Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 22 April 2009

Kendal Nezan'la söyleşi-Hülya Yetişen
Posted on Perşembe, 16. Nisan 2009
Topic: Röportaj
Kurdistan-Post, röportajlar serisine devam ediyor. Arkadaşımız Hülya Yetişen bu kez, ismi ve çalışmaları çok sık gündeme gelen ve uluslar arası üne sahip Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan ile konuştu. Kendal Nezan'a Paris Kürt Enstitüsü'nün kuruluş aşamalarını, etkinliklerini, SHP içindeki Kürt milletvekilleriyle yapılan ve sonu ihraçla biten Paris Toplantısını; uluslar arası saygınlığı olan gazetelerde yayınlanan 1000 imzalık bildiriyi, Kurt 1 televizyonunu, yapılması planlanan Hewler Kürt Konferansı'nı ve PKK'ye dair sorular sorduk. Zaman ayırıp sorularımızı yanıtladığı için Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan'a teşekkür ediyoruz...

Kendal Nezan'la söyleşi-Hülya Yetişen

Kendal Nezan kimdir?

Kendal Nezan, 19 yaşında Diyarbakır'dan Fransa'ya geldi, Nükleer Fizik alanında, Partiküler Fizik üzerine doktora eğitimi gördü, CNRS( Fransa- Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi) ve Collège de France'da araştırmacı olarak çalıştı. 1974 yılında Fransa-Kürdistan Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Eylül'den sonra 1981 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı. Kürtler üzerine araştırmaları ve birçok dile çevrilmiş makaleleri var. Kendal, Yılmaz Güney'in Fransa'da çoğu zaman bereber kaldığı bir Kürt entelektüeli.

Kendal Nezan'ın yayınlanmış ve Çevirisi yapılan kitapları:

*’Les Kurdes et Le Kurdistan' (Kürtler ve Kürdistan) La Decouverte yayınevi

*’Kürt Müziği' Avesta Yayınları

* ’Mamê Alan, épopée kurde' (Kürt Destani Mamê Alan), Gallimard yayınları.

*’Les lettres de Prison' de Leyla Zana –Des Femmes Yayınları (Fransızca çeviri Kendal Nezan)

Hülya Yetişen: Kendal Nezan, geçmişte ne tür kültürel çalışmalar içinde bulunarak bugünlere geldi. Geçmiş çabalarınızı biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Kendal Nezan: Kürtler üzerine, Kürtleri tanıtmak için birçok makale yazdım. Ben tarihçi değilim. Ama 2-3 arkadaşla ortak bir çalışma sonucu, ’Kürtler ve Kürdistan' adlı kitabı yayınladık. Bizim dönemimizde Fransızca yazanların sayısı 3-4 kişiyi geçmiyordu Avrupa'da. Bu kitap üç kez basıldı. Japonca, Yunanca dahil on dile çevrildi. Bazı dillere çevrildi, ancak yayınlanmadı. Arapça'ya çevrildi, Filistin Kurtuluş Örgütü kendi militanlarına bunu elden dağıttı. Rusça'ya çevrildi, onlar da parti içinde elden dağıtımını yaptılar. Türkçe'ye çevrilmedi, o dönemde bunun koşulları yoktu. Şimdi de çevrilmesi için girişimler oldu, fakat artık günümüz koşullarına cevap verecek bir kitap olmaktan çıktı.1970 lerde yazılmış bir kitaptı. O dönemde eğitim yapmak isteyen öğrencilere bir fikir verdi. Bu kitabın yazılmasında yer alanlardan İsmet Şerif Vanlı bir hukukçu idi, o da tarihçi değildi. Abdulrahman Kasımlu siyasetçi ve iktisatçıydı. Kürtlerin tarihini hep yabancılar yazmıştı o zamana kadar. Kürtlerin kendi tarihlerini bir Avrupa dilinde yazması gerekiyordu.

Kürt tarihinde, Ibnül Ezraq Fariqî'nin Mervani Kürtleri Tarihi gibi 12-13. yüzyıllarda yazılmiş yerel tarih ve vakıanameler var, ama Kürtlerin ilk kapsamlı tarih çalışması 1596 ’da yazılan Şerefname'dir. O zamandan bu yana bir takım çalışmalar oldu, ancak yanılmıyorsam, Avrupa dillerinde Kürtlerin yazdığı ilk tarih kitabı buydu.

O dönemlerde Kürt müziklerini tanıtmak için de bir çalışma yürüttüm. Unesco'dan bana öneri geldi, ayrıca Doğu müzikleri kolleksiyonunu yöneten önemli bir müzikoloğ olan Alain Danielou, bana bir sohbetimizde, Kürt müziği ile ilgili bir dizi hazırlayamaz mısınız diye sormuştu. Kendisi Hindistan'da 25 yıl yaşamış, insani olarak oldukça duyarlı ve geniş müzik kültürü olan bir insandı. Ben Kafkasya'dan müzikler toplayıp derledim. Ermenistan, Gürcistan, Kırgızistan, Kazakistan Kürtleri'nin müziklerini derledim getirdim. Dört plaklık bir seriydi bu. Unesco Doğu Müzikleri Antolojisi'nde yayınlanacaktı. Ben başlık olarak “Kürdistan Müziği“ demiştim. Neden? Çünkü o müziğe katılımları olanların hepsi Kürt değildi. Ermeniler ve diğer halkların da katılımları vardı. Kürt sanatçılarından biri olan Gerabetê Xaço Ermeni'ydi. Unesco'da Kürdistan ismi yüzünden çok büyük tartışmalar yaşandı. Türkiye, Irak, Cezayir, Çin elçilerinden tepkiler geldi. Sonunda bu adam istifasını dayattı. Sonuçta uzlaşmaya varıldı. Bu nedenle sadece tek bir plak yayınlanabilir dendi, o da Kurdish Music (Kürtçe müzik) adıyla ve öylece çıktı. Şimdi müzikle ilgilenen genç arkadaşlar bizi eleştiriyorlar, Unesco'da çıkmış Kürt müziği ile ilgili bir sürü makaleleriniz var diyorlar. Haklısınız, ama ben müzikolog değilim diyorum. Bir tipolojik, antropolojik çalışmaydı benimkisi. Fransa'nın en saygın Yayınevi Gallimard'da Kürt destanı ’Memê Alan' adlı kitap yayınladık. Bu kitaba 40-50 sayfalık bir önsöz yazdım. Kürtlerin sözel edebiyatı üzerine ilk çalışmaydı. Fransızca'da öyle bir kitap yoktu. İlkler her zaman içinde bir sürü eksiklik, yanlışlıklar barındırır biliyorsunuz. İlkler olmadan da ilerlemeler olmaz.

Hülya Yetişen: Paris Kürt Enstitüsü sizin isminizle bütünleşmiş bir kurum. Kuruluşu dahil, Paris Kürt Enstitüsü'nü bize anlatır mısınız ?

Kendal Nezan: Enstitü 24 şubat 1983'te açıldı. Askeri darbeden sonra siyasi Türk ve Kürt mültecileri; yazarlar, aydınlar kitleler halinde Avrupa'ya geliyordu. İran'da Humeyni döneminde Kürtlerin durumu da çok mediatize olmuştu. Humeyni Kürtlere karşı bir cihat açmıştı. Onlarca Kürt genci duvara dizilip kurşuna diziliyordu. Bunu yapan Ayutullah Halhalı de kendisini şöyle savunuyordu. “Eğer masumlarsa cennete gidecekler eğer suçlu iseler cezalarını gördüler, bunu niye tartışıyorsunuz!“ diyordu. Avrupa'ya gelen Kürt aydınlarının uğradığı bir yerdi burası. Biz gerçekten demokratik bir kuruluş olmayı hedefledik. Herkesi kucaklayan bir kuruluş... Daha önceleri 1974'te tanınmış Fransız aydınların dayanışmasıyla bir Fransız-Kürdistan Derneği kurmuştuk. Bunların başında Jean Paul Sartre, Simon de Beauvoir, Maxime Rodinson vardı. 1981 sonrası biz bunu nasıl bir Kürt kuruluşuna dönüştürebiliriz diye düşünmeye başladık. Kürtlerin manevi birliğini dört parçada, platform çerçevesinde, ilkeler temelinde oluşturmayı hedefledik. 1982 yılında çalışmalara başladık. Fransa'da sol iktidara geldi.İktidara gelen sol çevrelerde, içinde çok tanıdık arkadaşlar vardı ve biz onlardan bu konuda yardım istedik.

Bayan Mitterrand, Kültür Bakanı Jack Lang bize çok yardımcı oldu. Müessese kuruldu. Yılmaz Güney'in de büyük bir katkısı oldu. Cannes Film Festivali'nde “Yol'' un hazırlanması döneminde sürekli biraradaydık.

Avrupa'daki diğer tanınmış Kürt aydınlarından Cegerxwîn, Nureddin Zaza'dan, İsmet Şerif Vanlı'ya kadar herkesi, ve Sovyet Kürt aydınlarını da kucakladı. Kürtlerden bazılarının bu oluşuma eleştirileri de oldu. Niye benim denetimimde değil tartışmasına girenler oldu; çünkü geldiğimiz yerde bağımsız sivil toplum örgütleri yoktu. Böylesi bağımsız bir yapılanma alışkanlığı ve geleneği yerleşmemişti. Bu geleneği oturtmak zaman aldı. Avrupa medyalarında ve kamuoyunda Enstitü saygın bir yer edindi. Gelen mültecilere yardım ediyorduk 1983 den 1990 ’a kadar bu hizmeti sürdürdük. Sadece Kürt demokratlar değildi yardımcı olduklarımız. Türk, İranlı, Latin Amerikalısından tutun da her ülkeden bize başvuranlar oldu, onlara olanaklarımızın elverdiği ölçüde yardımcı olmaya çalıştık. Onlara ev bulmak, idari sorunlarını çözmek, ailelerine yardımcı olmak, vb konularda sorunlarına destek çıkıp yardımcı olduk. Gelen her demokrat aydına kapımız açıktı. Savunduğumuz değerler evrensel değerlerdi. Bu nedenle sadece Kürt aydınlarına değil herkese kapımız ve gönlümüz açıktı. Bizim önem verdiğimiz diğer konular, herkesin başvuracağı yararlanabileceği bir Kütüphane oluşturmaktı. O zaman internet yoktu. Yayınlanan bütün Kürtçe kitapları ve dökümanları topladık. Kütüphane herkese açıktı. İnternetin olmadığı dönemde, 1983'de Fransızca, İtalyanca, Türkçe, İspanyolca, İngilizce aylık bülten yayınladık. Dünyada 85 ülkenin sendikalarına, kütüphanelerine, partilerine gönderiliyordu. Aylık bültenimiz başlangıçta Kürtçe de yapılıyordu, ancak şu anda sadece iki dilde yayınlanıyor internet üzerinden. İngilizce ve Fransızca.

Dünya kamuoyununu Kürt sorunu hakkında bilgilendirmek için bu yolu seçtik. Kürtçe çıkan bir dergi de yoktu. Biz o zaman Kürtçe Hêvî (Umut) ve Kurmancî dergileri ve ayrıca Studia Kurdica isimli araştırma dergisini Arapça, Farsça, Türkçe ve Fransızca yayınladık. Kürtleri tanıtma ve öğrencileri eğitme amacı güdüyordu.

Hülya Yetişen: Kürt gençlerine verdiğiniz eğitim bursu devam ediyor mu? Bu konudaki kriterleriniz ne?

Kendal Nezan: Burslar sadece Türkiye'den gelen Kürtlere verilmiyor. Tüm Kürdistan'ı kapsıyor. Dört parçadan gelen tüm Kürt gençlerini... Rusya'dan Kafkasya'dan gelen öğrenciler var. O zaman Irak'ta, İran'da üniversiteye maddi imkansızlıklar yüzünden ya da siyasi nedenlerden gidemeyen bir çok genç vardı. İspanya, İtalya, 1989 yılından itibaren Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Belçika ve bir dönem için Romanya'ya lise mezunu gençleri gönderdik. Fransa'da ise, sadece doktora öğrencilerine bu eğitim bursunu verdik. Fransa'da 320 öğrenciyi okuttuk. %80'i doktora öğrencisiydi. Önceden lise mezunlarına burs veriyorduk, şimdi ise sadece doktora öğrencilerine veriyoruz. Programlarımız hâlâ devam ediyor.

Hülya Yetişen: Burs için yıllık bir sayınız var mı?

Kendal Nezan: Öğrenciler Ocak ayından önce geliyorlar. Bu sayı yıldan yıla değişiyor. Yılda 10-12 kişilik bir kontenjanımız var. Belki çok büyük rakamlar değil ama , biz bu işe başladığımızda Avrupa'da, Fransızcayı ele alalım, Fransızca yazabilen 3 - 4 kişiydik. Şimdi bakıyorum da ne kadar çok doktorumuz, doçentimiz oldu. Avukatlarımız, yazarlarımız olmaya başladı. Şeyhmus Dağtekin uluslararası Fransız şiir ödülünü aldı. Baslangıçta böyle kadro yapılanması olmasaydı, bir örnek olmasaydı, Kürtler de bugün Çingeneler, Harkiler gibi sayıca kalabalık, ama örgütsüz dağınık, insanlarını yetiştiremeyen bir topluluk olacaktı.Her genç Kürdün başarısı diğer gençlere örnek oluyor. Fransız eğitim kurumlarında, Kürt öğrenciler en başarılı öğrenciler sınıflandırmasında. Biz burs verirken seçimimizi siyasi kriterlere göre değil, çocuğun başarısı ve yeteneği üzerinden yapıyoruz. İnsani nedenlerle, nadir olarak burs verdigimiz bir kaç durum oldu.Ya Annesi cezaevindeydi ya da babası. Bunların sayıları azdır.

Hülya Yetişen: Bir buçuk yıldır üzerinde yoğunlaştığınız Tv kurma projeniz üzerine soru sormak istiyorum. Kurd1 nasıl bir televizyon olacak? Bu büyük projenin finansmanını nasıl sağladınız?

Kendal Nezan: Günümüz dünyasında medyaların etkisi giderek artıyor. Kürdistan'da en ücra köşelerde bile çanak antenler var. Yapılan programlar, oradaki insanların psikolojilerini, geleneklerini, giderek de dillerini değiştiriyor. Bir zamanlar dergi çıkartıyorduk, aylar sonra Kürdistan dağlarındaki Kürt aydınlarının eline geçiyordu, elit bir tabakaya hitap ediyordu. Ciwan Hoca'nın ilk kasedini burada yaptık. Ve üzerine de, çoğaltma ve dağıtımının yapılması serbesttir diye yazdık. Hedeflenen herkesin eline ulaşması ve dinlenmesiydi. Ama 2000 li yılların toplumu satelitli televizyonların ve uyduların hakim olduğu toplumlar oldu. Diğer televizyonların getirdiği görüntüler demokrasiyi geliştirecek, insanlar arasında hoşgörüyü geliştirecek düzeyde değil. İran Cumhuriyeti televizyonunun getirdiği koyu bir dincilik, ya da Arap milliyetçiliği yapan El Cezire gibi Tv'ler mevcut. Türk Tv leri milliyetçiliği tetikliyor. Tüm Kürt Tv kanalları ise siyasi partilerin denetiminde. Sıradan bir vatandaşa hitap etmekten uzaklar. Biz demokrasiyi geliştirecek, kültürel değerleri geliştirecek bir Tv kurmayı hep düşünüyorduk..Tv kurmak, dergi kurmak kadar kolay bir şey değil. Kadroların biraraya getirilmesi ve eğitilmesi ve mali koşulları biraraya getirmek zor ve zaman alıcı.

Hülya Yetişen: Kurd1 Tv'nin kurucuları arasında kimler yer alıyor?

Kendal Nezan: Kürt Enstitüsü çevresinde yer alan aydınların desteği var. Merkezimiz Paris, ayrıca Güney Kürdistan'da bir stüdyomuz ve bazı ülkelerde de bürolarımız var. Ayrıca Almanya'da ve İsveç'te daha önce bu alanda çalışmış deneyimi olan elemanlar var. Yüzde yüz Kürtçe yayın yapan bir aile televizyonu oluşturmayı hedefliyoruz. Hem gençlere hem de çocukların kendi kültürlerini tanımalarına ağırlık verecek eğitim programları olacak. Ağırlığı Kurmanci'ye veriyoruz. Ama Zazaca da bizim için önemli. Zaza potansiyelini değerlendireceğiz. Çünkü kaybolmaya yüz tutan bir lehçemiz. Bu nedenle bu lehçeyi desteklemek ve yaşatmak istiyoruz. Soranice'ye gelince, zaten bu lehçede yayın yapan Güney Kürdistan'da yeteri kadar Tv kanalları var. Yine de bazı Soranice programlarımız olacak.

Hülya Yetişen: Alt yazı düşünüyor musunuz?

Kendal Nezan: Hayır çünkü insanlarımızın çoğu Kürtçe yazıp okuyamıyor. Zamanla alt yazıyı dublaja ekleyeceğiz. Seyircilerimiz Kürtçe'nin okunuşunu da öğrensinler, alışsınlar diye. Şu anda Holywood filmlerinin dublajları yapılıyor. Dizi filmler, tarih, dil, çocuklar bizim için temel unsur. Onların Kürtçeyi sevmeleri çok önemli.

Yayın tüm Kürdistan'da izlenebilecek. Hotbird satelit uydudan yayın yapacak. Tüm Kürt Tv leri Hotbird'den yayın yapıyor. Fransız Radyo-Televizyon Denetleme Kurumu'nun izniyle kurulan tamamen yasal bir televizyon olduğumuz için önemli Avrupa ülkelerinde televizyonumuz ADSL ve kablo üzerinden izlenebilmesi için çalışmalar yapıyoruz .

Finans konusu en büyük sorunumuz. Avrupa'daki ve Güney Kürdistan'daki iş adamlarının desteğiyle kuruluyor. Sonrasında da reklamlar aracılığıyla bunun finansmanını sağlamayı düşünüyoruz. Başarıya ulaşacağını umut ediyoruz.

Hülya Yetişen: İsminiz 1989'da Paris'te düzenlenen Kürt Konferansında geçti. Bu konferanstan sonra HEP'in oluşum süreci başladı. Türkiye'de legal Kürt siyasetinin kurulmasını destekleyen bu konferansın yarattığı sonuçlar ne oldu ? Bu süreci bize anlatır mısınız ?

Kendal Nezan: Temel etkinliklerimizden, çalısmalarımızdan biri, Kürt sorununu dünya kamuoyununa tanıtmak, anlatmak idi ve hâlâ da önemlidir. 1988 Halepçe olayından sonra Kürt sorunu insanlarda şamar gibi bir uyarıya dönüştü. Ve biz bu süreçte Kürt sorununu nasıl enternasyonel bir zemine taşıyabiliriz, sadece medya açısından değil nasıl siyasi bir düzeye getirebiliriz diye bir arayış ve araştırma içine girdik. İlk etapta bu potansiyeli değerlendirmek için, 1988 Haziran ayında dünyanin tanınan kişiliklerine bir çağrı imzalattık. Türkiye'deki Kürt kültürü üzerindeki yasakların kaldırılması için bir çağrıydı bu. Neden kültür? Bir dilin, bir kültürün yasaklanması hiç bir insanın kabul edemiyeceği bir olaydı. O girişim başarılı oldu. Çünkü 25 Nobel ödülü kişi imzaladı. Amerikan Senatörleri imzaladı... Washington'a gittim, beni Senatör Edward Kennedy kabul etti. Sonra o başkalarına mektup yazdı, imzalamalarını rica etti. Mandela'nın eşi imzaladı. Avrupa basınında yayinlanan bu çağrı, dünyada ve Türkiye kamuoyunda çok büyük yankı uyandırdı . Nasıl bir halkın dili yasaklanır diye. Böylece Türkiye'de Kürtçe üzerinde yasakların kaldırılma süreci böylece başlamış oldu. Mesela imzalayanlar arasında Maurice Béjart'da vardı. O zamanki Hürriyet Gazetesi'nin manşetini hatırlıyorum « Ballet dehası Béjart'da Kürt çıktı » diye.

Potansiyelin varlığına inandığımız andan itibaren bunu siyasal boyutuna getirelim dedik. Konferansı herhangi bir yerde yapmak istemiyorduk. Bu konuda aylarca prestijli bir yer bulmaya çalıştık. Sonuçta Fransız Dış İşleri Bakanlığı'nı ikna ettik. Onların uluslararası konferanslar salonu var. Amerikalılarla Vietnamlıların Barış Antlaşmasını imzaladığı ve Gorbaçov döneminde Paris Şartı'nın imzalandığı tarihi bir yer. Bu Kürtler için bir prestij olacaktı. Dış İşleri Bakanlığı'nın resmi salonunu Bakan Dumas, Bayan Mitterrand'ın ısrarlarıyla kabul etti. Ama para gerekiyordu. Kürt iş adamlarını biraraya getirip, onlardan mali destek aldık. 32 ülkeden katılım sağlandı. Düşünün, Sovyetler Birliği'nden 8 kişilik yüksek düzeyde. bir heyet geldi. Amerika Senatosu Dışişleri Komisyonu Başkanı, Senatör Claiborne Pell, geldi ve katıldı. Bu bizim için bir dönüşüm noktası oldu. Çünkü, Amerika'da Kürt lobisinin oluşturulmasında bu kişinin rolü çok büyük oldu. Amerikan Sesi Radyosu'nda Kürtçe bölüm açılmasına ön ayak oldu. Saddam'a karşı önlemlerin acilen alınması için Senatoda bir karar çıkarttı. Baba Bush, diplomatik nedenlerle kararı veto etti.

Bu konferansın iki boyutu önemliydi. Yakın tarihte tüm Kürt siyasi hareketlerin sorumlularını bir araya getiren, aydınların ve PKK'nin de dahil olduğu ilk Konferanstı.

İkincisi de, Kürt sorununu gerçekten enternasyonalize etmeye başlayan bir Konferans niteliğine dönüştü. Sovyetler'den Amerika'ya kadar bir Kürt lobisi oluştu. Medya'da çok ses getirdi.1991 yılında Kürtlerin toplu göç olayı olduğunda bu Kürt lobisi harekete geçmeseydi Irak Kürtleri'de, Filistinliler gibi mülteci bir halk olurdu.

Amerikan Senatosu bastırmasaydı, Baba Bush, James Baker gibilerinin dediği gibi bu Irak'ın iç sorunu olarak kalacaktı. Sınırlarda yüzbinlerce insan aç ve susuz yaşam mücadelesi veriyordu. Başkan Mitterrand, “Birleşmiş Milletler birşey yapmazsa Fransa tek başına bu duruma müdahale eder. Unutmayın ki, bu da Birleşmiş Milletlerin saygınlığına gölge düşürür“ dedi.,Ve Amerika mecbur kaldı. Bizim Çekiç Güç dediğimiz ve Bölgenin himaye altına alınması ve Kürtlere sahiplenilme süreci böyle başladı.

Paris Konferansı Türkiye açısından da önemli bir olay oldu. Bir ayrışma noktasına gelindi. Biz herkesi davet ettiğimiz gibi sadece Kürtler değil, Kürtlerin varlığını inkar eden Türk siyasi partilerini de davet ettik. Sayın Erdal İnönü partisi adına bir delegasyon göndereceğini söylemişti. Ama milliyetçi Türk basını o kadar yaygara kopardı ki, geri adım atmak zorunda kaldı. O zaman SHP'den bir kaç milletvekili gelmişti. Söz alıp konuşmadılar. Bağımsız İbrahim Aksoy bir konuşma yaptı. Dönünce buna rağmen partiden konferansa dinleyici olarak katıldıkları için atıldılar. O zaman Kürdistan'da bir kaç hafta içinde 15 bin ile 20 bin arası insan SHP'den istifa etti. Bu bizim öngördüğümüz bir sonuç değildi. HEP'in oluşması süreci böyle başladı.

Konferansla ilgili bir fıkra anlatayım: Konferans salonunda konuşmalar devam ederken, PKK'liler salonun önünde gösteri yapıyordu. Bu da onların hakkıydı. “Kürdistan'ın Federasyonunu savunanlar, Kürt davasını emperyalizme satıyorlar“ diye bağırıp dururken, Kemal Fuat adlı Kürdistan Yurtseter Birliği Sözcüsü onların yanına gidip, “Ya ben 20-25 yıldır Avrupa'dayım, bu meseleyi satmaya çalıştım, fakat kimse 2 Mark'a bile almıyor, bu belalı bir iş. Kimse o belayı başına sarmak istemiyor. Millet gelmiş bizi dinliyor. Aslında bizim onlara para vermemiz gerekiyor“ deyip göstericilere takılmıştı.

Hülya Yetişen: HEP dahil, DTP'ye kadar uzanan çizgide, Türkiye'deki Kürt siyaseti, nasıl bir evrim geçirdi, nasıl bir dönüşüme uğradı ? Sizce daha nasıl iyi olabilirdi ?

Kendal Nezan: Siyasi konularda pek fazla yorumda bulunmak istemem. Genelde ilk olarak, Kürtler arasında tek parti anlayışını ben doğru bulmuyorum AKP ve DTP dışında bir oluşuma ihtiyaç olduğuna inaniyorum. Şu anda Kürt toplumu içinde büyük oranda muhafazakar dindar kesimler var. Türkiye'de Kürtler arasında Federasyonu savunan partiler olmalı. Zayıf da olsa Türkiye'de fikir jimnastigi açısından bu tür görüşlerin tartışılıp savunulması önemli. Siyasal yaşamımız renklenir ve çeşitlenir.Türkler, Çerkezler de böyle bir parti oluşumu.içinde yer alabilir. Çeşitli kesimlerin bir araya gelebileceği bir parti olabilir bu. Kürdistan'da muhafazakar, müslüman ama Kürt kimliğine de sahiplenen bir partiye ihtiyaç var. AKP'ye verilen Kürt oyların önemli bir kesimini toparlayabilir. Kürt toplumunun büyük bir kısmı eskisinden daha da dindar. Yani 1970'lerin Türkiyesi değil artık. Diğer partilerde kendilerini bulamıyorlar. Şu anda Türkiye'de iki muhalefet partisi var. Kemalist CHP , ve Milliyetçi MHP. CHP, MHP den daha da milliyetçi. Avrupalı anlamda sosyal demokrat bir parti yok. Türkiye'de gerçek anlamda Sosyal demokrat alternatif bir partiye ihtiyaç var.

Özetle, Türkiye'de bir muhafazakar Kürt partisine ihtiyaç var, bir de Federalizmi savunabilecek bir partiye. Kürtlerle birlikte çeşitli kimliklerin bir araya geldiği, emekçileri azınllıkları, dıştalanları temsil eden Sosyal demokrat bir partiye de ihtiyaç var. Bunlar olursa Türkiye siyasi hayatı berraklaşır, kimin ne istediği belli olur, demokrasinin yerleşmesi açısından büyük bir atılım olur. Ama bütün bunlar zaman alıyor.

Bazı fikirler ancak zamanla kitlelere ulaştırabilir. Bunun için olanaklar lazım. Medyaların desteği lazım. Federalizm aslında tarihi, dil ve kültür açısından çeşitlilik arz eden toplumlarda; demokrasinin, ülkenin bütün bölgelerine yerleşmesi için iyi bir sistem. Dünya nüfusunun bugün %40'ı Federalizmle idare ediliyor. Bunlar arasında, Hindistan, Amerika, Brezilya, Güney Afrika, Meksika, Almanya, İspanya gibi ülkeler var.Ve bu ülkeler, çeşitlilikle ile birliği bir noktada buluşturabilmişler. Bu onların bir uzlaşması. Irakta da yavaş yavaş yerleşmeye başlıyor. Türkiye'de de sadece Kürtler değil, Türk aydınları, Çerkezler, Lazlar ve diğerleri de bu tartışmaya katılıp bu görüşleri daha da yaygınlaştırabilirler. Bir fikrin, aydınlar tarafından savunulmasından başlarsak bir-iki kuşak gerekiyor kitlelere yayılması için. Bütün ideolojilerde böyle, Marksizm dahil. Türkiye'de Kürt hareketinin uyanışı olan 1960 lı yıllarda, bir takım mitingler yapılıyordu. Ve o dönemde bütün Kürtçüleri bir restoranda toplayabilirdiniz. Herkes birbirini tanıyordu. Öğrenci olmama rağmen Musa Anter de dahil, tüm Kürt milliyetçilerini tanıyordum. Herkes birbirini biliyordu. Ama bakıyorsunuz 20-25 yıl sonra fikirler çok daha yaygınlaştı ve gelişti. Aslında Fedaralizm fikri Osmanlıların son dönemlerinde Prens Sabahattin gibi liberal aydınlar tarafindan savunuluyordu. Osmanlıların yapılanması bile, bazı bölgelere Ademi Merkeziyetçiliği getirmişti, Arnavutların, Kürtlerin Yavuz Selim döneminden 19. yüzyıl ortalarina kadar yarı-bağımsız hükümet ve beylikleri vardı.

Fakat sonuçta İttihat ve Terakkiciler kazandı, bunun faturasını bedelini hepimiz 80 yıldan beri ödüyoruz. Ermeniler de bunun faturasını çok fazlasıyla ödediler. Yani Türkiye'de de yakın zamanlarda kurulmuş ve kadroları, olanakları sınırlı bir partinin fikirlerini halka mal edememiş olmalarını biz Federalizm fikrinin kitlelere hitap edemeyeceği şeklinde yorumlamamalıyız. Kitlelere hitap edebilir, kitleler gerçekten destekleyebilir, kitlelere bunu sağlam bir biçimde savunmak gerekir. Hak-Par gibi diğer partilerin çok sınırlı olanakları var. Bu şuna benziyor, bir tarafta davul zurna ile ortalığı gürültüye verenin yanında birinin köşede keman çalması. Keman sesi duyulmuyor. Davul sesi bastırıyor ve herkes davulun peşinde halay çekmeye başlıyor. Bunlar günün birinde tartışılmalı. Eğer Türkiye Kürdleriyle, Çerkezleriyle, Lazlarıyla, Arabıyla çağdaş bir demokrasi olmak istiyorsa, herkesin kimliğine saygı göstermeli, herkes kendi dilinde eğitim görebilmeli, kültürel, tarihsel miraslarını onur duyarak savunabilmeli, geliştirebilmeli, bu da ancak Federatif sistemle mümkün olur. Kürt nüfusunun etkin olduğu bölgelerde Kürtçe'nin resmi dil olarak kabul edilmesi, Kürtçe eğitim yapılması, memurların Kürtçe bilmeleri şartı ve bunlar uygar dünyada her yerde uygulanan yöntemler. Kanada'nın tüm bölgesinde neresine giderseniz gidin tüm memurlar Fransızca bilmek zorundadır.

İsviçre olağanüstü bir örnektir. Güney Afrika'da 8 resmi dil var ayrıca bir sürü de mahalli diller var. Güney Afrika'nın birliğini tehlikeye sokmuyor dil çeşitliliği. Türkiye'de de çözümün bu olacagı konusunda ben 1970 lerin ortasından beri bu fikirleri savunuyorum. Herkes bağımsızlığı savunurken, ben bu düşünceleri savunuyordum. Bağımsızlık çok güzel ama dünyanın ve coğrafyamızın bu şartlarında gerçekçi değil. Federal bir yapı içinde kimliklerimize, kişiliklerimize saygılı bir şekilde beraber yaşıyabiliriz. Ama zihniyetlerin değişmesi gerekiyor. Bu da zaman alıyor.

Hülya Yetişen: Türkiye'de Kürtler ile ilgili bazı adımlar atılıyor. Üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin oluşturulması ve Şeş Tv gibi.. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kendal Nezan: Doğru bir istikamette atılan adımlar olarak değerlendiriyorum. Çok pozitif bakıyorum. Tabi ki yeterli değil. Ama Kürtler lehine bir kazanç Kürtler lehine olumlu bir gelişme... Tabular yıkılıyor. Ben bunu Özal, Kürt dili üzerindeki yasakları kaldırdığında da söylemiştim. O zaman Nokta Dergisi kapak yapmıştı. Kürtlerden o zamanlar Özal'a aferin diyen çok az kişi vardi. Herkes bu Özal'ın hesaplarıdır, madem Özal böyleydi daha önce niye yapmadı, savaşı sürdürdü dedi.. O zaman öyleydi, ama bu noktada böyle şeyler yapıyorsa bunu niye dıştalayalım. Bu konu çok tartışıldı. İnsanlar farklı düşünmeseler zaten bu tartışmalar olmaz. Eleştirildik, acaba Özal'la özel ilişkilerimiz mi var diye.. Ama Özal öldükten sonra ah Özal babamız diye bazı insanlar başladı Özal'ı övmeye. AKP'nin attığı bu adımlar da sembolik, ama önemli adımlar Kürtler açısından. Hatta üniversitelerde Kürtçe eğitim konusunda ihtiyaç olursa biz bu konuda yardımcı da oluruz. Kürt dili ve edebiyatı alandına doktora yapmış değerli elemanlarımız, doçentlerimiz var. Kuşkusuz, Kürtlerin istemleri asla bunlarla sınırlı kalmayacak. Kürt toplumunun temel asgari istemi Kürtçe eğitimdir. Kürtçe'nin okullarda okutulması, ve bu dilin bekasının sağlanması hayati derecede önemlidir. Kendi dilinde eğitim olmadıkça Kürtlerin kültürel hakları tanındı denemez. Siyasal haklar otonomi olur, Federasyon olur, ama herşeyin temeli eğitim ve dildir. Çünkü binlerce yıllık bir dilimiz var. Bir iki kuşakta kopma olunca bu dil kalmayabilir, bu dili yaşatmak ve yeni kuşaklara iletmek lazım. Ve son derece önemli bir kültürel mirastır bu. Bu hazinenin kaybolması insanlik için de çok büyuk bir kayıp olur. İnsanlık suçu da olur. Bu nedenle Kürtçe eğitim çok önemli.

Hülya Yetişen: Bir Diyarbakırlı olarak sizin Kuzey Kürtlerinden ziyade Güney Kürtleri ile daha yakın ilişkileriniz olduğu biliniyor. Bunun nedenini bize açıklıyabilir misiniz? Avrupa'daki ve İstanbul'daki diğer Kürt Enstitüleri ile ilişkileriniz var mı?

Kendal Nezan: Acaba? Kürt olmanın dışında, insan olarak da dünya vatandaşıyım. Kendimi böyle tanımlıyorum. Dünyanın her köşesinde haksızlığa uğramış tüm insanların yanında, onlarla dayanışma içerisinde bulunmaya çalıştım. Bizim kuşak önce Vietnam Savaşı'na ve Apartheid sistemine karşı mücadele verdi, sonra bağımsızlıkları için mücadele eden Çek ve Polonyalı'lara, diktatörlüklere karşı direnen Şili ve Arjantinli'lere destek verdi. Bir Kürt vatandaşı olarak da Kürdistan'ın tüm bölgelerinde demokrasi mücadelesi veren, Kürtlerin haklarını savunan insanlarla elimizden geldiği kadar dayanışma içinde olmak, dostluk ilişkileri geliştirmek, bizim asıl hedefimiz olmuştur. 1980'li yılların başında bunun ağırlık noktası İran Kürtleriydi. 1987- 88'e kadar orada savaş durumu yaşanıyordu Humeyniye karşı. Evrensel değerleri, demokrasiyi savunan bir Kürt hareketi vardı. Qasimlo'nun yönettiği bir hareketti. Biz onları destekledik. Sosyal demokrasiyi, kadın haklarını savunan bir hareketti. Iraklı Kürtler mağdurdu, onları dünyaya tanıtmak, sorunlarını yansıtmaya çalıştık. Suriye keza öyle. 1990 lı yıllarda Sovyet sisteminin dağılmasından sonra Kafkasya'daki Kürtler için çalışmalarımız oldu. Mesela 1990 yılında temmuz sonunda orada çok büyük bir Konferans yaptık. Sovyetler Birliği Marksisizm-Leninizm Enstitüsü ile Paris Kürt Enstitüsü “Sovyet Kürtleri'nin geleceği nedir“ diye ortak bir konferans yaptık. 1500 kişi çağırmışlar dokuz Cumhuriyetten. Kürt Enstitüsü'ne de 20 kişilik kontenjanınız var, yurt dışından kimi davet ediyorsanız edin dediler. Biz, aydınlar yerine Kürt siyasi liderlerini İran, Irak Kürtleri'nden temsilcileri davet ettik. Orada Sovyet Kürtlerine, en azından kültürel bir otonom verilmesini savundum. Kafkasya'dan gelen Kürtler bağımsız bir Kürdistan istiyorlardı. Bugünkü Ermenistan ve Nagorni Karabağ arasındakilerinm zamanında “Kızıl Kürdistan“ın kuruldugu yerde. O zaman Sovyet gazeteleri, İzvestiya, Pravda bu Konferansa birinci sayfalarında geniş yer vermişlerdi. Bunları söylemekte amacım nerde Kürtler baskı altında eziliyorsa onların seslerini kamuoyuna duyurmaya, imkanlarımız ölçüsünde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Kuzeyli Kürt aydınlarıyla da, demokratlarıyla da 90'lı yıllarda parlamenterlerle de ilişkilerimiz oldu. Darbe öncesi, bir takım Kürt aydınları bağımsız olarak belediye seçimlerini kazanmıştı. Mesela Diyarbakır Belediyesi'yle Avrupadaki Sosyalist Belediye'ler arasındaki dayanışma 1977 -78 yıllarında başladı. Fransız belediyeleri, Diyarbakır'a 30 otobüs hediye etmişlerdi. Ben Kürtler arasında ayrım yapmıyorum, Kuzey ya da Güney diye. Temel ilkemiz, demokrat kişilerle, hareketlerle ilişki halinde olmak oldu. Stalinist hareketlerle frekanslarımız çalışmıyor, değerlerimiz çok farklı, bu nedenle dayanışma zor oluyor. Ortak yapılan tek çalışma, Bütün Kürtleri biraraya getiren platforma onları da katmak, görüşlerini dinlemek oldu. Ama ben bir yandan demokrasiyi savunurken, öbür yandan falancayı eleştirdi diye örgüt üyelerini dıştalayan veya cezalandıran hareketlerle uzlaşamıyorum, onları desteklemek daha zor oluyor.

Bizim kardeş Enstitümüz, Washington Kürt Enstitüsüdür. Tamamen Bağımsız bir Enstitü, bizim 1996 yıllarında katkılarımızla kuruldu. O zamana kadar Amerika'daki lobi çalışmalarını bile buradan yürütmek zorunda kalıyorduk. Orada bizimle birlikte çalısan bir kaç Kürt aydını vardı. Doktor Necmettin Kerim gibi... Diğer Kürt Enstitüleri ile, sınırlı da olsa ilişkilerimiz var.

Hülya Yetişen: Sizin öncülüğünü yaptığınız, Kürtlerin demokratik hakları ile ilgili Le Monde ve Herald Tribune'de yayınlanan bin imzalı bildirinin yankıları ne oldu? Amacına ulaştı mı?

Kendal Nezan: Biz iki bildiri yayınladık. Biri 2004 yılında, “Türkiye'de Kürtler ne istiyor“ başlıklı, 200 kişinin imzaladığı bir bildiri idi bu. Bu listeyi Avrupa basınına verdik. Bildirinin Avrupa kamuoyununda oldukça etkili olduğunu düşünüyorum. O dönemde Türkiye'deki Kürtler'in istemleri de gündeme getirilmeli diye bu bildiri kaleme alınmıştı. Avrupa'da Helmut Koln bile bu bildiriden yola çıkarak Kürtlerin haklarıyla ilgili bir makale yazdı bir Alman gazetesinde. Bazı hareketler Türkçe ya da Kürtçe bir hayli şey yazıp yayınlıyor, bu hitap etttikleri Kürt-Türk kitlesi için önemli olabilir ama diş dünyanın bundan haberi yok. Onların da bu dünyanın onlardan haberi olmadığından haberleri yok. Niye bizi dikkate almıyorlar diyorlar. Ezildik, yok oluyoruz diyorlar. Bizimkilerin Getto zihniyetinden dolayı, Kürt istemlerinin ne olduğu Avrupa'da muğlaklaşmaya başladı. Mesela PKK, siyasetini, bağımsız Kürdistan'dan demokratik özerkliğe indirgedi. Avrupalı da soruyor: “Kürtler neyi istiyor, demokratik özerklik nedir?“ Biz bu istemleri, Avrupa kamuoyuna tanıtmak ve Kürtleri gündeme getirmek için o işi başlattık. Türkiye bu bildiriye imza atanlar üzerine gidip bir kaç kişinin fire vermesine neden oldu. Bütün tartışmayı meşru zeminden oraya çekmeye çalıştılar, ama başarılı olamadılar. Avrupa ve ABD kamuoyu açısından çok etkili oldu bu bildiri. Ve halen de temel bir belge olarak önemini koruyor. Biz şimdi Kürtler'in ne istediğini biliyoruz dedi Avrupalılar. Aradan zaman geçti ikinci etaba geçmeliydik. Kürtler arasında da niye Türkiye'yi Avrupa'ya şikâyet ediyorsunuz diyenler çıktı ve bu süreci engellemiş oldular. Yoksa süreç içinde ikinci etapta diplomasi açısından bir atağa geçebilirdik. Ve Türkiye'de ki Kürt hareketlerinin istemleri meşrutiyet kazanacaktı. Avrupa diplomasisi açısından da bir muhatap olurlardı. Çeşitliliği arz etmek için sayısı yelpazenin tümünden insanları temsil etmesi gerekir. O güçlükleri aşmak zaman aldı, bu sefer ikinci bildiri kaleme alındı.1000 kişilik daha büyük bir kitlenin katılımı oldu her kesimi kapsayan.

Hülya Yetişen: Bu bildiriyi imzaya açarken neyi kıstas aldınız kişilerin seçiminde?

Kendal Nezan: Halkın seçtiği demokratik ve manevi meşrutiyeti olanlar seçildi. Manevi meşrutiyeti olanlar, yazarlar, çizerler, ve sanatçılardı. Hepsine birden ulaşma imkanımız olamazdı. Avrupa'daki önemli kurumların başkanları seçildi, ama onları da sınırlı tutmak zorunda kaldık. Bu bildirinin de çok etkisi oldu Avrupa basınında ve ABD'de. Babacan'ın ABD ’ye gittigi gün tam sayfa yayınlanmıştı bu bildiri New York Times gibi ünlü bir gazetede. Tartışmalar o zeminde yürütüldü. Türkiye bu sefer denetimindeki basına bu olayı çok büyütmeyin direktifini verdi. Bugün Kuzey Kürtleri üzerine yapılan diplomatik görüşmeler, bu bildiride yer alan ve altı çizilen istemler üzerinden yapılıyor. Çünkü her kesimden insanın imzasının yer aldığı bir bildiri olması dikkate alınıyor. PKK li dernek sorumlularından, belediye baskanlarından, milletvekillerinden tutun da HAKPAR dan diğer partilere kadar herkesi kapsıyordu. Tabi ki bu kamuoyunu hazırlamaya, kamuoyu vicdanını hazırlamaya yönelik etkinliklerdir. Bir kamuoyu vicdanına yerleşti mi gerisi zaman sorunu. Bu konuda önemli mesafe aldığımıza inanıyorum. Fransa'da bile göçmenlerle ilgili film yapıldığında artık Kürtler seçiliyor, ve olumlu Kürt imaji çiziliyor. Fransa'da, 4-5 yıl önce bir kamuoyu yoklaması olmuştu Kürtlerle ilgili olarak. Fransız halkının %75'i mazlum Kürt halkının Fransa devleti tarafından desteklenmesi için olumlu yanıt vermişti.. Filistinliler için bu desteğin oranı ise, %20 çıkmıştı.

Hülya Yetişen: Önümüzdeki aylarda Hewler'de düzenlenecek olan Kürt Konferansı'na ilk defa dört parçadan Kürtler katılacak. Toplanması planlanan bu Konferans düşüncesi nasıl oluştu, bir bilginiz var mı?

Kendal Nezan: Size bu konuda fazla bir şey diyemiyeceğim. Bir proje olarak var, fakat içeriği, katılımcıları hakkında tam bir bilgim yok. Bildiğim kadarıyla Irak Kürt liderlerinin böyle bir konferans toplama fikri ve projeleri var. Fakat kendi aralarında ne konferansın gündemini, ne katılımcıların kimler olacağı ve tarih konusunda henüz netleşmiş bir sonuca varmış değil. Fikir var. Zaten uzun süreden beri var. Ama proje henüz netleşmiş değil.

Hülya Yetişen: Hewler'de düzenlenecek Kürt konferansına uluslararası güçlerin ABD, AB, ve Türkiye'nin yaklaşımı ne olabilir?

Kendal Nezan: Ben şahsen herhangi bir Avrupa ülkesinin Kürtlerle ilgili bir konferansa karşı olacağına, ya da müdahale etme hakkına sahip olduğuna inanmıyorum. Kürtlerin en doğal haklarıdır. Kendi aralarında otururlar, konuşurlar. Kürtlerin ortak bir çok sorunu var.. Dil sorunu var, eğitim sorunu var, medya sorunu var... Arap ülkelerinin Arap ligi diye bir kurumları var. Kürtlerin de böyle kurumları olabilir. Eskiden bu tür toplantıları Kürt Enstitüsü yapıyordu, şimdi Kürtlerin bir devleti var. O devletin böyle bir konferansa ev sahipliği yapması son derece doğal bir şey. Türkiye, sürekli Türki Cumhuriyetleri'yle toplantı yapıyor, kimse niye yapıyorsunuz demiyor. Kürtler için çok doğal bir şey bu.

Hülya Yetişen: Gerçekten Kürt siyaseti, silahlı mücadele sürecini tamamladı mı? Uluslararası konjoktür bu konuda ne diyor? Eğer böyleyse Dünya PKK'yi nereye ve nasıl oturtacak?

Kendal Nezan: PKK ne olacak bilmiyorum. Bunu, PKK yöneticilerine sormak lazım. Başlangıçtan beri silahlı mücadeleyi coğrafyamızda başarma şansına sahip bir yöntem olarak görmedim. Yarardan çok zarar getireceğini, büyük maddi ve manevi yıkımlar getireceğini defalarca yazdım. Silahlı mücadele günümüzde artık kabul görmeyen bir yöntem haline geldi. Dünyanın duyarlılığı böyle. O yüzden bu soruna bir çözum bulmalı. Çözüm için şu veya bu şekilde gelinen noktada, PKK yi de içeren bir çözüm yoluna gitmeli. Bunlar arasında genel affin çıkarılması, PKK'nin normal koşullarda siyasi mücadelesine devam etmesini sağlayacak bir formül bulunmalı. Silahlarını bırakacak insanların ’Pişmanlık Yasası' çercevesinde değil, onurlarıyla ülkelerine dönebilmeleri sağlanmalı. Dönmek istemeyenlere de kalabilecek yerler bulunmalı. Siyasi tutuklular konusuna da bir çözüm bulunmalı.Bu son derece insani bir çerçeve, bir platform. Türkiye'nin bu çözüme kendisini hazırlaması gerekir.Yani ille de “eşkiyayla masaya oturmam“ mantığı çağ dışı bir mantıktır. Bugün Amerikalılar bile Talibanlılarla Afganistan sorununu çozmek için masaya oturmaya hazırlar. Irak'ta binlerce Amerikan askerinin ölümüne neden olan Saddam taraflarıyla oturdular anlaştılar, bir kısmını aslında milis haline de getirdiler. Dünyada sorunları çözmek için oturup konuşmak gerekir. Amaç barış ve demokrasinin yerleşmesi ise. Türkiye bir yandan Hamas gibi çağdışı bağnaz bir hareketle ilişki kurup onları gündeme taşıyor. Kendi ülkesinde ki bir hareketle masaya oturmaktan kaçıyor. Ben her zaman söyledim, tekrar söylüyorum. PKK, Türkiye'deki tüm Kürtleri temsil eden bir hareket değildir. Kürt toplumunun bir kısmını temsil ediyor. Ve savaşan bir taraf olduğu için barış için kaçınılmaz bir muhataptır. Onlar da bir taraf olmalı. Herkesi kapsayan bir çözüm getirilmeli. Bu ağır bir paha değil Türkiye için. Artık PKK eskisi gibi bağımsız bir Kürdistan istemiyor, hatta Federasyon bile istemiyor. Türk yönetimi gerekli iradeyi gösterirse bütün Kürt kesimlerini de içine alacak bir uzlaşma, bir düzenleme sağlayabilir. Yeter ki, o iradeyi göstersin...

Hülya Yetişen: Böyle bir söyleşiye katıldığınız için Kurdistan-post adına size teşekkür ediyorum.

Kendal Nezan: Ben de teşekkür ediyorum.

Hülya Yetişen'in notu: Teknik açıdan bana yardımcı olan Songül Castro'ya da çok teşekkürler...

16 Nisan 2009

hulyayetiş[email protected]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.