Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 30 April 2009

Kavramlar, bazı olayları anlamlandırmak için ifade edilir.
Eskilerden 'savaş' denildi mi her yerde kan gövdeyi götürürdü, bunu ardında 'barış' ilan edildiğinde ise hiçbir şey olmamış gibi her şey sakinliğe, dinginliğe ve kavramın kastettiği 'barış' beraberinde gelirdi.
Şimdilerde ise en çok barış bildirgesi, paktı, antlaşması, sempozyumu, hareketi..... denilen yerlerde halen oluk oluk kan akıyor.
Kürdistan, Türkiye, Irak, Filistin...örnek verebiliriz.
Artık buralarda her kavram ve özellikle barış içi boşalarak erozyana tabii tutulmuştur.

Kürdistan, PKK ve TC'ye bu erozyonu uyarladığımızda, yozlaşma daha trajik olarak netleşiyor.
PKK, Kürdlerin ulusal kurtuluş hakları için net ve ikirciksiz savaş yürüttüğü zamanlarda, 'barış' ve 'ateşkes'ten bahsettiğinde tüm bölge ve kamuoyu gözlerini PKKye çevirirdi!, aynı şekilde TC devletinin buna benzer bir yumuşak söylemi içinde gerçekleşiyordu.
Çünkü savaş vardı ve insanlar ya da kamuoyu ufakta olsa ciddiyete ve gündeme taşıyordu.

Ama 1999'da Öcalanın yakalanışından sonra gerek savaşın yaşandığı bölgenin halkları gerek dünya kamuoyunda bu hassasiyet ve ciddiyet ortadan kayboldu.
Çünkü ortada bir kavram erozyonu, ciddiyetsizlik, her gün değisen politikar, stratejiler, parti isimleri, 'barış adına savaş'lar, 'önderlik' gibi peygember idolleri yaratılması...vardı.
Bir taraftan barış tüzükleri, programları, mektupları (hatta 20 gerrila bu barış adına TC'ye teslim edildi !, gerillalar savaş bölgesinden geri çekilme tarihi verildi ve TC hepsini kıskıvrak öldürdü !)bunlar olurken, barış gibi bir zihniyeti, derdi olmayan TC devleti ise savaşını devam ediyordu.
Ve sonuçta barış kelimesi, PKK tarafından erozyana uğratılarak fahişleşti ve yozlaştı. Artık Öcalan kendini yırtsa da ciddiye alınmıyor ve para etmiyor!.

[b]Çünkü 'barış' kelimeside beraberinde artık kan döküyordu, savaş kavramından bir farkı kalmamıştı!.
Bu, aynı zamanda da paradoksal olarak yapılan savaşın silüetinide erozyona uğratmıştır. Savaş bir taraftan [i]Demokratik Cumhuriyet[/i] barışı! için yapılırken öte yandan da oylar ile çizilen bir 'Kürdistan' için yapılıyordu. Savaşın bile artık muhatabı ve objesi yoktu.[/b]

İşin acı ve trajik-komik yanı ise 10 yıldır barış kelimesinin bu erozyon ve yozlaşmasına rağmen PKK ve Öcalanın hala karşı taraftan barış talebidir.
Dün, Genel Kumay Başkanı İlker Başbuğun toplantısı bu trajik-komik resmin portresini çizdi.
Bir gazetecinin DTP milletvekili Buldanın "Kürt halkının 29 Mart'ta yerel seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi, ’Kürdistan sınırlarını çizdik'" ifadesini soru olarak sordu, Başbuğun soruyu bırakın cevaplamasını gazeteciye kızarak 'onların O söylemlerini ve O kavramı (Kürdistan) nasıl burada dile getiriyorsunuz, tennefüs ettiğimiz yerde hiç gerek yoktu' gibi bir tepki ile karşıladı.
Böylesi bir zihniyetten barış istemek, mektuplar göndermek, 'Genel Kurmay ve asker akılıdır'...gibi çabalar üreten Öcalanın devinimleri çok düşündürücüdür!.

Evet barış istenilir ama bu bir güç ve ciddiyetle olur.
Aynı zamanda tüm siyasette bürünen bir felsefe ile.
Bir taraftan barışın muhatabını salt askerlerden istemek, öte taraftan bu barışın temel objesini Öcalanın özgürlüğü gibi kişisel muhataplarla ilişkilendirmek, doğal olarak halklar ve dünya kamuoyu tarafından ciddiye alınmayan birer masallara dönüşür.

Barışı halklara kabul ettirmeden, kapalı kapılar ardından birbirilerinden istemek ve olmadı mı birbirine cevap göndermek için asker ve gerilla öldürmekle gerçekleşmez.
[b]Kürd sorunu[/b]; iki halkın çelişkilerinin savaş ve barışından çıkmış, iki ideolojik ve idollun ( Apoculuk ve yenilmez Türk Milleti ) birbirilerine kendini kabullenmesine dönüşmüştür.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.