Ana içeriğe atla

Kerkük Sorunu Kürdistan’nın Güneyinin Sorunudur!

 Kürdistan sorunu karmaşık grift bir sorundur. Bunun nedeni Kürdistan’nın parçalanmışlığı ve herbir parçaya bir sömürgeci devletin hükmetmesidir. Yanısıra her hangi bir parçada sorunun çözüm yönünde adım atılması halinde tüm sömürgecilerimizin topyekün ortak tavır almasıdır. Birinci körfez savaşından bugüne Kürdistan’nın Güneyinde sorun bu ve şu şekilde kısmıda olsa çözülmüştür. Fakat sorunun kendisi çözülmüş değildir. Sorunun kendisi başta Kerkük olmak üzere Arap işgali altında olan Kürdistan topraklarının özgür Kürdistan’a bağlanması ve Kürdistan’nın Güneyinin sınırlarının belirlenmesidir. Kerkük sorunu, Ortadoğu ve dünya sorunu haline dönüşmüştür. Aslında Kürdistan’ın Güneyinin sorunudur. Kerkük sorununun çözümü Kürdistan’nın Güneyinin sorununun çözümü demektir. Kerkük, bilinen tarih içinde Kürd yerleşim birimidir. Tüm tarihi belgeler bunu ispatliyor. Bunun tartışılması bile başlı başına bir muama. Bu gerçek ortada olsada düşman boş durmuyor. Gün aşırı tehditlerini yüksek perdeden seslendiriyor. “Gelişmeler karşısında sesiz kalmayız.” "Sabır ve tahammül politikası artık Türkiye'nin ihtiyaçlarına yanıt vermiyor." tehditleri birbirini kovalıyor. Bu kabulenilmez tehditlere Kürdistan ve ABD cephesinde gereken cevaplar veriliyor. 2007 yılına Kerkük meselesi damgasını vurdu bile. Türk cenahta Kerkük paniği paranoyaya dönüşmüş. “Kerkük Kürd oluyor. Petrol gidiyor” feryadı ayuka çıkmış bulunuyor. Kerkün’ün Kürd olmasına gerek yok, zaten Kürd’ü. Sömürgecilerin tüm katliam ve her türlü insanlıkdışı yaptırımlarına rağmen Kürd kaldı. Kerkün’ün Kürd yapılması sorunu yok. Mesele işgalden kurtarılması meselesidır. Özgür Kürdistan’a katılmasıdır. Sömürgecilerimizin hazmediği budur. Uykularının kaçmasının nedeni budur. Bu adamlar hasta. Bu adamlar manyak. Parayonak. Tedavisi yok. *** “Enerji kaynakları kontrol eden dünyayı kontrol eder.” Günümüzün stratejisinin ana tezi budur. ABD’nin GOP’nın mantığıda budur. Bugün Kerkük üzerinde açık ve gizli savaşın nedenide budur. Kerkük’ün statükosunu belirleyecek referandum tarihi yaklaştıkça dünya ve bölgedeki aktörlerin tüm kozlarını masaya sürmesinin altında yatan nedende budur. Kerkük, Kürdistan’nın bir şehridir. Tarih boyunca bu böyledir. Kerkük’ü en iyi tanımlayan ölümsüz Mustafa Barzani’nin, „Kerkük Kürdistan`ın Kalbidir“ sözüdür. Fakat tarih içinde Kerkük’ün bir çok kez Türkleştirilmek ve Araplaştırılmak istendi. Kerkük Kürd halkı soykırımlara sürgün ve tehcirlere uğradı. Fakat tüm uğraşılara rağmen Kerkük’ün demokrafik yapısı değiştirilemedi. Kerkük Kürd kaldı. Buna rağmen Türkler ve Araplar bunu içine sindiremedi. Bugünde içine sindiremiyorlar. Kerkük’ün özgür Kürdistan’a katılmasını istemiyorlar. Bunun Kürdlerin elini güçlendireceğini, büyük Kürdistan’a yol açacağından korkuyorlar. Kerkük zenginlik deryasıdır. Bu deryaya sahip bağımsız Kürd devletinin güçlü bir hava savunma sistemi ve modern savaş uçaklarıyla hava kuvvetleri; tanklar ve periot füzelerle donatılmış kara kuvvetleriyle modern bir orduya sahip olması Kürdistan’nın bölgede jeostratejik önemini tartışmasız kılacaktır. Buda bölgede enerji hegemonyası veren büyük devletler nezdinde önemini bir kat daha artıracaktır. Bu meyanda sömürgecilerimiz olan Türkiye, İran ve Suriye bu gelişmeleri “kendi ulusal güvenlikleri için bir tehdit” olarak görüyorlar. Bunu engelemek için varını yoğunu ortaya koymuş bulunuyorlar. Baş vurmadıkları hiç bir yol ve yöntem bırakmıyorlar. Türkiye, ABD’nin Irak’ta istikrarı sağlayamaması ve İran’a yönelik açmazlarını kendi ulusal çıkarları açısında kullanmaya çalışıyor. Stratejik konumu ve askeri gücünü kullanıyor. Esas olarakta ABD’nin yenilmesini ve bölgede çekip gitmesi üzeri hesaplarını yapmış bulunuyorlar. ABD’nin yenilmesi ve bölgeyi terketmesi için elinden geleni yapıyorlar. Fakat çok beklerler. *** Kürdistan’ın Güneyi adım adım bağımsızlığa yürürken, Türkler ha bire kandileri açısında çıkacak “sıkıntıları” yazıp döküyorlar. Türkiye’nin gelişmeleri yakından izlemesi gerektiği uyarısını yapıyorlar. Önlem alınmasından dem vuruyorlar. Sömürgecilerimizin kendi ülkemizde insanca yaşamamızı hiç bir zaman kabulenmeye yanaşma niyetleri olmadığı görülüyor. Karşımıza her konu da sayısız zorluklar çıkardıkları ve çıkarmaya devam edecekleri görülüyor. Bu yıl başta Kerkük olmak üzere şu an Arap işgali altında olan Kürd yerleşim birimleri üzerinde korkunç bir çatışmaya yol açacağına benziyor. Oysaki Kürdistan’nın tarihsel sınırları bellidir. Şu an gündeme gelen Kürdistan’ın Güneyinin sınırları Musul’dan Cebel Sincar’a, Xaneqin’den Cebel Hemrin’e kadar uzanır. Kürdistan’nın bu doğal sınırı Arap ve Türk belgelerinde de sabittir. Tüm katliamlara, tehcir ve sürgünlere ve dışarıda yabancı unsurların getirilip yerleştirilmelerine rağmen bu alanlarda halada Kürdler çoğunluktadırlar. İngiltere tarafından suni olarak oluşturulan Irak denilen zindana mahkum edilen Kürdler, Arap yönetimleri tarafından her türlü insanlıkdışı uygulamaya uğradılar. Bu uygulamalardan biri Kürdleri kendi yerleşim birimlerinden zorla alıp başka alana sürgün etmek ve iskana tabi tutmak oldu. Özelikle Saddam dönemi bu politıka vahşete dönüştürüldü. Sadece Kerkük’ü Kürdlerden temizlemek için yaptığı katliamların yanısıra yüzbinlerce Kürd’ü Kerkük’te kovdu. Yerlerine Araplar getirilerek Arap kolonları oluşturuldu. Buna rağmen Kerkük’ün demografik yapısını bozamadı. Kerkük Kürdlüğünü korudu. Ama gelgörki bu bile kabul edilmek istenilmiyor. Arapları anladıkta, peki bu Türklere ne oluyor? Ne olacak! Onlar “asarız, keseriz” havasında “dünyanın neresinde olursa olsun Kürd lehine gelişecek olan gelişmeye karşı çıkacağız” söylemlerinin gereğini yapıyorlar. Bunu başarabilirler mi? Bugünden sonra biraz zor. *** Irak iktidarları tarafından Kerkük dahil yerlerinden zorla çıkarılan Kürdler yerlerine döneceklerdir. Hiç kimsenin bunların geri dönüşünü engeleme gücü olmayacaktır. Kürdlere yapılan tarihi haksızlıklar düzeltilecektir. Bunu engelemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Saddam Hüseyin döneminde uygulanan "Araplaştırma" politikasını tersine çevirmek ve Kerkük'ü normalleştirmek için Irak Arapları ile Kürdler yaptıkları Anayasa ile anlaştılar. Bu süreç aksakta olsa işlemektedir. Kürd tarafı bu konu da her fırsatta kararlılıklarını dile getirmektedir. Bu süreci tersine çevirmek isteyen güçlerde boş durmuyor. Bunun başını Türkler çekiyor. Irak Araplarını uyarıyor, yönlendiriyor. Terörist grupları destekliyor. Terör eylemlerine baş vuruyor. Kerkük başta olmak üzere Kürdistan’nın Güneyinde sivil Kürd öldürüyor. Her ne pahasına olursa olsun Kerkük’ün özgür Kürdistan’a bağlanmasını istemiyor. Kürdlerde buna karşı haklı istem ve girişimlerini gündeme taşıyor. Kerkük kırmızı çizgimizdir deyip milli politıkalarında taviz vermeyeceklerini dile getiriyor. *** Irak ve Kürdistan’ın Güneyinin kabul ettiği bir Irak Anayasa var. Bu anayasaya halkın %80 gibi ezici bir çoğunlukla kabul edildi. Anayasanın 140. Maddesine göre bu yıl Kerkük’ün statükosünü belirleyecek referandum yapılmasını öngörüyor. Kürdler, söz konusu Anayasa maddesinin yerine getirilmesine çalışıyorlar. Bundan daha doğal ne olabilir? Bunu engelemek için anti-Kürd kampanyaya dönüştüren başta Türkler olmak üzere Kürd düşmanlarının yaptıkları hangi hak ve hukuka dayanır? “Herkes aklını başına alsın. Müdahale ederiz” tehditlerinin mantığını hangi uluslararası hukuka dayandırıyorlar? Bunların hak ve hukuktan anladıkları yok. O halde sorun gelip güçe dayanıyor. O güçüde bugün kendilerinden bulamıyorlar. İşi tehdit ve havlamaya havale ediyorlar. Hiç önemli değil. Havlayan köpek ısırmaz. Onlar, şunu bilsinler ki, bugünden sonra yapabilecekleri tek bir şeyleri yok. Dişleri çekilmiştir. Kapı önüne konulmuşlardır. Ellerinde kala kala havlama kalmıştır. Bunuda kendilerine fazla görmemek lazım. Bizi ısırmadıkları müddetçe bırakın havlasınlar. Belki yorulur, rahatlar ve uyurlar. Bundanda kimseye zarar gelmez. Kerkük konusunda karar verecek olanlar şu an Kerkük’te yaşayan ve sürülen halktır. Hele Türkiye’nin bu konu da karar verme hakkını kendinde bulması saçmalıktan öte yayılmacı emelerinden başka bir şey değildir. Türk egemenlik sistemi Kürd olan her şeye savaş açmıştır. Bu yeni bir politıka da değildir. Varlığını bunun üzerine inşa etmiştir. Türkiye, sözkonusu saçmalıkları ile Kürdistan’ın Güneyini işgal etmeyi kendine hak görmeyi kabullundirmeye çalışıyor. Türkmenleri ve PKK’yi bu işin bahanenesi yapıyor. Bu öylesine işleniliyor ki, kendilerini bile buna inandırdıkları gibi, Türk toplumunuda bu konuda mobilize etmiş bulunuyorlar. * * * Kerkük’ün özgür Kürdistan’a katılmasını istemeyen çevreler savaş telalığını yapıyorlar. Kerkük "barut fıçısı" olarak tanımlanarak 2007'de yapılması planlanan referandumun ertelenmesi tavsiyesinde bulunuyorlar. Bununla Irak ve Kürdistan halkının ezici çoğunluğun kabul ettiği Irak Anayasasını görmemezlikten gelerek halkın iradesine karşı saygısızlık ediyorlar. Türklerin amacı belli. Kerkük’ün özgür Kürdistan’a katılmasını engelemek. Bunun için Iraklı ve El-Kaide gibi anti-Kürd terörist guruplara Türkiye’de konferans ve seminer yaptırıyorlar. Referamdum yapılacaksa tüm Iraklıların katılmasını, bunu başaramamaları halinde referanduma katılmamaları kararını kendilerine aldırıyor. Bu konu da bir anlaşmaya vardıkları biliniyor. Bu girişim başta Kürdler, Şiilerin ezici çoğunluğu ve çok çevre tarafından tepkiyle karşılandı. Konferanslar sonrası Kerkük’te yoğun terör eylemleri başladı. Türkler, bununlada bir sonuca varamayacaklarını anlayacaklar ki, meclislerine gizli oturum düzenlediler. 23 Ocak 2007 tarihli gizli oturumunda kimlerin neler konuştuğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa Kerkük’ün statükosunu belirleyecek referandum’un yakınlaşması, Kürdlerin bağımsızlık ilanı karşısında nasıl tavır alacakları meselesidir. İşgal kararı çıkmış veya çıkmaması bu pek önemlide değil, dünyanın mevcut konjuktöründen dolayı bunu gerçekleştiremiyecekleridir. Her ne kadar A. Gül, 1926 Ankara Antlaşmasından doğan Kürdistan’ın Güneyini işgal etme hakları olduğunu söylesede böyle bir hakları yok. Dahası güçleri yok. PUKmedia’ya verdiği bir mülakata Kerkük İl Meclisi Başkanı Rızgar Ali, TC devletin Türkiye’nin bu girişimlerini Irak Anayasının 140. Maddesi çerçevesinde yürütülen mekanizmaların işlevsiz kılmaya yönelik olduğunu belirtti. Türkiye, bundan başarılı olur mu bilinmez, ama son çare olarak işgal tehditini seslendiriyor. Neçirvan Barzani; “Türkiye parlamentosu’nda ve başka yerlerde yapılan tehditlere fazla önem verilmemelidir. Fakat yine de bu konuda uyanık olmak gerekiyor.” dedi. Kürdistan Parlamentosu Başkan Yardımcısı Kemal Kerkûkî, "Biz Iraklıyız. Eğer Türkiye sınırı geçmeye kalkarsa, Irak'ın tamamı kendilerine karşı olacaktır” dedi. Türkiye’nin Kürdistan’ın Güneyini işgal etme planlarını değerlendiren Kürdistan Kültür Bakanı, Felakedin Kakey, “Açıktır ki Türkiye acele bir şekilde parçalanmak için ebedi bir felaketle karşı karşıya gelmek istiyor. Çünkü, burada büyük bir gerilla ve partizan savaşıyla karşı karşıya kalacaktır.” Ve devamla: „Türkiye’ye karşı savaşırız ve kendilerini gül ve reyhanlarla karşılamayacaĝız“ dedi. Başkan Mesud Barzani; “Türkiye ve İran Kürdistan bölgesi üzerinde tehdit oluşturmamalarını umut ediyorum. Biz bu iki ülke ile dost olmak istiyoruz. Fakat eğer bunlardan hangisi saldırırsa buna karşılık vereceğiz” diyerek Federe Kürd Devlet tutumunu ortaya koydu. Kerkük Kürdtür Kürd Kalacaktır! 05 Şubat 2007

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.