Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 24 April 2010

Olağanüstü Misyonla İstanbul'da bulunan Büyükelçiden (Wolff-Metternich) Reich Başbakanına (Bethmann Hollweg)

Doğu vilayetlerinde Ermeniler üzerindeki baskılar son aşamasına ulaştı.

Türk Hükümeti, Ermeni Sorununu Ermeni ırkının yok edilmesi ile çözme programım uygularken, ne bizim görüşlerimize, ne Amerikan Büyükelçiliğinin ve Papanın temsilcilerinin görüşlerine, ne de İtilaf devletlerinin tehditlerine, ama en az da Batı kamuoyunun tepkilerine kulak verdi; şimdi de tehcirden sağ çıkmış ve bazı yerlere toplanmış Ermenileri buralardan dağıtma ve onları yok etme hazırlıkları içinde.

Bunlar, Kuzey Suriye'de (Maraş, Halep ve Ras-ul-Ain) ve Anadolu'nun bazı büyük kentlerine (Ankara, Konya) gönderilen ya da daha önce buraya göç eden Ermenilerdir. Ancak, eskiden beri burada ikamet eden halk ile Katolik ya da Protestan Ermeniler de artık tehcire tabi tutulmaktadırlar, oysa Babıali bu sonunculara dokunulmayacağına söz vermiştir.

Bu Ermenilerin bir kısmı Mezopotamya'ya yollanırken bir kısmı da İslamlaştırılmaktadır.

Nisan ayı sonlarında 2000 kişiyi barındıran Rasul Ain'deki toplama kampı tamamen tahliye edildi, ilk kafilelerden birisi Der Zor yolunda saldırıya uğradı ve dayaktan geçirildi; daha sonrakilerin de durumunun pek farklı olması beklenmiyor.

Maraş ve Halep'te tehcir tüm hızıyla sürüyor; Maraş'ta daha önce İçişleri Bakanlığından özel ikamet izni alanlar bile tahliye edildi. Diyarbakır'da yaptıklarıyla adı duyulan Vali Reşit Bey şimdi Ankara'da kalan son Ermenileri (Katolikler hariç) bularak sürgüne yollamaya çalışıyor. Eskişehir'de ve İzmit çevresinde ikamet etmekte olan Protestan Ye Katolik Ermenilerin kaderi de aynı.

Bütün resmi yalanlamalara rağmen Ermeniler üzerindeki baskıların son aşamasında İslamlaştırmak önemli bir rol oynuyor.

Nisan ayı sonunda bile, Sivas rahibi Christoffel, en son Ereğli' de Hıristiyan Ermenileri gördüğünü bildirdi; yani Ereğli ile Sivas arası tamamen temizlenmiş: "ya tehcir edildiler va İslam'a döndürüldüler va da öldürüldüler. Artık bu bölgede Ermenice duyulmuyor. Şarki Karahisar' da kalan son Hıristiyan Ermeniler oradaki Rumlarla bir komite kurarak askerler arasında bir isyan başlatmak istemiş, bunun üzerine tehcir edilmek için bütün Ermeniler yakalanmış; onlar da İslamiyet'e geçmeyi tercih etmişler. Şam Konsolosu Loytved 30 Haziran günü şunları yazıyor: "Bütün Ermenilere şu ya da bu şekilde baskı yapılarak İslamiyet' e geçmeye zorlanmakta. Declt'da 149 aile İslamiyet'i seçti sadece bir aile ısrarla Hıristiyanlığa bağlı kaldı."

Son olarak Alman ve Amerikan dernekleri tarafından Ermeni halkın refahı için kurdukları kimsesiz çocuklar evi, hastane, okul gibi knruın1ar karşısındaki Babıali'nin tavrından söz etmek gerekir. Henüz kapanmamış az sayıdaki kurumlar, resmi makamlar tarafından orada görevli Ermenilerin, öğrencilerin ya da kimsesiz çocukların yollanmasıyla ya da başka şekillerde tehdit edilmekte. Hükümetin geçtiğimiz yıl tanıdığı bazı ayrıcalıklar geri alınmış durumda ve bunların savaştan sonra çalışmalarını daha önceki gibi sürdüreceklerine ilişkin herhangi bir umut bulunmamakta. Türk hükümeti, yabancılar tarafından yönetilen okulların ve yetim evlerinin milli Ermeni bilincinin uyanmasına ve gelişmesi üzerinde büyük etkileri olduğunun farkına vardı; kendi konumları açısından bu kurumların sıkı bir kontrol altına alınması ya da tamamen kapatılması tutarlı bir tavır olurdu.

Aynı şekilde, Ermenilerin zorla İslamlaştırılması fanatik dindarlık sonucu değildir. Yönetimdeki Genç Türkler bu tür duygulara pek sahip değiller. Ama buna rağmen, yürekten iyi bir Osmanlı yurtseveri olunabilmesi için her şeyden önce İslamiyet' e geçilmesi gerektiğine inanmaktalar. Başlangıcından bugüne dek Türk devletinin bütün tarihi, Şarkta inanç ile milliyet arasında hiçbir ayrım olmadığı düşüncesini kanıtlamakta ve her Osmanlı buna samimiyetle inanmakta. Bunun aksi resmi ya da resmi olmayan iddialar doğru değil ve desteklemek için Kuran' dan ve geleneklerden yapılan alıntılarla birlikte, Reform fermanları döneminden itibaren Avrupalılar karşısında İslamiyet'in ve Osmanlıların hoşgörülü olduğunu kanıtlamak için kullanılan anayasal dönemlere aittir. Bu nedenle bakanlar farklı dini inancı olanlara baskı yapıldığı yolundaki iddiaları yalanlarken samimiyetle davranmaktadırlar; ancak şu kadarı doğrudur ki, 15. ve 16. yüzyılda İspanya'da Yahudilerin zorla Hıristiyanlaştırılması gibi burada da fanatik dincilik esas neden değildir, gerçek amaç, Ermenileri ülkenin Müslüman halkı içinde eritmektir.

Her ne kadar - değişik nedenlerle - Babıali' nin Ermeni siyasetini akılcı [1]bir rotaya oturtma konusunda fazla başarılı değilsek bile, ne düşmanlarımızın ne de tarafsız denilen kimselerin bizi bu konuda suçlama ya da bizden bu olayları onaylamadığımızı resmen açıklamamız konusunda herhangi bir talepte bulunma hakları yoktur. Gerek hükümet üzerinde etkimizi kullanarak gerekse hayır kurumlarıyla yardımlarda bulunarak elimizden geldiğince, Türkiye'deki talihsiz Ermeni halkının kaderini hafifletmeye çalıştık.

Buna karşılık, Birinci Dünya Savaşı sırasında kendilerini Protestan, Katolik ve Ortodoks inancının koruyucuları olarak gören İngiltere, Fransa ve Rusya gibi üç ülkenin, Alman sivil ve savaş esirlerine yaptığı inanılmaz eziyetler, herhangi bir ittifak devleti tarafından diğerine karşı hiçbir zaman dile getirilmemiştir; aynı şekilde, düşman ülkenin basın organlarında ayaklar altına alınan insan haklarıyla ilgili herhangi bir ses de duyulmamıştır. Ama, Canterbury piskoposunun Baralong ve King Stephen mürettebatının yaptığı eziyetleri vaazlarında tanrı adına onaylamaktan kaçınmadığına dair ciddi haberler yer almaktadır.[2]

Bu durum Babıali tarafından da bilinmektedir ve Ermeni sorunu konusundaki düşüncelerimiz aktarılırken bu konuya da defalarca dikkat çekilmiştir. Türklere halk arasındaki şüpheli unsurların insanlığın gereklerini hiçe sayarak nasıl zararsız hale getirileceğini öğreten, iddia edildiği gibi biz değiliz, düşmanlarımızdır.[3]

Wolfgang Gust (lig.): Revidierte Ausgabe der von Johannes Lepsius 1919 unter dem Titel "Deutschland und Armeni en 1914-1918" herausgegebenen Sammlung diplomatischer Aktenstücke.

Kaynak:

Baskı:

DEJPA -..lAR 14092 /MF7148/70-74 DUA Dok. 287 (kıs.)

Sayın Konsolos Roessler' e

İsteğiniz üzere, Ras-el-Ain ve Tell-Abiad'da Ermenilerin şehit edilmeleri konusunda kısa gözlemlerimi ve güvenilir kaynaklardan doğudan edindiğim bilgileri sunmak istiyorum.

Gözlemlerime Ras-el-Ain'da başladım. Rus ve İran sınırlarında katliamlar yapıldığına ilişkin haberler Haziran başlarında oraya da ulaştı. Maaş ödemem günü olan 12 Haziran' da birdenbire 6 jandarma ile 12 Çerkez ortaya çıkarak Ermenileri kaymakama götürmeye kalktılar. Demiryolu memurlarından Fehmi Bey ve Durri Bey ile birlikte kaymakama giderek kendimi tanıttıktan sonra kaymakam Ermenilerin tutuklanması için herhangi bir emir vermediğini söyledi ve işçileri yeniden işlerinin başına yolladı. Ama bu arada soyulmuşlardı. Yaşlı jandarmalardan öğrendiğime göre ganimeti paylaşanlar arasında kaymakam da bulunuyordu. Ras-el-Ain'deki bazı Müslümanlardan, kaymakamın aslında bizim kararlı tutumumuzdan korkarak Ermenileri serbest bıraktığım, ikinci kez tutuklanacak olan Ermenileri ölümden hiçbir şeyin kurtaramayacağım öğrendiğim için bütün Hıristiyan işçileri Urfa'ya geri yolladım.

Temmuz başlarında, Rus ve İran sınırlan tarafından ilk Ermeni kafileleri geldi. Çoğunlukla kadınlar ve çocuklardan oluşuyordu, yolda Kürtler tarafından soyuldukları için ellerinde avuçlarından hiçbir şey kalmamıştı ve göl kıyısına açık araziye yerleştirildi. Hükümetin bunlara ancak 6 gün sonra yiyecek temin edebildi. Her gün yeni kafileler geldiğinden, Ras-el-Ain'deki mülteci sayısı kısa bir süre içinde 1O.000'in üzerine çıktı. Aynı zamanda daha güneydeki Der Zor'a sevkıyat da sürüyordu. En güzel kızlar Ras-el-Ain'deki Çerkezler ve Araplar tarafından alıkonuldu. Zaten bir kısım da yolda Kürtler tarafından seçilmişti. Jandarmalar yoğun bir kadın ticareti içindeydi; birkaç Mecidiye ödeyen herkes kısa bir süre için ya da devamlı olarak dilediği kadını seçip götürebilirdi.

Ras-el-Ain'deki Ermenilerden sorumlu Nuri Şavh, doktorumuz Farah'a, 12 yaşından küçük Ermeni kızların bekaretini bozmaktan büyük bir zevk aldığım söyledi.

Ras-el Ain tren istasyonunda gözlerimle gördüğüm bir olayı mutlaka anlatmak istiyorum. Askerle dolu bir tren geldi. Yaklaşık 10 kişi halsiz ve hastaydı. Onları muayene eden Ermeni doktor, bunların istirahata ihtiyacı olduğunu ve bir hafta Halep' e gönderilmelerinin yerinde olacağım bildirdi. Sonra bir Türk doktor ortaya çıktı ve bağırıp çağırarak onların hasta değil, tembel olduklarını ve bu Ermeni'nin aslında Türk devletini yıkmak istediğini anlattı. Birlik komutam bunu üzerine Ermeni doktoru kamçı ile dövdü ve ellerini bağlatarak Halep'e geri yolladı.

Eylül ayında Tell Abiad'a geldim. Bu şehirde, demiryolunu korumakla görevli jandarmalar demiryolu çevresine yerleşmiş bütün Ermenileri katletmişler ve soymuşlardı. Benim oraya ulaşmamdan kısa bir süre önce Amasya taraftarından gelen yaklaşık 3000 kişilik kadın ve çocuklardan oluşan kafileyi kaymakam demiryolu yakınlarındaki bir binaya yerleştirmişti. 4-5 aydır yolda bulunan bu insanlar, açlıktan, ishalden ve tifodan perişan haldeydiler. Kaymakam bunlara ne ekmek ne de su verdi. Yanlarındaki paranın bir kısmını saklayarak soygunculara kaptırmamış olanlar yakın1ardaki fırından ekmek alabiliyordu, ama bütün parasını kaybedenler açlığa mahkumdu. 1000 kadar ilk ay içinde öldü. Bu hamıı görüntüsü korkunçtu: bir deri bir kemik kalmış, . can çekişmekte olan insanlar ve yerlerde insan dışkıları. Kaymakam bir gün şunları söyledi: "Ben Avrupalılar gibi yufka yürekli değilim, bu insanların ölümünü gözlerimi kırpmadan izleyebilirim."

Beklenildiği üzere Tifo dalgası demiryolu çalışanlarına da sıçradı ve Müdüriyetin şikayeti üzerine bu han tahliye edilerek Ermeniler 5 km uzaklıktaki Ain-el-Arus'a götürüldü, ama 1000 kadar o kadar güçsüzdü ki eşek ve arabalarla taşınmak zorunda kaldılar. Daha sonra Ain-el-Arus'da bu arta kalanlar da öldü.

Kasım ayında Urfa'dan kadın kafileleri geldi. Beni tanıyan bir kadın çocukların kurtarmam için yalvardı. Nöbetçi kadını geri iterek "Kurtulan kimse olmayacak, sürününceye dek yürüyeceksin. Düştüğün yerde leşin köpeklere yem olacak." diye bağırdı. Bu kafileye muhafızlık eden Rama'lı askerler, kadınların iki gündür yolda olduklarını ve hiçbir şey yemediklerini söyleyerek nöbetçiden ekmek bulmasını istediklerinde, nöbetçi:

"Gebersinler, bunlara bir lokma bile verilmeyecek." dedi. Bu grup Tell-Abiad ve Ain-el-Arus'ta birkaç gün kaldıktan sonra Rakka'ya yollandı. Sonra, Musul'a gönderilmek üzere Rakka'dan tekrar Tell-Abiad'a getirildiler. Ama Tell-Abiad'dan tekrar Rakka'ya yollandılar. Bu arada geceleri epey soğuk olmaya başlamıştı ve artık bir oraya bir buraya yollanmalarına gerek kalmamıştı.

Kasım ayı içinde ve Aralık ayı başlarında Urfa'dan Tell Abiad'a yaklaşık 1000 kişilik bir kafile daha ulaştı. Kafile komutanı Cemil Bey ve Müfettiş Mahmut Bey ile yaptığı bir konuşmada doktorumuz Farah'ın Ermenilerin nereye nakledildiği sorusuna Cemil Bey "Rakka'ya" cevabını verdi. Ermenilere yapılan muameleyi tasvip etmeyen Mahmut Bey ise "Rakka yoluna" diye cevapladı ayın soruyu.

Benim gördüğüm, Ermenilerle ilgili olarak alınan bütün tedbirler, mülteciler müdürü Şükrü Bey'in söylediği şu sözlerle çakışmaktadır: "Son çözüm Ermeni ırkının ortadan kaldırılmasındadır. Ermenilerle Müslümanlar arasında öteden beri varolan çatışmalar artık son aşamasına Ulaşmıştır. Zayıf olan ortadan yok olacaktır."

[Bastendorff]

Wolfgang Gust (Hg.): Revidierte Ausgabe der von Johannes Lepsius 1919 unter dem Titel "Deutschland und Armenien 1914-1918" herausgegebenen Sammlung diplomatischer Aktenstücke.

[1] Bu sözcük, üzeri Berlin 'de çizilerek "ızmiz" ile değiştirilmiştir

[2] Wilhelm II. 'in bu paragrafa notu: "çok iyi"

[3] Wilhelm II. 'in bu belgenin altındaki notu: "doğru!"

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.