[size=x-large]Zazalar kimdir, Zazaca nedir ?[/size]
Kürtçenin Kırmancki, Zazaki lehçesi ve Kürt tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan araştırmacı, yazar ve dilbimci Munzur Çem ile Zazaca üzerine yaptığımız röportajda sorularımıza önemli yanıtlar verdi. Dil üzerine yapılan çalışmaların önemini vurgulayan Munzur Çem konu hakkında da çeşitli önerilerde bulundu.
1. Zazalar (Kırmanc, Dimili) kimdir?
„Zazalar (Kırmanc, Dimili) kimdir?“ şeklindeki sorunuz, Kırmancların ulusal kimliği ile ilgili olsa gerek. Eğer öyleyse, buna kısaca „Kırmanclar (Zazalar) kırmanccayı (Zazacayı, Dımıliceyi, Kırdceyi) konuşan Kürtlerdir,“ şeklinde yanıt verebilirim. Tabi bu saptama, benim kendi yaratmam ya da kişisel tercihim değil, bizzat Kırmancca konuşan halkımızın benimsedigi kimlik, onun tarihsel gerçeğidir.
Kendisi, Diyarbekirli Kirmanc (Zaza) bir aileden gelen Ziya Gökalp bu konuda şunları yazıyor:
„... Zazalara gelince, bunlar kendilerine (Arapça harfinin kesresi ile) Kırt derler. Kurmanclara da Kürdasi veya Kirdasi adını verirler..“ (Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik İncelemeler, Komal Yayınları, Ankara, 1975 s, 51)
Ziya Badıllı`nın aynı konuda yazdıkları ise şöyledir:
Türkiye`deki Zazalar kendilerini asıl Kürt sayarak kendilerine Kird ve kendilerinin dışında kalan Kürtlere, daha doğrusu Kurmanclara da –biraz da küçümseme ile müterafik olarak- Kirdasi (Kürdümsü, Kürtçük) derler,` (abç)“ (Kemal Badıllı, Türkçe İzahlı Kürtçe Grameri (Kurmancca Lehçesi), 1965, s.6`dan aktaran Malmisanıj, Kird, Kirmanc, Dimili veya zaza Kürtleri, Deng Yayınları, Kasım 1996, İstanbul, s. 8)
Bu arada şunu da önemle belirtmek gerekir ki Kirmanccayı (Zazacayı) konuşan Kürtler kendilerini her yerde aynı adla adlandırmazlar. Bunlar, Dersim yöresinde kendilerine „Kirmanc“, Çewlig (Bingöl) yöresinde „Kird“, Palu ve Maden yöresinde „Zaza“, Sêwrege (Siverek) yöresinde „Dımıli“; lehçelerine ise sırasıyla „Kırmancki“, „Kırdki“, „Zazaki“ ya da „Dımılki“ derler.
2. Kirmancların (Zazaların) yaşadıkları yerler nerelerdir?
Kirmanclar, Kuzey Kürdistan`da şu illerin sınırları içerisinde yaşamaktadırlar:
Çewlig ( Bingöl), Dersim (Tunceli), Diyarbekir, Bedlis (Bitlis), Semsûr (Adıyaman), Xarpêt (Elazığ), Erzingan (Erzincan), Erzirom (Erzurum), Muş (Muş), Sêrt (Siirt), Ruha (Urfa), Meleti (Malatya) ve Qers (Kars).
Bu illerden Dersim (Tunceli) ve Çewlig (Bingöl)`de nufusun çoğunluğu Kirmanc (Zaza)`dır. Yine Diyarbekir, Xarpêt (Elazığ), Erzıngan (Erzincan) illerinde nüfusun önemlice bir bölümünü Kirmancca (Zazaca) konuşanlar oluşturmaktadırlar. Geri kalan illerde, Kırmancca konuşan nüfusun, o ilin nüfusu içerisindeki payı ötekilerine oranla daha düşük düzeydedir.
Kürdistan`ın batı noktası olan Sêwaz (Sivas)’ın Qoçkiri (Koçkiri) yöresi ile Gümüşhane, Bayburt, Niğde (Aksaray ilçesi) ve Adana illerinde de bir miktar Kirmanc (Zaza) var. Yine Sürgün veya göç nedeniyle Türkiye`nin öteki bir çok ilinde de dağınık halde Kirmanclar yaşamaktadırlar.
3. Kirmancki, Zazaki, Dimilki veya Kirdki gibi tanımlamaların arasında farklar
var mıdır?
Daha önce de değindiğim gibi Kirmancca`yı konuşan Kürtler bölgelere göre dillerini ayrı adlarla adlandırırlar. Kendilerini „Kirmanc“, konuştukları lehçeyi ise „Kirmancki“ diye adlandıran Dersim Kirmancları „Zaza“ terimini Sünni Kirmanclar (Zazalar) için kullanır, kendilerine böyle denmesinden hoşlanmaz, tepki gösterirler. Son dönemde genç nesil bakımından durum değişmeye başlasa da „Zaza“ sözcüğünün onlar açısından küçük düşürücü bir anlamı var.
Yine Çewlig (Bingöl) Kırmanclarının, kendilerine „Kırd“, lehçelerine ise „Kırdki“ dediklerine yukarıda değinmiştim. „Kırd“ teriminin ne zamandan beri kullanıldığı hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ancak bunun çok eski tarihlere kadar uzandığını gösteren bulgular da var.
„Kurd`Kürt sözcüğünün kökeni hakkında bu güne kadar çok değişik yorumlar yapılmışsa da, bu yorumları yapanlar çoğu kez bizzat Kürtlerin yer yer kendilerini adlandırmak için kullandıkları „Kırd“ ve „Kırmanc“ sözcüklerinden habersiz olduklarından bu iki sözcüğü hesaba katmamışlardır. Bu nedenle de örneğin Yunan yazarlarından Polybe (Polibio)`in M.Ö. 200`lerde sözünü ettiği „Cyrti“, Strabon`un sözünü ettiği KûpTıoı (okunuşu: Kirti, anlamı: Kirtiler) ve Romalı tarihçi Tito Livio (M.Ö. 54-M.S. 17)`nun sözünü ettiği „Cirtei“/“Cirti“ sözcüklerinin bugün bazı bölgelerde Dımıli Kürtlerinin kendilleri için kullandığı „Kırd“ ve bunun çoğul biçimleri olan „Kırdi“ veya „Kirdi“ sözcükleri ile neredeyse aynı olmaları gibi hususlar üzerinde durulmamıştır.“ (Malmisanıj, age. s.9)
Öte yandan „Kırmanc“ ve „Kırmancki“ terimlerinin, kirmancca (Zazaca) konuşan Dersimliler tarafından sadece kendileri ve dilleri için kullanıldığını sanmak da yanıltıcı olur. „Dersim`de Alevilik“ kitabımda bu konuya şöyle değinmekteyim:
„Dersimlilerin kendilerine Kırmanc dedikleri doğru. Ancak bu terim, sanıldığı gibi sadece Dersim'in Kırmancki (Dımılki/Zazaki/Kırdki) konuşan kesimini değil; Alevi olsun, Sünni olsun Kurmanci (Kırdaski) konuşan kesimlerini de kapsıyor. Yani, Kiğı'nın, Karakoçan'ın, Pertek'in, Mazgirt'in, Çemişgezek'in, Hozat'ın, Koçkiri'nin vs. Kurmanclarının da adıdır; Kürtlüğü ve Kürtleri ifade ediyor. Benim doğup büyüdüğüm Doğu Dersim'de "Kırmancê Erzurumi" , "Kırmancê Muşi", "Kırmancê Diyarbekiri" vb. tanımlamayı her an duymak mümkün.“
Bazı yörelerde daha değişik bir tanımlamaya da rastlıyoruz. Özellikle de Batı Dersim, Malatya, Sivas ve Kayseri yörelerinde, Alevi-Sünni ayırımının etkisiyle Kırmancki (Zazaki) konuşan Alevi Kürtler, kendilerini ve kurmancca konuşan öteki Alevi Kürtleri Kırmanc, Sünni Kürtleri ise Sünni ya da Türk diye nitelendirmekteler. Yani kavram olarak Alevilik Kürtlükle, Sünnilik ise Türklükle bütünleştirilmiş durumdadır. Hatta kan bağıyla birbirlerine bağlı oldukları bilinen aynı aşiretin mensupları için dahi bu ayırım sözkonusu olabiliyor. Örneğin, Batı Dersim'de, daha çok da Pertek-Çemişgezek yöresinde yaşamakta olan Sakak (Şawaq) aşiretine mensup yaşlı bir kadın, bir süre önce kendisiyle konuştuğumda, bana kendi aşiretine ait köyleri sayarken, Alevi olan köylerin halkı için "Onlar Aleviler, Kırmanc'dırlar", Sünni olanlar içinse "Onlar Sünniler, Türktürler" demişti.“
Öte yandan, Kürdistan'ın öteki bölgelerinde yaşayan değişik kesimler tarafından bu terim, geçmişte olduğu gibi günümüzde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Üstelik de hem Soranice, hem de Kurmanci konuşan Kürtler kendilerini bu şekilde adlandırmaktalar.
"Bütün bu örneklerin gösterdiği gibi, hem Dersim Dımılilerinin, hem genelde 'Kurmanc' adıyla tanınan ve Kuzey Kürtçesini konuşan Kürtlerin hem de Güney Kürtçesini konuşan Kürtlerin ayrı ayrı kendilerine Kırmanc dediklerini görüyoruz. Örneğin genelde Kurmanc olarak bilinen Kürtler Şernex (Şırnak), Behdinan ve Çıyayê Kurmênc yöresi gibi birçok yörede kendilerine Kırmanc diyorlar. ...Güney Kürdistan'daki Kürtlerin kendilerine Kırmanc (36), lehçelerine "Kırmanci Xwarû" (Güney Kırmanccası); Kurmanci adıyla tanınan ve Kürdistan'ın Türkiye parçasındaki Kürtlerin çoğunluğunca konuşulan lehçeye ise "Kırmanci Serû" (Kuzey Kırmanccası) dediklerini biliyoruz..." (Bak Malmisanıj, Deng dergisi, Haziran-Temmuz 1992 sayı 21, s, 56'da "Kırd, Kırmanc, Dımıli veya Zaza Kürtleri" başlıklı yazı).
Malmisanıj, alıntıda (36) ile işaretlenen dipnotta ise şu bilgileri vermektedir:
"Bruinessen'in aktardığına göre, E. B. Soan'in 1912'de yayınlanan bir çalışmasında sıraladığı 20 aşiretten dokuzu kendilerine 'Kırmanc' diyorlardı. Bunlar Güney Kürdistan aşiretlerindendi. Pıjder, Bılbas, Şıwan ve Baban' gibi.`
(Bak. Martin van Bruinessan, Ağa, Şeyh ve Devlet Kürdistan'ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Özgür Gelecek Yayınları, Ankara, 1991, s. 411)"
Ahmedê Xani, Kürtler'den bahsederken bazen Kırmanc, bazen de Kurmanc terimini kullanır.
19. Yüzyılda, İran Kürdistan'ında yaşamış olan ve Erdelan Beylerine mensup şair ve tarihçi Mesture Xanımi Erdelani, hazırladığı tarih kitabında bu sözcüğü "Kırmanç" olarak yazmaktadır.“ (Malmisanıj, a.g.e. s.23'ten)
Kurmanc kelimesi gibi Kırmanc sözcüğü de bazı yörelerde ezilen sınıf ve tabakalar ile aşiret mensubu olmayan kişileri ifade etmek için kullanılıyor. Bu saptamaya, İsmail Beşikçi ile Muzaffer Erdost gibi Türk araştırmacıların çalışmalarında da rastlamaktayız:
Erdost, Şemdinli yöresi Kürtleri üzerine araştırmasında, "Aşiret, kabilelerden ve hiç bir kabileye mensup olmayan Kırmançlardan meydana gelir ...," demektedir. (M.Erdost, Türkiye Üzerine Notlar, Sol yayınları, Ankara, 1971 s. 166.)
Beşikçi ise "Kırmanç, Kürt demektir," belirlemesinde bulunduktan sonra, Kürt feodallerinin ezilen halktan ayırdedilmek için bu terimi kendileri için kullanmadıklarını, Kürt halkının uluslaşma sürecinde onun aşağılayıcı anlamını kaybedeceğini söyler. (Beşikçi, D. Anadolu'nun Düzeni, 3. basım, c.I, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, 1992, s. 191. Munzur Çem, Dersim`de Alevilik, Pêri Yayınları, İstanbul, 1999, s. 275-278`den naklen.)
Bu da gösteriyor ki Kırmanc sözcüğü farklı lehçeleri konuşan, farklı din ve mezheplere mensup olan ve Kürdistan`ın değişik yörelerinde yaşayan Kürtler tarafından kullanılan ortak bir kimlik adı olup Kürtlüğü ifade etmektedir.
4. Zazaların dini yapılanması nasıldır?
Kırmanclar (Kırd/Zaza/Dımıli) arasında dinsel yönden de farklılklar var. Çewlig (Bingöl)`in Bongulan (Solhan) ilçesi hariç tutulursa, Elaziz-Çewlig-Muş hattının kuzeyinde yaşayan Kırmanclar alevi, güneyinde yaşayanlar ise müslümandırlar (sünni). Bu hattın kuzeyinde kalan Bongilan Kırmancları da hattın güneyindekiler gibi sünnidirler. Kayseri, Sivas, Malatya Kırmancları alevi olmalarına karşın Niğde Aksaray`dakiler sünni müslümandırlar.
Bu konuya kafa yorarken, Kürdistan`da dini inanç, lehçe ve aşiretsel yapı açısından tablonun hayli renkli olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Bazı aşiretler var ki bir yerde Kurmancca, başka yerde Kırmancca (Zazaca) konuşurlar. Bir yerde alevi iken başka yerde sünnidirler. Örneğin, Dersim'de Haydaran aşireti alevi ve kırmanc (zaza), Van yöresinde sünni-kurmanc, Güney Kürdistan`da ise yine sünni olup Soranca konuşurlar. Milanlar Dersim'de alevi-kurmanc, Viranşehir taraflarında sünni-kurmanc; Bextiyaran, Şadiyan ve İzoliyanlar Dersim'de alevi-kurmanc, Dersim'in hemen çevresinden başlayarak öteki bir çok yörede sünni-kurmancdırlar. Çemişgezek taraflarındaki Şawaklar (Dersim'in mevsimlik göçebe aşiretidir) Kurmanci konuşurlar ve yarısı alevi, yarısı ise sünnidir. Karsananlar Dersim'de alevi-kırmanc, Karakoçan ve Kiğı yöresinde alevi-kurmancdırlar. Aynı durum, Lolan ve Demenanlar için de geçerlidir. Lolan aşireti Dersim`de alevi-kırmanc iken Van-Hakkarı yöresinde müslümandırlar ve kurmanci konuşurlar. Demenanlar Dersim`de alevi-kırmanc (Zaza), Sivas yöresinde alevi-kurmanc, Van-Hakkari yöresinde ise sünni-kurmancdırlar.
5) Zazaların Kürdistan tarihindeki konumları nedir, en önemli vakalar hangileridir ?
Aslında bu kapsamdaki bir soruya böyle bir röportaj çerçevesinde yanıt vermek hayli güçtür. Çünkü konu hem oldukça geniş bir alanı kapsıyor hem de elde fazlaca kaynak mevcut değil. O nedenle soruyu yanıtlarken daha çok 20. Yüzyılın başlarından günümüze kadar ki duruma özetle durmak istiyorum.
Ama bunu yapmadan önce, Kırmancca (Zazaca) konuşan Kürtlerin ne zamandan beri bugün üzerinde yaşadıkları topraklarda bulundukları konusuna kısaca değinmekte yarar görmekteyim. Şunu hemen belirteyim ki bu konuda kesin bilgilere sahip değiliz. Şerefhan, Şerefname`de Dersim yöresinde yüzyıllarca hüküm sürmüş olan
Melkişi Beyliği`den bahsederken şöyle diyor:
"Üç kısma ayrılan Melkişiler Kürdistan'da büyük ihtişamları, hizmetçilerinin, taraftarlarının ve kendilerine bağlı olanların çokluğuyla ün yapmışlardır... Ülkeleri ise genişlik ve önem bakımından, uzak yakın herkesçe 'Kürdistan' özel adıyla tanındı; öyle ki berat ve emirnamelerde ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiği zaman, yalnız bu önemli vilayet anlaşılır; ayrıca Kürtler arasında 'Kürdistan' sözcüğü geçtikçe, bundan yalnız Çemişkezek Vilayeti kastedilir." (Şeref Han, Şerefname, Yöntem Yayınları, İstanbul 1975, s. 209)
Ne var ki bahsedilen dönemde, Dersim yöresinde yaşayan halk Kırmancca (Zazaca) mı yoksa Kurmancca mı, ya da bugünkü gibi her ikisini mi konuşuyordu, belli değil. Söz konusu beyliğin başındaki beylerden iki tanesinin isimleri Şıx Hesen (Şeyh Hasan) dır. Acaba yörenin güçlü aşireti Şıx Hesenan (Şeyh Hasanan)ların bunlarla bağı var mı, o da tam olarak bilinmiyor.
Ancak Türk yazarlarından İsak Suguroğlu`nun üzerinde durduğu bir nokta var ki Kırmancca konuşan Kürtlerin Dersim`e geliş tarihleri hakkında önemli ipuçları vermektedir.
"... Şah Ismail ise, zaptettiği bölgelerde emniyeti temin etmek için kendi tebaasından olan Dinbilli aşiretini tedibe girişince etrafında bulunan bütün Irak Kürtleri korkularından batıya doğru kaçmağa başlamışlar ve gelip Van, Bitlis, Diyarbekir, Harput gibi dağlık bölgelerine yayılmışlar ve bunlardan bir kısmı bilhassa sarp dağlara ve vahşi meşe ormanlarına sahip ve aynı zamanda yol uğrağı da olmayan Dersim'i bir yurd olarak seçmişler ve buraya yerleşmişlerdi.
`Sunguroğlu'nun verdiği bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Irak Kürdistanı'ndan kuzey-batıya doğru gerçekleşen göç, sadece Dersim'e değil, aynı zamanda Van, Diyarbekir, Bitlis ve Harput yörelerinedir. Bugün Dersim'de bulunan bazı aşiretlerin aynı zamanda Ağrı, Van ve Hakkari yörelerinde yaşıyor olmaları da büyük ihtimalle bu olaylardan kaynaklanmaktadır.“ (İsak Sunguroğlu, Harput Yollarında, 1958, c. 1. s.134-135. Munzur Çem. Dersim`de Alevilik, Pêri Yayınları, s. 90-91), Malmisanıj, Kırd, Kırmanc, Dımıli veya Zaza Kürtleri, Deng Yayınları Broşür dizisi, 1996, s.41-42'den naklen)
Bu arada, söz konusu Kırmacların Dersim`e gelişlerinden önce yörede Kürtlerin yaşamakta olduğu bilinmektedir. Acaba bunlar hangi lehçeyi ya da lehçeleri konuşuyorlardı, dinleri neydi, sorusuna net bir yanıt verme olanağına sahip değiliz. Örneğin Kurêş (Kurêşo Kur) ile ilgili söylencede Selçuklu Sultanı Alaettin Keykubat`tan bahsedilmektedir. Söylenceye göre Kurêş`in ilk köyü Depe (Karakoçan)`ın Çeleqas köyüdür. Aynı köy bugün de var ve halkı Kurmancca konuşmaktadır. Kurêş`in soyundan gelen Kurêşan aşiretinin ezici çoğunluğu Kırmancca (Zazaca) konuşuyor. Eğer Kurêş Kırmancca konuşuyor idiyse bu demektir ki Kırmanclar en azından o zamandan bu yana bölgede varlar. Yine aynı söylencede, bugün de bu yörede yaşamakta olan Lolan ve Karsanan aşiretlerinden bahsedilmesi de dikkat çekicidir. Söylencede verilen köy ve yer isimleri de günümüzde hala aynı adlarla anılmaktadırlar. Kurêş ile söylencede adı geçen ve daha önce de belirttiğimiz gibi Dersim`de Kırmancca (Zazaca) konuşan Karsanan aşireti, buraya bitişik Kiğı ve Karakoçan`da Kurmancca konuşuyor. Güney Kürdistan`da sorancanın konuşulduğu Lolan bölgesi olduğu ise biliniyor. Kurêşin çağdaşı olup ona pirlik etmiş olan Bamasur`un soyundan olanların ise bugün de Kurmancca konuştuklarını unutmamak gerekir. Kurêş`in sonradan göç ettiği Zêve ya da Dewa Kurêsû`nun bulunduğu Nazımiye`de bulunan büyük derelerden birinin ismi „Derê Lay“ (Lay Deresi)`dir. „Lay“ sözcüğü, Güney Kürdistan`da çay ya da nehir anlamına gelmektedir.
Bu arada Kiği ve Maraş yöresinde yaşayan ve Kurmancca konuşan Kürtlerden bazılarının Dersim`den buralara göç ettikleride bilinen diğer bir gerçektir. Bu göçün tarihi ile ilgili olarak anlatılanların, Sunguroğlu` nun yukarıda değindiği Dımıli göçü ile aynı tarihe rastlaması ise ayrıca dikkat çekicidir.
Bu arada Tarihçi Kemal Mazhar`ın, Dersim`den Güney` e (Botan ve Behdinan) yöresine göçeden 50`den fazla aşiret ve kabile ismi saydığını da unutmamak gerekir ki bunların en azından bir bölümünün Yezidi Kürtler oldukları bilinmektedir. Dersim yöresindeki Alevi inancı ile Yezidilik arasındaki güçlü benzerlikler de bir zamanlar bu yörede Yezidilerin yaşadıkları savını güçlendirmektedir.
Beri taraftan Güney Kürdistan`ın Güney kesimi ile İran Kürdistan`ının Irak sınırına yakın bazı yörelerinde yaşayan ve Hewremanice konuşan Ehli Hak ya da Kakailer ile Dersim Alevileri arasında hem dil ve hem de dini inanç yönünden var olan büyük benzerlik de üzerinde özenle durulması, araştırılması gereken bir konudur.
Görülüyor ki ne Kırmanclar (Zazalar) ne de Kurmanclar bakımından homojen bir geçmişten bahsetmek pek de mümkün değil. Hem dil ve hem de dini inanç yönünden bunlar arasında bir hayli değiş-tokuş olmuş, bir bakıma birbirlerine karışıp harmanlanmışlar.
Bu noktayı böylece belirttikten sonra, gelelim Kırmancların 20. Yüz Yıl Kürt ulusal hareketi içerisindeki yerlerine.
20. Yüz Yılın başlarından itibaren ister politik, isterse kültürel ve demokratik nitelikte olsun, kurulan yurtsever nitelikteki Kürt örgütlerinin hiç birinde lehçe ya da din ve mezhep farklılıklarına dayalı bir ayırıma rastlanmıyor. Diğer bir deyişle hangi Lehçeyi konuşursa konuşsun ya da hangi din ve mezhebe bağlı olursa olsun, söz konusu örgütlerin tüzük ve programlarını, yani amaçlarını benimseyenler, rahatça ona üye olabilmişlerdir. Kürt örgüt ve hareketlerinden bazılarının önde gelen kadroları ve hatta en üst düzeydeki yöneticilerinin Kırmancki (Zazaki) konuşan Kürtler oldukları da ayrı bir gerçektir. Örneğin, 20. yüzyılın başındaki ilk Kürt örgütü olan Azm-i Kavi Cemiyeti'nin kurucularından biri olan Kürdizade Ahmed Ramiz Lice Zazalarındandı. 1908 yılında Meşrutiyet`in ilanından sonra, çoğu İstanbul`da kurulan Kürt örgütlerini Kırmanclar (Zazalar) ile Kurmanclar birlikte kurdular, birlikte yönettiler, birlikte yaşattılar. 1914'te Bitlis ayaklanmasının lideri olan ve sonradan Türk yöneticileri tarafından idam edilen Mela Selim Kırmancki (Zazaki) konuşan bir Kürt idi. 1921 Koçkiri direnişi, kirmancca (zazaca) konuşan Kürtlerle Kurmancca konuşanların birlikte örgütledikleri bir hareketti. Azadi'nin kurucularının çoğunluğunu Kurmancca konuşan Kürtler oluşturmalarına rağmen örgütün başına Şeyh Sait'i getirdiler. 1914 Bitlis direnişi gibi, 1925 Kürt Ulusal Direnişi de Kırmancca (Zazaca) konuşanlalarla Kurmancca kouşan Kürtlerin birlikte yer aldıkları bir direniş hareketiydi. Sêy Rıza'nın lehçesi Kırmanccaydı ama en yakın mücadele arkadaşları olan Alişêr ile Baytar Nuri gibi aydınlar Kurmanci konuşan Kürtlerdi. 1937 Dersim direnişinin ünlü silahşörü Şahan Ağa'nın lideri olduğu Bextiyaran aşireti, bir Kurmanc aşiretidir. 1960´lar sonrasında Kürt Partilerinin liderliğini yapmış olan Faik Bucak, Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak da aynı şekilde Kırmancki konuşan Kürtlerdi. 1960`lardan bu yana Kürt halkı büyük bir mücadele veriyor ve aynı şekilde lehçe ya da din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin Kürtler bu mücadelede de birlikte yer almaktadırlar.
Esasında, 1985`lerden itibaren Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan küçük bir grubun iddiaları bir yana bırakılacak olursa, tarihte, Kürtler arasında lehçelere dayalı bir ayırıma rastlanmıyor. Kürt toplumunda aşiret çatışmalarına, mezhepsel görünümlü sürtüşmelere, arazi, su, yayla vb. nedenlere dayalı kavgalara oldukça sık rastlanmasına rağmen, lehçelere göre bir ayırım ya da sürtüşme mevcut değil.
5. Kırmanccanın Kürtçe içerisindeki yeri nedir, sorunları nelerdir?
Bilindiği gibi Kürtler oldukça geniş bir ülkede yaşayan Ortadoğu en eski halklarından biridir. Kürt halkının ülkesi Kürdistan diller, kültürler ve dini inançlar bakımından çok renkli bir ülkedir. Yine Kürt dilinin kendisi de birden çok lehçe ve ağızdan oluşmaktadır ki onun dört büyük lehçesinden biri de Kırmanccadır (Zazaca). Kırmancca, bu lehçeler içerisinde Kurmancca ve Sorancaya oranla Hewremani ya da Gorani olarak bilinen lehçeye daha yakındır. Başka bir deyişle Kurmancca ile Soraniceyi bir grup, Kirmancca ile Hewremancayı diğer bir grup olarak kabul edebiliriz.
Son on-onbeş yıldır ortaya çıkan ve Kirmancların (Zazaların) Kürt olmadıklarının iddia eden grubun politik amaçlarla söyledikleri bir kenara bırakılırsa, Kurmancca, Soranca, Kırmancca ve Hewremanicenin Kürt dilinin lehçeleri olduğu konusunda, Kürtler arasında , bu güne kadar her hangi bir tereddüt ve tartışma ortaya çıkmış değil. Sadece Ziya Gökalp konuyu irdelerken farklı bir yaklaşım sergiliyor, bunlara „Kürtçenin Lehçeleri“ değil, „Kürdı-i Kadim“e bağlı „Kürt Dilleri“ demenin daha doğru olacağını belirtiyor.
Beri taraftan şu da bir gerçek ki son 30 yılda yapılanlar bir kenara bırakılırsa, Kırmancca (Zazaca) ile ilgili çalışmalar esas olarak yabancılar tarafından yapılmıştır ki bunlar da hayli dar kapsamlıdır.
Bu konu üzerinde duran yabancılar arasında iki ayrı egilim göze çarpmaktadır. Bunlardan bazıları Kırmanccayı Kürt dilinin lehçesi olarak kabul etmezler. Örneğin, Oskar Mann, Kırmanccayı Gorancanın bir lehçesi olarak kabul ederken, Gorancayı da Kürt dilinden saymıyor. Onu izleyn Karl Hadank yine aynı görüştedir.
Diğer grup ise onu Kürt dilinin lehçelerinden biri olarak kabul etmektedir. Örneğin Peter Lerch 1857-1858`de Petersburg`da Forschungen über die Kurden und die iranischen Nordchäldaer adlı çalışmasında Kürtçeyi Kurmanci, Zaza, Kelhuri, Gûrani ve Luri olmak üzere 5 lehçeden ibaret sayar. E. B. Soane de Kırmanccayı (Zazacayı) Kürtçenin lehçesi sayanlardandır. Öteden beri Kürdoloji çalışmalarının yapıldığı Paris Sorbon Üniversitesi ekolünün yaklaşımı da bunlardan farklı değil.
Kırmancca (Zazaca)`nın sorunlarına gelince; hiç kuşkusuz bu alandaki en önemli sorun, Türk yönetimlerinin izledikleri asimilasyon politikası nedeniyle dilimizin hızlı bir erime süreci yaşıyor olması, günden güne gerilemesi hatta kaybolmasıdır. En önemli sorun bu olduğu için de ona karşı mücadele, hepimiz bakımından bu alandaki en acil görev olmalıdır. Dilimizi günlük yaşamın her alanında konuşmak, onu çocuklarımıza öğretmek, onunla okuma ve yazmayı öğrenmek, yazılı ve görsel yayınlarda giderek daha fazla kullanılmasını sağlayıcı çabalar içerisinde olmak, bir an dahi gözden uzak tutmamamız gereken işler arasındadır. Tek tek bireylerden öteye, toplum olarak ciddi bir silkinişle bunun önemini kavramamız ve buna uygun davranmamız gerekiyor.
Dilimizin temel sorunlarından bir diğeri ise standardizasyon yetersizliğidir. Genel olarak Kürt dili ve onun bir kolu olarak Kirmancca bu güne kadar okul dili olabilmiş değiller. Geçtiğimiz Yüz Yılda sömürgeciler öylesine bir baskı ve yasak politikası izlediler ki halkımız on yıllarca çarşıda-pazarda bile kendi dilinin rahatça konuşamadı. Bu hoyratça politikanın sonucu olarak da dilimiz serpilip gelişme olanağı bulamadı, standartlaşamadı. Tersine ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamımıza dışarıdan yapılan söz konusu müdahaleler ve bunun sonucu olarak yaratılan ağır tahribat, farklı bölgelerde yaşayan insanlarımız arasında toplumsal ilişkileri dumura uğrattı ve bunun sonucu olarak da lehçe ve ağızlar birbirlerine yaklaşacaklarına giderek uzaklaşır oldular. Bugün kimi yerlerde, sadece Kurmancca ile Kırmancca konuşanlar değil, her lehçenin farklı ağızlarını konuşanlar bile birbirini anlamakta güçlük çekiyorlar.
Buna karşı ne yapmak gerekir? Bizim koşullarımızda buna karşı yapılacak şey şudur:
1. Alan taraması yapılarak her lehçenin kelime hazinesi ortaya çıkartılmalı,
2. Aynı şekilde, imla ve gramer bakımından her lehçenin değişik ağızları arasında varsa mevcut farklılıklar saptanmalı,
3. Eşanlamlı sözcükler dilimizin zenginliğidir, yazılı ve sözlü planda onların kullanılmasının onu güçlendireceğini göz önünde tutan bir rota izlenmeli,
4. Aynı kelmenin farklı varyantları varsa, bunlar içerisinden doğruya en yakın olanı esas alınmalı, mümkün olduğu kadar o kullanılmalı,
5. Gramer ve imlada da aynı şekilde standartlaşmaya gidilmeli,
6. Yasaklar nedeniyle dilimiz geçmişten günümüze gelişme fırsatı bulamadı ve modern bir toplumun gereksinmelerini karşılama bakımından geri kaldı. İşin gerçeği şu ki o büyük ölçüde köy toplumunun dili olarak kaldı. Bu nedenle de ciddi bir terminoloji çalışması yapmak ve onun kent dili ya da entellektüel dili olarak halkımızın taleplerine yanıt verir düzeye gelmesi için çaba harcanmalı.
Peki çerçevesi çizilen bu çercevede yapılan bir çalışma var mı diye sorarsanız, yanıtım „evet var“ şeklinde olur.
Kürtler arasında Kırmancca üzerine bu anlamda ilk sistematik çalışmayı başlatan ve devam ettiren, Vate dergisi çevresidir. Bu kesim, 6-7 yıldan beri farklı bölgelerden kişilerin katılımıyla periyodik toplantılar yapıyor ve bir programa bağlı olarak Kırmancca üzerine çalışmalar yürütüyor. Bu çalışma sayesinde, Kırmanccanın kelime hazinesi ortaya çıkıyor, mevcut ağız farklılıkları tesbit ediliyor ve standartlaştırma yönünde adımlar atılıyor. Terminoloji çalışması, bu çabanın en önemli halkalarından birini oluşturmaktadır. Bu çevre, 3 ayda bir yayınlanan ve bugüner kadar 21 sayı çıkmış olan Vate kültür dergisini de yayınlamaktadır ki Kırmancca açısından bu da bir ilktir. Terminoloji çalışmalarının sonuçlarının kitap şeklinde yayınlanmış olması, bu çalışmanın parmak basılması gereken adımlarından bir diğeridir.
Sözlük çalışmaları bakımından bu güne kadar epeyce mesafe alındı ancak yine de yeterli değil. Kırmancca-Türkçe, Türkçe-Kırmancca, Kırmancca-Kurmancca, Kurmanca-Kırmancca olarak yeni ve geliştirilmiş sözcüklere ihtiyaç var.
Radyo ve televiyzon yayınlarında dilimiz oldukça geri konumdadır. Yıllardır yayın yapan Medaya-TV`nin Kırmancca programları var ancak bunlar hem süre olarak hem de çeşitlilik ve içerik bakımndan yetersizler. Örneğin, bu televizyonda neden günlük haber programları olmasın? Politik programlar neden yapılmasın? Kırmancca seslendirilmiş sinema ürünleri ile dokümanter filmlere neden yer verilmesin? Çocuklara yönelik eserler niçin ortaya konmasın vs.? Bu işle uğraşan arkadaşlarımızın sorunun bu yönleri üzerinde düşünmelerini ve gerekli adımları atmalarını beklemek Kırmancca konuşan insanlarımızın hakkı olsa gerek.
Alfabe ile ilgili durum, mevcut sorunlarımızdan ya da güçlüklerimizden bir diğerini oluşturmaktadır. Bu konuya ilişkin görüşlerimi bu satırları yazdım tarihten kısa bir süre önce basılmış olan „Türkçe açıklamalı Kırmancca (Zazaca)-Türkçe Gramer“ kitabımın önsözünde şu cümlelerle dile getirmekteyim:
„... Kürtler esas itibariyle Bedirhan`ın hazırladığı alfabeyi kullanmaktadırlar.
1990`larda Kırmancca ile yazmaya başlayan kimi kesimler ise Bedirhan`ın alfabesini kullanmayı daha baştan itibaren reddetme yoluna gittiler.
Bu tutumun nedeni, dili yazı planında daha rahat kullanma ya da öğrenmede kolaylık sağlama türü düşünceler değildi. Bu, tümüyle politik bir tercih, „ne olursa olsun bizimkisi Kurmanclarınkiyle aynı olmasın“ anlayışının bir sonucuydu. Kuşkusuz, bu da dille ilgili çalışmalarda olmaması gereken yanlış bir tutumdu. Dil ve alfabe ile ilgili çalışmaların, ideoloji ve politikadan mutlak surette ayrı tutulması, onlardan bağımsız olarak yürütülmesi gerektiğini ayrıca belirtmeye gerek yok sanıyorum. Alfabe konusuna kafa yorarken, esas olan, kimi temel özellikler bakımından onun yeterli olup olmadığının saptanmasıdır. Örneğin, alfabede dilin temel sesleri gereği gibi verilebiliyor mu? O, yeterince sade midir? Pedagojik açıdan öğrenmeyi kolaylaştıran bir yapıya sahip bulunuyor mu vs.?
Beri taraftan elbet hiç bir alfabeye dokunulamaz gözüyle bakmamak gerekir. Mükemmel sayılabilecek bir alfabenin yaratılması ise genellikle kısa sürede gerçekleşebilecek bir şey değil. Bu konuda farklı görüşler ve değişiklik talepleri her zaman söz konusu olabilmektedir. Yüzyıllardır yazan, zengin bir edebiyata, dil üzerine araştırma yapan köklü kurumlara sahip halkların alfabeleri bile hala tam olarak oturabilmiş değil. Örneğin, Almanya`da bugün alfabe ve doğru yazım kuralları konusunda tartışmalar sürüyor, bu yönde çalışmalar yapılıyor.
Bu açıdan, Kırmancca yazım hayatına sonradan giren kimi kesimlerin yapmaları gereken kanımca şu olmalıydı: İtirazları olsa ya da eksik bulsalar bile o ana kadar kullanılmış olan alfabeyi esas alacak, ama konuyu tartışmaya açarak ortak ve daha iyi bir alfabeyi ortaya çıkartma işini zamana bırakacaklardı, ancak öyle olmadı. Bahsi geçen çevreler sözümona „eksik“ diye nitelendirdikleri bir alfabeye karşı çıkarken daha beterini yaptılar ve küçümsenemeyecek bir kargaşaya yol açtılar...“
Bugün, ne yazık ki bu yönden bir kargaşayı yaşıyoruz.
Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen dilimize ilgi duyan, onu konuşmak, yazılı planda kullanmak isteyen insanlarımızın sayısı da hızla artmaktadır. Dilimizle çıkan kitap sayısı günden güne çoğalıyor. Standartlaşma planında sürekli mesafe katediyoruz. Kendi köyünde konuşulanla yetinmeyen, farklı yörelerin kırmanccasını da kendi dili olarak kabul eden, ona ilgi duyan; başka bir deyişle bölgeci yaklaşımı terk ederek soruna ulusal düzeyde yaklaşanların sayısı hızla artmaktadır. Eger aydınlarımız ve giderek halkımız dilin gelişmesi konusunda gerekli hassasiyeti gösterir, bu yönde yapılan çalışmalara sahip çıkar ve ona omuz verirse, Kırmancca kaybolmaktan kurtulacağı gibi serpilip gelişeceğinden kuşku duymamak gerekir.
Kürt lehçelerini karşılaştırmalı olarak ele almak, benzer ve farklı yanlarını ortaya koymak ayrıca önemlidir. Elbet bireysel çabalarla bu alanda küçümsenemiyecek adımlar atılabilir ama bu işin asıl olarak kurumlar eliyle ve ciddi projelere dayalı olarak yürütülmesi gerekmektedir. İşin gerçeği şu ki Kürtlerin sadece bu alanda değil, öteki bir dizi alanda da benzer adımları atmaları için koşullar uygundur. Farklı bölgelerde yaşayan, farklı lehçeleri konuşan, farklı dini inançlar, gelenek ve göreneklere sahip kesimlerin birbirleriyle diyalog içerisinde olmaları, birbirlerini her yönden tanımaları, halkımız açısından yüzyılmızın en önemli özelliklerinden, getirdiği en önemli yeniliklerden biri olmalıdır. 21. yüzyılda hiç bir şey 20. yüzyıldaki gibi olmayacak. Zikzaklar, duraksamalar olsa bile gidişat iyiye doğrudur. Ülkemizi parçalayan sınırlar ve bizi birbirimizden uzaklaştırmayı, yabancılaştırmayı amaçlayan öteki önlemler, artık bundan önce yaptıkları etkiyi yapamayacaklar. Bu yüzyılda Dersimli, Diyarbekirli, Serhadlı, Behdinanlı, Mehabatlı, Kirmanşahlı, Süleymaniyeli ve Kamışlılı ile Afrinli daha çok ilişkide olacak, günlük yaşamda daha çok yüzyüze gelecekler. Onlar arasında geliş-gidişler artacak, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler zenginleşecek. Bu da ulus olarak birbirimize daha çok yakınlaşaçağız, ortak projeler üzerinde çalışma yapma olanağını elde edeceğiz demektir. Yaşamın kendisi bizi buna zorlayacak. Okuyan, irdeleyen, farklılıklara saygı duyan, uygarca tartışan, adil, barışsever ve özgür bir toplum olmaktan başka çıkar yol var mı?