Skip to main content
Submitted by Aso Zagrosi on 16 September 2014

Aso Zagrosi

İslami devletinin(İD)’nin Irak’a saldırmasıyla birlikte Kürdler için tarihi bir şans ortaya çıktı.... Irak ordusunun İD karşından aldığı yenilgi ile birlikte doğan iktidar boşluğundan yararlanan Kürdler, Kerkük ve Şengar dahil işgal altındaki Kürdistan topraklarının büyük bir kesimini yeniden kontrol altına aldılar.

Ortaya çıkan bu de facto durum bağımsız Kürdistan taraftarları olan tüm dünya Kürdlerinin saflarında büyük bir sevince neden oldu. Hatta Güney Kürdistan yöneticilerden “Kerkük ve diğer ‘tartışmalı topraklar’ için referanduma gerek kalmadığı” yönünde açıklamalarda gelmeye başladı..

Zaten Irak merkezi yönetiminin ileri gelenleri çoktan beri yaptıkları çeşitli açıklamalarla referandumun olmayacağını açıkça deklere etmişlerdi.

Her ne kadar Kürdler, işgal altındaki Kürdistan topraklarının büyük bir kesimini yeniden denetim aldılarsa da, Kürd partilerinin kendi içindeki kavgaları/çelişkileri ortak bir savunma stratejisine el vermiyordu. Merkezi bir Kürdistan Ulusal Ordusu ‘da olmadığından dolayı Kürdistan savunması partilere bağlı Peşmergelere kalmıştı.

Kürdistani güçler tarafından, Kürdistan gibi dört devlet tarafından parçalanarak sömürgeleştirilen bir ülkenin jeo-ekonomik, jeo-politik ve jeo-stratejinin çok sağlıklı ve çok yönlü bir şekilde okunması ve tüm bu güçlerin bölgesel ve uluslararası destek ve dayanaklarının irdelenmesi gerekiyor.

Karmaşık/çetrefili ve bin bir labirent ve çıkar ilişkileri ile örülü olan Kürdistan’ın kördüğümünü çözmek için sade düşünme tarzı Kürdistan’ın var olan dağınık dönüştürücü dinamiklerini tüketmekten başka bir sonuç veremez..

Kürdistan halkının tarihsel rüyası olan Bağımsız Kürdistan’ı gerçekleştirmek için parti, gurup, aşiret, din ve mezheplerden bağımsız Kürdistan’da var olan tüm dinamikleri tek bir çatı altında ve ortak amaç için harekete geçirmek gerekiyor.

Ancak o zaman Gordion düğümünü çözebiliriz.

Dünyalarını partilerin küçük çıkarlarıyla karartanlar, belki kısa vadede şu yada bu alanda kısmi “başarılar” elde edebilir ve kendi taraftarlarını sevindirebilirler. Kürd ve Kürdistan düşmanı bölge devletlerine dayalı iç parçalanmayı da beraberinden getiren “başarılar” yarın Kürdlere kurşun olarak geri gelecektir.

İŞİD yada yeni ismiyle İslami Devleti Şengal, Mexmur ve Celawla’yı işgal ederken Kürdlerin hatası yok muydu?

Elbette var.

Partilerden uzak merkezi bir Kürdistan Ulusal Ordunun olmayışı kendi başına affedilmez bir hataydı.

Parti çıkarlarının damgasını vurduğu Kürdistan’da daha fazla taraftar ve oy almak amacıyla ekonomik imkanlar Kürdistan’ın askeri savunması dışındaki alanlara aktardılar ve sahip oldukları askeri güçleri bir birlerini kollayan konuşturmaları düşmanın saldırılarına zayıf hedefler bıraktı.

Şengal da yaşanan, Celawla’da yaşanan budur.

Kürdlerin bugün karşı karşıya kaldığı düşman Amerikan Savunma Bakanı’nın söylemiyle “bugüne kadar gelmiş ve geçmiş terörist gruplarının en sofistiği ve ekonomik olarak en çok destek alan ve güçlü olandır” diyor.

Papa François İslami Devlet için “İD insanlığa karşı bir saldırıdır. Haksız bir saldırı olduğu zaman, haksız saldırganı durdurmak lazım.. Onları durdurmak için tüm gerekli araçları kullanmak lazımdır” diyor.

Yani Papa açık bir şekilde İŞİD’e karşı silahlı savaşa çağırıyor.

Mekke Büyük Müftisi Abdulaziz Al Aşeikh İŞİD’i “İslamın en büyük düşmanı” ilan etti.

Yani kısacası bugün Kürdlerin İŞİD adı altında karşı savaştığı güç hem bölge de hem de uluslararası arenada bir dizi çevrenin çıkarına dokunuyor ve tehdit teşkil ediyor.

Ama hiç bir batılı güç karadan İŞİD’a karşı savaşmak istemiyor.

Eğer böyle bir eğilim olsaydı konu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini götürülür ve herkesi bağlayan bir karar çıkarırlardı.. Zaten Rusya ve Çin’de böyle bir karara karşı çıkmayacakları biliniyor.

Eğer İŞİD sorunu Güvenlik Konseyine gidilmiş ve ortak bir karar çıkmış olsaydı Avrupa devletleri asker göndermek zorunda kalacaklardı.

Asker gönderme yerine hava saldırıları, askeri yardım ve lojistik destek yolunu tercih ettiler.

Şimdi İŞİD’a karşı savaşın esas yükünü taşıyan Kürdlerdir. Binlerce Kilometrelik bir alanda sürekli çatışma içinde olan, kan veren, yuvası yıkılan, kadınları savaş ganimetleri olarak götürülenler Kürdlerdir.

Kürdler birbirleriyle uğraşma yerine İŞİD’in çıkışını Kürdistan’a yönelik hesaplarını sağlıklı bir şekilde okumuş olsaydılar, Şengar, Maxmur ve Celawla’da yaşanan tahripleri asgariye indirebilirlerdi.

İbni Xaldun bundan yaklaşık olarak 700 yıl önce Arapları tanımlarken, “Araplar tarafından işgal edilen bir ülke kısa sürede harabeye döner” diyordu..

Bu tezini de bir dizi sosyolojik verilere dayandırarak açıklıyor.

Kürdler acı Enfal tecrübelerinden ders çıkarmadıklarından dolayı bu sefer de Şengal Enfalıyla karşı karşıya kaldılar.

Bugün Kürdlere karşı İslami devlet şemsiyesi altında savaşanlar, eski Baasçı subaylar, dünyanın farklı alanlarında İslam şemsiyesi altında savaşan bir dizi savaş birikimi olan kadrolar, bölgesel ve uluslararası arenada devşirilen geniş yelpazeye yayılan cihadistler var.. Bir bunların arkasında ipleri çeken ve kendi çıkarları için bunları harekete geçiren güçler vardır.

Cihadist teorisyenlerinden olan Abu Bekir Naji savaş stratejilerini açıklarken 3 aşamadan söz ediyor. Birinci aşama: düşman güçleri yanıltmak ve askeri güçlerini yoğunlaştırmaları için ekonomik merkezlere yönelmek gerekiyor. Düşman güçlerini kaydırdığı zaman zayıf halkalara saldırıp ele geçirmek gerekiyor...

İŞİD tamda bu planı Güney Kürdistan’a karşı uygulamaya soktu. Kürdler daha çok Kerkük ve Germiyan mıntıkasına yoğunlaşırken, İŞİD Telafer ve Şengal’a saldırdı. Ciddi bir direniş ile karşı karşıya kalmayınca Mexmur ve diğer alanlara yöneldi..

İkinci aşama ise ele geçirilen alanlarda şiddeti sonuna kadar uygulayarak halkı saf değiştirmeye zorlamak... Bugün İŞİD’ın işgal ettiği alanda zaten yapılan budur.

Üçüncü aşama ise Halifeliği ilan etmek.

Aslında İŞİD kendi amacını açık bir şekilde deklere etmiş ve adım adım uygulamaya koydu.

Fakat, Kürdler gereken tedbirleri almadılar.

Tamam Kürdler kendi vatanlarını savunmak için gereken tedbirleri almadılar. Bu konuda en sert eleştirileri yapmak gerekiyor. Fakat bu İŞİD gökten zembille inmedi.

Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve daha bir çok Arap devleti bu terörist yapılanmanın oluşumunda ciddi rol oynadılar, finanse ettiler, lojistik destek sağladılar. ABD ve çeşitli batılı ülkelerinde bu yapının güçlenmesinde küçümsenemeyecek katkıları oldu.

İŞİD’ın Güney Kürdistan’a karşı saldırısı, Êzîdî Kürdlere karşı soykırıma girişmesi, Hıristiyanları bölgeden kovması ve Şebek Kürdlerine karşı saldırılarıyla birlikte dünya kamuoyu şoke oldu... Amerika onlarca yıldan beri Irak’ta yürüttüğü savaşın tek kazanımı olan “Güney Kürdistan’da” tehlikeye girmişti.. Barack Obama yönetimi hava saldırılarına geçmek zorunda kaldı. Yoksa ne muhalefete ve ne de Amerikan halkına verebileceği hiç bir cevabı olmazdı.

Zaten Mc Cain gibi muhalefet liderleri Obama’ya ateş püskürtüyorlardı. Obama yönetimini Kürdlere ağır silahları vermediğinden dolayı da eleştiriyorlar.

Belli bir dönemden beri ABD ve Fransa’nın başını çektiği güçler İŞİD’a karşı uluslararası bir koalisyon oluşturmaya çalışıyorlar. Son Suudi Arabistan ve Paris toplantıları bu amaç içindi.

Sünni Arap devletleri Irak’ın birliği ve Irak Sünnilerinin çıkarlarını gözetleyen şartlarla bu koalisyonun içinde ve yanında yer alacaklar.

Türkiye, ABD’nin 2003 yılında Saddam rejimine karşı giriştiği savaş sırasında takındığı tavrın kendisini izole ettiği bilinciyle bu sefer bir ayağı İŞİD ve diğer ayağı da koalisyonda olacak.

Güney Kürdleri Hewler tehlike düştüğü zaman Türkiye’nin kendilerine el uzatmadığından dolayı rahatsız ve hayal kırıklığına uğramışlar... !!!! Aslında Türkiye’nin burada bir kusuru yok. Türkiye’nin anti Kürd politikaları ve stratejisi biliniyor. Türkiye Güney Kürdistan’a doğrudan saldıracak olanaklara sahip değil. Bundan dolayı Jeo-ekonomik çıkarları ön plana çıkarak Güney Kürdistan ekonomisini denetim altına aldı. Söylendiğine göre 1300 üzerinde Türk firması Güney Kürdistan da aktif durumdadır. Hatta Türkiye ile 50 yıllık petrol antlaşmaları dahi yapıldı..

Güney Kürdistan liderlerinin bir kesimi Türkiye’yi yanlış değerlendirmişlerdi. İŞİD’in Mexmur’u ele geçirmesi ve Hewler’in tehlike girmesi esnasında Türkiye’nin oralı olmayışı Güney Kürdlerinin Türkiye hakkında besledikleri yanlış anlayışın çöküşünü beraberinden getirdi. Umut ederim KDP bu yaşanan acı tecrübeden ders alır. KDP’nin Türkiye olan tek taraflı ilişkilerinin ile benzeri YNK İran ile yaşıyor.

İran’ın da YNK’ye desteği ve Kürdistan hükümetine silah yardımı da Kürdlerin çıkarlarını kolladığından dolayı değildir. İran, dostları olan Arap Şiileri İŞİD’ın saldırılarıyla karşı karşıya kalınca askeri olarak işin içinde yer aldı. Daha öncede de Şii yönetimi üzerinde en etkili güçtü. Kürd partilerinin Türkiye ve İran eksenlerinde politika yapmaları yada bu ilişkilere güvenmeleri ciddi bir tarihsel hata olur.

Kısacası Türkiye, İran, Irak, Suriye ve bölgedeki diğer Arap ülkeleri bağımsız bir Kürdistan devletinin ortaya çıkmaması için ciddi bir faaliyet içindeler.

Çünkü, tüm bu devletler Kürdler birleştiği zaman mevcut olan uluslararası durumu da kullanarak bağımsız Kürdistan devletine gidebileceklerini biliyorlar.

Bundan dolayı bu devletler, bir yandan Kürdler arasında sorunlar yaratmaya ve diğer yandan bölgesel krizin aşılması için zamana oynuyorlar.

Burada Kürdler için PKK ve politikaları ciddi bir handikap oluşturuyor. PKK bağımsız, federal ve hatta otonom Kürdistan dahi çıkarak Kürdistan’ı işgal eden devletlerin sınırları içinde kanton adı altında bir siyaset geliştirdi.

Kürdler için kendi bağımsız devletlerini kurmak için tarihsel bir anın doğduğu, Kürdistan’ın dört parçasında ve diaspora da Kürdlerin ayakta olduğu bir dönemde PKK’nin sömürgeci devletlerin sınırlarını temel alan kanton adı altında statükoyu koruma girişimi Kürdlere zarar veriyor. Çünkü PKK’nin bu politikası sömürgeci devletlerin zamana oynamasına yarıyor.

Irak Şii yönetimi İŞİD olmadan önce Güney Kürdistan üzerine Dicle gönderiyordu.. Şimdi dahi aylardan beri Celawla çevresinde Kürdlere karşı İŞİD birlikte savaşan Sünni Arapları Kürdlere karşı harekete geçirmeye çalışıyorlar.

Yarın Irak’ta güçlü bir Arap iktidarı kurulduğu zaman Güney Kürdleri bugün işgal altında bulunan bir çok Kürdistan yerleşim yerlerini yitirirler.. Suriye’de de merkezi bir iktidar ortaya çıkarsa konton olayı kalmaz..

İŞİD’a karşı koalisyon olayı tartışılırken Kürdler ne yapmalılar?

Çeşitli bölgesel ve uluslararası güçler İŞİD’a karşı bir koalisyon oluştururlarken, her biri dostlarının ve kendilerinin çıkarlarını gözetleyerek yer alacaklardır.

Fiziki olarak savaşın yükünü taşıyan Kürdler ulusal istemlerini ve taleplerini açık bir şekilde formüle etmeliler.

Fazla lafı uzatmadan tarihsel bir olayla Kürdlerin istemlerini özetlemek istiyorum. Bilindiği birinci yüzyılın başında yani MS 28 yılında Herode adlı bir kral hüküm sürüyordu. Salome kral Herode’nin önünde dans ettiğinden dolayı Herode ona kralığının yarısını vermek istiyor.

Salome, Herode’nin bu isteğinin kabul etmiyor. Kral’dan Jean Babtist’in başını istiyor. Salome Jean Babtisti ekarte ederse kralığın tamamını ele geçirmeyi hesaplıyor.

Şimdi Kürdler ABD, Fransa ve İngiltere’den Irak rejiminden petrol gelirlerini yada Peşmerge maaşlarını değil, Irak sömürgeciliğinin Kürdistan’daki varlığının kelesini istemeliler....Belki de en iyisi Kürdlerin taleplerini Şengar’dan kaçırılıp götürülen, Musul ve Raqqa pazarlarından satılan Kürd kadınlarına sormak gerekecek... Sağ kurtulan o kadınları Kürdlerin ulusal onurları olarak ilan ederek onlardan bir cevap almak gerekecek.....

Silav û rêz

Aso Zagrosî

16.09.2014

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.