Ana içeriğe atla

1975 Eylül Devriminin yenilgisine karşı dış devletlerin tutumu(3)

Dr. Kemal Ali Muhamed

Dr. Serwer Abdulrahman Ömer

Devrim döneminde ve 1975 yenilgisinden önce Kuzey ve Güney Kürdistan sınırları Peşmergelerin kontrolu altındaydı. Irak polis kurumları bölgeden çıkarılmıştı. Her ne kadar Barzani Türklere hiç bir zaman güvenmemesine rağmen,(15) fakat bununla birlikte Türk devletine Kürd devriminin Türkiye sınırları için hiç bir tehlike teşkil etmediğini ve hiç bir sorunun oluşmasına meydan vermeyeceğine dair söz vermişti.(16) Fakat, Türkiye sömürgeci bir devlet olarak sadece Güney Kürdistan Hareketine kuşkulanmakla yetinmiyerek, sürekli olarak hareketin gelişmesine ve başarısına karşı duruyordu.

Türkiye sürekli olarak Şah rejimi ile olan diplomatik ilişkileriyle Şah rejiminin Kürd Devrimi’ne verdiği desteğe karşı rahatsızlığını seslendiriyordu. Türkiye, İran’dan Kürd devrimine verdiği desteğe son vermesini talep ediyor,

İran’ın dikkatini Türkiye ve İran’da büyük bir Kürd kitlesinin yaşadığına ve bunların uyandırılması tehlikesine dikkat çekiyordu.(17)

Türkiye’nin bu siyaseti yeni değildi. Türkiye’nin kurulduğu 1923 yılından günümüze kadar Kürdistan’ın en büyük parçasını ve halkıyla birlikte denetim altına alan devletlerden biridir. Türkiye şiddetle Kürdistan’ın hangi parçasında olursa olsun Kürd sorununun adil bir şekilde çözümüne dair dayanışma girişimlerine karşı çıkıyor. Kürd Eylül Devrimine karşı Türk devletinin çalışma programı açık bir şekilde görülmektedir. Türkiye, İran’ı Kürd devriminde uzaklaştırmaya, İran ve Irak arasında iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerini oluşturmak için uğraştı. Ayrıca Cezayir Antlaşması imzalamadan önce Irak ve İran arasında ön bir kaç toplantı İstanbul ve Ankara’da yapıldı.(18)

Ayrıca bunun dışında Türkiye bir dereceye kadar Irak’ın dostu ve iyi bir komşusuydu. Eğer iki devlet arasında farklı dönemler de çeşitli sorunlar olmuşsada, iki tarafı birleştiren, bir araya getiren ve mutabık kılan Kürd meselesine karşı ortak tavırlarıydı.

Örneğin 8 Nisan 1974 tarihinde Saddam Hüseyin Baas Partisinin kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada çok ateşli bir şekilde Türkiye’ye Irak petrolunu çok ucuz bir fiyatla vereceklerini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Biz Türkiye’yi birinci sıraya koyduk. Yani dost bir ülke, ikinci sınıfta değildir. Sürekli olarak kendilerine petrol gönderiyoruz ve gelen tüm isteklerini de onayladık”(19)

Bundan dolayıda Türkiye tüm savaş boyunca Irak ile olan sınırlarını ciddi bir şekilde kapattı.

1975 yenilgisinden sonrada Türkiye’ye sığınmak istiyen Kürdlere Türkiye yol vermedi ve geçenleri de geri gönderdi.(20)

Cezayir Antlaşmasından bir kaç gün sonra Türkiye Irak rejimi ile ikili bir askeri antlaşma yaptı ve iki taraf Güney Kürdistan’a karşı geniş askeri saldırılara giriştiler, her türlü değişik silahla Peşmergelerin kanına girmeye ve Kürd yerleşim yerlerini harabeye çevirmeye giriştiler. Özellikle Peşmergelerin geri çekilebileceği kuşkulu olduklara bölgelere saldırdılar.(21)

Burada şu gerçekliğin altını çizmek lazım. Türkiye sadece Kürd devriminin yenilgisinden memnun olmadı, aynı zaman da Kürdlere karşı uluslararası plana da katıldı. Türkiye Cezayir Antlaşması öncesi, bu antlaşmanın oluşumu şartlarını hazırladı.

Arap Devletlerinin Tavrı

Kürd Musul vilayetinin 06/06/1926 tarihinde Faysal’ın başında olduğu Irak’a bağlanmasından ve Kürdlerin ezilen bir halk konumuna sokulmasından 1975 Eylül Devrimi’nin yenilgisine kadar olan süreç bu araştırmanın konusudur. Doğrudan yada dolaylı olarak Kürdler ve vatanları Arap ülkelerinin haritalarında görüldüğü gibi, Arap milletinin bir parçası ve Arap topraklarının bir parçası olarak görülüyor. Bu şovenist düşüncelerden hareketle Arap ülkeleri Irak’ta iş başına gelen farklı rejimlerle aynı fikirdeydiler. Eğer bazı dönemler geçici ve belirlenmiş bir amaç doğrultusunda bazıları Kürdlerin bazı kültürel haklarından sözediyorsa, Kürdleri Irak Araplarının ortağı olarak görüyorsa, eğer çeşitli siyasi nedenlerden dolayı Mısır, Lıbya ve Suriye Irak’a karşı geçici dönemler Kürd hareketine desteklerini sunmuşlarsa, Libya hariç bunlar Kürd halkının doğal haklarına karşılar ve açık bir şekilde Irak’ın topraklarının bölünmesine karşılar. Irak’ı Arap vatanının önemli bir parçası olarak görüyorlar. İsterse sağ, isterse sol, ister laik , ister islami olsun, tüm Arap ulusal ve islami hareketleri ve hatta Arap halklarıda Kürd halkına ve meselesine karşı aşırı dogmatik bir tutum içindeler.Bundan dolayı eğer bir dönem bir ulusal yada islami arap hareketi Kürd meselesine ilişkin olumlu bir şeyler söylemişse, amaçsız değil ve mutlaka Kürd hareketinden bir çıkarı vardı.

Burada bu meseleye ilişkin Mısır gibi büyük bir Arap devletinin tavrını örnek olarak getireceğiz. Cemal Abdulnasir önderliğindeki Mısır, Irak’taki Abdulkerim Kasım rejimiyle barışık değil ve bazı sorunlar yaşadığından dolayı, Kürd meselesine yakınlık gösterdi, bazı idari(ademi merkezi) ve kültürel haklara razı oldu. Fakat, hiç bir zaman Kürdlerin toprak sahibi olduğu ve Irak’a zorla bağlandığını kabul etmedi. Bu aynı zamanda Saddam Hüseyin’inde düşüncesiydi.
Saddam yetmişli yıllarda Kürdleri vatansız olarak değerlendiyor ve şöyle diyordu: “Biz toprağa otonomi vermiyoruz, halka veriyoruz. Eğer biz Kürdlerin toprakları olduğunu söylersek, Kürdler ayrılma düşüncesine kapılabilir.” Mısır devletinin siyaseti 1975 yılının başlarında çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kürdlerin Baas rejimi ile yürütüğü kader savaşı devam ediyordu. Tam da bu dönemde Mısır, Irak ve İran’ı barıştırmak için ciddi çabalar içinde girmişti.

Devam edecek

Çev:Aso Zagrosi

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.