Ana içeriğe atla

Türk ulus-üniter devlette başkanlık sistemi diktatörlüğe tekabül eder…İbrahim GÜÇLÜ

Türkiye’de uzun yıllardır “Başkanlık Sistemi” tartışılmaktadır. Türkiye’de “Başkanlık Sisteminin” tartışıldığı dönemler, tek parti iktidarlarının söz konusu olduğu liderlik dönemleridir.

1983’ten sonra ANAP Genel Başkanı Turgut Özal, daha sonra DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, şimdilerde AK Parti Genel Recep Tayyip Erdoğan “başkanlık sistemini” tartışma gündemine taşıdılar. Recep Tayyip Erdoğan, son dönemin başbakanı olarak bu tartışmayı sürdürüyor. Basın mensupları, köşe yazarları, siyasetçiler, akademisyenler de başkanlık sisteminin tartışılmasında kaçınılmaz olarak taraf olma durumdadırlar.

Demokratik rejimler, daha efektif, daha çok yaratıcı ve üretici olmak; sorunları, daha hızlı ve halkın/halkların yararına çözümlemek için kendi içinde de alt-sistemler oluşturmaktadırlar. Bu demokratik rejimlerin alt sistemleri genel plânda, “parlamenter sistem”, “başkanlık sistemi”, “yarı başkanlık sistemi” şeklinde kategorize olabilirler. Türkiye ve birçok Avrupa Birliği devletlerinde, “parlamenter sistemler”, Amerika Birleşik Devletlerinde “başkanlık sistemi”, Fransa ve benzeri devletlerde de “yarı başkanlık sistemi” vardır.

Parlamenter sistemlerde genel olarak devlet başkanları parlamento tarafından seçilir. Bazı “parlamenter sistemlerde” de devlet başkanları halk tarafından seçilir. Böyle bir sistemde devlet başkanı ile başbakan/hükümet yetkilerinin karmaşık, iç-içe geçtiğ isistemlerdir. Bu durumda, parlamenter sistemde güçlü olan Başkan ve hükümetlerin yetkileri ile devlet başkanlarının yetkileri birbirleriyle çatışma gösterirler. Türkiye’de sistem teknik anlamda böyle bir handikapla karşı-karşıya.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, demokratik bir devlet olmaması; devletin Türk ulusuna ait ve üniter bir devlet olması; Kürtleri ve diğer etnik grupları dışlaması, temsil etmemesi, Türkiye’deki parlamenter rejimi daha da sorunlu hale getirmektedir.

“Başkanlık sistemi” ve “yarı başkanlık sistemlerinde” iki yapılı meclis yapısı: Temsilciler Meclisi, Senato söz konusu. Devlet Başkanları halk tarafından seçilir. Bu da demokratik sistemlerde temsil, halklar, farklı dinler mezhepler, farklı düşünceler açısından daha çok katılımcı bir yapı sağlamış sistemler olabiliyor.

*****

Türkiye’de “başkanlık sistemi” ile ilgili tartışmalarda üç taraf oluşmuş durumda. Bir taraf, “başkanlık Sistemini” hararetle savunuyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bunların başında gelmektedir. Bir ikinci taraf, bu sistemi utangaçça savunmaktadır. Üçüncü taraf ise, başkanlık sistemine karşı çıkmaktadır.

AK Parti içinde Bülent Arınç, Meclis Başkanı M. Ali Şahin de bu üçüncü kategori içinde yer almaktadır.

“Başkanlık sistemi” tartışmalarında tarafların oluşması, verili devlet yapısına göre; otoriter, Türk ulus ve üniter devlet yapısına bağlı olarak sürdürülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk ulusuna ait bir devlettir. Bu nedenle, Kürt ulusal topluluğuna ve diğer etnik topluluklara ait bir devlet değildir. Ayrıca, İslam dini ve suni mezhebi dışındaki dinleri ve mezhepleri de dışlayan, temsil etmeyen bir devlet. Kemalizm dışındaki diğer ideolojileri de temsil eder durumda değildir. Bu bağlamlarda Türk Devletinin demokratik ve adalet açısından bir temsil sorunu var.

Bu temsil sorununun karakteri, doğrudan bir rejim sorununu ortaya çıkarmakta; otoriter, faşizan bir sisteme dönüşmeyi yapısal olarak kaçınılmaz kılmaktadır.

*****

Bir ülkede demokratik rejimi ve yaşamı, tek başına seçimler belirlemez. Demokratik rejimlerde, seçimlerin yanında başka kriterlere ve parametrelere ihtiyaç var. Özellikle de çok uluslu ve çok kültürlü devletlerde demokratik rejimin parametreleri, farklı etnik ve ulusal toplulukların kapsamlı hakları, temsilleri çerçevesinde belirlenir. Bu parametreler gerçekleşmediği zaman, rejimin demokratik olmasından değil, otoriter ve ya da yarı-otoriter yapısından bahsetmek kaçınılmaz olur.

Türkiye’de, 50 yıldan fazla bir zamandır, parlamento, mahalli seçimler yapılmasına rağmen rejimin demokratikleşememe sorunu var. Çünkü seçimler, sadece belirli toplum kesimlerinin, sadece Türklerin temsilini sağlayan bir sistem olmaktan öteye geçmemektedir. Kürtler, devlet katında, orduda, poliste, cumhurbaşkanlığında ve hükümette temsil edilen bir ulusal topluluk değildir.

Türkiye’deki bu yapı kaçınılmaz olarak, yapısal özellikleri itibariyle otoriter bir sistemi tanımlamaktadır.

*****

“Başkanlık sisteminde” de, bu sistemin hangi devlet için düşünüldüğü anlamlı olmaktadır. “Başkanlık sistemi” daha demokratik, daha geniş ve temsili demokrasiyi gerçekleştirmiş rejimler ve devletler için demokratik bir alt-rejim olarak belirlenmesi olanaklı. Eğer rejim ve devlet demokratik değilse, geniş, adaletli ve katılımcı bir temsil sağlanamamışsa, o rejim ve devlette oluşacak “başkanlık sisteminin” otoriter olmak, tek kişi despotizmine ve sultasına varması kaçınılmazdır.

Bu bağlamlarda da, demokratik olmayan; etnik grupları, farklı dinleri ve mezhepleri, farklı düşünceleri, farklı toplumsal ve sınıfsal kesimleri dışlayan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde “başkanlık sistemi”, daha katı otoriter bir rejime yol açar.

Bundan dolayı da, Türkiye’de “başkanlık sisteminden” önce, devletin radikal bir şekilde nasıl Kürtlerin, diğer etnik grupların devleti olacağı sorununun ele alınması; derinlikli, katılımcı, modern, demokratik bir rejimin yapılandırılmasının üzerinde düşünülmesi; uluslar-üstü, ideolojiler, sınıflar, dinler ve mezhepler üstü bir devletin yapılanması sorununun kapsamlı şekilde alınması gerekir.

“Başkanlık sisteminin” Türkiye’de gündemleştirilmesi, Türkiye’de asıl köklü sorunları, özellikle de “Kürt sorununu” gündemden kaldırmak ve gizlemek taktiği gibi okuyorum.

Türk ulus, üniter, otoriter, emperyal devlet yapısı değişmeden, gerçekleşecek “başkanlık sistemi” kaçınılmaz olarak daha katı bir otoriterizme yol açar.

Bundan dolayı, Türkiye’de “başkanlık sisteminden” önce hal edilmesi gereken, daha temel sorun olan demokratikleşme sorunu var. Bunun da olmazsa olmaz şartlarından biri, Kürtlerin ulusal demokratik, en başta kendi kendini yönetme ve temsil hakkına kavuşmasıdır.

Amed, 09. 02. 2001
([email protected])

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.