Ana içeriğe atla

http://www.bizdenbize.de/profile.html DAVUT KURUN Davut Kurun sakin bir yapıya sahipti. Muzaffer Oruçoğlu ile birlikte sükunet tarlasından büyük pay kapan ikiliydi. Davut Dersimlidir. Fakat örgütle buluşması Dersim kırında olmadı, ülkenin en büyük kenti Istanbul'da gerçekleşti. Zira Davut, Istanbul Universitesi Hukuk Fakültesi `nde okumaktaydı. Öbür Dersimli tutuklulardan farklı olarak belli bir entelektüel birikime sahipti Davut. Dersim, asırlar boyu egemen yönetime başkaİdırmış, başına buyruk yaşamış bir beldedir. Onun isyankar ve muhalefetçi dokusu şu veya bu ölçüde kendi insanından epeysinin (kadınerkek) içsel dünyasına yansımıştır. Bu tespitin yabana atılmaması gerektiği sinyali verilircesine, örgütün görüşlerine ilk muhalefet, sükunet sahibi Davut Kurun'dan geldi. Sosyoekonomik yapı tezinde Davut, yarıfeodal tesbitine karşı çıkıp, ülke ekonomisinde bir bütün olarak kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğunu savundu. Davut'un görüşüne en sert tepkiyi Hikmet Şenses gösterdi, öyle ki kavganın çıkmasına ramak kaldı. işin garipliğine bakın ki bir kaç ay sonra aynı tezin ikinci ateşli savunucusu Hikmet Şenses oldu. Bizim Çorumlu fena halde bu teze kafayı taktı, gece gündüz kapitalizm konusuna eğildi, habire istatistikleri tarayıp çoğalan traktör ve azalan eşek sayısını ezberine yerleştirdi, adeta bu konunun uzmanı oldu. Kabadayılık öfkesine kapılıp Davut'u kırışına da kanımca epey üzüldü. Davut'un muhalefetine konu olan ikinci husus ulusal sorundu. Kürdistan'ın sömürge olduğu tezini Davut nüve olarak ta o dönem savunuyordu. Bu farklılıklardan dolayı Davut örgütsel yapının dışında kalmayı yeğledi. Fakat örgütün üst düzey sorumluları ayarında mahkemede siyasal tavır sergiledi. Örgütsel sorunlar hariç, Davut bizlerle herşeyi paylaştı. İdeolojik boyutlu eğitim çalışmasından politik tartışmalara, yeni lgiyi irdeleyişten örgütün tezlerini yeniden değerlendirişe kadar çeşitlenen düşünsel aktiviteye Davut etkili şekilde katıldı. 1976'da tahliye olan Davut, KAWA Hareketi'nin kurucularından biri oldu, halen politik çaba içindedir. Davut Kurun `80'den beri yurt dışındadır. Almanya'nın kuzey ucundaki Kiel şehrinde yaşamaktadır. Yaşadığım Hamburg kenti ile Kiel birbirine yakındır. Davut'la görüşüyorum, birkaç kez evine konuk oldum. Geçmişteki ortak yaşam üzerinde epeyce sohbetler ettik. TKP(ML)'nin faaliyeti döneminde Davut Kurun Ankara'yı örgütlemekle görevlendirilmiş. Bu görev nedeniyle Istanbul'dan Ankara'ya yaptığı yolculuk sırasındaki ruhsal durumunu ve Ankara'daki örgütsel faaliyetini bana anlattı Davut. İlginç buldum, yazıya çeşnilik katar düşüncesiyle buraya aktarmak istiyorum. Bizim sakin tabiatlı Davut, dünya ve Türkiye basınında “Çakal“ diye nitelenen uluslararası terörist Carlos'u nerdeyse sollar halde anarşist olmuş. Yolculuk anında durmaksızın kafasında eylem planları geçirmiş. Küçük eylemlerle vakit heba edip enerji tüketmek Davut'a sevimsiz görünmüş. Öyle bir eylem koymalı ki, Ankara ve Türkiye sarsılsın, ortalık çın çın yankılansın. Böyle bir eylemi bulmuş Davut. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne baskın yapıp sabotaj düzenleyecek, yenilgiye uğratılan devrimin öcünü zalim düzenin burnundan fitil fitil çıkaracak. Ah bir an önce Ankara'ya varsa da, büyük eylemin hazırlığına girişse. Davut çok sabırsızlanmış, yavaş gidiyor, Ankara'ya varmasını geciktiriyor diyerekten, saatte 120 kilometre hızla seyreden otobüse içinden veriştirmiş durmuş. Ankara'ya tez elden kavuşma tutkusu Davut'u kasıp kavurmuş. Sevgilisine doğru yolalan aşığın yaşadığı heyecan, sabırsızlık ve sevinç benzeri bir ruhsal taşkınlıkla Davut'un yolculuğu sürmüş. Bir lokantaya gidip karın doyurma kolaylığı derekesinde eylemin gerçekleşirliğine inanmış Davut. Tabii bu eylemin ardından göğsünü kabartıp şu dağları ben yarattım havasında çalımın feriştahını atmak da işin cabası. Davut Ankara'ya varmış, kolları sıvayıp işe girişmiş. Devrimci örgütlerin tümü darbe yemiş, yakalanmayan taraftarlar dışarda başsız. Bizim Davut kısa bir propaganda faaliyetiyle bunlardan bir çevre oluşturmuş. Büyük sabotaj için patlayıcıları dahi temin etmiş. Büyük eylemi içeren plana ek olarak bir yedek plan daha tasarlamış Davut. Devlet güçleri meclis tarumarının şokunu yaşarken, seri ikinci baskınla radyoevi kısa bir an için ele geçirilecek, büyük eylem buradan Türkiye ve dünya kamuoyuna devrimci tarzda duyurulacak. Hatta bu bildirim işi için “Türkiye ve dünya halklarına duyurulur“ başlığı altında bizim Davut bildiri bile kaleme almış. Sallapatiliğe mahal verilmediği, her ayrıntının inceden inceye hesaplanıp ona göre ön adımların atıldığı kapsamlı bir eylem planıyla karşıkarşıya olduğumuz gün gibi aşikar. Askeri malzeme, insan unsuru, eylem tasarımı yönleriyle ön hazırlık işi tamam. İlk adımda hedef ve tasarım şeklini açıklamaksızın, oluşan çevrenin gözü kara unsurlarına eylemi çıtlatmanın zamanı. Davut aynen bunu uygulamış. Doğu toplumu insanının kişiliği az çok kabadayılık kültürüyle yoğurulmuş. İlk çıtlatmada herkes ses veren bir eyleme taraftar görünmüş. Ama daha sonraki günlerde yavaş yavaş tüymeler başlamış, yalnızca bir eleman sözünün eri çıkmış. Hızlı gitmiyor diye yolculuk esnasında otobüse veriştiren Davut, gerçekleştirmeyi çok istediği bu kapsamlı eylemi ne yazık ki yaşama geçirememiş. Bu arada bizim Davut çevre oluşturma faaliyeti içinde bazı kazanımlar edinmiş. Örneğin TÜBİTAK'taki ilerici elemanlarla kontağa girmiş, İbrahim Kaypakkaya tarafından kaleme alınan örgüt görüşlerini onlara ulaştırmış, bu görüşler temelinde onları politik tartışmanın içine çekmiş, bazılarını ikna etmiş. Davut'un kendisiyle tartıştığı, örgütümüzün görüşlerini eline tutuşturduğu bir teknik eleman var ki, ilginç mi ilginç. Kim bu biliyor musunuz? İsmet Paşa'nın gelini. Oğullardan Ömer İnönü'nün hanımı. Yugoslav göçmeni olan bu zarif ve güzel bayan, derin kültüre sahip çağdaş bir insanmış. İbrahim Kaypakkaya'nın yazı larını ilgiyle okumuş, “gerçekleştirmeyi tasarladığı erekler açısından güzel, ama hayat bulması zor fikirlerdir“ şeklinde değerlendirmiş. Bizim Davut'un saman altından ne sular yürüttüğünü görüyorsunuz. Cunta terörü altında devrimci kıvraklıklar sergileyerek ta İsmet Paşa'nın aile efradına kadar uzanmış, devrimci propagandanın kancasını Paşa'nın gelinine takıvermiş. “Sakin Davut“ deyip geçmeyin, “öne bakan, yürek yakan“ tiptir o. Davut'un hüneri bununla bitmiyor. Önemli bir parasal fırsat yakalamış, son anda kaçırmış. O günün değeriyle büyük yekün tutan 3,5 milyonluk Izmir soygunu paraları tıpış tıpış Davut'un ayağına gelmiş. Soygunu yapanlar parayı devrimci tarzda değerlendiremiyor, başlarına bela olmuş, devretmek için devrimci faaliyet arıyorlar. Bunun istihbaratını alan bizim Davut harekete geçmiş, kaynağa ulaşmış, karşıyı ikna edip devir teslim işini sonuca bağlamış. Ertesi gün verilen adrese gitmiş, polis baskınının üstüne düşmüş, kıl payı yakayı sıyırmış, milyoncuklar ise uçuvermiş. Ne yapalım, can sağlığı olsun... Cezaevinde gran tuvalet giyinip Yeşilçam artistlerine taş çıkartan, çekiciliğiyle bayanların yüreğini hoplatan bizim sakin Davudo'nun tipsel manzarasının içsel ve dışsal boyuttaki özeti, bir ayrıntı eksiğiyle böyle. Haydi ayrıntıya da değinelim. işkencede Davut'un burnu eğrildi, bir kulağı zedelendi. Kulak çınlaması ve akıntısı haydi neyse, burun eğriliği bizim Davudo'nun jönümsü görünümünü az çok bozdu. Sebep olan işkenceciler estetik adına utansınlar. Evli barklı, iki kız çocuğu babası, orta yaş kemalli Kiel kenti sakini Davut Kurun, kendine özgü hoş nüktedanlığıyla bir zamanların hızlı Davut'urıu üstte aktardığını biçimde anlattı, ikimiz doyasıya güldük.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.