Ana içeriğe atla

Navend ve Kürt Kadın Platformunun Köln Konferansı Gönderen: rizgarionline Tarih: 04.06.2009 Saat: 12:04 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ Merkezi, Almanya'nın Bonn kentinde bulunan Kürt Araştırmalar Merkezi Navend, 15. kuruluş yıldönümünü kutlayan Kürt Kadın Platformu'yla birlikte geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdi. Kürdistan'ın 4 parçası ve avrupanın değişik merkezlerinden konferansa katılan konuşmacılar, Kürt kadınlarının farklı boyut ve mekanlardaki sorunları üzerine dinleyicileri bilgilendirdiler. Cumartesi günü Almanya'nın Köln şehri Caritas binasında gerçekleşen konferansa; Malouk Caferi-Cenevre, Arvid Vormann-Berlin, Sema Latife Güçlü-Hamburg, Sevgi Alpsen Binbir-İzmir, Gülseren Demirel- Münih, Cinur Ghaderi-Düsseldorf, Pervaneh Gorishi-Frankfurt, Ferha Khalil-Langenhagen, ve Hatice Yaşar-Süleymaniye'den konuşmacı olarak katıldılar. Navend ve Kürt Kadın Platformunun Köln Konferansı Rizgar Online/Merkezi Almanya'nın Bonn kentinde bulunan Kürt Araştırmalar Merkezi Navend, 15.ci kuruluş yıldönümünü kutlayan Kürt Kadın Platformu'yla birlikte geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdi. Kürdistan'ın 4 parçası ve avrupanın değişik merkezlerinden konferansa katılan konuşmacılar, Kürt kadınlarının farklı boyut ve mekanlardaki sorunları üzerine dinleyicileri bilgilendirdiler. Cumartesi günü Almanya'nın Köln şehri Caritas binasında gerçekleşen konferansa; Malouk Caferi-Cenevre, Arvid Vormann-Berlin, Sema Latife Güçlü-Hamburg, Sevgi Alpsen Binbir-İzmir, Gülseren Demirel- Münih, Cinur Ghaderi-Düsseldorf, Pervaneh Gorishi-Frankfurt, Ferha Khalil-Langenhagen, ve Hatice Yaşar-Süleymaniye'den konuşmacı olarak katıldılar. Moderatörlüğü Navend'ten Berivan Aymaz ve Jomana Djoumma'nın başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği konferansa çoğunluğu kadınların oluşturduğu 250 kişilik bir dinleyici kitlesi katılım gösterdi. Konferans süresi boyunca Kürt kadın sorunu, Van'daki YAKA-KOOP üyesi kadınların çalışmalarından, Alman Yeşiller Partisi'nin kadın sorununa bakışına, İran İslam rejiminin kadınlara ilişkin yasalarından, Federe Kürdistan Bölgesi'ndeki çokeşliliğe kadar geniş bir yelpazede sunuldu. Konferansta konuşmasını türkçe yapanlara gösterilen tepki, bundan sonra kürtçe bilmeyenlerin bu tür konferanslara davet edilmesinin zorlaşacağı sonucunu doğururken; aslen Ankara Kürterinden olan siyasetçi Hatice Yaşar'ın da tüm konuşmasını akıcı bir Soranice'yle yapması memnuniyetle karşılandı. Açılışını Kürt Araştırmalar Merkezi- Navend'ten Berivan Aymaz'ın yaptığı konferansta Aymaz, Kürt kadınlarının diasporadaki durumları, medya ve toplumda nasıl algılandıkları ile ilgili geniş bir bilgilendirmede bulunarak; yaşadıkları sorunları örnekler vererek anlattı. Aymaz, avrupada yaşayan Kürtlerin resmi istatistik ve verilerde Kürt olarak değil; Türk, Arap ve Fars olarak kayda geçtiklerini, dolayısıyla da sayı konusunda kesin bilgilere sahip olmamakla beraber bu rakamın Almanya'da 700.000 bin civarinda olduğunu belirtti. Kürt kadınları üzerine akademik ve ilmi düzeyde çalışmaların zorluğuna değinen Aymaz, Kürt öğrencilerinin çoğu zaman Kürt kadınları üzerine yapmak istedikleri tez çalışmalarının profesörler tarafından kabul edilmediğini, bunun politik bir konu olarak değerlendirildiğini savundu. Aymaz, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Ne yazık ki yurt dışında yaşayan Kürt kadınları, namus cinayeti gibi negatif konularla kamuoyunun dikkatine sunuluyor. Ve medya ya bu şekilde yansıyor. Kürtler ne zaman iyi birşeyler yaparsa, diasporadaki Türk medyasında Türk olarak yer alıyorlar. Ne zaman kötü birşeyler yapılsa, o zamanda Kürt olarak lanse ediliyorlar. Bu konuda Hatun Sürücü olayı iyi bir örnek. Sürücü, kardeşi tarafından öldürüldüğünde, alman medyasında Türk olarak verildi. Daha sonra bir Türk gazeteci tarafından kadının Kürt olduğu yazıldı ve namus cinayetlerinin Kürtlere ait bir sorun olduğu vurgulandı. Bundan sonra çoğu Alman medyasında da Sürücü, Kürt olarak verildi. Oysa diasporadaki Kürt kadınları arasında, toplumun değişik katmanlarında başarılı Kürt kadınları da var. Medyanın bunları da görmesini ümit ediyoruz. Diğer bir örnekse, SPD binasının basılması üzerine Der Speigel 3 Kürt kadının fotoğrafını yayınlayıp, altına da “Her Kürt şimdi bir bomba“ başlığıyla haberi duyurdu.“ Aymaz, son olarak Kürt kadınlarının bu sorunları sadece diaspora da değil, kendi ülkelerinde de benzer şekilde yaşadıklarını belirtti. Gülmay Ertunç Ertunç, konuşmasına Kürdistan'daki kadın çalışmaları üzerine bilgiler vererek başladı. 1994 yılında kadınlar arasında bir dayanışma ve örgütlülük çalışmalarına başlayıp bunu 2002 yılında YAKA-KOOP adlı bir kooperatif kurarak bir oluşuma gittiklerini, bu kooperatifle birlikte kadınlar için çalışma ve sosyal etkinliklerde bulunma imkanlarını temin ettiklerini belirten Ertunç, fuarlara katılıp kadınların evlerinde ürettikleri malları pazarlama imkanına kavuştuklarını anlattı. Üretilen kadın el yapımı eşyaların, fuarlarda stand açarak sergilendiğini ve bu şekilde satabildiklerini belirtti. Bu oluşumla amaçlarının kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları, farklı şiddet uygulamaları konularında bilinçlenmeleri, el işleri projeleri, kadınlar arası dayanışmaya dönük bir platform olma amacını taşıdığını anlattı. Ertunç, oluşum sürecinde bazı kadınların bileziklerini satarak kooperatife maddi imkan oluşturduklarını ve ilginin de yüksek olduğunu dile getirdi. Bu kooperatifin ayrıca, kadınlara yönelik birtakım eğitim programları geliştirdiğini sözlerine ekleyen Ertunç, birde Van'daki kadın çalışmalarını anlatan 20 dakikalık bir film göstererek kooperatif bünyesindeki kadınların çalışmaları kendi anlatımlarıyla verildi. Filmdeki türkçe konuşmalara sinirlenen bazı dinleyiciler, filmde gösterilen çocuklara Türkçe şarkılar öğreten bölüm, salonda tepkilere neden oldu. Dinleyicilerin “Kürt çocuklarına neden türkçe melodiler öğretiyorsunuz?“ Kürt değilmisiniz? soru ve tepkileri karşısında, Ertunç şu açıklamayı yapmak zorunda kaldı “Bu film, avrupa birliğinin yardımıyla çekildi ve alt yazı olarak ta ingilizce vermek durumunda kaldık“ Ertunç, her ne kadar böyle bir savunma yaptıysa da, dinleyici kitlesi arasında bir homurdanma baş gösterdi. Bunun üzerine bütün konuşma, konferansın moderatörlerinden Jomana Djoumma tarafından Kürtçeye çevrildi. Ertunç, ülkede yaşadıkları baskılar üzerine ise şunları söyledi: “2002 yılına kadar, polis toplantılarımıza müdahale ederdi. Fakat şu an biz polisin herhangi bir müdahalesine müsaade etmiyoruz. Geçen yıllarda Kürt dilinde kadınlara yönelik bazı programlar geliştirdik. Fakat, devlet yetkilileri zorluklar çıkarıp, eğitim çalışmalarımızı ve toplantılarımızı Kürtçe yapmamızı engellediler.“ “Erkeklerin çalışmalarınıza yönelik tepkileri nasıl?“ sorusu üzerine Ertunç, şöyle yanıt verdi : “Erkeklerin tepkileri genelde olumsuz, ’Kadınlarımızı örgütlüyorlar' şeklinde tepki gösteriyorlar“. Bir turizm projesi geliştirdiklerini, Van kalesinin işletilmesi ihalesini 1 yılllığına devraldıklarını; eskiden erkeklerin içki içtikleri bir yer olan kale ve çevresinde, okuma-yazma ve sağlık kursları verdiklerini ve bunun da kalenin çehresini değiştirdiğini belirtti. Ertunç, ayrıca çocuklar için kreş çalışmalarının olduğunu da sözlerine ekledi. Malouk Caferi “Toplantı da ortak bir dilin kullanılmaması üzücü. Rejimi İslam Cumhuriyeti olan bir ülkeden geliyorum. İslam ve Şii yasaları, kadınlar için sözkonusu. Tüm yasalar kadın erkek eşitliği üzerine, ama islam ve şii mezhebi ayrılıklar oluşturuyor. İnsana karşı yasalar var. Kadına seçilme hakkı yok. Seçme hakkı yok. İran'da hiç bir hukuk yok. 4 kadınla evlenme hakkı var. Barbarca bir sistem. Bir erkek karısını öldürdüğünde adeta onurlandırılarak serbest bırakılıyor.“ Caferi, İran Kürdistanı'ndaki Kürt kadınlarının yaşam sorunları başlığı altında yaptığı konuşmasında, İran islam rejiminin kadınlara yönelik yasalarına değinerek şunları belirtti: “Kadınlar, Tahran da kadın hakları için bir etkinlik düzenlediklerinde, onlara yönelik muamele, siyasi suçlu muamelesidir. Eğer aynı eylemi Kürdistan'da yapsalar, o zaman da ayrılıkçı bir eylem muamelesi yapıp yargılanıyorlar. İran da da Kürdistan'ın diğer parçaları gibi Kürt kadınları üzerinde hem cinsel baskı, hemde ulusal baskı mevcut.“ Arvid Vormann Berlin'den konferansa konuşmacı olarak katılan Arvid Vormann ise, Güney Kürdistan'da yürütülen kadınlara ilişkin kampanya ve projelere üzerine bir bilgilendirme yaparak, yaşadığı bir takım enteresan gözlemleri aktardı ve nasıl olurda bir kadın kocasına “ben seni memnun edemiyorum, istersen başka bir kadın getir“ diyebilir, bunu anlamış değilim“ diyerek bu kendine özgü durumu gözler önüne serdi. Güney Kürdistan'da çalışmalarını sürdüren WADI e.V adlı oluşum adına konferansa katılan Vormann, kısa bir konuşmanın ardından sözü Sema Latife Güçlü'ye bıraktı. Sema Latife Güçlü Konuşmasına Kürtçe başlayıp Türkçe devam eden ve konferansa Hamburg'tan Kürt Otonom Kadın Hareketi adına katılan Sema Latife Güçlü ise, ilkin türkçe konuşmalara tepki gösteren dinleyicilere değinerek “buradaki atmosferden ürktüm, kim kendini nasıl ifade ediyorsa öyle ifade etsin“ şeklinde tepki göstererek, daha fazla tolerans gösterilmesini istedi. Güçlü, 90'lı yıllardan bu yana, tüm dünyada olduğu gibi Kürdistan'da da kadın hareketinde bir gelişim olduğunu belirtip; feminist örgütlenmeye dikkat çekti. Kadın örgütlenmelerinin daha çok partilere bağlı Kürdistani seksiyonlar şeklinde geliştiğini belirten Güçlü, ikinci olarak ta bağımsız ve otonom kadın örgütlenmelerinin de ortaya çıktığını vurguladı. Siyasi partilere bağlı çalışan kadın örgütlerinin, kadın sorunları, ihtiyaçları, istemleri için değil de; siyasi parti ideolojileri için çalıştıklarını dile getiren Güçlü, “kendi program ve politikalarını kendileri için yapmıyorlar“ tespitinde bulundu. Güçlü, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Partiler tarafından belirnen bir çerçevede, faaliyet yürütüyorlar. Kürdistan'da, günümüzde otonom bir kadın hareketine ihtiyaç vardır. Kadınların kendi özgün sorunlarını tespit edip, buna göre örgütlenmeleri lazım. Kararlarını da bizzat kendilerinin vermesi gerekir.“ PODYUM Konferansın ardından Sevgi Alpsen Binbir, Gülseren Demirel, Cinur Ghaderi, Pervaneh Gorishi, Ferha Khalil ve Hatice Yaşar'ın katıldıkları bir panel düzenlendi. Sevgi Alpsen Binbir Panel bölümünde söz alan Sevgi Alpsen Binbir, Türkiye metropollerinde ki Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunlara değinen konuşmasında, metropollerde tek bir Kürt kadın profilinden bahsetmenin mümkün olmadığını, değişik sorunların bulunduğunu dile getirdi. Binbir:“ Mesela büyük şehrin varoşlarında yaşayan kürt kadınlarının dil problemi, bariz bir şekilde kendini hissettiriyor. Türkçe tam bilemedikleri için, bir çok hizmet gibi, belediye hizmetlerinden de istifade edemiyorlar. Örneğin, birçok yerde danışma hizmetleri veriliyor, fakat Kürt kadınları, kendilerini ifade edemedikleri için, buralara başvuramıyorlar. Diğer önemli meselelerden biri de, şüphesiz kadına uygulanan şiddettir. Kürt kadınları meydanlara çıkıp, etkinliklerde yer alıyorlar; fakat bu çabalar aynı oranda politik temsilde yerini bulmuyor. Kürt kadınları, hem kendi örgütlenmelerinde, hemde ortak örgütlenmelerde oldukça etkinler.“ Gülseren Demirel Alman Yeşiller partisini (Die Grüne) temsilen, Münih'ten panele katılan Demirel, önce Yeşiller Partisinin kadına bakışı konusuna değinerek, partilerinde örgütlenmelerin her kademesinde kadınların bulunduğunu, hatta ilk sıralarda yer aldığını savundu. Partilerinde, hem kadın hem de erkek temsilinin neredeyse aynı olduğunu belirten Demirel, Yeşiller Partisinin iki başkanının olduğunu, bunlardan birinin de mutlaka kadın olduğunu belirtti. Demirel, ayrıca demokrasinin savaşarak toplumu değiştirme işi olduğunu savunarak, bunun erkeklerin yada üsttekilerin vereceği bir durum olmadığını dile getirdi. Cinur Ghaderi (Psikolog) Ghaderi, kültürün her zaman değişen bir olgu olduğunu ve değişim sürecinde de zorlukların yaşandığını belirtti. Kültürün statik değil, dinamik bir olgu olduğunu belirten Ghaderi, kimliğin de çok önemli bir parçası olduğunu savundu. Hem ülkelerinde, hemde yurtdışında yaşayan Kürtlerin farklı korkularının olduğunu dile getiren Ghaderi, ülkede baskı ve zülüm hakim, yurtdışında da kültürünü, dilini kaybetme, yaşayamama korkusu mevcut. Ghaderi: “Bu nedenle, diyasporadaki Kürtlerin kültürlerine daha düşkün olduğunu belirtmek lazım. Kürt kültürüne göre, erkek aileyi korur, onun görevi ailenin namusunu ve aile değerlerini kurtarmaktır. Fakat bu yönlü düşünceler de yavaş yavaş değişiyor. Tabii ki bu arada, birinci, ikinci ve üçüncü kuşaklar arasındaki farklar da oldukça büyük. Pervaneh Ghorishi (Psikolog): “Diasporadaki Kürt kültürü, olduğundan farklı algılanıyor. Asimile ve erimekten korkuyorlar. Bir şeyi değiştirme isteği, eskinin yanlışlığını kabul etmektir. Yeni adımlar için kolay yollar seçiliyor ve eski adetler bırakılıyor. Ama her değişim ve ilerleme için, cesaret lazım. Diasporada yaşayan Kürtler, bazen ülkede yaşayanlardan daha muhafazakar davranabiliyorlar. 20- 30 sene evvel yurtdışına gelmişler. Bu arada geldikleri ülkelerde de çok değişiklik olmuş. Fakat, diasporadakilerin bundan pek de haberleri yok. Onlar, değişimden daha çok korkuyorlar. Her insanın birtakım korkuları var. Fakat buradaki Kürtlerin ve özellikle de kadınların, kimliklerini kaybetme korkuları var. Kadınların bu korkularından kurtulması lazım. „ Ferha Khalil Zoraki evlilikler ve namus cinayetlerine karşı bir inisiyatif geliştirdiklerini anlatan Khalil, bu inisiyatif hakkında bilgilendirmede bulundu. Öncelikle namus kavramının ne anlama geldiğinin, Kürt toplumunda açık bir şekilde tartışılması gerektiğini belirten Khalil, “namusun kadın mı, ülke mi, onur ve haysiyet mi? olduğunu açık bir şekilde tartışmak gerek. Bunlar büyük sorular. Üstelik kadın namus bile olsa, erkeğin değil kendi namusudur. Kendi namuslarını kendileri koruyabilirler. Ne yazık ki bu konular hala Kürtlerde tabu konular. Bu ve benzeri konular, toplumumuzda gizli ve kısık sesle konuşulur. Bütün dünya toplumları ilerliyor, bizim de ierlememiz lazım. Maalesef hala Kürdistan'da, kadınlar namus bahanesiyle öldürülüyorlar. Biz bu inisiyatifi kurduğumuzda erkeklerden bile destek aldık. Omuzlarındaki yük hafifliyor. Adeta böyle bir inisiyatif bekliyorlardı. Gelecekte bu konular daha hafif konular haline gelecek. Kim ister ki karısını veya kızını öldürsün? İki yıllık bir insiyatif olduğumuz halde kayda değer bir ilerleme kaydettik.“ Hatice Yaşar (Xecê) Panelin son konuşmasını Kürtçenin sorani lehçesiyle yapan ve Federe Kürdistan Bölgesinin Süleymaniye şehrinden panele katılan Hatice Yaşar, 18 yıldır Kürdistan'ın küçük bir parçasının özgür olduğunu, burada sömürge bir devletin askerlerinin olmadığını, ancak her tarafın adeta kuşatıldığını dile getirdi. Hatice Yaşar, şu çarpıcı değerlendirmelerde bulundu: “Burada Kürdistan hala Irak Anayasasına bağlı bir konumda. Kürtler, küçük bir adım atmak istediklerinde, malum dört devlet hemen tehditlere başvuruyorlar. Diyorlarki ’siz ayrılıkçısınız, asıl amacınız bağımsızlık'. Kürtler, her zaman sömürgeci bu devletleri ikna etmeye çalışırlar. Anayasalarında zaten insan hakları diye bir şey yok. Kürt kadınlarının durumu bu gerçekten bağımsız değil. 1992 yılından bu yana Güney Kürdistan da çokeşlilik yasaklanmıştır, ancak isteyenler gidip Musul veya Kerkük'te evleniyorlar. Eğer kadınlar zülüm görüyorlarsa ve seslerini çıkarmıyorlarsa, bu böyle sürüp gider. Gerçi bilinen nedenlerden dolayı, fırsat olmadı ki Kürt kadını Kürt erkeğine karşı demokrasi mücadelesi versin. Kürt parlamentosu ilan edilince, kadınlar çokeşliliğe karşı ayaklandılar, birtakım haklar istediler. Kanun değişikliği istediler. Kürt kadını aktif ama dışarıdan şiddetle desteğe ihtiyaç var. Maalesef Irak'ta sosyal demokrat bir hareket bile yok. Türk devleti, isimler koymuş, ’Kürt töresi' diye yansıtıyor. Haklarımızın yasallaşmasına karşılar. İnsan hakları yok Hukuk yok. Bunların Saddam'ın yasalarından ne farkı var. Kürtler, moderniteyi, demokrasiyi ve özgürlük değerlerini direkt tanımamışlar. Güney Kürdistan'a kuzeyden gelenler, orada Türkçe konuşuyorlar ve üstelik bunun savunmasını da yapıyorlar. Kürdistan'ın üç parçası da hiç bir zaman sivil bir yasa görmedi. Demokratik dünya yardımcı olmuyor. 200 yıldır Kürtler savaşıyor. ’Türk hassasiyeti', ’Şii hassasiyeti' diyorlar. Bizi, kendimizi savunmaya itiyorlar. Ne yazık ki Kürtler, böyle bir kıskaç içindeler. Hiç bir zaman dış destek olmadan bir ülkeye demokrasi gelmemiştir. Fakat dış devletler, maalesef Kürtlere bu yönlü bir destek sunmamışlar. Batı devletlerinden tutun da Lenin'e kadar, Kürtler hep feodal olarak tanınagelmişler. Feodalite, Kürtlerin kimliği olmuş adeta. Kürdistan'ın özel durumundan dolayı, her iki kimliğimiz de tehlike altındadır. Kürt ve kadın kimliklerimiz. Bu nedenle Kürt ve kadın kimliklerimiz henüz karşı karşıya gelmemişler. Yani Kürt kadını ile erkeği henüz karşı karşıya gelebilmiş değiller.“ Hatice Yaşar konuşmasının sonunda avrupada yaşayan Kürtlere çağrıda bulunarak, özgür Kurdistan'ın gelişimi ve ilerlemesi için en azından iki senede bir izinlerini burada geçirmelerini, destek sunmalarını istedi. RO/Yado Ciwan

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.