Ana içeriğe atla

Teslim Olmanın Statüsü Yoktur / Hozan Bawer

Kuzey Kurdistan Kürd Hareketleri içinde,Kurdistan´ın sömürge statüsüne karşı mücadele eden Otonomi, Federasyon, Bağimsızlık talep eden örgütlenmelerden, „Belediyecilik“ konseptiyle Teorik anlamda Ortadoğu demokratik konfederasyonuna kadar giden çözüm önerilerine baktığımızda can alıcı bir gerçekliligin reel yaşamımızda ezici duruşuyla önümüzde olduğunu görürüz.

Bağimsizlik talebinden “U“ dönüşüyle Belediyecilik talebine dönüştürülen PKK silahlı mücadelesi, Bağımsızlıgı savunan Kuzey Kurdistan anti sömürgeci örgütlenmesinde, sarması, iyilieştirmesi çok zaman alacak büyük yaralar açmıstır. Bu oportunist ideolojik geri dönüşe müdahele etmek istiyen binlerce gencimizde ya hayatindan yada bireysel haklarından olmustur.

KCK´de bahsedilen statünün, TC´deki azınlıklara verilmesi gereken bir hak oldugu ve Kurdistan´in sömürge statüsünden kurtulma ve bağımsızlık sorununun olmadığıdır. “Kürd“ adının vurgulandığı yerlere çerkez, laz, roman, afrika pigmenleri, kutup eskimoları vs kimlikleri yerleştirin, göreceksinizki bahsedilen Kimlik bizim kimliğimiz değildir. Bize burda dayatılan KCK teslimiyetçiliğidir, evet açikca bütün Ulusal haklarından feragat edip, bir dil ve kültür demagojisine teslim olmaktır. Ama Teslim olmanın statüsü yoktur, Teslim olur, Esir olur, etek öper oturursun. Devamı yoktur !

KCK, PKK değildir !

KCK´yi Kürd halkına PKK olarak pazarlayan, TC ve PKK´nin silahlı örgütlenmesini beleşe servis etmeye hazırlanan KCK iradesidir. KCK´nin Belediyeciliği yeni PKK çizgisi olarak Kürd halkına empoze edilecek ve akabinde KCK´yla yapilacak antlaşmayla Hem Bağımsızlık hemde Silahlı güçler TC´ye teslim edilecektir.
Cok iyi anlaşılması gereken nokta, Kurdistan´ ın Bağımsızlıgı için yola çıkan PKK´ninen son kullanma tarihinin, 2002´de 7. Kongreyle başlayan ve 17 Mayıs 2005´te karara bağlanan, KCK´nin “Barış Projesi” sözleşmesiyle sona erdiğidir. Bu sözleşme Bağimsiz ve Birlesik bir Kurdistan için yola cıkan PKK sürecinin bittiği tarihtir. Cünkü bu tarihten itibaren uygulanan demokratik cumhuriyet ilkesi ideolojik bir dönüm noktasıdır.

Bunu çok iyi anlamak lazım. Yani KCK sözleşmesi söylenildiği üzere bir taktik veya strateji k degisiklik değil, ilkeli bir sözleşmedir, ideolojik ayrılıktır. Dolayısıyla iki farklı anlayış, Bağımsızlık ve Belediyecilik olduğu için artik burada PKK´dan degil KCK´den sözetmek gerekir. Bunu cok iyi ayırmazsanız, PKK adına KCK´nın değirmenine su taşırsınız.

Ve bu anlamda PKK´nın esas sahiplerinin/mirasçılarının/temsilcilerinin mücadelesinede ters düşersiniz. Tabi bu yazdiklarımdan PKK´nın “pir u pak“ oldugu anlamıda çikarılmamalıdır.

Süreci iyi anlamak açısından gündeme damgasını vuran gelişmelerden bir kaç örnekle devam etmek istiyorum.
TC Başbakanı Recep Tayyib Erdoğanın „Kürd açılımı” başlığı adı altında satişa sunduğu, ileri (!) demokratik yoldan Kürd sorununu (ki bence sorun olan TC´dir) çözme projesi son aşamada bir TRT 6, Kürdçenin Secmeli dil olarak eğitimde kullanılabılmesiyle başlayıp en son aynı sınırlar içinde, Tek Bayrak, Tek Millet ve Tek tekci acıklamalarıylada şimdilik noktalandı demişken karşımıza Kürd Politikacı kimligiyle tanınan BDP Milletvekili Hasip Kaplan´ın çıkmasıdır.

Hasip Kaplanın Bayramlasmak icin gittigi Nizamiye kapılarından kovulmaktan, en son yaptığı „Bayrakla, resmi dille, sınırlarla ilgili hiç bir problemimiz yok. Türkçe, ortak dilimizdir; inanın hiç bir siyasi parti, hiç bir güç 75 milyonu birbirinden ayıramaz“ acıklamasını alışılagelmis pervazsız ve niteliksiz demeçler olduğu için,ciddiye almadan bir kenara koysak bile, hemen akabinde 28.04.2012 Tarihli Mehmet Serhat Polatsoy´un yaptığı açıklamaların yenilir yutulur yanı yoktur. Bu yazı Kürd ve Kurdistan´ın açıktan reddi ve Kurdistan´ın TC´ye altın tepside bir Dil ve bir Gowend icin teslimiyetinin resmi ifadesidir.

Polatsoy KCK ve Hasip Kaplanı politik bir dille sorgulayan kitlelere Külhanbeyi tehditlerini savurarak KCK´nin Hasip Kaplanın şahsında, Bağimsızlıkçı Kürdler tarafından hedef alındıgını ifade etmiş ve yaptığı açıklamada:
“Bu çevreler kesinlikle HPG’nin dünkü uyarısını dikkate almalıdırlar! Dünyanın neresinde olursa olsunlar, uyarıdaki “muhatap çevrelerin” gidebileceği hiç bir yer yoktur“ demisti.

HPG´yi Kürd halkina yöneltip, TC ile ilişkilerin ve pazarlıkların selametinin garantisi olarak kullanmak çabasında olan bu zihniyet, bu zavallılık, bu düşkünlük, bu bınkevır sevdalısı zat birşeyi unuttu galiba.. Oda, Kürdlerin çok Dogu Perinçek´ler, cok Yalçın Küçük´ler gördügü ve hiçbirine taviz vermediğidir. Cok yüksek telden atanlarin sonunun hicte iyi olmadığını ve kendisininde aynı sona düşmemesi için susmasını samimiyetle temenni ederim.
Devam edelim.

Aysel Tuğluk’un en son “Demokratik Özerklikte Ekonomi” Sempozyumu’nda yaptığı konuşmadan bir pasaji inceleyelim.

"Kürt sorunu, son tahlilde bir demokrasi sorunudur, çözüm projesi de bir demokratikleşme projesi olmalıdır. Tekrar ifade etmek gerekirse, sorunu net bir biçimde tanımlayamazsak doğru çözümü de ortaya koyamayız."

Bu hanimefendi aslında kendi kafasina göre Kürd meselesini net bir biçimde tanımladığını iddia ediyor ve Halkımızın kurtuluşunu demokratikleşmeye bağlıyor, TC´nin demokratikleşmesine….. Türkiyeli´lik sözcülüğünü yaparak Kürdleri TC´nin gündemine hapsediyor.. Bu Sempozyumda Kürd ve Kürdistan´la ilgili tek satır çözüm önermiyor. Burda önerilenler Türk Halkina ve onun Siyasi iktidarina yapilan bir çağriıdır. Özellikle Kürdlere sunulmuş bir proje degildir. Bunu A. Tugluk´da „Biz, sadece Kürtler için değil, ülkemizdeki herkes için Demokratik Özerklik istiyoruz!“ cümlesiyle tasdikliyor.

Ve en son Ulusal şoku BDP Muş Milletwekili Sırrı Sakık´ın 09.05.2012 Tarihinde Sosyal Medya´da yaptığı açıklamalarla yaşadık. Sırrı Sakık Twitter´deki mesajlarinda , bir MHP Milletvekilinden daha pişkin ve daha merhametsizdi :

  • TSK’da görev yapan astsubay ve uzman çavuşların özlük hakları başta olmak üzere karşı karşıya kaldıkları sorunların tespiti ve çözümü için bir meclis araştırmasının açılması gereklidir.
  • Biz Türkiyedeki bütün eşitsizliklerin, haksızlıkların, ayrımcı uygulamaların karşısında olan bir partiyiz...
  • Aynı zamanda savaşın bir tarafı olan ordu içerisinde eşitsizlikler yaşanıyorsa buna da dikkat çekebilmeliyiz.
  • Dostlarımızın da bizi anlamamaktaki ısrarınıda anlamakta zorluk çekiyoruz.Bu önerge grubumuzla oturulup konuşularak hazırlanan bir önergedir

Evet Sırrı Sakık TSK´daki Emek istismarina böyle tepki gösteriyor. Aklınca Sicili bozuk TC Ordusunun fertlerinin Emek istismarina BDP adina karşi duruyor. S. Sakik bu Soykırımcı Ordu´nun Maaşlarına , Halkımızın değil TC´nin hassasiyetine Emek istismarı adına öncelik veriyor ve bu önergenin grup önergesi olduğunuda itiraf ediyor.

Aslinda burasi sözün bittigi yerdir. Ancak Kürd Halkina verdigimiz özgürlük ve bagımsızlık sözümüz var,.Bu yüzden ne susmak nede yılmak hakkımız var. Halkımıza bunların gerçek yüzünü gösterip, Kurdistan davasının H. Kaplan, M.S. Polatsoy, A. Tugluk ve S. Sakık´a bırakılmayacak kadar önemli, hassas ve hayati olduğunu hergün anlatacağiz.

12.05.2012

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.