Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 14 April 2010

Değerli okuyucular,

Prof.Dr Cemal Nebez bir Kürd akademisyen olarak Kürdistan tarihi, Kürd edebiyatı ve Kürdistan siyasal durumu üzerine onlarca kitap yazmış bir insandır.
Yaşı ilerlemesine rağmen Kürdistan'daki gelişmeleri günlük olarak mercek altına alan ve sürekli yazan bir yazarımızdır. Cemal Nebez'ın tavır takınmadığı Kürdistani gelişme yok gibidir..

Prof.Dr Cemal Nebez hep Kürdistan'ın bağımsızlığından yana oldu. Bu tutumunu tüm yaşamı boyunca devam etti. Irak'ta yapılan tüm seçimlere karşı çıktı. Seçimlerin Kürdleri Irak'a bağlama operasyonları olarak değerlendirdi ve Kürd liderlerini sert eleştirdi. Irak Anayasa'sı referanduma sunulduğu zaman Güney Kürd liderleri referandumu „bayram günü“ ilan ettikleri zaman, Cemal Nebez referandum gününü „Roja Giryane“(ağlama günü) ilan etti.

Prof.Dr Cemal Nebez Kürd milliyetçiliğin in beyin takımından ve belkide eski kuşağın son kadrosudur.

Ve o hala tutumunu ortaya koyuyor. Bazılarımız ona hak verir ve bazılarımızda eleştirebiliriz.

Ama, Cemal Nebez hep Cemal Nebez kalır.
Cemal Nebez bu makalesiyle Irak ve Güney Kürdistan'daki son durum üzerine duruyor ve düşüncelerini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

Silav

Aso

Irak Parlamentosu seçim sonuçları Kürd siyasi partilerinin bekledikleri gibi olmadı. Bu yenilgiden ve özellikle Kerkük ve Diyala'da meydana gelen yenilgiden sonra Kürdistan İttifakı Listesinin bir çok taraftarı bu yenilginin sorumluluğunu Kürd siyasal örgütlerinin ve birliklerinin tek bir çatı altında seçimlere katılmadıklarına bağlıyorlar. Bazıları da açık bir şekilde „Gorran Hareketinin“ ve başka „küçük toplulukların“ „Kürdistan Listesi“den ayrılmalarından dolayı Kürdler Irak Parlamentosunda alabileceği saldalyelerin 7 yada 10'unu kaybına neden oldu, diyorlar. Her ne kadar bu suçlama ve verilen sayılar doğru olmamasına rağmen, doğru olarak kabul edelim. Diyelim ki öyle olmasaydı Kürdlerin sandalyeleri 57'den 67'ye çıksın. Onların hatırı için bu kürsüleri 70'e çıkaralım. Fakat, 70 sandalye Parlamento'daki 325 sandalye'nin yanında hala çoğunluk değil, azınlıktır. Demokrasi ise alınan oyların sayısıyla ilişkilidir. Bundan dolayı Kürdler sayısal olarak Irak'ta azınlıktır. Kürdler hiç bir zaman oylarla çoğunluk olamazlar. Daha önceki Parlamento'da Kürd grubu oran olarak zayıf değildi. Ayrıca Cumhurbaşkanı, Başbakan yardımcısı, Dışişler Bakanı ve başka bakanlarda Kürdtü. Bunda rağmen Kürdleri tek temel talebi pratiğe aktarılmadı. Ne Kürdistan Bölgesinin sınırları(işgal altındaki bölgeler), ne Peşmerge sorunu, ne petrol ve doğal gazlar meselesi, ne bütçe meselesi ve ne... ne... ne.. sorunları çözüldü. İyi o dönemler Kürdler tanrı koparmadı tek bir birlik içindeydiler. Acaba bu başarısızlığını sorumluluğu kimin omuzundaydı?

Benim amacım burada ne birilerini mahkum etmek ve ne de birilerini yükseltmektir. Benim burada amacım doğru ve cesur bir düşünceyi ortaya koymaktır. Ne yazık ki Kürd siyasileri ciddiye almıyorlar. Eğer bu söylediklerimi ciddiye alsaydılar bunun sorumluluğunu 2003 yılında Amerika'nın Saddam rejimine karşı giriştiği saldırılara ve Irak devletinin tümden ortadan kaldırıldığı döneme götürmeleri gerekir. O dönem Kürd siyasetçileri için tarihsel bir an ortaya çıkmıştı. Bunlar, KDP ve YNK gibi iki büyük partinin yöneticileriydi. O dönem ortaya çıkan denklemin içinde Kürd davasını çözmek için ilk adımdan ittibaren hata yaptılar.Kısacası ta o dönem gidip şöyle demeliydiler: „Kardeşim biz Kürdüz, Kürdistanlıyız. Bizi zorla Irak'a bağladılar. Bizi Enfal ettiler, bize jenosid uyguladılar, bize kimyasal silahlarla saldırdılar ve biz bu devletin kontrolu altına girmek istemiyoruz. Eğer bizi Iraklı yapmaya mecbur etmeye kalkışsalardı, o zaman biz şartlarımızı uluslararası Garantiler temelinde imzalı bir antlaşma ile onaylanmasını isterdik“... Bunu yapacaklarına particilik oynadılar. Ondan öncede „Brakuji“ ve ailelerinin çıkarlarını koruma, işgal edilen bölgelere sırtlarını dönme, Kürdistan bölgesindeki halk kitlelerini üretici olmayan maaşlı insanlar haline getirdiler. Aynı zamanda kendileride Amerika'nın çıkarlarının hizmetine girdiler. Şartsız ve koşulsuz kendileri, asker, polis ve hükümetle birlikte Irak devletini yeniden kurmaya giriştiler.
Amerika'nın saldırısından önce, saldırı günü ve sonrası tehlikeli olan bu işten dolayı, Kürd liderlerini
defalarca ve defalarca uyardım, fakat yararı olmadı.

Eğer insan bir matematik denklemini başından itibaren yanlış bir sayı üzerine kurarsa, ondan sonra gelen tüm adımlar yanlış olur. Eğer kendiliğinden doğru olursa dahi yanlıştır. Politika da böyledir. Eğer sen ilk adımı yanlış atarsan, diğer adıımlarda yanlış olur. Bundan dolayı bizim ta başlangıçtan itibaren yeniden başlamamız gerekiyor. Fakat, 10 Nisan 2003 yılında ortaya çıkan uygun ortam geçti ve geri getiremeyiz.

Şimdi aktüel duruma gelelim.

Irak siyasal oyun alanına son seçimlerden sonra bir birlerine karşı farklı taraflar Parlamento'ya girmiş durumdalar. Fakat, hiç bir taraf tek başına hükümeti oluşturmak için gereken çoğunluğa sahip değil ve iktidarı ele geçirebilecek gücü yok.

Eğer iki taraf anlaşsalar dahi örneğin Maliki'nin listesiyle El Hekim yada Allawi Listesiyle El Hekim çok zayıf bir hükümet olur. Eğer bir kaç parlamenter geri çekilirlerse hükümet yıkılır. Bundan dolayı Kürdlere ihtiyaçları vardır. Maliki ile El Hekim'in yalnız başlarına böyle bir girişimde bulunmaları çok zordur. Çünkü, o zaman „Şii hükümeti“ suçlamasıyla karşı karşıya kalırlar.
Maliki ile Mukteda Sadr Allawi cephesine karşılar. Maliki seçim sonuçlarını tanımıyor ve tehditler savuruyor. Allawi „Maliki'nin teslim olmasını ve iktidarda çekilmesini“ istiyor. Muqteda Sadr eskide federal sisteme karşıydı, Irak'ın merkezi olmasını istiyordu ve Kerkük'ün Araplara ait olduğunu söylüyordu. Şimdi ise eğer seçim sonuçları efendinin ve yandaşlarının çıkarına olmasa „Güney Irak'ı Irak'tan ayırcağını“ söylüyor. Eskiden öyle sanıyordum ki, ben yalnız „bölücüğüm“. Fakat, öyle görünüyor ki sayın Sadr „resmen“ benim „düşünce ortağım“ olmuş. Amerika'nın siyaseti sakattır. Kürdler hariç tüm taraflar tokat atmış ve tehdit etmiştir. Şimdi ise İngiltere ile birlikte Türk rejimi, aile iktidarlarından Suudi, Esad, Mubarek ve Baasçılarla elele vererek Allawi'yi destekliyor. Allawi'ninde Kürdlere ihtiyacı var. O ise şimdiden diyor ki, Kak Mesud ile Mam Celal ile görüştüğünü ve Kürdistan İttifakı ile „hiç bir çelişkiyi“ hissetmediğini söylüyor. Allawi Kürdleride rahatlatmak için şöyle diyor: „ Saddamistlerin iktidara gelmelerine izin vermeyeceğiz. Fakat Saddamcı olmayan Baasçılarında siyasete katılmaları haklarıdır“. Bu ise açıkca şudur: Nazilerden birini Hitler'den ayırmaktır. Bilindiği gibi kısa bir süre önce Dr. Mahmud Sorani( Cemal Nebez Mahmud Osman'ı kastediyor. Eylül devrimi sırasında bu lakabı kullanıyordu. Aso) ve Mam Celal Talabani'de Baasçılara ilgili buna benzer düşünceler savunmuşlardı. Yani onlarda Baasçılarla Saddamcıları ayırmışlardı. Açıktır ki bu „felsefe“nin temelinde Mam Celal Refiq Samerayi'yi kendisine danışman olarak almıştı. Şunu söylemek gerekir. Refiq Samerayi ve Allawi ikilisi Baas Partisinin önde gelen büyük isimlerdendi. Fakat kendi kişisel çelişkilerinden dolayı Saddam'dan ayrıldılar. Bunlar Baas Partisinden ve bu partinin düşüncelerinden ayrılmadılar. Eskide Maliki gibi Amerika'nın Irak'ı terketmesini istiyordu. Şimdi ise Maliki'nin tersini yapıyor. Amerika ile Irak arasındaki savunma antlaşmasını güncelleştirip , Amerika'nın kalmasını istiyor. Yani Amerika Allawi ve yandaşlarını savunmak için kalmalıdır.

Devam edecek

Çev: Aso Zagrosi

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.