بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

“Kürd Açılımı” ile ilgili Sayın İsmail Beşikçi ile röportaj

Aso  Zagrosi: Son  aylarda  Türkiye’de    devletin  bir  kanatından  “Kürd açılımından”, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden”   ve  “büyük bir  projeden” söz ediliyor.    Kürdlerle  Türklerin   bu  topraklarda   buluşmasında bu yana yaklaşık olarak  bin yıl  geçti.  Bazıları,  “bin yıl  kardeşçe bir arada   yaşama” diyor buna.   Türk  ırkçıların  kendilerine sembol olarak  aldıkları   Alpaslan’ın  Kürd Yusuf tarafından  Malazgirt  savaşından bir yıl sonra   yani  1071  yılında   öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu’dan) bu    buluşmanın  kanlı bir zeminde yürüdüğünü    gösteriyor.  Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri   Kürdlere karşı  hayatın tüm  alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca  Kürd fiziki olarak  imha edildi  ve  Kürdlere  ait  ne varsa  inkar  edildi.   Şimdi   Kürdleri  muhatap  almaksızın  “bizim sizin için  iyi bir projemiz var” diyorlar. Bu  söylem  ne kadar  inandırıcı olabilir?   İsmail  Beşikçi: “Bin yıldır kardeşçe bir arada yaşama” sloganı elbette gerçeği aksettirmiyor. Örneğin 1923 Lozan Antlaşması’nın Türkler için ve Kürtler için ifade ettiği anlam çok farklıdır, birbirine zıttır. Orgeneral Abdullah Alpdoğan, Orgeneral Mustafa Muğlalı isimleri Türkler için farklı Kürtler için farklı anlamlar içerir. “Bin yıldır kardeşçe bir arada yaşıyoruz” sloganı, “asırlarca birlikte ağladık, birlikte güldük” sloganıyla birlikte dile getiriliyor. 1925, 1930, 1937, 1938, demokratik istemlerin silahla bastırılması, sürgünler… Bütün bunlar Kürtler için çok derin acılar içerir. Türk yönetimi için ise sevinçtir, zaferdir. 1984 Eruh, Şemdinli baskınları, 1992 Güney Kürdistan’da Kürt parlamentosunun kurulması… Bütün bunların Kürtler için ve Türkler için çok farklı, çok zıt anlamlar içerdiği açıktır.  Bunlar doğrudur ama bugün Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, hükümetin “Kürt açılımı” adı altında oluşturmaya çalıştığı politikaların da ciddi olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kendilerinden önceki cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan, içişleri bakanlarından ve dışişleri bakanlarından farklı oldukları açıkça görülüyor. Her şeyden önemlisi bugün, sorunun Kürt sorunu adıyla konuşuluyor, tartışılıyor olması çok önemli bir gelişmedir. 21 Ağustos 2009 günü, Milli Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Bu toplantıda “Kürt açılımı”nın konuşulacağı da söyleniyordu. Konuşulmuş. Toplantı sonunda yayınlanan bildiride “demokratik açılımların” desteklendiğine vurgu yapılmıştır. Bu, Kürt açılımının bir devlet projesi olduğu şeklinde algılanabilir. Şunu da belirtmek gerekir: Genelkurmay Başkanlığı’nın, 25 Ağustos 2009 da, Zafer Haftası nedeniyle yaptığı açıklama, 21 Ağustos açıklamasıyla çelişki oluşturmaktadır. Bu çelişkinin çözümlenmesi, Türk siyasal sisteminin temel niteliğiyle ilgili dikkate değer bilgiler verecektir.  Bu arada başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Mart 2005’te Diyarbakır’da meydana gelen olaylar üzerine, “kadın çocuk demeden gerekli önlemler alınmalıdır” diyerek güvenlik güçlerine talimat verdiği de unutulmamalıdır.   Hükümet, İçişleri Bakanı  Kürt sorununu daha çok Türk aydınlarıyla, Türk basın mensuplarıyla, Türk siyaset adamlarıyla, Türk sivil toplum örgütleriyle görüşüyor. Halbuki sorun başta Kürtleri ilgilendirmektedir. Bu bakımdan Kürt aydınlarıyla, Kürt siyaset adamlarıyla Kürt basın mensuplarıyla, Kürt sivil toplum örgütleriyle görüşmek daha önemli olmalıdır.  Devletin ve hükümetin hiçbir özeleştiri yapmadan, geçmişle yüzleşmeden bazı düzenlemeler yapacağı anlaşılmaktadır. Bunlar aslında küçük açılımlardır. Bu, yaşanan sürecin önemli bir yönüdür. Kürt sorunuyla ilgili tartışmalara konuşmalara katılanların da hükümetten ve devletten özeleştiri istememesi, geçmişle yüzleşmenin dile getirilmemesi sürecin önemli bir boyutudur. Kürtlerin, bu konularda daha duyarlı olması gerektiği açıktır. Hükümet kapalı bir siyaset gütmekte, Kürt isteklerini, kültürel ve bireysel haklarla sınırlamaya çalışmaktadır. Kürtlerse ucu açık siyaset izleyerek kolektif hakların,  yani Kürt toplumu olmaktan doğan hakları kazanmanın peşinde olmalıdır. Bu cümleden olarak Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin “Kürt devleti hayaldir” demesi, yazar Yaşar Kemal’in “Kürtler devlet istemiyor, endişelenmeyin” demesi yanlıştır. Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması Kürt toplumunun iç dinamiklerini parçalamış, zayıflatmıştır. Dış dinamikler daha belirleyicidir. On yıl öncesini düşünelim. Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Celal Talabani’nin Irak’a cumhurbaşkanı olacağını kim düşünebilirdi?   Aso Zagrosi:   Türk devletinin  Kürdlere  ve Kürdlerin   haklarına  ilişkin    son  dönemlerde    kopardığı gürültünün   asıl  nedeni  sizce   ne olabilir?  İsmail  Beşikçi:Bunun bir “gürültü” olarak algılanmaması  gerekir kanısındayım. Hükümet ve devlet baskıyla, şiddetle Kürtleri istediği  çizgiye getirmeyeceğinin bilincine varmış olabilir. Ergenekon soruşturmaları, görülmekte olan Ergenekon davaları,  JİTEM’in deşifre olması böyle bir bilincin gelişiyor ve kökleşiyor olmasını getirebilir. Ergenekon, JİTEM şüphesiz devlete dayalı örgütlenmelerdir. Devletin legal yönünün, görünen yönünün bu illegal yapılanmadan şüphesiz haberi vardır. İşte devlet görünen yönünde, bu illegal yapılanmalarla bir yere varılamayacağı, bunları tasfiye etmek gerektiği bilinci gelişiyor olabilir. Bu illegal yapılanmanın yargı gibi, üniversite gibi, basın gibi, devletin ve toplumun temel kurumlarını çürüttüğü de bir gerçektir. Geçtiğimiz Haziran ve Temmuz aylarında hakim ve savcı atamaları ve tayinleri konusunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’yla Adalet Bakanlığı arasında patlak veren çatışmanın devletin temel kurumları arasındaki çürümeyi göstermesi bakımından dikkate değer.  Aso Zagrosi:   Bazılarına  göre     aslında  bu  açılım  “Kuzey Kürdlerine  değil,  çeşitli  uluslararası   güçlerin   baskısı altında  Güney Kürdlerine ,   petrol ve  doğal  gaz  gibi  zenginliklere  yönelik bir açılımdır” söylemine    dair    yaklaşımız  ne?  İsmail Beşikçi:Bunun, Türkiye’nin siyasal hayatıyla ilgili, Kuzey Kürtleriyle ilgili önemli bir yönünün olduğunu düşünüyorum. Farz edelim ki sizin dile getirdiğiniz ilişkilerde daha büyük bir geçerlilik payı var. O zaman bile gelişmelerin Kuzey Kürtlerine ilişkin yönünü görmezlikten gelmek doğru değildir. Çünkü bugün Kürdistan’ın herhangi bir kesiminde meydana gelen olaylar, öbür kesimlerde de hemen etkisini göstermektedir. Bu çerçevede Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yaşanan her olumlu gelişme Kuzey Kürtlerini de olumlu yönden etkileyecektir.   Aso  Zagrosi:    Son dönemlerde    yoğun  bir şekilde  Öcalan’ın  15  Ağustos’da   sunacağı  “Yol  haritası”ndan söz ediliyor.   Öcalan  yakalandığından beri   Kürdlere  sayısız    “yol haritaları”  sundu.   Kürdlerin  ulusal  taleplerini   “Bağımsız ,Birleşik   Kürdistan”dan   “kültürel  haklar” derekesine indirdi.  Hatta   “Anayasa’da  Kürdlerden  sözedilmesi dahi gerekmiyor” diyor/diyorlar.  İmrali’den  Kürdlere  yol haritası   olabilir mi?  İsmail Beşikçi: Öcalan “çözüm”e ilişkin önerilerini defalarca açıklamıştır. Son açıklamanın da öncekiler gibi olması muhtemeldir. Devlet, Öcalan’dan mümkün olduğu kadar alt düzeyde bir “yol haritası” talep etmektedir. Ama devletin ve hükümetin bu isteğini, her isteğini, Öcalan’a kabul ettirebileceği kanısında değilim. Kürt toplumu olmaktan doğan bazı hakların isteminde Öcalan’ın ısrarlı olacağı kanısındayım.   Aso  Zagrosi:  Kuzey  Kürdistan’da    tüm  Kürd siyasal  yapıları   yıllar boyunca    “Bağımsız, Birleşik ve  hatta  sosyalist Kürdistanı”  savundular.  Şimdi  hiç  kimseden  bir ses  yok.         Herkesin    Kürdleri  yeniden devlete   entegre    çalışmaları içine  girdiği  bu ortamda    neden  Kürdistan’ın    bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta  Türklerle  eşit  haklar temelinde  birliği   savunan   örgütler, kurumlar ve bireyler  bir  Kürd  Konferansını toplimiyorlar?   Var  olan   sorunlarını    tartışmıyorlar?  İsmail Beşikçi:Bugün dünyanın her tarafında Kürtler var. Her örgüt kendi taraftarı Kürtlerle ilgileniyor. Halbuki bütün bu örgütleri kucaklayan şemsiye bir örgütün olması gerekir. Diaspora anlayışı böyle bir örgütlenmeyi gerekli kılar. Uluslar arası ilişkilerde Kürtleri temsil eden bir örgüte de ihtiyaç vardır. Bu tür örgütlenmeleri sağlamak için Kürt Konferansı gereklidir kanısındayım.   Aso  Zagrosi:    Yüzyıllardan    beri  Kürdlerin bir  özgürlük ve bağımsızlık savaşı var.  Bu kadar   savaş ve  kandan sonra   Kürdlerin  millet  olarak   üzerinde  anlaştıkları bir  ulusal  projeleri var mı?  Eğer  böyle   bir  projeleri yoksa  ne yapabilirler?  Sizin bu konuda  bir öneriniz  var mı?  İsmail Beşikçi:20. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu’da cereyan eden en önemli olay Kürtlerin Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılmasıdır. Büyük Britanya ve Fransa gibi emperyal güçler, bu politikalarını bölgedeki Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle işbirliği yaparak, Sovyetler Birliği yöneticileriyle anlaşarak gerçekleştirdiler. Bölünme, parçalanma ve paylaşılma Kürdistan’ın ve Kürtlerin iskeletini parçaladı, beynini dağıttı. Fakat bu olay üzerine, kendine özgü, yani Kürtlere özgü bir Kürt düşüncesi oluşmadı. Örneğin Kürtler bir zamanlar Kürt solu gibi “Bağımsız Türkiye” sloganı kullanıyordu. Bu Kürdistan’ın ve Kürtlerin bölünmesini, parçalanmasını ve paylaşılmasını bilinçlerden silen bir slogandır. Kürtler Türk solu tarafından kullanılan “emperyalizme karşıyız” sloganını da kullanıyorlardı ama I. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde emperyal devletlerin en önemli en kapsamlı en kalıcı operasyonu hakkında Türk solu hiçbir şey söylemiyordu. Türk soluna bağlı olarak Kürt solu da bu çok ağır olayın bilincinde değildi. Bu sürecin, bilimin, siyasetin diplomasinin kavramlarıyla incelenmesi gerekir.   Aso Zagrosi:    Sizin   konuya  ilişkin    özel  olarak söylemek  istediğiniz  başka bir söyleyeceğiniz varmı?  İsmail Beşikçi:  “Devlet olmak istemiyoruz” sözünü dünyada sadece Kürtler söylüyor bütün halklar özgürlüklerini kazanmak için devlet olmak peşinde. Sadece Kürtler bunu istemediklerini dile getiriyor. “devlet olmak en çok Kürtlere zarar verir” diyenler de var. Bunu sadece PKK söylemiyor. PKK dışındaki birçok örgüt de benzer şeyler söylüyor. Bazan şöyle düşündüğüm olur. Acaba, uzun yıllar, sömürge bile olamayan toplum halleri Kürtlerin DNA’sını mı bozdu?  Kürtler dünyada, dünya halkları  arasında, Ortadoğu’da komşuları arasında ve Türkiye’de Türk halkı karşısında kendi konumlarının bilincine varmak durumundadır. “sınırlar kalkıyor” sözü herhalde Kürtleri kandırmak için üretilen bir söz. 19. Yüzyılın sonlarında, dünyada 25 kadar bağımsız devlet vardı. Bugün 207 devlet var. Sınırlar kalkıyor mu? 2004 Atina Olimpiyatlarına 204 devlet katılmıştı. 2008 Pekin olimpiyatlarına 206 devlet katıldı. Bugün 207 devlet var. Sınırlar kalkıyor mu? Devletler Avrupa Birliği gibi daha büyük birliklere katılıyorlar ama herkes o birliğe kendi kimlikleriyle giriyor. Ortadoğu’da 40 milyondan fazla olduğu bilinen Kürt milletinin adı ise uluslar arası örgütlerde sadece “terör” denildiği zaman geçiyor. Halklar, özgürlükler söz konusu edildiği zaman Kürtlerin adı geçmiyor. Bunlar üzerinde düşünmek gerekir.  Aso Zagrosi:    Bize  zamanınızı ayırdığınız  için teşekkür  ediyoruz.   

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.