Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 23 July 2009

Kuzey Kürd siyasi çevreleri Güney Kürdistan seçimleri konusunda tam bir çaresizlik ve iki yüzlü tavır içindeler.
Siyasi ve inandırıcı bir duruşları yok.
Bu internet çağında hâlâ herkesi dünyadan bihaber ve aptal koyuyorlar.
Bugün Avrupa'da haftalık olarak çıkan "Rûdaw Gazetesi" Murat Karayılan'ın bir açıklamasını "Em di hilbijartinan de bê alî ne" açıklamasını ana manşetten vermiş.
Yani Murat Karayılan Güney Kürdistan'da yapılan seçimlerde hiç bir listeyi desteklemediklerini söylüyor. Yine aynı açıklamada Karayılan "Barzani Başkanlık gücüne sahiptir" diyor.
Realite ise başka.
PKK'nin Güney Kürdistan kanadı "Hiwa Listesi" ile seçimlere girmek istedi.
Irak Yüksek Seçim Kurulu bu seçimlere girmesini istemedi.
Nedeni ne olursa olsun. Bizler bu kararın doğruluğu ve yanlışlığını tartışabilir.
Bu kararda kimlerin etkili olduğunu açık bir şekilde tartışmalıyız.
Fakat, "Hiwa" çevresinin açıklamaları ve çağrıları ortada duruyor.
Kürdlerin karnaval havasına dönüştürdüğü seçimleri PKK'nin Güney Kürdistan'daki yanlıları boykot ediyor.
Bu boykotun tutmayacağı açık, ama Murat Karayılan'ın tüm bu çağrılara rağmen tarafsız oldukları söylemeleri tam bir çaresizlik örneği..

Sorun sadece PKK ve Karayılan'ın tavrıyla mı sınırlı?
Hayır..
Kürdistan'ın dört parçasından gelen ve Avrupa'da yaşıyan çeşitli örgütlerin temsilcileri tarafından oluşturulan "Hevkarî" adlı bir oluşum var.
Bu oluşum yıllardan beri var.
Bu oluşum daha çok Kürdistan'a ilişkin arasıra yaptığı açıklamalar biliniyor.
Güney Kürdistan seçimlerine karar verildikten ve seçim kampanyaları başladıktan sonra "İsveç Hevkarî"si 27 siyasi oluşum adına bir açıklama yaparak Kürdleri seçimlere katılmaya çağırdı ve seçimleri desteklediklerini duyurdular.
"Seçimleri desteklemek" kötü bir şey değil.
Zaten Hevkarî'nin içinde olan tüm Güney Kürdistanlı güçler seçimlere katılıyorlar.
Onlar seçimin destekleyicileri değil, seçimlerin doğrudan aktörleridir.
Bu açıklamada ilginç olan şey "İsveç Hevkari"si hiç bir listeyi desteklemek için çağrı yapmıyor.
Bu arada PSK Genel Sekreteri Mesud Tek , Güney Kürdistan seçimlerine ilişkin partisinin tutumunu Kürd kamuoyuna açıkladı.
Açıklamasında özet olarak " PSK'nin Kuzey Kürdistanlı bir hareket olduğunu ve diğer parçaların içişlerine hiç bir zaman karışmadığını ve karışmayacağını, seçimlerde herkese aynı mesafede durduklarını" söylüyor.
Mesud Tek'in bu açıklamasının ardından PSK'ninde içinde yer aldığı Holanda Hevkarî'si bir açıklama yaparak "Kürdistan Listesini ve Kek Mesud Barzaniyi desteklediklerini" açıkladılar.
Şimdi Mesut Tek'in "biz kimsenin içişlerine karışmıyoruz" yönündeki açıklamasının ayakları havada kaldı.
Murat Karayılan ve Mesut Tek bir şeyler söylüyorlar.
Taraftarları başka bir şey.
Ya bu sekreter ve liderlerin kitlelerinin üzerinde etkileri yok olmuş.
Yada Kürd kamuoyunu aptal yerine koyuyorlar.
Baylar bir duruş sergileyin Kürdlerde ne düşündüğünüzü bilsinler.
Ben şahsen Güney Kürdistan'ın "içişlerine" karışıyorum.
Benim ülkemdir.
Oradaki sorunları Kuzey Kürdistan'daki sorunlar kadar beni ilgilendiriyor.
Kürdistan Başkanı Mesud Barzani'ye karşı 4 tane aday var.
Bunlar arasında hangisini tercih ediyorum?
Elbette Kek Mesud'u.
Diğer dört adayın hiç bir şansları yok.
Seçilme şansları olsaydı dahi Kürdlerin Kek Mesud'a karşı bu kimlikleriyle/mazileriyle/Kürdistan mücadelesindeki yerleriyle onlardan birini seçmesi felaket olurdu.
O zamanda Kürdlerin aklına şaşardım.
Şimdi Güney Kürdlerin "içişine" karıştım.
Çünkü benim hakkım.
Kürdler artık beyinlerindeki yapay sınırları kaldırmalılar.
Deve kuşu politikalardan vaz geçmeliler.

Kajin

Merhaba Kek Kajîn Uzak tarihe gitmeye gerek yok, bundan bir kac yil once Kuzey Kurdleri Mam Calal ve kek Mesud´e tonlarca "Kufur" ediyorlardi! Fakat 2003 sava$indan sonra Kuzeyliler rotasini cevirip Mam Celal´ci ve kek Mesud´cu olmaya ba$ladirlar............ Guneyde Bir kac kuru$ alabilmek icin, o´ana kadarki tum soylediklerini tukurduklerini yalamak zorunda kaldilar.. Fakat buna ragmen Guneye gidip ve eli bo$ donen Yani parasiz donen Kuzeyli siyasetciler Kek Mesud ve Mam Celal´a saldirmaktan geri kalmadilar. $imdide secimler gundemde ve tum dunyanin gozu Guney Kurdistandeki secimlede, tabiki KDP Ve YNK´ninde gozu Kurd istanli internet sitelerinde. Hal buyken birileri yani KDP ve YNK´den para alan $ahis ve orgutler bu secime bagimsiz bir gozlen bakabilirlermi acaba???? Mumkun degil yoksa degirmenin suyu kesilir ve bu gurp ve $ahislar parasiz, pulsuz kalirlar. yani anliycagin Kuzeylilerin iki yuzlulugu burdan kaynaklaniyor.. Umarim Kurdistani cikarlari kendi cikarlarimizin ustunde tutmayi ogreniriz.. Saygilarimla Memyan

sevgili Memyan Bir kisim Kuzeyliler suan devekusu misali. Tapo kadastoru teknisyeni Aponun yol haritasi cizimleri devam ederken kim güneylen ilgilenir. Derin devletin mühendis ve teknikerlerinin denetiminde kürdistanin kuzeyinin belli bir kismi imar,iskan,bayindirlik durumu dikkate alinarak bir oran dahilinde ölcekli kagit üzerinde ve özel isaretler kullanilarak cizilen haritaya yol veren kadrolu aponun yol haritasini beklerken, kim ilgilenir güneydeki secimlerlen. yok demokratik bir ortamda gecmis, yok karnaval havasinda gecmis, yok kürdistan halki kazanmis diye. kürdistanin güneyi hic bir zaman küzeye bir örnek teskil edemez. biz kuzeylilerden bize ne güneyliler. secim onlarin secimi. ama su noktada haklisin gecim derdinde olan bazi kuzeyliler sirtladimi cantayi ver elini güney derken, eli bos birde yüzü kara dönünce anlamak gerek sevgili memyan. tek tek basaraktan badem süzerekten gel paralar olmuyor memyan. birde söyle deliler gibi kivirtmak gerek. bak deli topladi valizini cikti seyru sefere. artik güneyden ne toplarsan kar misali baslar ekmek teknesinde satmaya bizim sevgili Aso ne yapiyor. yok onla roportaj yap,yok bunlan roportaj yap diye didinip duruyor. neden biz kuzeyliler güneyimizi anliyalim,bilelim diye. bildikte ne oldu.okuyoruzda ne oluyor. bilincleniyoruz diyeceksin. orasi öylede, ya akili kicta olanlara ne diyorlar harita diyorlar. ekipi ile harita ciziminde olan kadrolo kadastorucu apo cizim icin ihtiyac duyulan bilgileri avukatlari araciligla edinirken arazide siper yatan karayilan,kalkan,karasu vede bayik ne diyorlar ayran yayikta,apo kayikta

  CHP, Askeriye ve diğer Türk İslam sentezcileri  soykırım güçleridir.   Kılıç sallayan devşirme Kemal,  celladına tapmanın dramatik örneklerini sunmaya devam ediyor. Irkçı-faşist-şovenist propaganda zehiri ve asimilasyondan oldukça  etkilenmiş Alevi dernekleri, Kemalizmin kendilerinin gerçek duruşları olduğunu, onun da kılıç sallayan Arap kahramanı Hz. Alinin devamı olduğunu iddia ediyor ve Kemalin kendisinin Alevi-Kızılbaş olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyorlar. Derneklerine, başa M. Kemal resmi, arasına keskin bir kılıç (Zulfikar) ve onun yanına da Hz. Ali  resimlerini asan, tam manası ile devşirmeliğe bürünmüş kör cahil topluluk halkına ihanet etmeye devam ediyor. Kılıç çı Kemal'e yeniden dönersek: şimdiki CHP başkanının, Alman Himler'in gestapo yöntemlerinden esinlenerek isminin değiştirilmesi insanlığın yüzkarasıdır. Himler herkesi gaz odasına göndermiyor, çoğu muhalif Almanların ailelerini yok ederken çocuklarının alınıp adlarının değiştirilmesi ve bunların özel eğitilerek "Hitler gençlik taburlarına" verilmesini sağlayan bir yöntem geliştirmişti. Dersim Soykırım döneminde ailesinden 7 kişi öldürülen ve öksüzler yurduna, daha sonra da yatılı bölge okullarına  alınıp adı değiştirilen, Nazmiye nufus dairesine kayıtlı  bu kişinin esas adı  Hıdır dır. Ailenin soykırım öncesinde soyadı ise söylendiği gibi Karabulut falan değildir. Soykırım arifesinde bütün Dersimlilerin ad ve soyadlarının değiştirilmesi kanun yolu ile yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla bu aileye Karabulut soyadı da istekleri dışında verilmiştir. Hıdır isminin Kemal diye değiştirilmesi, Karabulut soyadının da Kılıçdaroğlu diye değiştirilmesi Türkiye topraklarında nasıl bir barbarlığın yaşandığını ispatlamaktan öteye gitmiyor. Çocuk yaşta beynine yağma ve talanın, "kafirlerin" kafalarının kesilmesinin(kılıçla simgeleniyor) kahramanlık olduğu, kendisinin esas Türk olduğu, Atılla" nın soyundan geldiği, Arap asılı Hz. Ali"den kahraman M. Kemal" e varan geleneğin devamı olduğu, Alevi derneklerine de asıldığı gibi 3 sembolü(ali-zülfükar-atatürk) entegre eden Kemal Kılıçdaroğlu isminin onu "yabani", "aşağılık" Dersimlilerden ayrıştıracağı sistematik olarak işlenmiştir. Bir kere Alevi Kültüründe Kılıç sembol falan değildir. Bu Şiilerde olabilir, Aleviler ile Şiiler ise tamamıyla zıt toplumlardır. Şii İslamın 5 şartınıda yerine getirir, camii ye gider, ramazanda oruç tutar ve hacca da gider, ama Aleviler bunların hiçbirini yapmaz...Alevilerin Arap Ali"sinin resimlerini asmaları ve evlerine Kılıç sembollerini yapıştırmalarının başlangıcı yeniye dayanıyor.Türk ırkçılığının yükseliş döneminde bir taktik olarak, Aleviliğin Müslümanlığın bir mezhebi olduğu ileri sürülmüş, otonomiye varabilecek hak ve toprak taleplerinin yokedilmesinin alt yapısı sağlanmıştır. Bu idolojik-politik bir proje olarak ortaya atılmıştır. Koçgiri isyanı döneminde bu projenin ana hatları çizilmiştir. Osmanlının dağılması ve ezilen halkların özgürlük bağımsızlık talepleri Alevi-Kızılbaş halklarının yoğunlukta yaşadığı Dersim - Koçgiri otonomisinin hala ayakta durması Kemalist Ittihat Terakkicileri korkutuyordu. Lübnan ve Suriyede de bağmsız devletlerin kurulması, artık sıranın Anadolu Alevilerinde olduğunu ve bunların bir an önce etkisiz hale getirilmesini acil kılıyordu. O dönemde Osmanlı padişahının en güvenilir adamı diye Anadolu"ya gönderilen M. Kemalin önündeki en önemli görev de bu idi. Fransız veya İngilizlere tek bir kurşun sıkmadan ilk yaptığı iş Koçgiri de isyan var diyerek İstanbul' a telegraf çeken M. Kemal yaklaşık 24 000 Aleviyi acımasızca katletti. İttihat Terakki artıkları Paşalar, Koçgiride Alevieri katlederken Padişah ve aynı zamanda onların ağababası olan İngiliz ve Fransızlara da rapor verdiler. Çünkü, M. Kemalin bölgeye resmi olarak gönderilmesinin sebebi, İngiliz istihbaratına göre, artan başıbozuk eşkiya eylemleridir. Yani o dönemde İngiliz ve Fransızlar için birincil konu çeşitli çetelerin  devriye gezen askerlere saldırmaları bölgeyi yağma talan hareketleridir. M. Kemal müteffikler adına bu başkaldıranları kontrol altına almalıydı: Kocgiri katliamı ile bayram etmeye başlıyan Müteffik ordu komutanları, Kemalin daha sonraki faaliyetlerini kontrol etme gereğini bile duymadılar ve böylece Kemal bu fırsattan yararlanarak  kendi çıkarları için bütün  çeteleri bir araya getirmeye başladı. Dikkati çeken diğer bir nokta ise, bu katliamdan sonra tek bir Fransız veya İngiliz askerinin burnunun kanamamasıdır. 1920 lerden 1923 kadar sadece 2 İngiliz askeri yaralanmıştır ve bunlarda Beyoğlu' da RUM  kadınlar yüzünden çıkan bir kavgada olmuştur... Koçgiride Alevilerin kitlesel imhasından 1 ay sonra M. Kemal Fransızlarla dostluk antlaşması imzaladı. Kurnaz İngilizler de onun göstermelik  "asayiş problemi", nin kamufulajını iyi kullandılar ve  sınıra  dayanmış Bolşevik hereketine karşı gerekli tamponu sağlayacak tek liderin o olduğunu Londra' ya bildirdiler. İngiliz gizli arşivlerinden anlaşılacağı gibi M. Kemal hemen  onların gözüne girmişdi. Laz Topal Osmanın bu katliama çekilmesi ise ona teklif edilen Sivas, Tokat ve Erzincanın kuzey alanlarındaki Alevi mal varlıklarııdır. İttihatçılar, Ermeni ve Rumların yokedilmesinde kullanılan yöntemi burada gene uyguladılar. Sözde topal Osman' a Lazkiye otonomisi verilecek ve Alevi Kızılbaşlardan boşalacak alanlar da onun topraklarına katılacaktı. Mustafa Kemal neden 1923 yılına kadar amaçlarının “Saltanatı ve Hilafeti kurtarmak olduğunu neden tekrarladı durdu? öyle yaptı, çünkü Milli bir Türk devleti için çalıştığını söyleseydi, yanında kimseyi bulamazdı. O dönemde bu görüş, onun gibi bir kaç komplocu ırkçı general ile sivil bürokrat dışında kimseden destek bulamazdı. Ne yazık ki Topal Osman bu vaadi 2 sene sonra M. Kemal' e hatırlatınca kellesi uçuruldu, Ama Alevilerin de bel kemikleri kırılmış  ve otonomi talapleri büyük oranda yok edilmişti. Bu katliamla Dersim Alevilerinin en önemli batı cephesi yıkılmıştı. Doğu cephesi olan Ermeniler ise daha önce yıkılmıştı, Batıdan da savunmasız kalan halkın sonu şimdiden belliydi. Alevilerin esas sembollerine dönersek, bunlar genelikle doğanın birer parçalarıdır. Alevilik, sahte ideolojik poltik amaçlı projelerin yansıttığı gibi "ali evicilik, alicilik" değil, "alev" den  gelmedir. Bir kere bu bir dil sürçmesi falan değil, açıkça ortada olan bir şeydir. Ali başka Alevi başkadır. Alev' e tapma is Mezopotamya toplumlarının ana kültürü olan güneş ve ateşin kutsallaşması temelindedir. Tepeden bir devlet yaratılması için uydurulan sahte ideolojiler ile jenositleri sistemleştiren kemalist kadrolar 1928 lerden itibaren tüm alanlarda geniş ideolojik - politik çalışmalara girdiler. örneğin güneş dil teorisi saçmalığı almanya' da yükselen Nazi akımlarından esinlenerek uyduruldu. Alevilerin mentalitede yokedilmeleri için ise Koçgiri kırımı ile temelleri atılan "islamın bir mezhebi"  şeklinde ki  projesi yeniden ortaya sürüldü. Başta Şevket Süreyya Aydemir olmak üzere kadrocuların uzlaştığı bir nokta, Ermeni ve Rumlar gibi diğer kadim Anadolu milletlerinin de nihai olarak ortadan kaldırılmalarıdır. Hiristiyan dinine mensup olanların başarıyla yokedilmeleri Kemalist kadroların iştahını  artıriyor ve mücadele şiddetle tırmadırılıyordu. Dersim'den Ankara' ya çağrılan bazı ileri gelenler ya satın alınıyor veya her yol denenerek beyinleri yıkanıyordu, ama o zamana kadar Alevilerin esas çekirdeğini oluşturan iç bölgelere ulaşamıyorlardı. Soykırım yapıldıktan sonra bütün dede, seyit ve pirler Malatyanın Akçadağ kazasında 3 aylık eğitime tabii tutuldu. Bu eğitim ile,  dedelere, sehlere ve pirlere  Atatürk posterleri, Hz. Ali posterleri ve Zülfıkar resimleri verilerek köylerine gönderildiler. Tamamen beyinleri yıkanan bu sözde ileri gelenler,  halka " esas müslüman ve türk "  olduklarını, islamın bir mezhebi olduklarını propoganda  yapmaya başladılar. Köylerin her tarafı Arap Ali sinin resimleri ile doldu. TC nin geri kalan Alevileri asimile  etme çalışmaları sistemli eğitim çalışmaları ile periodik olarak  devam etti. Elbistan' dan Tokat'a ve  Erzurum'a  kadar Alevileri yaşadıkları bütün alanlardan toplanılıp getirilen bir sürü Türkçe bilmeyen insanlardan celladına tapan ucubeler yaratıldı... Alevilerin Arap Ali' sinin resimleri ile tanışmaları bu olaydan sonradır. Alevilere kılıç resmi bu şekilde dayatılmıştır. Çünkü o dönemde Müslüman olunca direkmen Türk olunuyordu. Yani alevilerin 500 senelik Osmanlı hükümranlığı döneminde  Müslüman sayılmamaları ve şimdi birden bire  "rütbe" almaları,  Şevket Süreyya Aydemir ' in de dediği gibi 'Kemalizmin bir dehasıyıdı'. Bu proje başarıya ulaştı, hafıza kaybına uğratılan Aleviler hak ve özgürlük telaplerinden vazgeçerek düşmanlarının saflarına geçtiler. Inönü Anilarinda; "bunlarin hemen hemen hepsinin okuma yazmasi yoktur, Türkce bilmezler, onlari mecmua  kitap ile degil, resimlerle ikna edelim yönünde butun kadrolardan oneriler geldi...Onlar kendi inanclarinin adina benzeyen ve "AL" ile baslayan bizim Alevilği hemen birden  benimsemedilerse de kafalari allak bullak oldu....." der. Dersimliler, Rum ve Ermeniler Kemalizmin ırkçı milliyetçiliğinden ve Kemalist devlet dindarlığından çok çekmişlerdir. Kemal Atatürk dönemi Türkiye’nin en karanlık, diktatoryal dönemidir. Ermeni, Asuri-Süryani katliamları ve milyonlarca Rumu denize döken odur. Atatürk laik değildi, demokrat hiç olmadı. TC nin varlığı anlamına gelen Müslüman olmayanların yokedilmesi  AKP’li devlet döneminde de hızında bir şey kayb etmemiştir. Müslüman olmayan aydınlar kurşunlanmış, boğazları kesilmiş ve masum insanlar ‘aklı dengesi yerinde olmayan’ genç Türklerin saldırı hedefi olmuştur. Ama ne hikmetse bu ‘akli’ dengesi yerinde olmayan  genç Türkler  hiç bir cami imamını rahatsız etmiyor sadece Müslüman olmayanları öldürüyorlar!?! Varlığı yağma ve talana dayanan dejenere olmus capulcu Anadolu guruhu, ırkçılık üzerine inşaa edilen Kemalist devletin çağdaşlaşmasını isteyenlere kuşkuyla yaklaşıyor. O ‘’Devlet yıkılırsa ben ortada kalırım’’ sendromundan hala kurtulmuş değil. Yani kendisine Türk diyen ama genetik olarak Anadolunu Türk olmayan  eski yerlilerinin genetiğini taşıyan bu halkın yüzde doksanı hala onun parazitliğini garantileyen objeden yana, yani askerci-çeteci. Seçimini kendi refahına ve geleceğine göre değil, devletin bakiyesi ve onun devamlılığına göre yapıyor. Bu açıdan tercihi  mevcut yağma ve talanın bekçisi olan devleti temsil eden partilerden yana olacaktır. AKP, CHP, MHP ve diğer devlet partilerinin aday listelerine bakmak yeterli. Bu partilerin adayları ya çete, ya hırsız, ya dolandırıcı ve ellerinde insan kanı var.Aralarına serpiştirdikleri ‘Demokrat’ gömlekliler ise sadece işin aşentiyonu. AKP  ve CHP bu sahte maskeleriyle sadece toplumu daha derin kaoslara sürükleyeceklerdir. Hesapları tarihidir. Halkı daha rahat nasıl kandırabiliriz. Makarna, şeker, buzdolabı gibi şeyler dağıtmak yetmiyorsa halkı kandırmaya o zaman onların içinde, onlardan birilerini satın alarak onları kandırmak. Bu, devletin züzyıllara dayanan politikası. Aleviyi kandırmak için dedeyi, dindarı kandırmak için imamı, hocayı alacaksın. Dersimliyi  kandıramıyorsan toplumda bir yere gelmiş birilerini ne pahasına olursa olsun satın almak. Bu gün AKP veya CHP saflarında yer alan ‘Ünlü’ Zazalar acaba hangi hesapları sonucu oaradalar. Kendi kimliği ve kültürü için mücadele eden birirnin Dersim soykırımını yapmış bir kimliğin ve kültürünün yanında ne işi olabilir ki? CHP DERSİM 38 SOYKIRIMINI YAPTI CHP’nin şovenizm, ırkçılık ve faşist politika ve pratiği oldukça açık ve net bir biçimde kör gözlerin bile göreceği kadar orta yerdedir. Sırf  Dersim Jenosidi konusundaki faşist, soykırımcı, şovenist yüzü değil aynı zamanda Ermeni, Kıbrıs, Balkanlar, Kafkaslar, Azerbaycan vs gibi bir çok sorunda MHP’yi aratan taktik adımları ile söylem ve pratikleri tam bir gerçek kimliğine, sözde cumhuriyet kurucu kadrolarının da ruhuna uygun bir yere geldi. Aslına bakarsanız kendisine zoraki giydirilmiş sözde sosyal demokrat kimliğin de reddi de olsa; tam ve kesinlikle düzenin en önemli çekirdek örgütüdür. Kılıç sallayan devşirme Kemal celadına tapmanın en dramatik örneklerini sunmaya devam ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu hemen hemen bütün seçim konuşmalarında bu konuya ilişkin soru geldiğinde “Biz Atatürk ne yaptıysa onu savunuyoruz.” demeye devam ediyor. Utanmadan soykırımı haklı gösteriyor, taptığı celladın yaptığına aynen sahip çıkıyor. Gerçekte olan, ırkçı  CHP’nin kendi kimliğine dönüşü ya da boyanın dökülüp altta gerçeklerin çıkması vardır. CHP İttihat terakkinin devamıdır. Ermeni soykırımı, Rum soykırımını ve Anadoludaki diğer yerli hakların yokedilmesi sürecini ilerleten bir akımın devamıdır: 1880 lerden beri başlatılan temizlik hareketlerini yöneten bir  partinin mirasçısıdır. Soykırıma uğradığı halde sürgündeki milyonlarca insanı  bu soykırımı hak etmiş gibi göstererek, ortada bir isyan ya da “terörizm” varmış gibi havalar yaratıp, yeni soykırımlara  zemin hazırlayan  neo faşist CHP zamanını tamamlanmıştır. O gün iktidarda olan kurucularının, bugünkülerden zerre kadar farkları yoktur ve kesinlikle aynıdırlar. Dersimlilerce farklı algılanması, korkunun hükümranlığında gerçekleri bile ters yüz edecek bir asimilasyonla celladın mentalitesini kabullenerek, diğer bölge halklarının yokedilmesi sürecine katılmak trajik bir olayıdır.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.