Skip to main content

Seçimler ve Yurtsever Devrimci Tavır / Kawa Yurtdışı Komitesi

Seçimler ve Yurtsever Devrimci Tavır /Kawa Yurtdışı Komitesi

Her seçime belli bir değer biçilmekle beraber 2015 Haziran seçimlerine Önasya, Kürdistan ve TC’deki gelişmeler açısından daha büyük bir önem atfediliyor. Bunun önemi şurdan geliyor: TC’nin üzerine oturduğu paradigma çöktü. Bölgedeki değişimler, Kürdistan’daki ulusal hareketin gelişimi devleti bir yapısal krize soktu. Eski paradigma üzerinde bir yaşam, mümkün görünmüyor. Sistemin içindeki iktidar ve muhalefet, politik bakış açılarına göre projeler geliştirdiği iddiasındalar. Ancak bunlar halkı manipüle etmeye yönelik aldatmacalardır. TC gibi devletlerde seçimlerle bir toplumsal dönüşüm sağlanamaz. Ama seçimler toplumdaki genel siyasal eğilimleri verir.

Seçimlerdeki tavrımızın nasıl belirleneceği konusu politik anlayışımızın seçimler özgülüne uygulanış tavrından başka bir şey değildir. Seçimler stratejik hedefimizi gözden kaçırmaksızın, milli kurtuluş ve demokrasiye varma hedefi doğrultusunda propaganda, ajitasyon ve örgütlenme aracı olarak uygun ortam ve koşullar açısından kullanılmalıdır. Yani Kürdistan ulusal kurtuluş stratejisi doğrultusunda seçim ortamı ve olası seçim sonrası ortaya çıkacak durumu değerlendirerek hangisinin siyasi amaç ve hedeflerimize daha uygun düşeceğini belirlemeli. Seçmek ve seçilmek bizim için tali plandadır. Seçim programımız ve hedeflerimiz sömürgeci sistemi teşhir etme, kitlelere ulaşma ve örgütlenme aracı olarak kullanmak olmalıdır.

Diğer yandan, bizim dışımızda da güçler, partiler, siyasi eğilimler arasında bir mücadele var. Bu güçler arasındaki mücadelede tarafsız kalamayız. Varsa ezene karşı ezileni, faşiste karşı demokratı, muhafazakara karşı değişimi savunmaktan yana tavır koymalıyız. Yapabildiğimiz oranda mücadelemize hizmet edecek uygun ortamın ve koşulların yaratılmasını sağlamada etkide bulunmalıyız.

Bunu yaparken ideolojik ve stratejik hedeflerle güncel taktikleri birbirinden ayırmalıyız. Stratejik hedeflerimizi pazarlık konusu yapmaksızın ve taviz vermeksizin güncel taktiklerde alabildiğinde esnek davranabiliriz. Seçilmek bizim açımızdan önem arzetmediğine göre kendimizi bu sınırlara hapsetmemize de gerek yok. Kürdistan ve Türkiye iki ayrı ülke düzlemini gözden kaçırmaksızın analizlerimizi ve politik tavrımızı sergilemekte daha kararlı ve esnek davranabiliriz.

Sömürgeci sistem içindeki iki eğilim

Sömürgeci sistemin partilerinde esasta iki eğilim var: İslami tonu ağır basan faşizm ile geleneksel İttihat ve Terakki’nin devamı olan Türk-ırkçı faşizmi. İki eğilim de Kürdistan halkının celladıdır. Bunların bizim açımızdan özde bir farkları yoktur. Bunların dışında TC sisteminde ne sosyal demokrat, ne liberal ne de gerçek anlamda sosyalist olarak değerlendireceğimiz güçlü bir siyasal eğilim var.

Sömürgeci partilerin esasta yoğunlaştıkları iki politik tutum göze batıyor. İlki, seçimlerde AKP’nin yeni bir anayasa yapacak milletvekili sayısını elde etmesi ve düşündüğü başkanlık sistemini kurması.. İkincisi buna karşı çıkan Kemalist kesimin geleneksel tavrı. AKP’nin karşısındaki partilere bakınca, CHP ve MHP sömürgeci faşist statüde değişiklik istemeyen partilerdir. Eski statükoyu MHP ve CHP savunurken, AKP kendisini Türk-islam sentezi ve “yeni –Osmanlı” hayali üzerinde “yeni Türkiye” olarak sunmakta.

Eski statünün devamını savunan Ittihatçı gelenekten gelen CHP ve MHP zihniyeti ile İslamcı yanı ağır basan AKP’nin Osmanlı hayali arasında bizim açımızdan temel bir fark yok. Biri “ kızıl elmacı”,öteki “yeşil elmacı”. Bugün Kürdistan’a baktığımızda Ankara merkezli partilerden AKP hariç diğer partilerin varlığı bitti. Sömürgeciliğin ülkemizdeki ideolojik dayanağı “Islam kardeşliği” algısı üzerinden halkımızı aldatma peşindedir. Din sömürüsü, mezhep, ırk, inanç temelinde siyaset yapmaktadır.

Türk Solu

Radikalinden ılımlısına kadar Türk solunu değerlendirdiğimizde Kemalizm’in bir varyantı olduklarını görüyoruz. Kendi içinde parçalı ve küçük gruplarla politikada fazla bir ağırlıkları yok. Pratikle hiç bir uyumu olmayan büyük laflar üretiyor, üzerinde durdukları zemin itibarıyla seçimlerde CHP’ye oy desteği oluyorlar.

Mevcut durumda tek bir belde ya da şehirde bağımsız bir aday çıkaracak kitlesel desteğe sahip değiller. Kürd ulusal hareketiyle aralarına mesafe koyarak, Türk halkından destek alacaklarını düşündüler. Seçimlerdeki oyları sıfır virgül oranında kaldı. Hatta TC’deki ırkçılık dalgasının sebebini Kürdistan’da yükselen ulusal harekete bağladılar. Ama ne zaman ki HDP’de “Türkiyelileşme” eğilimi başladı, bağımsız bir Kürdistan’a karşı olduklarını deklare etmesiyle faydacı bir şekilde ittifaka girdiler.

Bir Entegrasyon Projesi Türkiyelileş(eme)me Yolunda HDP

Sömürgeci sistemin dışına çıkan Kürd halk kitleleri açık ve legal alanda kendini ifade etmek ve mücadeleyi yükseltmek amacıyla HEP’i kurdular. Sömürgeci devlet bu partiyi kapattı. Aç kapa aç kapa HEP’ten DEP’e en son BDP’ye varıldı. Bağımsız bir politikada partinin yolu kesildi, deneyimli kadrolar sürekli tasfiye edildi. Bunun üzerine oturtulan HDP projesi sistem dışına çıkan Kürd halk kitlelerini sisteme entegre etme , krize giren sistemi “Türkiyelileştirme” ile kurtarma projesidir.

Seçimlerin gündeme gelmesiyle beraber en çok tartışılan parti HDP’dir. 30 yıllık savaşın sonucunda sistem dışına çıkan Kürdleri yeniden sisteme entegre etmek amacıyla devlet desteğinde bir “Türkiyelileşme” projesidir. “Kürd milliyetçiliğine karşı mücadeleyi birinci görev” edindiğini söylemektedir. Daha doğrusu Abdullah Öcalan’ın Kürdlerin temel hakkı olan devlet kurmaktan vazgeçmesi, literatürde olmayan kavramlar icat etmesi (örneğin “ demokratik ulus” ve “Türkiye ulusu”) Türkiyelileşme projesi olarak MİT ile beraber İmralı’da hazırlandı. Bugün BDP’yi Türkiye partisi HDP’ye dönüştürmekle bu proje adım adım uygulama alanına girmektedir.

Kürdler dünyada eşi ve benzeri olmayan bir trajedi ile karşı karşıyadır. Kürdlerin bütün temsiliyeti devlet elindeki bir “mahkuma” teslim edilmiş. İçi boş 10 maddelik bir devlet konsepti Kürdistan halkına çözüm diye empoze edilmektedir. HDP bu politikanın postacısı ve parlamentodaki ayağı olacaktır.

HDP güya “Türkiye” partisi olacak. Bu ne demek? Kürdlerin dışında Türk ve diğer azınlıklardan taban bulması ve kadro devşirmesi demektir. Türklerden ve azınlıklardan ciddi bir katılım olmadı ama görünen o ki olmayacak da. Soldan sözümona “ittifak” için gelen marjinal sol gruplar ve kişiler “çok sıkı bir pazarlıkla” Kürdlerin oyuyla milletvekili olma sevdasındadırlar.

12 Eylül faşist anayasasıyla getirilen yüzde on barajı anti-demokratiktir. Bununla sistemi tahkim ederken Kürdleri sistem dışı bırakma hedeflenmişti. HDP’nin önündeki handikaplardan biri de budur. Barajı aşıp aşmayacağı tartışılıyor. Matematiksel olarak barajı aşması halinde 50-60 arası milletvekili çıkarıyor. Yüzde 11,5 i geçtiğinde 70 milletvekili buluyor. Bu da AKP’nin bırak Anayasa değişikliğini tek başına 276’ yı bulamama hükümetten düşmesi demektir. Bu da AKP’nin büyük korkusudur.

Dikkat çeken bir husus, HDP barajı aşmadığında ne yapacağını söylemesi; işin garip tarafı ve önemli olan barajı aştığında ne yapacağını söylememesidir. Grup olarak geçmiş deneyime bakıldığında yapabileceği bir şey yoktur.

HDP barajı aşarsa çok sevdiği “Türkiye” partisi olur. HDP barajı aşamazsa meclise giremez. Bu da “Türkiyecilik projesi”nin çöktüğü anlamına gelir. Bunun sonucu Kürdler Türkiye’den iyice kopar.

TC’nin İcazetiyle Meşruiyet Sağlanamaz

TC dünyada eşi görülmeyen bir terör devletidir. Bugün uygar insani norm ve değerlerden yoksun İslami faşist terörle de müttefiktir. Ama eskiden beri Kürd hareketini kriminal göstererek terörizmle damgalamakta. Uluslararası sistemi arkasına alarak imha ve inkar politikası güderken ulusal hareketi yeraltına itip boğmak istemekte. Sömürgecilerin bu taktiği devam etmekte. Bu anlamıyla legal, açık mücadele araç ve biçimlerinin öneminin farkındayız. Bunun tersi bir anlayışla meşruiyet sahasını sömürgeci hukuk sistemiyle sınırlamak sömürgecilerin istediği alanda hapsolmaktır.

HDP ve Kürdistani diğer legal partiler meşruiyeti Türk icazetinde sömürgeci faşist sistemin yasalarında arıyorlar. Program ve istemlerinde farklılaşmalarına rağmen parlamenter mücadeleyi esas almaları itibarıyla bunları aynılaştırmakta, aynı yolun yolcusu yapmaktadır. Onların izin verdiği kadar konuşur, izin vermediği temanın dışına çıkamazlar. Halbu ki Kürdlerin ulus olmaktan kaynaklanan haklarını elde etmek için her türlü mücadele biçimini kullanması tarihi bir zorunluluktur.

Bugün iki farklı toplum yani iki farklı ulus ve farklı ülkeyiz. Biri sömürgeci diğeri sömürge. Algılar da farklı. TBMM isminden de anlaşıldığı gibi Türklerin meclisidir. Bu sömürgeci kurumda Kürdlerin yer alması neyi ifade eder? Olayın bir de tarihsel boyutuna bakalım.

Tarihsel Boyut

TBMM kuruluş itibarıyla Kürdlerin ulusal kurtuluş hareketini tasfiyeye yöneldi. İttihat ve Terakki ve devamı olan Kemalist hareket merkeziyetçi bir devlet yapılanmasına giderken “etnik arındırma” yaptıkları için işledikleri savaş suçlarına bu meclisle meşruiyet kazandırdılar. Uluslararasında Lozan’daki Türk delegasyonu Kürdlerin de temsilcisiymiş gibi “ayrı vatan istemeyiz tarzında” topladıkları hain Kürdlere telgraf çektirdiler. TBMM’deki pis bir oyunla aldatılan hain Kürdler öne sürüldü. Aynı meclis çatısı altında Koçgiri, Şeyh Said, Agri ve Dersim soykırımları, mecburi iskanlar, assimilasyon uygulamaları hazırlandı. Kürdler tümden inkar ve imha politikalarına tabi tutuldu.

Dün böyleydi. Bugün değişen bir durum var mı? Aynı durum devam ediyor.

Kürdler bir ulustur. Ulus olmanın doğal hakları vardır. Kürdler diğer uluslar gibi bu hakkından vazgeçemez. Bu hak kendi kaderini tayin etme hakkıdır. Yani ayrı devlet kurma hakkıdır. Bu hak ertelenemez, hiç bir koşulda taviz verilmez. Var veya yok olmayla eştir.

I. Dünya Savasi sonrası Kemalist hareket Ankara’da TBMM’yi toplarken Kürdler de kendi insiyatiflerini ellerine alarak Diyarbakır’da kendi bağımsız iradesini oluşturan meclislerini toplamalıydı. Dün bunu başaramadılar. O zaman yapılması gereken dünden kalan görevi devralmaktır. Milletvekili borsasına çıkan adaylar eğer yurtseverse ve kendi halkından yanaysa Kürdistan halk meclisini oluşturmaya ne dersiniz? Bu para mevki değil, bedel ister.

Burada tarihi anakronizm yapmıyoruz. İlk TC meclisinde 72 Kürd mebus vardı. Bunlardın biri Diyap Ağa idi. Bugün de başkaları. Diyap Ağa atandı. Şimdikiler de seçildi. Diyap Ağa emir üzeri bir kez konuşmuş. Bugünküler de meclisteki bir yasa tasarısının aleyhinde konuşsun bu neyi değiştirir.

Ankara’daki parlamento çözüm değildir. Gidenler sömürgecilerin gölgesi oldular. Anayasa dahil olmak üzere Kürdlerin hiçbir hakkı yok. İnkar politikası devam ediyor. Sömürgeci sistemdeki partilerin genel siyasi eğilimlerine baktığımızda Kürdistan ve Kürd sorununun çözüm yeri TC parlamentosu değildir. Kürd ulusunun kaderini sömürgeci ülkenin Meclisi belirleyemez. Buna ancak Kürdlerin kendisi karar verir.

Çağrı

Kürdistan halkına çağrımız şudur: Secimleri boykot edin. Seçime gitmeyerek hesap sorun. Sayısı onbinlerle ifade edilen fail-i meçhullerin, Roboski’nin, daha dün 6-7 Ekim olaylarında sokakta kurşuna dizilen Kürd gençlerinin, cezaevinde tecavüz edilen çocukların, yerinden yurdun edilen milyonlarca insanımızın hesabını vermeliler. Sömürgeci-faşist sistem at ve eşek değiştirerek güven tazeliyor. Başına yular takılarak sisteme bağlanan ne binek hayvanı ne de bunları meclise taşıyan oy potansiyeli olun. Ne cellat ne de kurban olmayi tercih edin. Kendi geleceğini kendi ellerinize alın. Kendi iradenizi kimseye vermeyin. Türk sömürgecilerini ülkeden kovmanın zamanı yaklaşıyor. Bugünden hazırlığınızı yapın. O büyük gün geldiğinde siz de kavgaya hazır olun. Geleceği kazanmak bugünden geçiyor.

Kawa Yurtdışı Komitesi

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.