Ana içeriğe atla
Submitted by Mehmet Müfit on 5 March 2015

YAŞAR KEMAL VE «KÜRT - TÜRK KARDEŞLİĞİ» ESPİRİSİ!

-Oduncu bir Kürtle Yilanin Kardeşlik Hikayesi-

Mehmet Müfit

Kürtler dünyaca ünlü, edebiyatin büyük ustadi Yaşar Kemal’e ilişkin çok yazdilar ve dahada yazacaklardir. Ne var ki, ona ilişkin yazanlarin önemli bir kismi, ne yazik ki, onu iyi tanimaktan uzaktirlar ama buna rağmen hakkinda olur olmadik fikir beyan etmeyi de «vazife» bilirler.

Yaşar Kemal hakinda yazanlarin önemli bir kesimi ona siyasi yaklaşmiştir ve sadece siyasi «değerlendirmelere» tabi tutmuşlardir. Ondan siyasi militanlik yapmasi beklentisi oluşmuştur bu kesimlerde. Kaldi ki, bu yaklaşimlar bile çoğu zaman siğ kalmiştir ama Yaşar Kemal hakkinda Kürdistan’da ön yargilarin oluşmasina da hizmet etmiştir.

Türkler genel olarak onu sevmemişlerdir ve öyleki, uluslararasi ününe hep engel olmaya çalişmişlardir. En son «Nobel edebiyat ödülü»nün Yaşar Kemal’e verilmesini engellemek için gizliden nasil lobi çalişmalari yürüttüklerini hepimiz biliyoruz. Buna mukabil ise Kürtler hiç bir çalişma yapmadilar, hatta bazi şaşirmiş kişiler de Türk lobisine hizmet etmekten geri kalmayarak Yaşar Kemal’e karşi faaliyet yürüttüklerini de biliyoruz. Velhasil...

Yaşar Kemal, kendi ilham kaynağinin ünlü Kürt şaiiri EVDALÊ ZEYNIKÊ olduğunu söylerdi hep. Uluslararasi edebiyat yorumculari, Onun «Kürt davasinin» yilmaz bir savunucusu olduğunu her firsatta dile getirirlerken siyasi duruşuna da vurgu yapmişlardir.

Kürt halki ve aydinlarinin zamanla Yaşar Kemal’i daha iyi anlayacaklarindan emin olduğum için bu sorunda daha fazla bir şeyler ifade etmeye kalkişmadan asil yazmak istediğim konuya geçmek istiyorum.

Bir arkadaş yillar önce, Türk devletinin 1990’li yillarda Kürdistan’da kendi deyimleriyle «düşük seviyede» savaş yürüttükleri koşullarda uyguladiklari büyük terör ortaminda Yaşar Kemal’in, kendisini ziyarete giden bir takim Kürtlere eski bir «Kürt hikayesini» anlatiğini bana aktarmişti. Daha sonralari ayni hikayeyi Güneyli bir Kürt yazarinin Cenevre’de Fransizca yayinladiği «Comtes du Kurdistan» adli bir dizi hikaye serisinde okumuştum. Hikaye şudur:

Kürdistan’in bir kazasinda yaşayan ve her sabah çevredeki ormana gidip odun toplayip getirerek pazarda satan son derece fakir olan yaşli bir adamin bir yilanla arasinda geçen hikayenin özetidir bu.

Rojek li rojan, günlerden bir gün, bizim yaşli ve odun yükü taşimaktan sirti iki büklüm olan adam yine ormanda odun toplamayla meşkulken karşisina bir yilan beliriyor. Her Kürt gibi, odun toplayicisi fakirde beklemediği bir anda karşisina çikan yilandan korkarak yana siçramiş. Fakat yilan dile gelerek onun kendisinden korkmamasi gerektiği dogrultusunda teskin etmeye çalişmiş. Korkusunu biraz atlatan bizim adam şaşkinlik içinde yilandan çekinerek etrafina bakinmiş.

Yilan, «korkma Kürt kardeş, sana bir kötülük yapmaya niyetim yok» demiş. Bizim odun toplayicisi fakir ve yaşli adam biraz daha gerileyerek bir taşin üzerinde oturarak yilani dinlemeye baslamiş.

Yilan yine söze başlamiş; «bak!» demiş «uzun zamandan beri her gelişinde seni izliyorum».

«Oldukça hem fakir ve hem de yaşlisin».

«Senin bu haline inan ki çok aciyorum».

«Eger sen kabul edersen, her gelişinde, şu gördüğün delikten çikarak sana bir altin vereceğim. Böylece, onca yorulmana ve odun taşiyip satmana gerek kalmaz» der.

Bizim yaşli ve fukara adam büyük şaşkinlik içinde daha bir şey demeye kalkişamadan yilan delikten sizilarak kaybolur ve kisa bir müddet sonra ağzinda piril pril parlayan bir altinla çikarak adamin ayaklari dibine kadar gelir ve altini birakir.

Kendi yaşli ve yoksul haline aciyan adam hayretler içinde ne diyeceğini bilmeden altini alir ve yilana bin teşekkürle minnettarliğini dile getirmeye çalişarak, bundan böyle kardeş olduklarini ve her gün oraya geleceğini yilana söyleyerek büyük bir sevinç içinde evinin yolunu tutmuş.

O günden sonra, yilanla bizim fakir ve yaşli oduncu kardeş olurlar ve her gün yilan ağzinda bir altinla delikten çikarak kendisini bekleyen adamin yanina gelir sohbet ederler. Gel zaman git zaman, bizim yaşli ve fakir odun toplayicisi adam zengin olur ama yinede her gün gelir ve yilanin getirdiği altini almaya devam eder.

Fakat bir gün oğlunu çağirmiş ve sirrini onunla paylaşmiş; «bak oğlum, ben uzun bir yolculuğa gideceğim».

«Seni ormana götürüp yilanin çiktiği deliği göstereceğim ama sakin olaki bir yanlişlik yapmayasin».

«O yilanla ben kardeş olmuşum ve bu varyatimi, zenginliğimi ona borçluyum».

Oğlunu yanina alarak bizim adam ormana gider ve yilanin deliğini ona gösterir.

«Kurrê min», oğlum, yine seni uyariyorum, sakin bir yanlişlik yapmayasin. Yilanla ben kardeş olmuşum».

«Sen sadece her gün gelip onun vereceği altini alip gideceksin».

«Tamam mi»?

Oğlu; «ne demek babaciğim, sen ne diyorsan odur».

«Hiç tasalanma, aynen senin dediğini yapacağim» diyerek babasini tesselli eder.

Bizim adam, güven içinde oğluyla evine geri döner ve ertesi günü sabahi uzun yolculuğuna çikar.

Oğlu ayni sabah, babasi gittikten sonra ormana yönelir ve yilanin deliği karşisindaki taşin üzerinde oturarak yilani bekler. Bu arada kendi kendisine düşünerek babasinin son derece ahmak birisi olduğu, her gün o kadar yol yapip ormana gelmenin oldukça gereksiz olduğu, yilani öldürüp hazineyi bir kerede çikarip götürmenin daha akillica olduğu sonucuna varir. Bu duygu ve heyacanla iyi bir odun parçasini da üzerinde oturduğu taşin arkasina gizlemeyi de ihmal etmez.

Bir süre sonra babasinin aynen dedigi gibi yilan ağzinda bir altinla delikten çikar. Çocuğa kim olduğunu sorar. O da, babasinin selaminin olduğunu ama uzun bir yolculuğa çiktiğini bu yüzden kendisinin geldiğini yilana söyler.

Yilan ikna olur; «ne fark eder, ben ve baban kardeş olmuşuz, bundan böyle baban yeniden gelinceye kadar sana her gün ayni saatte çikip altini vereceğim» der.

Çiktiği deliğe geri dönmek için yönelen yilan son anda kafasina inmekte olan odunu fark eder ve yana kaçar. Ama sirtina inen odunu tam savuşturamadiği için kuyrugu inen darbeyle kopar.

Aci içinde kivranan yilan geri döner ve bizim yaşli odun toplayicisi adamanin oğlunu sokar ve deliğe kendisini atarak gözden kaybolur.

Bizim adamin oğlu yilanin zehiri sonucu oracikta ölür.

Kaç zaman sonra bizim adam seyahatten evine geri döner, oğlunu ortalikta göremeyince etrafindaki ev ahalisine nerede olduğunu sorar. Onlarda, kendisinin yolculuğa gittiğinin sabahi oğlunun da gittiğini ve bir daha geri dönmediğini söylerler.

Bizim adam durumu anlar ve hemen ormana gider. Yilanla buluştuğu yerde oğlunun simsiyah kaskati kesilmiş oğlunun cesediyle karşilaşir. Hadiseyi hemen anlar. Oğlunun elinde tututuğu kanli odun parçasini ve yilanin kopmuş olan kuyruğuna gözü ilişiyor.

Bir yandan oğlu için öbür yandan ise yilanin kopmuş olan kuyruğuna ağlamaya başlar. Yilanin deliği başinda hiçkirarak ağlamaya ve yilandan özür dilemeye başlamiş. Oğlunun bir hata yaptiğini, ahmaklik ederek suç işlediğini, tekrar eskisi gibi kardeş olmalari ve olanlari unutmalari gerektiğini ağlayarak yilana yalvarmaya devam etmiş.

Yilan sonunda delikten çikarak yaşli adama şunlari söylemiş;

«Ben senin fakir ve yaşli haline aciyarak yardimci oldum. Senin oğlun iyiliğimin karşiliğinda benim kafami ezmek istedi, darbesinden zor kurtulabildim ama kuyruğumu kaybettim».

«Sende bu evlat acisi, bende de bu kuyruk acisi olduğu müddetçe bundan böyle biz kardeş olamayiz» der.

Yaşli adamin bütün yalvarmalarina ve yakinmalarina rağmen yilan bu sözden sonra deliğine sizilarak girer ve bir dahada çikmaz. Bizim adam da çocuğunun cenazesini alarak evine geri döner.

Yağar Kemal, bu son derece öğretici hikayeyi anlatarak, Kürtlerde onca evlat acisi varken, Türklerde de kuyruk acisi bulunurken kardeş olamayacaklarini söyler.

O bakima, artik biktirici ve köstekleyici olan «Kürt-Türk kardeşliği» bir tarafa birakilmalidir. Bu yönlü diskurlarin hiç bir yapiciliğinin ve inandiriciliğinin olmadiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Türkler sadece yikici «komşu» olabilirler Kürtlere.

Ülkeni cebren işgal ve ilhak edip sömürgeleştiren, her defasinda her düzeyde şiddet uygulayan (askeri, siyasi, ekonomik, kültürel, psikolojik) nasil oluyorda seninle kardeş olabiliyor? «Kardeş olma hikayesi» Kürdü uyutmak, kandirmak maksadiyla Türk devlet ideologlari tarafindan uydurulmuş, kelimenin tam anlamiyla büyük bir sahtekarliktir, Kürdü ahmak yerine koymaktir. Esasinda, «kardeşlik» hikayesi, Kürt olan ne varsa onunla alay etmek, sosyolojik ifadesiyle «deshumanisé» yani insaniliksizleştirmenin kendisidir.

«Kardeşlik» yalani ayni zamanda var olan Kürtlük hafizasini, tarihsel belleğini zayiflatmak ve oluşmasini engelleme amacini taşimaktadir. «Türkiyecilik» yapan Kürtlerin bu «kardeşlik» safsatasiyla Türk devletinin her düzeydeki barbarliğina hizmet ettiklerinden dolayi «işbirlikçi» bir rol oynadiklari da ayri bir realite. 4 Mart 2015

Mehmet Müfit

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.