sandalyesine oturtulduğunda, bu kez "Mahsum' un katili budur" dedin mi?
Şemdin Sakık senin teşkilatı terk edip KDP ye gittiğinde, bu kez Şemdin'i Mahsum' un katili ilan ettin mi?
Bu kadar yalanı atmaya niye ihtiyaç duydun Abdullah?
Mahsum' mu Şahin Baliç Öldürdüyse, Şahin, Mahsum'un öldürülmesinden sonra da yıllarca senin emirerin olarak çalıştı.
Mahsum' u Hogir öldürdüyse, O'da yıllar sonra emrindeki en iyi komutandı!
Şemdin Sakık öldürdüyse, Mahsum'un ölümünden sonra en az on yıl senin bir numaralı adamındı?
A
skerlerin Mahsum' u öldürmediğini kesin olarak sen söylüyorsun.
Katilin ayak izleri senin kapına geliyor, bu kadar yalanı atmanın nedeni bu değil mi Abdullah?
Abdullah'ın dördüncü yalanı:
"Benim çocukluk arkadaşım olan Hasan Bindal'ın öldürülmesi de yine çetelerin işidir. O dönem bir tatbikat vardı, Hasan Bindal gitmek istemedi, ben "git, izle, neler oluyor gör" dedim. O tatbikatta Hasan öldürüldü. Ben olay yerine gidip inceleme yaptım. Hasan'ı öldüren kurşun 300 metreden atılmıştı ve özel yapım bir kurşundu, vücuda girince patlayan bir kurşundu".
Hasan Bindal öldürülmeden önce, Bekaa' da, 22 Kürt gencini Türk ajanıdır gerekçesiyle tutuklamıştın. Bunlara akla hayala gelmedik işkenceler yaptırmıştın, en az yarısını öldürtmüştün. Bütün bu işkenceleri Hasan Bindal ile Şahin Baliç'e yaptırmıştın. Televizyonlar ve basın aracılığıyla attığın yalanlar kimse tarafından yutulmayınca ve yalanların açığa çıkmaya başlayınca, telaşa kapılarak Bekaa vadisinde tatbikat düzenlemiştin, Hasan gitmek istemiyordu, sen "git izle neler oluyor gör" diyerek Hasan'ı göndermişsin.
Senin teşkilatının yani Ergenekon'un adamları, özel yapım bir kurşunla Hasan'ı vurmuşlar. Ve sen bunu bahane ederek Şahin Baliç'i de kurşuna dizerek zaferini ilan etmişsin.
Peki, ne oldu?
Hani Bekaa' ya 22 ajan gelmişti?
Hani seni öldürmek istemişlerdi?
Ölenlerden ve sağ kurtulanlardan hangisi ajandı?
Ve sen ''beni öldürmek istiyorlar'' diye kaç masumun kanına girdin?
Yüzün açığa çıktı, maskelerin düştü, kurtulamazsın!
Artık yalanların yeter, başka konuya geçelim:
Şu Orgeneral Yaşar Büyükanıt Suikasti üzerinde duralım mı?
Bu konuda sen ne demişsin? Önce onu aktaralım:
''Hatta o dönem Büyükanıt'a bir suikast girişiminin olduğunu da ben çok sonradan öğrendim. Büyükanıt o dönem Diyarbakır'da alay komutanıydı, televizyonlara çıkarak "PKK çok iğrenç, çok vahşi bir örgüttür" diye açıklamalarda bulunuyordu. Çürükkaya`lar, iki kardeşini yitirmiş birinin sırtına bombaları bağlayıp suikast için göndermek istiyorlar. Sonradan araştırdım, kendi yoldaşlarını öldürmek istiyor. Demek ki öyle kirli işler var ki, bu şekilde bunları örtmek istiyorlar. Zaten iki kardeşini yitirmiş birini ölüme göndermek vahşettir.
Abdullah Öcalan, Çürükkaya`lar derken bir hileye başvuruyor. Kardeşim ile beni özdeşleştiriyor. Oysa ben 1993 yılından beri Öcalan'ı Suriye ve Türk devletinin Kürt halkına karşı kullandığı bir piyon olduğunu fark etmiş, bu konuda kitap yazarak teşkilatına karşı koymuştum. Kardeşim ise o dönem hala örgütteydi. Daha benim gördüklerimi görememişti.
Büyükanıt süikasti bu tarihlerde olmuştu. Öcalan bir şeyler geveliyor, canlı bomba olarak gönderilen soy ismi Marangoz olan kişiye acımış gibi görünerek "vahşettir" diyor, ne kadar insancıl olduğunu anlatmaya çalışıyor. Ama asıl olarak Sait'i Alman devletine ve kendi efendilerine ihbar ediyor.
Zilan kod adlı militan Dersim`de canlı bomba olarak kendini patlatarak, 6 rütbesiz askeri öldürdüğünde, Öcalan bunu kahramanlık eylemi olarak değerlendirerek Zilan'ı tanrıça ilan etmişti.
Kürt halkının dünyasını başına yıkan genarale karşı yapılan canlı bombalamayı ise, vahşet olarak niteliyor! Bununla da kendini ele veriyor.
Oysa o eyleme teşebbüs eden yaşlı adam Kürt katliamcısı Yaşar Büyükanıt' ı cezalandırmak için, bombayı bir türlü patlatamamış ve yakalandığında polis soruşturmasında sarfettiği gazetelere de yansıyan son sözü Öcalan' ın yüzüne savrulan tükürük gibiydi.
"Başarmadığımdan dolayı çok pişmanım!"
Öcalan ise binlerce Kürdü öldürten Tansu Çiller için: "Biz Tansu Çiller'i öldürelim, sorumluluğu siz üstlenin" diye teklifte bulundular. Ben bu teklifi kabul etmedim, ben ancak kendi eylemlerimizin sorumluluğunu üstlenirim dedim. Kaldı ki, ben böyle bir eylemi tasvip de etmiyordum."
1993lerin savaş Generali Doğan Güreş için de şunları söylüyor:
"Benimle ilgili iddianamede Doğan Güreş'in zehirlenmesinde benim rol aldığımı söylediler. Oysaki ben bunu iddianame ile öğrendim. Ben mahkemede savcıya da bunu söyledim. Benim bu olayla bir ilgim yok, ben olayı burada öğrendim dedim."
Savcıya yine yalan söylemişsin be Abdullah,
''Komutanlara askerleri tarafından zehir verileceğini duydum. Hemen engelledim. Ardından haberim olmadan bizim örgütün il sorumlularının bilgisi dahilinde, kendi başlarına komutanları zehirleme teşebbüsüne girişmiş ama başarmamışlardı. Haberi duyunca küplere bindim. Olaya adı karışan iki asker, bir müddet sonra Bekaa' ya geldiler. Bu iki askere yardımcı olan bizim örgütün İstanbul sorumlularıydı.
Birisinin adı İhsan Beşkardeş'ti. Diğerinin adı Ilhan Çiftçi'ydi.
Kimseye çaktırmadan dört ay içinde dördünü de farklı taktiklerle öbür dünyaya yolladım" deseydin, daha dürüst davranmış olurdun.
Ama işte sende o yok!
Generale karşı yapılacak olan eyleme vahşet dersin, Tansu Çiller gibi bir katile karşı yapılacak eyleme karşısın, Kuvvet komutanlarını zehirleme teşebbüsünde bulunanların hepsini yok edersin! Kadınları çocukları, rütbesiz askerleri ve masum Kürtleri öldürmekten ve zavallıların senin için kendilerini yakmaktan zevk alırsın! Bunlar bile senin ne olduğunu anlatmaya yetmiyor mu?
Ve son olarak, senin Çürükkaya`lara karşı telaşının nedenini açıklıyorum. Seninle bizim aramızda kişisel bir husumet yoktur. Bizler aile olarak, yaklaşık otuz yıldır Kürt halkının haklı davasının en ön saflarında, hiç bir çıkar beklemeksizin, mücadele ettik. 1990`lardan sonra senin satılmış biri olduğunu ve Kürt halkının düşmanlarıyla birlikte Kürt halkına karşı savaştığını fark ettik. Dolayısıyla bu kirli savaşta yer almayacağımızı, kan dökmeyeceğimizi söyledik, ateş, kan ve barut içinde, ihanet çemberinde sana ve efendilerine karşı çıktık.
Ve o günden sonra, senin karanlık yapını ve ihanetlerini anlattık.
Sen ise Türk devleti ile birlikte çalışarak, bizi ihbar ederek Türk devletine teslim ettirmek istiyorsun.
Zaten senin ihbarların sonucu Türk devleti Kardeşimi Almanya' dan istedi. Ve Almanya kardeşimi tutukladı. Ama Türk devletinin kardeşim hakkında Alman savcıya yolladığı iddialar hukuken geçersiz olduğu için, talebi reddedildi.
Bunun üzerine Türk devletinin avukatları davayı yüksek mahkemeye götürdü.
Bundan 13 gün önce, davanın 10 Eylül'de Yüksek Mahkeme'de görüleceğine dair, bize tebligat yapıldı.
Aynı bildirim Türk devletine de yapılmıştır. Biliyorum ki Türk devletine yapılmış bildirim, sana da yapılmıştır.
Ve senin Ergenekoncu efendilerin: ''bizim gönderdiğimiz beş yüz sayfalık belge Alman mahkemelerine yetmedi, biraz da senin ihbarlarına ihtiyacımız var'' deyip seni konuşturuyorlar.
Ve sen yalan üzerine yalan, iftira üzerine iftira atıyorsun.
Senin kimin adamı olduğun belli artık.
Kürt katili Veli Küçük' le, şu anda Ergenekon üyesi olarak tutuklanmış, daha önce seni yöneten generallerle, aynı görüşleri savunuyorsun..
Ergenekoncular, görünümde bile olsa Amerika ile İsrail`e karşıdırlar, sende de öylesin. Ergenekoncular, Kürdistan'ın güneyindeki Kürt Federe Devleti'ne karşıdırlar, sen de şiddetle karşısın.
Onlar Kemalizmi kendilerine rehber alıyorlar, sen Kemalizmi güncelleştirelim dersin.
Onlar Kuvay-ı Milliye'yi kuruyorlar, sen bir ağız değişikliği ile 'Kuvay-ı Demokrasi'yi önerirsin.
Onlar Türkiyenin Avrupa birliğine girmesine karşıdırlar, sen Kürt halkına Avrupa düşmanlığı yayarsın..
Onlar AKP hükümetine şiddetle karşıdırlar, sen sadece hükümete karşı şiddeti vaaz edersin.
Onlar Türk ordusuna toz kondurtmuyorlar, sen onlardan daha orducusun.
Onlar dış güçler Kürtleri kullanıyor derler, sen aynı sözleri tekrarlarsın.
Onlar Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulmak ve sorunun siyasileştirmek isteyen kişileri 'dış güçlerin ajanı' olarak değerlendirirler, sen daha açık olarak bizlerin, Sayın Melik
Fırat' ın ve Sayın Sertaç Bucak'ın adını vererek efendilerine hizmet edersin.
Onlar PKK' nin terörist bir hareket olmasını ve öyle de kalmasını istediler.
Sen de PKK` nin terörist damgası yemesi ve öyle kalması için, her türlü yola başvurdun.
İşte sen bütün bu yüzlerinle açığa çıktın. 'Almanya`yı suçüstü yakaladım' derken kendin suçüstü yakalandın.
Selim Çürükkaya, 27.07.2008
Öt Abdullah öt! / Aktarma/Selim Curukkaya'nin yazilari