Ana içeriğe atla
Submitted by Bedri MEDLER on 14 August 2010

Son dönemlerde belki tesadüf, ama birbirleriyle ilintili o kadar çok gelişme yaşandı ki, çoğu önemli konu ya görülmedi, ya da görmemezlikten gelindi.

Bunlardan biri İsrail ve Türk devletin olaylar karşısında takındığı tutum geldi.

Son olaylar alınıp incelendiğinde iki devletin çok farklı yerlerde seyrettiği görülür.

İsrail devletinin demokrasiyi özümlediği, topluma içselleştirdiği, devletin en tepesindeki sorumlularda olsa suçlamalar halinde gözünün yaşına bakmadan mahkeme karşısına çıkarıldığıdır.

Aynı gelenek Türk devletinde görülmediği herkesin malümü. Devlet çıkarı her şeyin üstünde görüşü gereği devlet adamlarının suçları örtbas edilmesi anlayışı hakimdir.

Bunun somut örneği Mavi Marmara operasyonu sonrası İsrail devletinin olayı tüm verileriyle açığa çıkarmak için iç mekanizmalarını harekete geçirmesi ve buna karşın Türk devletinin resmi politıkası sonucu 17 bin Kürd insanının kalorifer kazanlarında yakılması, asit koyularına atılarak eritilmesi, şu veya bu yöntemle öldürülmesi konusunda izlediği mezar sessizliğini herkes ibretle seyretmektedir.

Bu bağlamda her iki devletin izlediği politıka karşılaştırmayı hak ediyor.

TC hükümeti'nin yönlendirmesiyle İHH'nin organize ettiği “Gazze'ye insani yardım“ konvoyuva İsrail bir operasyon çekti. 9 kişi ölürken çok kişi yaralandı. Olay dünya kamuoyunda çok yankılandı ve birçok boyutuyla hala tartışılıyor.

Türkiye'nin önerisi üzerine BM nezdinde olayın araştırılması için bir komisyon oluşturuldu. O komisyon çalışmalarını sürdürürken İsrail, iç mekanizmalarını harekete geçirerek bir komisyonda kendileri kurdu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Ehud Barak, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi arka arkaya Mavi Marmara komisyonuna ifade verdi.

Gabi Aşkenazi, “komutan olarak askerlerin eylemlerinin tüm sorumluluğunu üstleniyorum. Operasyonda görev alan askerlerin soruşturmaya tabi kılınmamasını, zaten onların uğraşacağı yeterli derecede uğraştıkları iş var“ deyip tam bir sorumluluk örneğini verdi.

İsrail'li yöneticilerin tutumunu böyle seyrederken, Türk egemenlik sistem sahiplerinin ne kadar canavar olmanın ötesinde bir o kadar korkak olduğunu bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.

İsrail devleti, her eylemine sahip çıkıyor. Kabul ediliş nedenine katılır veya katılmasınız, ama eylemlerine sahip çıkıyor. Sorumlular hakkında varsa bir iddia soruşturuyor, mahkeme karşısına çıkarıp hesabını soruyor.

Ya Türkiye de?

Sorumlu mevkidekiler insanlıksuçu işlese bile devlet zarar görür anlayışı sonucu soruşturulmuyor, mahkeme karşısına çıkarılıp hesap sorulmuyor. Görülmemezlikten geliniyor. Ondan sonrada “kutsal devlet”, “devlet baba” denilip secde etmemiz isteniliyor. Kimi satılmış yalaka Kürd'e “üniter devlete bağlıyız” deyip ihaneti kabul ettiği gibi her Kürd'e kabul ettirmenin büyük çabasını veriyor.

Bu siyasi zeminde Türk egemenlik sistem sahipleri arasındaki çatlaklardan medet umanlar, sabah akşam Türklerin şu veya bu kanadı hakkında methiler dizmeyle bir ömür tükettikleri ise bir başka handikap olarak Kürd milleti önünde duruyor.

Düşmana sevdalanmak bu olsa gerek.

Düşmanda düşman olsa. İnsanlıktan çıkmış, canavar, hiçbir değer yargısı olmayan tam bir cani. Sevdalandıkları düşman bu.

Bu kirli zeminde birlikte ortak yaşam örülmez. Bunun mücadelesini veren ister bir hesabı olsun veya bilmeden buna soyunsun yaptıklarıyla saçından tırnağına kadar insanlık suçuyla kirlenmiş bir caniler topluluğunun ömrünü uzatmaktan başka bir işlevi olmaz.

Bu caniler topluluğunun bir parçası olmanın siyasetini yapanlarında olup bitenlerden sorumlu olduğu unutulmasın.

Yeterli değil, ama evet”ciler tamda bu rolü oynuyorlar. İmrali endeksli ihanet cephesinin varediliş nedeni zaten bu.

Kurtuluş şu veya bu Türk ekibinin kuyruğuna takılmakla değil, bağımsız bir Kürd politıkası izlemekle olur. O da Türk'e ait ne varsa ret etmekten geçiyor.

Bakınız!

İsrail, işlediği iç mekanizmaları ile Orta Doğu'nun demokrasi kalesi. Buna rağmen herkesin ilahi Filistin devleti dediği biliniyor. Ama buna karşın engizizyon dönemini aratmayan Türk devlet egemenliğinde Kürd milletinin kalması vaazı veriliyor. Bu çifte standart bile kimin nerde durduğunun resmidir. Kimin nerde durduğunu görmeleri için izlediği siyaseti gözden geçirme zorunlulukları var.

Özetlersem; İsrail, yanlış ve doğrularıyla yaptıkları eylemlerinin arkasında olan bir devlet profilini çizerken, Türkiye uygulamaları sonucu işlediği tüm insanlıkdışı suçları yok sayan bir mezar sessizliği politıka izleyi yeğleyen, yaptıklarına sahiplenmiyen korkak bir devlet profilini çiziyor.

Dikkatinizi belki çekmiştir. Mavi Marmara operasyonun yankıları sıcak sıcağına konuşulduğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Ehud Barak, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi arka arkaya Mavi Marmara komisyonuna ifade verdiği günlerde Türk ordusunda Emekli Koramiral Atila Kıyat'ın açıklamaları, gündeme bir bomba gibi düştü.

Faili meçhuller, devlet politikasıydı” diyerek “faili meçhuller”in işlendiği dönemlerde görev yapan Türk Cumhurbaşkanlarını, Başbakanlarını, Genelkurmayı bu cinayetlerin emrini vermekten sorumlu tuttu.

Faili meçhuller davasına bakan mahkeme beni tanık olarak çağırırsa seve seve giderim. Daha önce kamuoyunda söylediklerimi aynen anlatırım.”

Aynı günlerde Mahmut Yıldırım'ın (yeşil) sağkolu olduğu ve aynı zamanda sayısız cinayete tetikçisi olarak kullanılan Yusuf Tek, “Devletin istediklerini yaptım. Savcılara da konuşurum” açıklaması geldi.

Devlet kim?

Devlet nerde?

Neyse bu soruların muhatabı biz olmadığımıza göre bunu kendilerine Türk'üm diyen katil sürülerine bırakıyoruz.

O katil sürülerini şunu diyoruz.

Sabah akşam Filistin için timsah gözyaşı eşliğinde İsrail devletinin yaptıklarından dolayı günde beş kere bedua edeceğinize geçmişte Kürd milletine karşı işlediğiniz insanlıkdışı suçlarınız saklı kalma kaydıyla biz şu an kalorifer dairelerinde yakılan, asit kuyularında eritilen, beyaz torosa bindirilip sonra kafasına kurşun sıkıp köprü altına attılan Kürd insanının hesabını kim ve nasıl verecek diye soruyoruz.

Şuna aldanmayın!

İmrali hainine beynini rehin bırakan düşürülmüş birkaç aşağılık mahluk Kürd'ün biz onları unutuk demeleri sakin sizi rehavete sürüklemesin.

Kürd insanının dökülen kanın hesabını mutlaka, ama mutlaka vereceksiniz.

Dökülen kanın hesabını sormayan herkesin üstüne sıçradığınıda belirtelim. Bu Kürd olur, Türk olur farketmez.

Herkesi İsrail devleti kadar şefaf, cesaretli ve namuslu olmaya çağırıyorum.

14 Ağustos 2010

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.