Ana içeriğe atla

Sayın Ruşen Arslan İle Kürdistan Kongresi/Konferansı Üzerine Soyleşi

Aso Zagrosi: Genel olarak "Ulusal Kongre'den ne anlıyorsunuz. Başka ülkelerde yaşanan "Ulusal Kongre" tecrübeleri hakkında bize söyleyebilirsiniz?

Ruşen Arslan:Benim ulusal kongreden anladığım Kürdistan Kongresi’dir. Çünkü ulusal kongre ancak bir Kürt kongresi olur. Kürdistan’da yalnız Kürtler yaşamıyor. Ulusal Kongre dediğiniz zaman, Kürt olmayan halkları dışta bırakmış olursunuz.

Ancak bildiğim kadarıyla gündemde olan ulusal kongre değil, bir Kürdistan konferansıdır. Nitekim Eylül 2011’de Diyarbakır’da yapılan konferans “Kürdistani Konferans” adıyla yapıldı. Kuzey Kürdistan’da çeşitli siyasal örgütlenmeler, etnik ve inanç grubu temsilcileri ile bağımsız kişiler ve sosyal grupların temsilcilerinden oluşuyordu. Cevaplarım Kürdistani bir konferans gözetilerek verilecek ve Kürdistan Konferansı üzerinde durulacaktır.

Kongre, aynı zamanda parlamento demektir. Bunun en başarılı örneklerinden birini, 23 Nisan 1920’de kurulan Meclisi gösterebiliriz.

Aso Zagrosi: Tarihsel olarak Kürdlerin "Ulusal Kongre" girişimleri oldu mu? Eğer Kürdlerin böyle girişimleri olduysa bugüne kadar neden başarılı olmadı?

KNK’yi ayrık tutarsak, bildiğim kadarıyla Kürtlerin “Kürt Konferansları” dışında bir girişimi olmadı. Paris’teki Kürt Konferansı bunun tipik bir örneğidir. Bu konferanslar, Kürdistan sorunun tartışıldığı, ancak kalıcı karar ve örgütlenmelere varmayan birer etkinlikti. Temsil durumu da eksikti. Çünkü olayı bir Kürt konferansı derekesinde ele alırsan, Kürdistan’daki temsil edilmesi gereken halklar, etnik ve inanç gruplarının temsili sağlanmamış olur.

Kürtlerin denediği kongre olan, Kongre Netewîya Kurdistan (KNK), halen varlığını sürdürmesine rağmen başarısız oldu. Çünkü adına rağmen, belli bir siyasal çizginin kongresiydi. Kürdistan’ı temsil etme gücü yoktu. Kürdistan Ulusal Meclis (KUM) ve Sürgünde Kürt Parlamentosu da benzeri başarısız uygulamalardır.

Aso Zagrosi: Kürdistan gibi parçalanmış bir ülkede "Ulusal Kongre" ne anlama geliyor? Kürd siyasal yapıları tüm dünya halklarının sahip oldukları ulusal hakları talep etmek için bir "Ulusal Kongre" de birleşmeye hazırlar mı?

Yukarıda da dediğim gibi ben “Kongre” değil, “Konferans” olarak meseleyi ele alıyorum. Kürdistan Konferansı, her şeyden önce Kürdistan’ın bütününde tüm sorunların tartışıldığı, çözüm yollarının arandığı bir konferans olur. Hatta böyle bir konferans, Kürdistan’da yaşamayan Kürdistanlıların da sorunlarıyla da ilgilenir.

Kürt siyasal yapıları, ulusal ve diğer hakları talep etmek için böyle bir konferansta bir araya gelmeye hazır oldukları inancındayım. Eğer mücadelelerinde ülke ve halkların çıkarları önde tutuluyorsa, buna mecburdurlar. Dünya ölçüsünde başka türlü etkinlik kurmaları mümkün değildir.

1930’lu yıllardan itibaren Kürdistan’ı parçalanmış halde egemenlikleri altında tutan devletlerin, Sadabat Paktı gibi kuruluşlarda, Kürdistan’daki hak arama mücadelelerine karşı bir araya geldiklerini unutmayalım. Sadabat Paktı, ad olarak ortadan kalktı, ama fiilen devam ediyor. Bunun yalnız Irak ayağı, Kürdistan Federe Devleti’nin kuruluşu ile topalladı. Aynı işbirliği, zaman zaman Suriye’yi de içine alarak devam etti.

Aso Zagrosi: Kürdistan'ı işgal eden ve sömürgeleştiren ülkelerle farklı parçalardaki Kürd partilerin girdikleri ilişkilere bakıldığı zaman dünya Kürdlerinin gerçek talepleri nasıl programlaştırılabilir?

Ruşen Arslan: Bu genel soru, Kürdistan gerçeğine cevap vermiyor. Kürtlerin gerçek talepleri dediğiniz şey nedir? Eğer bundan Kürdistan’ın bağımsızlığı kastediliyorsa, her siyasal organizasyonun bağımsızlıktan yana bir programa sahip olmadığını, tarihsel perspektifte bağımsız birleşik Kürdistan’dan tutun, kültürel haklarla yetinen siyasal organizasyonlarla da karşılaşırsınız. Önemli olan, ortak talepleri öne çıkarmak ve bunların ortak savunmasını yapmaktır.

Siyaset öğretisinde reel politik diye bir kavram vardır. Bunu göz ardı edemeyiz. Reel politik, dönem dönem parçalar arasındaki siyasal yapıların çıkarlarını karşı karşıya getirir. Somut bir örnek vermek gerekirse; Körfez Savaşı’ndan sonra Kürdistan’ın güneyinde kurulan de facto yönetim, büyük bir kıtlık ve fakirlik içindeydi. İhtiyacı olan malları ticaret yoluyla Türkiye’den ve kaçakçılık yoluyla da İran’dan sağlıyorlardı. Her iki kanal da hayati birer kanaldı. PKK böyle bir dönemde Habur sınır kapısına ambargo koydu. Kürdistan’ın güneyine mal götüren şoförleri, arabalarını yakmakla tehdit etti. Bir süre mal sevkiyatı durdu. O sırada ben de oradaydım. Mallar karaborsaya düştür ve fiyatlar arttı. O zaman Şırnak Valisi olan Mustafa Malay, bu ambargodan memnun olduklarını açıklamıştı.

İşte böyle durumlarda, ülke çıkarlarındaki öncelikler önem taşır. Acaba o gün için, Kürdistan’ın güneyindeki de fakto oluşumun statü kazanması mı, yoksa “Güney’deki halk da biraz zor şartlar altında yaşamaya alışsın” diyerek ambargo koyan ve bunu bildiri ile açıklayan PKK’nin siyasal tercihi mi öncelik taşıyordu? Bir başka örnek: Suriye Kürtlerinin statü kazanma olanaklarına kavuşma şartlarının olduğu yahut Kürdistan Federe Devleti’nin bağımsızlık ilan etmeye yaklaştığı bu dönemde, her iki sorun diğer sorunların önüne geçmiyor mu?

İşte Kürdistan Konferansı, bunların tartışılabildiği ve karara bağlandığı kalıcı bir platform olursa, çok şeyler yapabilir.

Aso Zagrosi: Daha somutlaştırmak gerekirse Türkiye ve İran ile ciddi ekonomik ve siyasal ilişkiler içine giren Kerkük, Xaniqin ve Musul gibi Kürdistan toprakları meselesinde Irak Araplarıyla ciddi problemleri olan Güney Kürdleri Kuzey ve Doğu Kürdistan Kürdlerinin
"Ulusal Talepleri" konusunda ne önerebilirler?

Ruşen Arslan: Bu sorunun cevabını yukarıda verdiğimi sanıyorum. Bölge ve örgüt şovenizmiyle soruna bakılmazsa, her soruna çare bulunabilir. Kürdistan Federe Devleti’nin soruda belirtilen sorunları, öncelikle diyalog ve barışla çözmeye çalışmasından daha doğal ne olabilir? Önemli olan sonuç almaktır. Unutmamak gerekir ki, Kürdistan’ın herhangi bir parçasında kazanılan statü yahut statüsündeki genişleme, diğer parçalarda hak kazanmanın önünü açar ve yardımcı olur. Yine unutmayalım ki, 1990 öncesi Kürtlerin dünyadaki yeri ile Kürdistan Federe Devleti’nin kurulmasından sonraki yeri arasında çok fark vardır.

Aso Zagrosi: Arap Kürdü, Fars Kürdü ve Türk Kürdü ya da bu devletlerin sınırlarını temel alan ve bu sınırlar çerçevesinde "Kürd Sorunu" çözmeye çalışan anlayışların hâkim olduğu bir "Ulusal Kongre"ye ihtiyaç var mı? Böyle bir "Kongre" geleceğe ilişkin Kürd kuşaklarını zor durumda bırakmaz mı? Onların iradelerini ipotek
altına almaz mı?

Ruşen Arslan: Bu tür sorularla karşılaştığımda, her zaman Lozan’a aşiret reislerinin çektikleri telgrafları hatırlatırım. Birçok aşiret reisi Lozan barış görüşmeleri sırasında telgraf çekerek, “Oradaki heyetin Kürtleri de temsil ettiğini Türk kardeşleriyle birlikte yaşamak istediklerini” bildirdiler. Onların bu telgrafı, bugün siyasal mücadele veren Kürtleri bağlıyor mu? Lozan’ı savunan bir Kürt hareketi veya grubu var mı? Türkiye ve Suriye Kürtlerinin statüsü dahi yoktur. Egemenlikleri altında oldukları devletlerin yöneticileri, Kürtlerin varlığını yeni yeni telaffuz etmeye başladılar.

Önemli olan ilk elde statüsüz olmaktan kurtulmaktır. İşin nereye ve nasıl varacağını siyasal konjonktür tayin eder.

Sizin sorunuzdan yola çıkarak sormak gerekiyor: Kürdistan Konferansı gibi platform veya kalıcı organizasyonlar olmazsa, Kürtler “Arap, Fars ve Türk Kürdü” olmaktan nasıl kurtulacak?

Aso Zagrosi: "Ulusal Kongre"ye ilişkin çıkan çeşitli haberlere bakıldığı zaman, daha çok sömürgeci güçlere kullanılacak mücadele biçimleri ön plana çıkıyor. Siyasal hedeflerden ziyade mücadele biçimleri konusunda bazı kararlar alınırsa ve uygulamaya konulsa Kürdler arasında yeni çatışmalara neden olmaz mı?

Ruşen Arslan: Kürtler, iç çatışmalardan yeterli dersi çıkardılar. Yeni çatışmalara ihtimal vermiyorum. Konferansta elbette ki mücadele biçimleri de görüşülür. Ancak ondan daha önemlisi, ortak siyasal ve kültürel hak taleplerinin dünyaya deklere edilmesidir.

Aso Zagrosi: Türkiye'de bazı çevrelerin "Kürd Ulusal Kongresine" "pozitif" yaklaşması gibi bir izlenim var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ruşen Arslan: Eğer kastınız, Türkiye’deki Kürt dostu çevrelerse, bir diyecek olmaz. Bildiğim kadarıyla Türk resmi çevrelerin açığa çıkmış bir yaklaşımı olmadı. Bence onun bunun dediği değil, işin özü ve bizim için ne ifade ettiği önemlidir. Suyun 100 derecede kaynayıp buharlaşmaya başladığını kimin söylediği önemli değildir.

Aso Zagrosi: Eğer Güney Kürdistanlılar Kerkük, Musul, Xaniqin ve Mendeli'nin içinde yer aldığı Bağımsız Kürdistan'ı ilan ederse ve Irak Araplarıyla çatışma içine girerse diğer parçaların Kürdleri belli bir dönem "Bağımsız Güney Kürdistan" için Güneylilerin istemleri doğrultusunda hareket edebilirler mi? Buna hazırlar mı?

Ruşen Arslan: Hazır olup olmadıklarını bilemem. Ancak yardım edecekleri inancındayım. Yardım yalnız silah değil. Bu işin maddi, entelektüel ve diplomatik desteği de var. Geçmişte bu yapıldı. Bu kez de yapılır. Zaten tarihsel olarak bakıldığında, Güney’deki ulusal mücadeleye Şırnak ve Hakkâri bölgesinden peşmerge bazında çok yardım olduğu bir sır değildir. Yine Birleşmiş Milletlerin 36. Paraleli Saddam güçlerine yasaklamasından önce, Kürdistan’a yaptığı genel taarruz sırasında, Güney’de bulunan Kuzey Kürdistanlı siyasal organizasyonlardan bazıları, fiilen peşmergenin yanında savaşa katıldılar.

Aso Zagrosi: "Ulusal Kongre" siyasal Kürd partilerinin mi Kongresidir yoksa tüm Kürdlerin mi kongresidir? Böyle bir kongre yapılsa hazırlıkları nasıl yapılabilinir? Diaspora Kürdleri nasıl bir rol alabilir?

Ruşen Arslan: Kürdistan Konferansı ilk sorunuza verdiğim cevapta da belirttiğim gibi, ne yalnız Kürtlerin ne de siyasi partilerin konferansıdır. Böyle bir konferansa Kürdistan’daki legal ve illegal tüm siyasi partilerin yanında, etnik grupların, inanç gruplarının, tabanı olan kitle örgütlerinin, kadınların, gençlerin, sendikaların, belediye başkanlarının, sanatçıların, yazarların, yurtsever politikacıların, kanaat önderlerinin ve aynı şekilde diasporanın temsili de sağlanmalıdır.

Katılanlar tespit edildikten sonra, belirtilen süre içinde toplantıyı düzenleyen komiteye tebliğlerini sunmalı, komite de tebliğleri katılacaklara ulaştırmalıdır. Tebliğlere yapılacak eleştirilerde de aynı yol takip edilmelidir. Konferansa böyle bir hazırlık yapılmadan gidilmesinin ve bunlar yapılmadan da konferans yapılmasının bir anlamı olmaz.

Konferansta konularına göre komisyonlar oluşturularak pratik çalışma yürütülmeli. Kürdistan Konferansı, belli zamanlarda toplanan ve aynı zamanda devamlı bir koordinasyon kuruluna sahip olmalıdır.

Kürdistan Konferansının en önemli işi, dünyaya Kürdistan ile ilgili siyasi, ulusal, kültürel ve insan hakları ile ilgili talepleri en iyi bir şekilde formüle edip tüm dünyaya deklere etmesidir. Konferansın bir görevi de, başta Kürt halkı olmak üzere; Kürdistan’daki tüm halkaların çoğulcu demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanan, insan haklarına saygılı, barışçı bir toplumu hedeflediklerini dünyaya ilan etmek olmalıdır.

Kürdistan konferansı, siyasal örgüt ve gruplar, yine aynı şekilde Kürdistan’ın parçaları arasındaki sorunları da çözüme kavuşturacak bir misyona da sahip olmalıdır. Geçmişte bunun eksikliği çok duyuldu.

Aso Zagrosi: Bu kısa söyleşi için teşekkür ediyorum. Ayrıca eğer söylemek istediğiniz ek bir şeyler varsa buyurunuz...

Ruşen Arslan:Bana bu konudaki görüşlerimi açıklamaya fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. Kürt ulusun yüzyıldır süren özgürlük mücadelesi var. Bu uğurda ağır bedeller ödedi ve ödemeye devam ediyor. Bugün mücadelesinin vardığı nokta, dünden çok ileridedir. Aşması gereken olumsuzluklara rağmen, geleceğe umutla bakmamız için çok neden olduğuna inanıyorum. 15.04.2012

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.