Skip to main content

“Kürd Açılımı” ile ilgili sayın Recep Maraşlı ile röportaj

     Türkiye’de  son dönemlerde  bir  çok  çevre  „Kürd açılımı“  üzerine  tartışıyor.   Türk  hükümetinin  bu konuda   bir  projesinden sözediliyor.     Öcalan    „yol haritasını“  hazırlıyor.   Biz  bu konuda    okuyucularımıza       Kürd  cephesinin     kısmende  olsa  eğilimini  sunmak amacıyla  bazı   soruları  hazırladık  ve    uluşabildiğimiz      Kürdistanlı  aydınlara  ve  Kürd  dostlarına   gönderiyoruz.  Eğer  bu sorularımıza  yazılı olarak  cevap  verirseniz    seviniriz.   Saygılarımla,   Aso Zagrosi  Newroz.Com ve  Kürdistan   Forum  Editörü    Aso  Zagrosi: Son  aylarda  Türkiye’de    devletin  bir  kanatından  “Kürd açılımından”, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden”   ve  “büyük bir  projeden”  söz ediliyor.    Kürdlerle  Türklerin   bu  topraklarda   buluşmasında bu yana yaklaşık olarak  bin yıl  geçti.  Bazıları,  “bin yıl  kardeşçe bir arada   yaşama”  diyor buna.   Türk  ırkçıların  kendilerine sembol olarak  aldıkları   Alpaslan’ın  Kürd Yusuf tarafından  Malazgirt  savaşından bir yıl sonra   yani  1072  yılında   öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu’dan) bu    buluşmanın  kanlı bir zeminde yürüdüğünü    gösteriyor.  Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri   Kürdlere karşı  hayatın tüm  alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca  Kürd fiziki olarak  imha edildi  ve  Kürdlere  ait  ne varsa  inkar  edildi.   Şimdi   Kürdleri  muhatap  almaksızın  “bizim sizin için  iyi bir projemiz var”  diyorlar. Bu  söylem  ne kadar  inandırıcı  olabilir?  Recep Maraşlı:Türkiye, Özal döneminden bu yana ilk kez bu kadar ciddi biçimde, kendi açısından “Kürt sorununa” sivil bir çözüm bulmak için tartışıyor. AK Parti iktidarının bu konuda öngörüsü ve kararlılığı değilse bile en azından bir niyeti olduğunu söyleyebilirim. TC devleti, Ortadoğu’daki yeni konseptlere de uygun olarak “Kürt sorunu” karşısındaki geleneksel pozisyonunu yeniden biçimlendirme ihtiyacı duyuyor; Kürt ulusal mücadelesi karşısında geleneksel tutumunu değiştirmezse daha büyük badirelerle karşılaşacağının farkında. AK parti, militarist-bürokratik kast karşısında gerçek bir iktidar olabilmek için de, Kürt ulusal sorununa yeni bir konseptle yaklaşmak zorunda. Kürdistan ve Kıbrıs gibi ulusal konular askerlerin sivil siyaset üzerindeki tahakkümünün ana direnç noktaları olma özelliğini korudukça, demokratikleşme ve AB sürecinin başarıya ulaşma şansı da yok.  Kürt ulusunun siyasal statüsü konusunda TSK’nın rızası olmadan hiç bir adımın atılamayacağını, hele militarist bürokrasinin egemenlik alanlarının gittikçe daraldığı çatışmalı bir süreçte, böyle stratejik bir konuda hükümet kanadına avantaj sağlayacak ve kendi Kemalist iktidarının sonunu getirebilecek “çözüm” konseptlerine izin vereceğini sanmıyorum. Bu açıdan “çözüm” ya da “açılım” meselesinde TSK’nın gerçek tavrı nedir, ona bakmak lazım. TSK bir çözüm istiyor mu ya da buna ne kadar hazır?  TSK 30 Ağustos’da yaptığı açıklamalarla geleneksel tutumundan kesinlikle taviz vermediğini ortaya koydu. Bu da “açılım” konusunda bir TSK’da ve devletin üst kademesinde bir konsensus olduğu algısını boşa çıkarıyor.  Genelkurmay’ın çektiği kalın kırmızı hatlara, “Tek ulus, tek devlet, tek bayrak” söylemine Hükümet de anında biat etti. Zaten bir af vb. düşünmediklerini de dile getiriyorlar.  Aslında TC devletinin birbiriyle bağlantılı olarak çözmek istediği –veya zorunda olduğu- iki konu var. Birisi Kürtlere, devletin üniter yapısını bozmadan ne tür haklar tanınabileceği; diğeri de bu sorunun aktif  taşıyıcısı olarak PKK’nin aynı zamanda sistem içinde nasıl entegre edileceğidir. Böylece Kürt halkının taleplerinin ne kadarının karşılanacağı kadar; başta PKK olmak üzere Kürtlerin örgütlü muhalefetinin hangi koşullarda içe döndürülebileceğidir. Bu ikisi arasındaki bağ ve denge kurulamazsa ayrı ayrı atılacak adımların ters tepeceği ortada.  AK Parti iktidarının “çözüm” adına nasıl bir çerçeve önerdiği, nasıl bir planı olduğunu henüz bilmiyoruz. Şimdiye kadar yürüttüğü çizgiye bakılırsa, Ordunun gölgesinden çıkabildiği anda gidebileceği en fazla uzaklık, çerçevesini olabildiği kadar daraltmaya çalışacağı bir AB müktesabatından ötesi görülmüyor.  Bu noktada geriye anadilde eğitim, basın-yayın özgürlüklerinin biraz daha artırılması, Kürt dili araştırmalarının Üniversitelere girmesi, yer isimlerinin iadesi vb. gibi kültürel adımlar kalıyor.  Aso Zagrosi:   Türk devletinin  Kürdlere  ve Kürdlerin   haklarına  ilişkin    son  dönemlerde    kopardığı  gürültünün   asıl  nedeni  sizce   ne olabilir?  Recep Maraşlı:Bu tartışmaların gündem yaratmak için değil, yılların birikimi olan bir siyasi tıkanmayı açmak için, biraz da dışarıdan zorlamalar ve artık için dinamikler açısından da bir rahatlama ihtiyacına denk geldiğini de görmek gerekiyor. Yani bir gürültü var ama altı boş değil. Yapı çöküyor, çatırdıyor. Ya yenileyecekler, ya altında kalacaklar. Militarist Devlet Kürdistan sorununu çözme konusunda yolun sonuna geldi. Sivil siyaset de işin önünü açamazsa, gerilimlerin daha artması ve toplumlar arası bir çatışmaya dönme ihtimali de var.  Aslında çözümü engelleyen daha çok Militarist bürokrasi olduğu için, Kürdistan sorunu normal olarak iç iktidar mücadelesinin de tayin edici halkası durumuna geldi. Zaten böyleydi ama şimdi taraflar açıkça kozlarını ortaya koyuyorlar.  Tıpkı Irak devletinin yıkılması gibi Kürt toplumu için önemli bir fırsat. Tabi bu fırsatın doğru politikalar ve örgütlenmelerle kalıcı kazanımlara dönüşüp dönüşmemesi bizim için önemli bir problem.   Aso Zagrosi:   Bazılarına  göre     aslında  bu  açılım  “Kuzey Kürdlerine  değil,  çeşitli  uluslararası   güçlerin   baskısı  altında  Güney Kürdlerine ,   petrol ve  doğal  gaz  gibi  zenginliklere  yönelik bir açılımdır”  söylemine    dair    yaklaşımız  ne?  Recep Maraşlı:Kürt ulusunun ulusal hakları sorunu TC’nin bir iç meselesi değil, bir Ortadoğu sorunu, uluslar arası boyutları olan bir sorundur.   Bugün Kürdistan’ın Güney’inde Federe bir Kürt yönetimi bulunmaktadır. İran’da Kürt coğrafyasının küçük bir bölümünde de olsa bir “Kürdistan” eyaleti vardır. Türkiye’deki mahalli seçimler Kürdistan’da yerel yönetimlerin önemli ölçüde Kürt kimlikli siyasi parti ve adaylara yöneldiğini ve de facto bir özerkliğin temeli oluştuğunu gösteriyor. Dolayısıyla parçalardaki hareketlilik bir değeri olumlu ve olumsuz ama hızlı biçimde etkiliyor.  Güney Kürdistan aslında, Kuzey için çok somut bir model oluşturuyor. Buradaki değişim Kuzeyi en az PKK kadar etkilemektedir, dahası PKK’yi de etkileyen kendi manyetik alanına almış olan bir gelişmedir.   Bu nedenle bugünkü „çözüm“ tartışmalarının Güney parçasıyla ilişkiler içinde değerlendirilmesi son derece normal.   Bugünkü çözüm tartışmalarının ABD planı ya da AB dayatması olduğu gibi argümanlardla “anti-emperyalist” düşünceler gıdıklanarak sorunun uluslar arası boyutta ele alınmasını barajlamak isteyen bir anlayış da var.  ABD’nin Irak’ı işgali ve Ortadoğu biçimlendirmek için yaptığı müdahale kaçınılmaz olarak Kürt ulusunun statüsünü değiştirdi ve bu değişim etkileyen boyutları vardır. Bush sonrası   ABD’nin Ortadoğu ve Irak politikasında belirgin değişimler söz konusu. ABD stratejik olark deil ama taktik olarak, özellikle askeri yükünün büyükçe bir bölümünü geri çekeceğinitakvime bağladı.  Arkadaki siyasal boşluğu doldurmak için Irak merkezi yönetiminin zayıf ve güvenilmez oluşu karşısında, Kürt yönetimi ve Türkiye’nin bir kısım rolleri üstlenmeleri gerekiyor.  Bu nedenle ABD, TC ve Kürdistan Federal yönetiminin çatışmasını değil, işbirliği yapmalarını istiyor. Bölgedeki ekonomik projeler için de hem böyle bir işbirlyiğine hem de güvenliğe ihtiyaçları var. Bu işbirliğinin siyasi bir zemine oturması için de TC’nin Kürt sorununun çözümünde bazı değişimler genrçekleşmesi; PKK’nin de sistem içine alınması ön görülüyor. Ne AB ne de ABD’nin, Kürt muhalefetini sırf TC’nin hatırı için kendileriyle çatışan bir noktaya itmek istememeleri ve Türkiyeyi makul çözümler için telkinde bulunmaları da b.u  konjonktürde son derece normal.  Bence „oyunbozanlık“ eden TC de olsa PKK de olsa bir noktadan sonra üzerilerine daha cidi gidilmesi de söz konusu olabilir.   Aso  Zagrosi:    Son dönemlerde    yoğun  bir şekilde  Öcalan’ın  15  Ağustos’da   sunacağı  “Yol  haritası”ndan söz ediliyor.   Öcalan  yakalandığından beri   Kürdlere  sayısız    “yol haritaları”  sundu.   Kürdlerin  ulusal  taleplerini   “Bağımsız ,Birleşik   Kürdistan”dan   “kültürel  haklar”  derekesine indirdi.  Hatta   “Anayasa’da  Kürdlerden  sözedilmesi dahi gerekmiyor”  diyor/diyorlar.  İmrali’den  Kürdlere  yol haritası   olabilir mi?   Recep Maraşlı:Evet, sorularınıza biraz geçikerek cevap vermiş olmama rağmen bugün bile (Eylül ayının ortaları) henüz “Yol haritası”nda neler olduğunu bilmiyoruz. Çok uzun zamandır, Avukatların İmral’da yaptıkları görüşme notlarını yakından incelemeyi bırakmıştım. Fakat bu yıl Öcalan’ın dışarıya gönderdiği mesajlarda bazı değişmeler görüldü. Daha önce sürekli AKP iktidarını eleştirir, TSK’ya ise bazen sitemlerde bulunurken, son demeçlerinde Ergenekon eleştirisi ağır basmaya başladı. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bazı açılımlarının desteklenebileceğini belirtti.  TC Cumhurbaşkanı “Kürt sorununun çözümü için tarihi bir fırsat”tan bahsettiğinde, bu tarihi fırsatın ne olabileceğine biraz düşündüm. Bu tarihi fıkrsat acaba Öcalan üzerinde imralı da Militarist bürokrasinin sivil iktidarın etkili olmaya başlaması olabilir mi diye düşündüm? Eğer böyle ise bu AKP iktidarı için gerçekten bir şans sayılabilir.  Ama eğer İmralı üzerinde  Genelkurmay’ın otoritesi kırılmakla beraber, sivil iktadır bunun yerini alamamışsa, işin içine Öcalan’ın kendisi için politik çıkışlar yapma olanaklarının da artmasıyla birlikte durum daha da çetrefilli bir hal alabilir. Şu anda zaten böyle bir durum görülüyor.  Diğer yandan Öcalan’ın tartışmasız tek şef olmasına rağmen bütün yönergelerinin örgütler, kurumlar ve toplum tarafından  birebir yerine getirilmesi de pek mümkün görünmüyor. Geçen süre içinde hem legal sivil alanda siyaset yapan DTP, hem de Güney’de konuşlanmış olan PKK karargahı daha özerk hareket eder hale geldiler ve kendilerine ait pozisyon sahibiler. Bu çok kopuk ve çatışmalı bir yapı değilse bile kolay hareket ettirilebilir bir yapı da değil artık.  Sonuç olarak İmralı’dan çıkacak “yol haritası” eğer toplumun beklentilerinin gerisine düşerse, örgütü zor durumda bırakacak önermeler içerirse hem kabul edilme şansı çok zordur hem de Öcalan’ın konumunu oldukça sarsar.   Bu haritanın şimdiye kadar yapılmış olan açıklamalardan sürpriz  bir şekilde farklı olacağını sanmıyorum.  Aso  Zagrosi:  Kuzey  Kürdistan’da    tüm  Kürd siyasal  yapıları   yıllar boyunca    “Bağımsız, Birleşik ve  hatta  sosyalist Kürdistanı”  savundular.  Şimdi  hiç  kimseden  bir ses  yok.         Herkesin    Kürdleri  yeniden devlete   entegre    çalışmaları içine  girdiği  bu ortamda    neden  Kürdistan’ın    bağımsızlığını, özgürlüğünü  ve hatta  Türklerle  eşit  haklar temelinde  birliği   savunan   örgütler, kurumlar ve bireyler  bir  Kürd  Konferansını  toplamıyorlar?   Var  olan   sorunlarını    tartışmıyorlar?  Recep Maraşlı:Bir Kürt ya da Kürdistan konferansı toplanması bence de oldukça önemli. Bu daha çok siyasi örgütlerin, kurumların veya sivil inisyatiflerin kolektif olarak örgütleyebilecekleri bir aktivite. Bence bunu engelleyen en önemli şey Kürt ulusal hareketinde belirgin bir demokrasi eksikliği olmasıdır. Sömürgecilerden demokrasi talep ediyoruz ama kendi ilişkilerimizdeki demokratik ölçütlerimiz maalesef çok geri. Kendi demokrasimizi kendimiz kurmak zorundayız. Bunun eksik veya kusurlu olmasının sorumluluğu bize ait.  Kürt toplumu sınıflı bir toplum, kendi içinde etnik, kültürel farklılaşmaları da barındırıyor; farklı din, inanç ve mezhepleri de.. Keza her sınıf, sosyal tabaka içinde de farklı eğilimler ve düşünüşler var, olacaktır da. O halde Kürt toplumunun olabildiğince geniş bir siyasi profilini temsilini sağlamak için sadece özgürlükçüleri, bağımsızlıkçıları, sosyalistleri değil; en iyi yolun Türk devletiyle yaşamak olduğundan tutun da içinde Kürtlerinde olduğu bir İslam Birliğini savunanlara, Alevilere, Ezdilere; anarşistlerden liberallere kadar geniş bir yelpazeye açılmak zorunlu. Birbirimizle uygarca kendi sorunlarımızı konuşabilmek, ortak kurumlar, ortak politikalar yürütmek, farklılıklara saygı göstermekle, onların temsilini sağlamakla mümkündür.  Siyasi örgütler, kurumlar, yapılar, liderler maalesef birbirimizin farklı duruşlarına saygı göstererek birbirini kabul etmeye yanaşmıyorlar. “Ya bana yakınsın ya düşmana!” Siyaseti bu biçimde algılama, herkesin kendi ayağına kendi eliyle vurduğu pranga gibi. En çok ihtiyaç duyduğu, acil durumlarda bile birbiriyle konuşmayı güçleştiriyor. Yapılar, insanlar “ihanetle”, “ilkelerini terk etmekle” suçlanmaktan korkuyorlar.  En çok sarılınan “birlik” sloganı ise bir yanı ile tıkınmayı açacak siyasi projelerin olmamasını gizlemeye yarıyor; diğer yanıyla da “herkes benim dediğime gelsin, benim açtığım bayrağın altında toplansın!” anlayışını perdeliyor. Dolayısla “Birlikçilik” söylemi bu arızaların üstünü örtücü bir anlam taşıdıkça bir işe de yaramıyor.  Tarihimiz ölüsü bile kaldırılmamış “siyasi birlik” denemeleriyle dolu.  Elimizde Kürt toplumunu cezbedecek, inandırıcı, yol açıcı projeler var mı? Eğer varsa zaten birlik dediğimiz şey bu zeminde hayat bulur, gelişir Eğer yoksa yorgun, bıkkın, sorunlu, umutsuz bir dolu insanın bir araya gelip birbirini yemesinin faydası ne?  Kürt ulusal demokratik hareketinin dönemin gereklerine uygun aktif ve etkili bir politika üretememesinin arkasında, monolitik örgütsel anlayışlar ve düşünce fanatizmi yatıyor.  Aso  Zagrosi:    Yüzyıllardan    beri  Kürdlerin bir  özgürlük ve bağımsızlık savaşı var.  Bu kadar   savaş ve  kandan sonra   Kürdlerin  millet  olarak   üzerinde  anlaştıkları  bir  ulusal  projeleri var mı?  Eğer  böyle   bir  projeleri yoksa  ne yapabilirler?  Sizin bu konuda  bir öneriniz  var mı?  Recep Maraşlı:Maalesef Kürtlerin tümü, hatta büyük bir bölümü “özgürlük ve bağımsızlık savaşı”na katılmıyor ve ya desteklemiyor. Eğer Kürtlerin tümü ya da ağırlıklı kısmı “özgürlük ve bağımsızlık” konusunda daha duyarlı ve bilinçli olsaydı sanıyorum özgürlük çok daha yakın olacaktı. Bu bakımdan “Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları ulusal proje” oldukça iddialı bir kavram.  Böylesi bir toplumsal iradeyi oluşturabilecek örgütlenmeler, kurumlar ne yazık ki bu düzeyde değiller. Örneğin Kürdistan’ın Kuzeyinde en geniş kitlesel tabana sahip olan ve bağrında 40 bin şehit, on binlerce gazi, yüzbinlerce tutsak, milyonlarca mülteci, ile halen binlerce kadrosuna ragmen PKK’nin böyle bir “özgürlük ve bağımsızlık projesi” yok. Böyle bir projesi olma iddiasındaki örgütlerin ise hem örgütlülükleri çok zayıf hem de kitle destekleri yok!  Güney Kürdistan’daki örgütlenmeler de “bağımsızlık” öngörüsünde bulunmadılar şimdiye kadar, doğudakiler de... “özgürlük ve bağımsızlık” öngörüsünün tüm Kürdlerin millet olarak ortak hedefi olduğu tespiti henüz nesnel durumu yansıtmıyor. Özgürlük ve bağımsızlık Kürt milletinin hakkıdır, bu doğru, ama Kürt milletinin örgüt ve kurumlarıyla bu hakkının peşine düştüğü, ona uygun mücadele ve politikaları desteklediği yanlış.  Benim görebildiğim kadarıyla Kürt halkının politizasyonu, her geçen dönem daha çok artmaktadır. Bu olumlu. Fakat bu artış derinliğine değil, daha çok genişliğine bir çoğalma biçimindedir. Kürt toplumunda kendi ulusal kimliğinin kabul edilmesi ve saygı gösterilmesi istemi daha ortak ve yaygın bir talep olarak duruyor. Buna karşılık kendilerine eşit muamele ve saygı talep eden, dolayısıyla özgürlükçü bir dinamizmin varlığı da kuşkusuz. Sorun bu dinamizmin kitlesel bir güce, politikaları etkileyen bir aktöre dönüşmemesidir.  Ulusal taleplerin olabildiğince aşağıdan seyretmesi, siyasal-ideolojik asimilasyonun kültürel asimilasyondan daha güçlü olduğunu gösteriyor.   Özgürlükçe dinamizme sahip çıkmaya çalışan hareketlere önerebileceğim şey, artık tıkandığı belli olan örgütlenme yapı ve anlayışlarını terk etmeleri. Ne ellerindeki şablonlardan, ne alışkanlıklarından, ne siyaset biçimlerinden vaz geçmeden bu dinamizmi yakalamak imkansız. Bu hareketlerinin hiç birinin elinde  Kürt toplumunda son 20 yıldaki sosyo-ekonomik, politik gelişmeleri bilimsel biçimde tahlil eden hiçbir araştırma, inceleme ya da rapor göremiyorum. Böyle bir kaygı taşıyıp proje geliştirildiğine de tanık olmadım.   Halbuki günümüzde en sıradan bir ticari işletme bile müşteri profilini, piyasadaki değişimleri anlamak için araştırmalar düzenliyor. Son derece hareketli, karmaşık sorunları olan Kürdistan toplumuna politika taşıma iddiasındaki bir örgüt , 30 yıl önceden kalma parti programları ve gazete haberlerine dayalı günlük yorumlarla tabiiki politika üretemez.  Yeni ve etkili projeler bilginin hızla yenilenmesi; kullanılan araç, dil ve politikaların da buna uygun olarak yeniden yapılandırılmasını bir zorunluluk olarak görüyorum. Aso Zagrosi:    Sizin   konuya  ilişkin    özel  olarak söylemek  istediğiniz  başka bir söyleyeceğiniz var mı?Recep Maraşlı: “Kürt sorununu sivil, demokratik siyasal çözüm” süreci en azından şimdilik olumlu bir tartışma atmosferi yaratmış durumda. İster belli bir prosedür için kamuoyunu alıştırma amacıyla yönlendirilmiş olsun, isterse gerçekten de ortak çözüm yollarının bulunup kendine özgü bir model yaratmak için olsun sonuçta bu tartışmaları, resmi ideolojinin yarattığı tabuların kırılması açısından olumlu buluyorum Her şeyden önce, bu Türk aydınlarının ve politikacılarının Kürt ulusunun varlığını ve haklarını inkar eden “yalana ve inkara dayalı Kemalist resmi ideoloji”nin kalıpları dışında çıkmaları anlamına geliyor. Kürt sorununu algılama ve çözümleme yönünde geçmişteki ezberlerinden vaz geçiyorlar  Ortada “çözüm” veya “açılım” gibi somut adımlar olmasa ve bunlar manipülatif biçimde gelişse bile, sorunun geniş boyutlarda ve geniş kesimlerce tartışılmasının olumlu olduğu göz ardı edilmemeli. Bu siyasal hareketlilik Kürt toplumunun aleyhine değil lehinedir. Uyanık olmak, taleplerin arkasında olmak başka bir şey, sanki her şey eskisi gibi sürsün istiyormuşçasına, her türlü kıpırdanmadan korkan statükocu bir evhamlılıktan kaçınmak gerekir diye düşünüyorum. Politikalardaki değişiklik ve hareketlilik bizim yararımızadır, çünkü hem statüko hem de sürmekte olan siyasi açmazlar Kürtlerin aleyhinedir. Daha kötü ortamlarla karşılaşmak da mümkündür ama ben genel olar Kürt ulusal haklarının kazanılmasında ileriye doğru gelişmelerin olacağını, koşulların bu yönde geliştiğini düşünüyorum. Politik hareketlerin bu koşullara uygun destekleyici, yol açıcı politikalar üretmeleri beklenir.  Aso Zagrosi:    Bize  zamanınızı ayırdığınız  için teşekkür  ediyoruz. Recep Maraşlı:Ben de size teşekkür ediyorum. Newroz.com’a katkıda bulunan arkadaşlara ve okurlara selam ve başarı dileklerimi iletiyorum. 

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.