Skip to main content

Can,. (not verified)

Sun, 2012-06-10 16:37

Hek merhaba, Sorun literatörü kimin nasıl algıladığı ve karşıdakine nasıl algılamaya kalkıştığı meselesi değil. Sorun gerek iç ve dış hukuki tanımlamalarla geçiştirilecek bir meselede değil. Sorun Türk nufüs kağıdını taşıma boyutunun getirdiği mecburiyeten kaynaklanan zorluklarda değil. Sorun her ne isimle adlandırılırsa adlandırılsın Kürd-Kürdistan sorunu benim sorunumdur diyen Kürd aydın ve siyasetçilerin durduğu yerdir. Üstünde durulması gereken boyut budur. Kemal Burkay’ın 15 Nisan 2012 tarihli Star Gazetesi’nde “Açık Görüş” ekinde yayınlanan “12 Eylül Yargılanırken” makalesi bu konu da, örnek teşkil etmektedir. Bakın ne diyor: “Darbeleri ve darbecileri yargılamak bir ülkenin demokrasi rüştünü ispat etmesinin de koşulu... Buna bakınca ülkemizde önemli günler yaşadığımız, tarihsel bir dönemden geçtiğimiz söylenebilir.“ “Yargılama süreci darbenin mağdurlarını dinleyerek darbeye hazırlık sürecindeki tezgahı, topluma kurulan komployu açığa kavuşturabilir, toplumu daha da aydınlatabilir. Bu aydınlanma ülkemiz insanının en büyük kazanımlarından biri olacaktır.” “Tam da bu günlerde Meclis’te, ülkemizin 1960’tan beri yaşadığı darbe ve muhtıraları, bunların perde gerisini aydınlatmak için bir komisyon kurma girişimi başlatıldı.” “Şimdi, TBMM’de, “İnsan Hakları Alt Komisyonu”nun yanı sıra, böylesine geniş kapsamlı bir konuda özel bir komisyon oluşturup, nice darbelere ve darbe girişimlerine, nice kanlı provokasyona, nice can kaybına ve acıya yol açan bu dönemin aydınlatılması ülkemiz bakımından hayati derecede önemlidir. Türkiye bunu başarırsa mevcut sorunlarını çözmesi kolaylaşacak, barışa ve demokrasiye ulaşmak için önündeki yol açılacak, uygar dünya ile bütünleşecektir.” “12 Eylül öncesinde bu solun bölük pörçük yapısını, kendi arasında nasıl amansızca çekiştiğini, güçbirliği ve cephe diye bir anlayışı olmadığını bir hatırlayalım. Oysa o dönemin solu her şeye rağmen önemli bir potansiyele sahipti, güçlü kitle bağları ve kitle örgütleri vardı. Eğer faşizme karşı güçbirliği yapmayı başarabilseydi darbeye yol bu kadar kolay açılmaz, belki de ülkemizde tarihin gidişi başka türlü olurdu.” Anlaşılmayacak bir şey var mıdır? Dünyadaki ezen ve ezilen, tahaküm altında tutulan ve tutan, sömürge ve sömürgeci ülke örneklerini tek tek ele alın. Ezilen, tahaküm altına alınan ve sömürgeleştirilen toplum siyasetçileri ezen, tahaküm kuran ve sömürgeci ülkeye “ülkemiz” demiş midir?  Böyle bir örnek bulamayız. Fakat Kürd aydın ve siyasetçilerine baktığımızda bunu diyenlerin haddi hesabı yok. Kürd aydını, siyasetcisiyim diyen bir insan kalkar Türkiye’ye “ülkemiz” derse bu işte bir bit sakatlık  var demektir. Dikkat edin. Kemal Burkay, sadece bir makalesinde 5 kez Türkiye için “ülkemiz” diyor. Sizce bunun bir anlamı yok mudur? Kemal Burkay, kime mesaj veriyor? Kime güven vermeye çalışıyor? Cevaba muhtaç sorular. Hani Kürdlere statü gerekir diyoruz ya. Aydın ve siyasetçimiz bu zeminde yol alırsa Türkler niye Kürdlere bir statü versinler. O halde bir sakatlığı düzeltmek gerekir. Kürd aydın ve siyasetçinin durduğu yeri yeniden sorgulamak gerekir. Kürdlere statüko isteyen her Kürd, her koşulda Kürdistanlı olduğunu vurgulaması gerekir. Kuşkusuz sorun bununla bitmiyor. Fakat sorunun çözümü için bu bir başlangı.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.