Ana içeriğe atla

Güney ve Kuzey'in Bıraktığı Moral / Sinan Der

Güney Kürdistan'da, Kerkük'te Kürdistan bayrağına sarılı halkın Peşmergelere sevgi gösterisi, ulusal duyguları içinde yaşıyan, mutlulukları güler yüzlerine vuran görüntüsünü büyük bir an, tarihi bir gülümsemedir.

Karamsar, kararsız ve Kürten çok Türk yanları ağır basan Kuzey'li Kürt siyasetinde insiyatif sahibi kimliklerin bıktırıcı açıklamaları, yetersizlikleri ve şahsiyetci çıkışları ruhsuz cümlelerin sıralanması günümüz gerçekliğinin özeti olarak görmemize nedendir.

İşlenen konular, "demokratik" kelimesi içinde gizlenmiş, iradesizlik ve biribirlerinin şahsi çıkarlarını kollayan değinmelerdir. TC medyası ve politikasının uydusu niteliğinde ve ona özgüdür. Kürtlükten soyuttur.

AKP, devlet mekenizmasını ele geçirmiş ve politize bir güçtür. Teori değil, gerçek gereksinmelere el atıp, çözen, iç ve dış gelişmeleri görerek müdahale eden bir yapıdır. Her türlü aracı kullanmaktan çekinmemektedir. Bu yapısı ile politika, siyaset belirleyen ve yörünge oluşturan bir güçtür.

Kuzey Kürt politikası kendisini yenileyememesi bu yörüngenin etrafında kalmasının ana nedenidir.

Ateşkes kararı tam bir oyuncak olduğunu yıllar haykırarak bağırıyor! Her ateşkes kararı bir dönemin gereksinimi sonucu olmamış. Konumları meşru olmayan kişilerin ağzından çıkan iki kelimenin oyalama politikaları ile inmeli-çıkmalı bir grafik izlemiştir. Hiç bir zaman net olmamıştır, doyurucu olmamıştır.

Burda, karşı güçlerin (TC) oyalama, zayıf noktaları (Aponun ev hapsi hikayesi) iyi kullanma politikası, Kürt siyasetini kaplama siyaset haline getirmiştir. Yani Türk siyaseti Kürt kaplamalıdır.

Bu kaplama, Kürt aydınlarında daha açık bir yapı gösteriyor. İstanbul'da yaşadım ve özledim. Yazılan mektuplar, diyaloglar ip ucu değil, bir ispattır. Bir gerçekliktir. Kişi tarafını seçmiştir. Kişilerin geçmişi altın çağını yaşıyabilir, fakat gelecekleri karanlık ise, bu günü ile karşı tarafsa ve buna demokratık deniyorsa; AKP bayram etmesi gerek. Çünkü herkes oraya koşturuyor, yağ yapıyor, Erdoğan'a iki büklüm edebiyat diziyor. Zavallıca"ben bir şey yapmadım, demokratım, sillah ele almadım" demek Kürdistan halkı için canını verenleri "kötü", "katil" göstermedir. Bu sınıfın aydınlığı, Kürdistanlı gençlere hakaret ve daha ilerisidir. Demoktat maskeli iş birlikciliktir bu.

Biraz politik geçinen elinde yetki olan Kürt kelle kadroda, "biz şu kararı aldık! Yinede karar yüce önderimize aittir, son söz onundur"!

Yani o savaşın diyecek, bunlar şeylerini kıpırtacak, o yok derse dünya duracak! Yani şartlar koşullar, dış gelişmeler, analizler önemli değil. O ne derse, bunlar onu yapacak. Yani Yalçın Küçükler ne derse o olacak.

Peki bu kelle kadrolar neci? Postacı mı, emir kulumu?

Bazen keşke bunlar olmasaydı. Ne böylesi siyasi sınıf, ne böylesi aydınlar. Çünkü olmamaları olmalarından daha iyi.

Geçenlerde “sömürgecilik nedir?“ diye bir yazı düşünüyordum. Genç gelecek kuşağın dikkatini çekecek bir yazı olmalıydı. CHP'den biri söylemişti galiba, "kürtleri kucağa oturtma" diye bir söylem.

Ben kaba şekilde yazacağım yazı Türk basınında idi. "Kürtleri kucağa oturtma". Bu sömürgeciliğin yarı tarifidir. Sömürgeci veya komşu kaba bir güce kullanır, evine tarlaya zorla el koyar. Yine içinde yaşıyanları zorla öldürme, işkence etme, istediğini kucağa oturtma zoruna sahiptir. İstediğin yapar. Malını, özgürlüğünü, dilini elinden alır ve kucağa oturtur.

Gençliğe soralım:

Kürt siyasileri ve aydınları gerçekten bu kucağa oturtmaya karşı mücadele mi veriyorlar? Ya da onlarla birlikte olmaya mı çalışıyorlar? Mektuplar, yalvarışlar, rezillikler, iradesizlik hangi tarafı gösteriyor...
Sahip sahiptir.

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.