Direkt zum Inhalt
Submitted by Bahoz Şavata on 23 April 2013

Çok lanetli bir coğrafyanın çocuğuyuz. İnsanlık medeniyetinin beşiği olan bu coğrafya çocuklarına karşı da oldukça acımasız bir tarih yüklemiş. Hiç kimse rahat değil. Çünkü herkesin kimliği, onun kendi düşmanı.

Ön Asya kavimlerinin arkalarında çocuklarına yükledikleri haksızlıklar üstüne kurulu tarihleri var. Bölge insanı olarak elbette çoğu tarihi haksızlıkların kökünü ne kazıyabiliriz nede ortadan kaldırabiliriz. Çünkü bölgemizdeki bu haksızlıkların birçoğu da kadük olmuştur. Yani sorun olmaktan çıkmıştır. Fakat geriye acı hatıratlar ve henüz halledilmemiş özgürlükler sorununu bırakmıştır. Dünyanın yakınımızdaki birçok bölgesi; Balkanlar, Kafkaslar, İran Platosu ve bölgemiz Avrasya hala arkaik bu tarihi sorunlar ile boğuşuyor. Belki bir yarım yüz yıl daha bu sorunları yaşamaya devam edecek görünüyor.

Bölge insanının bu makûs tarihini değiştirmek için yola çıkarken bütün bu haksız ve kirli tarihi arkamıza aldık. Geleceğin bağımsız, özgür, sömürüsüz ve demokratik düzenlerini yaratmak için yollara koyulduk. Geçmiş tarihe dair halli gereken gayri insani bütün düzensizlikleri sorun olarak ele aldık. Aynı gerici tarih bilinci içinde olanlara ve modern faşist, emperyal, dinci vs. ideolojilere karşı devrimci ve demokratik ideoloji ve politikalar ile yola koyulduk. Şayet fetihçi, inkârcı, ırkçı, dinci, mezhepçi kimlikler, bizler için yol olsaydı çoktan bu kirli tarihin yolcuları ile kol kola olurduk.

Maksadımız çocuklarımıza özgür bir gelecek bırakırken, başta ezilenlere, ezilen halklara ya da dini itikatları bakımından farklı topluluklara karşı hoşgörülü ve sömürüsüz olan özgür bir gelecek bırakmaktı. Çocuklarımıza da düşmanlık içeren bir gelecek yaratacak her yaklaşımdan uzak kalmaktı. Bu hedefler dışında aksisi tarihi tekerrür etmek olurdu. Sömürücü, inkârcı, despot vs. düzenlerin yanında olmak demekti.

Nitekim geçmişe yaslanacaksam kirli tarih üzerine kurulu “kardeşlikler”, benim özgür ve insani kardeşliğimin değil, ancak soyumun kirli çarşafları olur. Bunu da ne zaman bana hatırlatsalar içim burkulur, ruhum kararır, rengim uçar, kendimden dahi utanırım. Çünkü ben, Kürd, İslami Hanefi mezhep kökenli Müslüman kimlikli “ayıplanacak” şahıslı bir nüfus cüzdanına sahibim. Ayıplanan geçmiş kimliğim kirli bu ortak İslam tarihinde; Ermenilere, Yezidilere,Alevilere, Asurîlere ve Rumlara karşı atalarımın işledikleri suçlarının bu tarihi haksızlıkları nedeniyle omuzlarımda kalan tonlarca ağırlığını hissettiğim yüklenen özür borcu yükünün altında kalırım. Hatırladıkça hala kendimden utanırım.

Ön Asya, halkların birbirlerini boğazladığı kendine yeni vatanlar oluşturduğu kirli bir coğrafyadır. Hali hazırdaki devletlerin tamamının hudutları ve kendileri sanal yaratılmış milletler üstüne kurulu kirli devletlerdir. Katliamlar, inkârlar, emperyal çıkarlar üzerine kurulmuş olan devletler de, kurulacak olan devletler de, oluşturulacak emperyal Misak-ı milli “vatanlar” da bizlerin vatanı olamaz. Bizlerin vatanı da, Kâbe’si de insandır. Kimliği, inancı ne olursa olsun geleceğin özgür insanları ve topluluklarıdır.

Bizler her reel olan politikaların arkasında kalsaydık çoktan egemen olan düzenbazların, hainlerin, gericilerin ve emperyalistlerin yanında olurduk. Onların Türk-İslam sentezli teorilerinin arkasında kalırdık. Gizli argümanlarında bölge halklarına rağmen emperyal güdüler ile Osmanlının hizmetine ve kucağına sürülen mazlum halkların Misak-i milli topraklarının peşinde koşardık. Sana kolay gelsin klasik emperyal modernitenin karşıtı yeni Kürd İslam sentezli, üçüncü dünyalı küçük emperyal modern Öcalan’ı!

İnsanlar da, halklar da sonuna kadar ne ırk, ne din ne ülke farkı gözetmeksizin özgür ve demokratik haklarını sonuna kadar kullandığı siyasal biçimi ne şekilde olursa olsun demokratik rejim ve özgür demokrasi koşullarında yaşamaları analarının ak sütü kadar helaldir. Kürtlerin Bağımsız, özgür bir millet ve toplum olma hakkı hiç kimsenin tekelinde değildir. Türklere de teslim edilemez. Kürd sorunu bir Türk sorunu değildir. Kürd sorunu bir Kürdistan sorunudur. Türklere, Kürdlerin/Kürdistan’ın geleceğini tayin etme hakkını vermek işi başından teslim etmektir. Teslimiyetçiliktir.

İnsanların ve halkların özgürleşme sorunlarını barış içinde halletmeleri elbette olmalıdır. Bu demokratik ortamın olduğu rejim şartlarında pek ala mümkündür. Farklı kimlikler altında olan kişilerin ya da halkların bireysel veya toplumsal kimlik sorunları demokratikleşme sorunudur. Demokrasi sorunu değildir. Hiç Kürtlerin millet ve ülke olarak özgür yaşama hakkı başka bir milletin insafına/çoğunluk-azınlık demokrasine bırakılır mı? Bırakılamaz. Çünkü demokratik haklar insani ve doğuştan gelen haklardır. Eğer demokratik şartları bir taraf benimsemiyorsa, şayet bu haklar yok sayılıyorsa, taraflar arasında karşılıklı çatışmalar bir biçimde kaçınılmazdır. Nitekim Türkiye’de ve bölgemizin diğer ülkelerinde meydana gelen çatışmalar bu nedenledir.

Elbette çatışmalar ile de bazen sonuç alınamaz. Karşılaşan güçler yenişemez. Nitekim böylesi bir süreci yaşıyoruz. Sorun bu durumda “Barış” değildir. Çünkü barışın şartları yoktur. Belki mücadelenin başka araçlarla devamıdır. Diğer yandan bir uzlaşma alanı olacaksa demokratik alanda olmalıdır. Çatışmanın biçimini tayin konusunda PKK’nın yaptığı işin adını doğru koyması gerekir.

Öcalan çözüm süreci ihanettir! Belki de yakınlarına bu yaklaşımını kendilerine karşı;”yeni uluslar arası ittifakı bozma planı olarak “ sunmaktadır.. Tabii kendisi dışındaki tüm yoldaşları da ”beceriksiz, işleri yüzlerine gözlerine bulaştıranlardır”..

Her şeyin bir hududu var…!

Kürdistanlılar, Avrasyalılar demokratik haklarından vazgeçemezler.

Devam edecek.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.