Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 19 February 2009

Makaleler - ABANT PLATFORMU TEBLİĞ METNİ /

Siyasal Açıdan Irak Kürdistan Bölgesi ile Türkiye Arasında Karşılıklı Dayanışma ve Fırsatlar
Peyamner PNA-Osmanlı Devleti'nin parçanmasının ve dağılmasının ardından Arap, Fars ve Türkler'den sonra bölgenin dördüncü büyük ulusu olan Kürtler kendi ulusal devletlerini kurma konusunda paysız kaldı. Kürdistan İran, Türkiye, Irak ve Suriye olmak üzere 4 devlet üzerinde bölüşüldü.

Siyasal Açıdan Irak Kürdistan Bölgesi ile Türkiye Arasında Karşılıklı Dayanışma ve Fırsatlar

Karwan Akreyi

(Uydu üzeriden yayın yapan Kürdistan TV'nin Genel Müdürü)

Çeviri:Agid Khorshid Zaher

O

smanlı Devleti'nin parçanmasının ve dağılmasının ardından Arap, Fars ve Türkler'den sonra bölgenin dördüncü büyük ulusu olan Kürtler kendi ulusal devletlerini kurma konusunda paysız kaldı. Kürdistan İran, Türkiye, Irak ve Suriye olmak üzere 4 devlet üzerinde bölüşüldü.

Bu hakikat Kürt ve Kürt hareketleri için yeni bir durum öne çıkardı ve Kürtler kendi kimliğini ve varlığını kanıtlamaya ve de isteklerini yukarda sözünü ettiğimiz 4 yeni devlete götürmeye mecbur kaldı. Artık bu andan itibaren, bu sorun, bu devletlerden her birinin önüne çıktı. Kürtler onların bu sorunu çözmelerini istiyor.

Öyle sanıyorum ki mekeziyetçi, sade ve birleşik devlet olarak, bu devletlerin obsesyonu, hakim bir ulus devleti (Nation-State) ortaya çıkarmaktı. Bu da bu ülkelerin çok uluslu yapısına tersti. Bu çaba, hakim ulusun kimliğinin diğer bütün unsurlara dayatılması, diğerlerini inkar etme ve ortadan kaldırma çabasıydı. Ki, Kürtler,burada, hedef olan taraftı. Bu siyasetin her 4 devlette farklı farklı şekilerde olduğu doğrudur ancak bütün bu ülkeler bunun Kürt sorunu için tek çözüm yolu olduğu konusunda birbirleriyle uyumluydular. Ancak Kürt sorunu karşısındaki geri kalmışlık, şuana kadar da, hem bu devletlere hem de Kürtler'e büyük bir acı ve elem verdi.

2003'ten önceki Irak'ta, her ne kadar da anayasada bir ulus olarak Kürtler'in varlığı açıkça inkar edilmiyorsa da ancak sonuçta arkasında Kürt halkına karşı soykırım uygulama, kimyasal silah kullanma ve Kürt halkını Enfal'den geçirmeye yönelik uygulamaya geçirilmiş bir siyaset vardı.

1991 intifadası ve milyonlarca Kürd'ün İran ve Türkiye sınırına kaçışı, BM Güvenlik Kurulu'nun 1991'deki 688 sayılı kararının çıkmasıyla ve burada ’'Sakin bir Bölge“ oluşturma ile sonuçlandı. Türkiye Özal zamanında bunun için kolaylık sağladı ve Kürtlerle diyaloğa hazırdı. Bu yeni durum sayesinde 1992'den beri Kürdistan Bölgesi'nde seçilmiş bir hükümet, yani Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG), göreve geldi. Bu andan ittibaren Irak'ta ve Bölge'de Türkiye'nin şu yada bu şekilde muhatap olduğu yeni bir gerçeklik ortaya çıktı. Ancak, emni-askeri bakış açısı Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi Hükümetine (KRG) olan bakışına hakim oldu.

2003'ten sonra, Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) De-Facto olarak, Irak anayasasına göre birleşik Irak Devleti çerçevesinde federatif tanınmış bir bölge oldu ve şuanda da yetkilerini pratik olarak uyguluyor. Bizim görüşümüze göre bu, Kürdistan'ın bu bölümünde, Kürt davasının akıllıca ve sorumlu bir şekilde çözümüdür. Kürdistan Bölgesi yönetimi, hem kendi bölgesini federal bir bölge olarak idare ediyor hem de kurumlarda ve devletin birleşik organlarında, kendi hacmi ve ağırlığı ölçüsünde Cumhurbaşkanlığı'nda, Parlamento'da ve Bakanlar Kurulu'nda bütün Irak için alınan kararlara katılıyor.

Burada müzakereler için bazı sorular ortaya koyacağım: Komşu bir ülke olarak Türkiye, Irak halkının iradesinin somut hale gelmiş bu gerçekliğine nasıl baktı ve bakıyor ? Acaba bu yeni gerçek durum Türkiye'nin görüşünde ne düzeye kadar değişiklik meydana getirmiştir yada getiriyor? Acaba Türkiye Devleti Irak Kürdistanı ile diyaloğu gerekli görüyor mu? Acaba Türkiye'nin bölgede Kürt sorununa yönelik nasıl bir stratejik bakışı var? Acaba Türkiye sadece PKK'ye karşı savaşmak cihetiyle mi Irak Kürdistanı'na bakıyor? Acaba Türkiye hala Kürdistan Bölgesi'nin anayasal yetkilerini azaltmak ve Irak merkezi devletinin yeniden güçlendirilmesine yönelik çabalarını yoğunlaştırmayla meşgul mu? Acaba Türkiye, Kürdistan Bölgesi ile çıkarlarını temin etme konusunda nasıl bir ufka sahip? Türkiye şirketleri yatırım ve kendilerine pazar bulma konusunda devletin önün yürüyor. Bizim düşüncemize göre bu geliştirilmeli ve resmi siyasette de yankı bulmalı. Çünkü bu konuda Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin (KRG) çabaları Irak'ta, Irak Parlamentosu'ndan petrol ve gaz alanında uygun bir kanunun çıkması içindir. Bu, Türkiye için de çok iyi bir yatırım fırsatı meydana getirecektir.

Türkiye Irak'ta Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) için ne yapabilir? Kürtler daha önceden de bahsedildiği gibi Irak'ın gerçekten de demokratik, anayasal, birleşik ve parlamenter bir nizama sahip olmasını istiyor. Bir ülke olarak Irak, çok uluslu, çok dinli ve çok mezhepli bir ülke olsun. Gerek ulusal çoğunluk (Araplar gibi) bahanesiyle ve gerekse de mezhepsel çoğunluk (Şiiler gibi) bahanesiyle hiçbir taraf üste çıkmasın. Bu sistemle, böyle bir ülke, istikrarlı olabileceği gibi ekonomi, toplumsal ve kültürel açılardan da canlı olabilir , bölge barışı için hayır vesilesi olabilir ve gelecekte de bölgede siyasi ve emni açıdan hatırı sayılır bir rol oynayabilir. Irak devletinin 80 yıllık tarihinin de kanıtladığı gibi gibi eğer Irak'ta böyle bir sistem olmazsa ne Irak'ın içinde istikrar ve barış olur ne de çevre ve komşularla sorunlar sona erer.

Nüfusu (yaklaşık 6 milyon), Irak'ın içindeki siyasi ve kanuni konumu, doğal kaynakların çokluğu (petrol ve gaz gibi), coğrafik avantajları ( coğrafyası birleşik olan bir bölge olarak, sahası yaklaşık 80 bin kilometre karedir ve Türkiye, Suriye ve İran gibi ülkelerle sınırdır) gibi bazı sebepleden dolayı Kürdistan halkı, Irak'ta başta Şiiler ile Sünniler olmak üzere oluşumlar arasında hem bir denge olma, hem de islami, ulusal ve mezhebi olsun farketmez, terörün yolunu tutma ve ülkeyi demokratize etme konusunda önemli bir rol oynayabilir.

Öyle sanıyorum ki Türkiye Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin (KRG) bu rolüne (Kürdistan Türkiye ile ortak sınıra sahip olduğu ve Tükiye'nin Irak'a ve körfez ülkelerine geçiş kapısı olduğu için) önem verecek. Türkiye'nin gözü özellike de Orta Doğuda barışı ve istikrarı sağlamaya yönelik önemli bir rol üstlenmekte. İçinde çıkar olmaksızın Türkiye'nin üstlendiği bu rol, AB ve ABD'nin yeni yönetiminin verdiği cesaretten kaynaklanabilir. Türkiye bu açıdan, ılımlı komşusuyla, özellikle Amerikan güçlerinin çekilmesinden sonra, Irak'ın istikrarı için Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) ile kordinasyon kurabilir. Bunun için de Türkiye Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) ile doğrudan siyasi ve diplomatik ilişkiler kurmalı: Çok sayıda devlet Hewler'de konsolos açtığı gibi Türkiye'de aynı şekilde Hewler'de (Erbil) konsolosluk açabilir. Bu ilişkinin Irak anayasasıyla hiçbir şekilde uyumsuzluğu yoktur. Çünkü bu ilişki Türkiye'nin iradesine, egemenliğine ve siyasi sistemine saygı gösterdiği ve uyumlu olduğu bir ülkenin içinde bulunan federal bir bölge ile ilişkidir. Yani istikrarlı ve Türkiye sınırında canlı olan bir Irak'ın varlığının Türkiye için pozitif etkisi olur. Bu, birlikte çalışma adına bir fırsattır.

Zannedersem Türkiye'de Türkiye'deki Kürtler'in varlığını inkar eden az sayıda bir halk var. Ancak, Türkiye'nin şimdiki anayasasında Kürtler'in varlığı ve kimliği tanınmış değil. Vatandaş olma prensibi de tek başına yeterli değildir ve bu prensip Kürtler'in sorunlarını da çözememiştir. Günlük çalışmalarında dahi Kürtler, farklı bir ulus olarak kendi diliyle eğitim almak gibi en sade kültürel ve siyasi haklarını arayamıyor. Bölgeleri de ekonomik ve kültürel açıdan Türkiye'nin diğer bölgelerine göre geri kalmıştır. Bunlar, Türkiye'de Kürt sorunu adı altında bir sorunu meydana getirdi. İstesek istemezsek sınırın bu tarafında ve sınırın öbür tarafında bulunan Kürtler'in aynı ulus olması nedeniyle Kürt sornunun iyi-kötü bir diğeri üzerinde yansıması olmuştur. Bundan dolayı Türkiye'de Kürt sorununa yönelik her açılım, kültürel ve siyasal haklar alanında atılan her adımın burada Kürt halkı üzerinde ve Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) üzerinde olumlu bir etkisi olacağı gibi Türkiye ile yardımlaşmayı da daha fazla cesaretlendirecektir. Bunun, bir şekilde bizim üzerimizde de etkisinin olacağı ve bunun için berber çalışabileceğimiz ise bir başka boyuttur.

Bunun yanında, şunu da itiraf etmeliyiz ki PKK, 70'lerin (1970) ortalarından beridir Türkiye'de mevcut ve 1984'ten beridir de Türkiye hükümetiyle silahlı çatışma içindedir. Bu silahlı çatışma (Armed Conflict) sonucunda hem Türkiye hem de Kürtler büyük bir beşeri ve maddi zarara uğradı.Türkiye'de Kürt sorunu ile PKK sorunu birbirine karışmıştır. Türkiye bu iki sorunu birbirinden nasıl ayırabilir? Ben öyle düşünüyorum ki Türkiye bu ayırım için siyasi, anayasal ve kanuni açıdan bir düzenleme (Arrangement) yapmalıdır ki Kürtler için orada, anayasa ve Türkiye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde, özgür bir şekilde haklarını aramalarının yolu açılsın. Çünkü bizim düşüncemize göre, sadece vatandaş olma ve ülkenin -çok uluslu, çok dinli ve çok mezhepli ülkelerde- demokratikleştirilmesi prensibi ile sorunlar çözüme kavuşamaz. Türkiye'nin kendisinin imzaladığı uluslararası belgelerin dışında Avrupa Birliği ve Obama başkanlığındaki yeni yönetim de Kürtler'in kültürel ve siyasal haklarının temini konusunda daha fazla açılım yapılmasını istyor. Bu konuda Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) yardımcı olabilir. Nasıl? Bu konuda, PKK dahil olmak üzere bütün siyasi tarafların katılacağı Kürdistan'ın parçaları düzeyinde bir konferans düzenlenebilir. Bu konferansta bütün parçalarda Kürt halkının haklarının gerçekleşmesi için barışçıl ve demokratik diyalog şekli vurgulunamlı ve konferansa katılan bütün taraflar bu konuya el atmalı. Türkiye böyle bir konferansın düzenlenmesinden rahatsızlık duymamalı. Çünkü konferans barışın ve Türkiye dahil bölge haklarının ve uluslarının kazancıyla sonuçlanacak. Böyle bir konuya uluslararası camianın da destek vereceğini düşünüyoruz. Bu durumda, Kürdistan Bölgesi Hükmeti (KRG) sahip olduğu konum ve ağırlı sebebiyle Kürdistan kurtuluş harketleri arasında barış ve hakemlik rolü oynayabilir. Çünkü tecrübeyle de ortaya çıktı ki askeri çözüm yolu ne bizim için ne de çevre ülkeleri için çözüm oldu ve çözüm değildir de. Bu çözüm yolunun sonunda felaket ve mahvolmaktan başka bir şey yok. Bundan dolayı birbirini kabul etme temelinde bir siyasetin gerçekleşmesi için çalışmak gerekiyor. Bu, sadece Kürdistan Bölgesi hükümeti ve Türkiye'nin çıkarlarına ve ilerlemesine hizmet etmez belki Orta Doğu'nun yayılma gösteren sorunlarının çözümünde de pozitif yansıması olur. Buradan hereketle baktığımızda Türkiye, Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin (KRG) bu rolünden memnun olmalı, kendi Kürtler'i, Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) ve kendi güvenliği konusundaki vehmden kurtulmalıdır. Bu da onların Kürtler'e gerçekçi bir şekilde yaklaşması ve iki taraf arasında yardımlaşma temelinde olabilir.

Irak Kürdistan'ı içinde, çoğunlukta olan bir halk (Major Community) olan Kürtler'in dışında Türkmen, Keldan, Aşuri, Arap ve Ermeni gibi başka uluslar daha var. Özellikle de tartışlmalı bölgelerde (Disputed Areas) Müslüman, Hristiyan, Yezidi, Şii, Sünni ve daha başka dini ve mezhebi topluluk var. Kürdistan'da ulusal, dini ve mezhebi hoşgörü ruhu yerleşmiştir. Burada etnik yada dini şiddet yada kimlik yüzünden öldürme ve ayrımcılık (Discrimination) denecek hiç bir şey yoktur. Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin (KRG) anayasal kurum ve kuruluşlarındaki oluşumlar bu doğruyu bize kanıtlıyor.

Kürdistan'ın ikinci büyük ulusu olarak Türkmenler için, ki Türkiye onların kaygılarıyla içli dışlı olmak istiyor, Kürdistan anayasında kendi kültürel, idari ve siyasi haklarını uygulamaları konusunda büyük bir fırsat var. Uygulamada da, Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) bu hakların garantisi için kendi sınırlarının içinde olmayan bölgelerle hiçbir zaman kıyaslanamayacak bir ölçüde insiyatif alıyor. Bu anayasal garantiler, katılım ve günlük uygulamalar, Kerkük dahil olmak üzere tartışmalı bölgelerin sorunlarının, çözüm yolu planını içine alan 140. Madde yoluyla çözümü içindir. Bu açıdan da Türkiye Kürdistan Bölgesi Hükümeti'ne (KRG) yardım edebilir ve Türkmen Cephesi dahil olmak üzere Türkmen hakını ve organizasyonlarını siyasi hayata karışmaları ve Kürdistan halkının saflarını güçlendirmeleri konusunda cesaretlendirebilir. Özellikle de Türkiye şunu göz önünde bulundurmalıdır ki Bölge'de tercih (choice) hakkı medeni ve demokratik bir haktır. Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin (KRG) de gözü Türkiye'nin yardım etmesinde. Bu da birlikte siyasi çalışmanın bir başka fırsatı ve alanıdır.

Türkiye'nin ABD'nin Irak'tan çekilmesini beklemesi gerektiği yönünde bazı düşüncler olabilir. O zaman da Kürdistan Bölgesi, Bağdat'ta merkeziyetçiliğin güçlenmesi ve İran'ın nüfuzunun gelişmesiyle beraber baskı ve tehditlerle başedemezse mecburen Türkiye'ye başvuracak ve Türkiye her ne istiyorsa yapacak. Bu görüş açısının ortak noktası tamamiyle emnidir ve bunun için de hiçbir uzakgörüşlülük yoktur. Bence doğru olan düşünce şudur: Dengenin korunması için Türkiye'nin, Kürdistan Bölgesi Hükümeti (KRG) ve diğer oluşumlarla kordinasyon kurması gerekiyor ve onların arasındaki uyumsuzlukların çözümü konusunda yardım etmelidir. Hem Türkiye hem de Kürdistan Bölgesi hükümeti, Amerikan güçlerinin Irak'tan acele çekilmesinin sonucunda gerginlik ve şiddetin meydana geleceği konusunda hemfikirken, Türkiye Amerikan'ın Irak'tan çekilme meselesine gerçekçi bir şekilde bakması için çaba göstermelidir. Bu da iki taraf arasındaki yoğun diplomasi ve yardımlaşmanın bir diğer yüzü ve alanıdır.

Not: Bu yazı Abant Platformu'nun Kürdistan'ın başkenti Hewler'de (Erbil) 15-16 Şubat 2009 tarihinde düzenlenen 18. Toplantısında sunuldu.

tilkinin kurkcu hani misali gibi.turkler ve turk devleti yalnizliga dogru bir yol almaktadir.ne turk islam sentezi,nede junturkluk ideolojisi onlari kurtarir.onlari bir kurtaracak olan varsa o da ongurusuz kurdlerdir.tarihi bilince cikarmayanlardir.gecmisini iyi sorgulayamayanlardir.kimlerdir bunlar.ideoloji den vaz gecmeyen kurd kesimi.arap ideolojisini kendine felsefe edenlerdir ki bunlarda turk islam sentezcilerin elinde oyuncak olan kurd dincileridir.ha burada da unutmamak ta yarar vardir ya acem ideolojisinin pesinde kosan bizim alici kurdlere ne demeli. ha su da vardir oyuncuya karsi oyunculuk yapacaksak.bu oyunun kuralini bizde oynuyorsan ne ala.bu konuda oyuncularimizinda oldugunun farkindayiz.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.