Ana içeriğe atla

ABD, Kürtlere mi yoksa PKK’ya mı karşı? İbrahim GÜÇLÜ

Kürtlerden bahsedildiği zaman, sadece Kürdistan’ın Kuzeyindeki Kürtler anlaşılmamalı. Kürtler heterojen bir yapıya sahiptirler. Çünkü Kürtler, Kürdistan’ın değişik dört parçasında, Ermenistan’da, eski birçok Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinde, Lübnan’da, Avrupa’da yaşıyorlar. Dolayısıyla Kürtler, hem dört parçada, bir gelişme ve dünya olayı karşısında farklı görüş ve yaklaşımlara sahip; hem de her parçada var olan Kürt siyasi hareketlerinin değişik akımları, siyasi örgüt ve partileri farklı yaklaşımlara sahipler.

ABD’nin Kürtlerle, başka bir deyimle Kürtlerin ABD ile ilişkilerine de bu heterojenlik içinde bakmak gerekir.

*****

ABD, Kürtleri sömürgeleştiren ülkelerin koşullarına, onlar hakkındaki siyaset ve ilişkilerine göre, Kürtlerle ilişkilerine bir çerçeve kazandırmıştır.

*****

ABD, soğuk savaş koşullarında Şubat 1979’da Şubat Humeyni’nin iktidarı devralmasına kadar İran’ın yakın müttefiki konumundaydı. Bu nedenle, Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Sovyetler Birliği’nin müttefiki olduğu için yıkılmasına göz yumdu. Daha sonraki dönemde Kürdistan’ın Doğu (İran) parçasındaki Kürtlere/Kürt Hareketine düşman olmamasına rağmen, Kürtlere ve Kürt Hareketine yakın durmamış ve destek de sunmamıştır.

Bu koşullarda Kürt Hareketi de çok sert ve radikal olmazsa da ABD’ye karşı bir konumdaydılar.

Bulunduğumuz aşamada ABD’nin İran’la ilgili yaklaşımında radikal bir değişiklik olmuştur. Bugün İran ABD’yi, ABD de İran’ı düşman görmektedir. Bu her iki devletin ilişkilerini düşmanlık kodu ve paradigması tayin etmektedir. Bu düşmanlık kodu içinde ABD, İran’daki genel demokratik ve iktidar karşıtı muhalefetle yakın ilişki içinde, özel olarak da Kürtlere ve Kürt Hareketi’ne yakınlık göstermekte ve destek olmanın koşullarını yaratmaktadır.

Kürt Hareketi ve örgütleri de, ABD’ye yakın durmaktadırlar ve ABD’yle ilişkinin stratejik öneminin farkındalar.

ABD’nin İran’a herhangi bir askeri müdahale yapması halinde, İran’ı, Irak’tan farklı olarak parçalamak stratejisine sahip olduğunu düşünüyorum. Bu İran’ı parçalama stratejisi kapsamında Kürtlerin bağımsız devlet olmalarına dest olması söz konusu olabilir.
*****

Irak, soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin stratejik dostu ve müttefiki, ABD’nin düşmanı ve karşıtı idi. Bu nedenle, ABD, 1975 yılında Kürtler Irak Merkezi Hükümeti arasından çıkan savaşta, İran üzerinden Kürtleri destekledi. Ama ne zaman ki İran’la Irakarasında Cezayir Antlaşması yapıldıktan sonra, İran’ın isteği üzerine ABD, Kürtlere karşı olmamasına rağmen, İran’ı tercih etti ve Kürtlerle olan desteğini kesti. Ayrıca ABD’nin, İran olmadan Kürtlere açık destek vermesinin teknik koşulları da yoktu.

Buna rağmen, Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtler ve Kürt Hareketi, ABD’yi düşman ilân etmedi. Bundan dolayı da ABD ile ilişkilerini kesmedi. Kürt Hareketi’nin tartışılmaz lideri Mustafa Barzani’de 1975 sonrasında ABD’de tedavi gördü ve hayata orada gözlerini yumdu.

1975’ten sonra Kürdistan’ın Güney’inde Kürt Ulusal Hareketi gelişmeye başladıktan sonra da Kürt Hareketi ABD ve Batı düşmanlığı yapmadı.

Güney Kürdistan’daki ulusal örgütler, Birinci Körfez Savaşında ABD’nin açık destekleyicisi olmadılarsa da, Irak’ın geriletilmesini ve Kuveyt’ten çıkarılıp cezalandırılmasını kendi ulusal çıkarlarına uygun gördüler. 1. Körfez Savaşı’ndan sonraki dramatik gelişmeler, Kürdistan’ın geniş bir bölümünün “Özgür Alan” ilân edilmesini sağladı.

Bu da Kürt Hareketinin ABD ve Batı siyasetinin doğru olduğunu ortaya çıkardı. O tarihten sonra Kürtler, Kürdistan’ın geniş bir bölgesini yönetmeye başladı. 1992 yılında da Irak için federalizm ve Kürdistan için federe devleti ilân etti, meclisini kurdu ve demokratik seçimlerle yönetimini oluşturdu.

2003 yılında ABD ve müttefiklerinin Irak’a ikinci müdahalesi ve Saddam/Baas Rejimi’nin yıkılmasından sonra, Irak anayasal olarak federal, Kürdistan federe, parlamenter ve demokratik bir devlet oldu.

Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtler ve Kürt Partileri şimdilerde bu siyaset sonucu ABD ve Batı ile komşu ve stratejik dost konumuna kavuştular.

Bölge Devletleri ve PKK bu dostluğun ortadan kalkması için ellerinden gelen plânları hayata geçirdiler ve provokasyonları yaptılar. Ama Kürdistan’ın Güneyinde oluşan ortak ulusal ve toplumsal akıl bu plânlara ve provokasyonlara pabuç bırakmayacak yetenek ve güçte olduğunu ortaya koydu.

*****

ABD, Türk Devleti ile soğuk savaş koşullarında stratejik müttefik konumundaydı. Bu nedenle Kürdistan’ın Kuzeyindeki Kürtlere ve Kürt Ulusal Hareketine yakın durmamakla birlikte, bir düşmanlığı da söz konusu değildi. Ayrıca ABD ile Kürtler arasında 1960’ların ortalarına kadar herhangi olumsuz bir sorun da yoktu.

1960’ların ortalarından sonra Kürt Hareketi’nin sosyalist çizgide gelişmeye başlaması ve özellikle de 1974 yılından sonra, Radikal-Stalinist Kürt Sol Hareketi ağırlıkla Sosyalist Cephe’nin bir parçası haline geldikten sonra, ant—emperyalizm teorisi çerçevesinde yaman ve keskin bir ABD ve genel olarak Batı düşmanlığı Kürt Hareketi içinde gelişmeye başladı. Bu yaklaşım, soğuk savaş döneminde bütünlüklü ve tek yaklaşım olarak bir format kazandı. Kürdistan’da ABD ve Batı Düşmanlığının toplumsal ve siyasal bir kültür olması için önemli adımlar atıldı.

Buna rağmen, ABD’nin tutumu, Kürdistan’ın Kuzeyindeki Kürtlere karşı genel anlamda düşman olmama, Kürt Hareketini karşı almama şeklinde oldu. Çünkü Kürt Partilerinin bir kısmı yaman Sosyalist Sistem yandaşı olmalarına rağmen, Sovyetler Birliği, Çin ile de somut bir ilişkileri yoktu.

Soğuk savaş sonrasında, Kürdistan’ın Kuzeyinde ABD ve genel olarak Batıya yaklaşım farklılığı çıktı. ABD ve Batıya düşmanlığın Kürtlere bir şey kazandırmayacağını ileri süren örgütler, aydınlar, siyasetçiler oldu. Ama bu dönemde PKK, Suriye, Irak ve İran’la olan ilişkilerinden dolayı ABD ve Batıya karşı düşmanlığını ideolojik sınırların ötesine taşıyarak, ismi geçen ülkelerin peyki olarak ABD ve Batı düşmanlığı yaptı.

ABD ve müttefikleri Birinci Körfez Savaş’ından sonra Irak’ta ve Ortadoğu’da yeni bir düzen kurmaya başladıktan sonra, PKK, İran, Irak, Suriye Devletlerinin teşviki ile daha saldırgan hale geldi, Kürdistan Özgür Bölgesini ve yönetimini yıkmak için saldırılar içine girdi.

İkinci Körfez Savaşı’nda Baas ve Saddam Rejiminin yıkılmaması için Türk Solu, Arap Şöven Milliyetçileriyle el-ele yürüdü. Irak’ta federal, Kürdistan’da federe sisteme karşı savaş açtı. Kürdistan Federe Devleti’ni Ortadoğu’nun 2. İsrail’i olarak ilân etti ve bu stratejiye uygun savaş açtı.

PKK’nın bu tutumu günümüze kadar devam etti. 12 Haziran Genel Seçimlerinde BDP’nin seçim bildirgesi incelendiği zaman ABD ve Batı Düşmanlığının stratejik olarak benimsendiği görülür. Bu tutum, ittifak ettikleri müzmin ABD düşmanı solcularla da tam bir örtüşme göstermektedir.

*****

PKK/BDP son günlerde de halk içinde yoğun bir ABD düşmanlığı yapmakta. Oysa PKK’nın ABD düşmanlığına rağmen, ABD hiçbir zaman Kürdistan’ın Kuzeyindeki Kürtlere karşı düşmanca bir tutum içine girmemiştir. Bunun en somut iki göstergesi var. Bir gösterge, ABD’nin Türkiye’deki yetkilileri her zaman Kürt siyasi örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, Kürt siyasetçileri, aydınları ve kanaat önderleriyle görüşmelerini sürdürmüşlerdir. İkinci gösterge, ABD Devlet Başkanı Obama Türkiye’ye geldiği zaman Ahmet Türk, Hillary Clinton Türkiye’ye geldiği zaman Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanakla görüştü.

Bu görüşmeden sonra, ABD’yi dışlayan yine BDP oldu. BDP, “Kürt Sorunu Türkiye’nin bir iç sorunudur. Biz ABD’den herhangi bir talepte bulunmadık. Türkiye’deki demokratik gelişmeler umut verici, daha da gelişmenin umutlarını taşıyoruz” dediler. Böylece uluslararası bir sorun olan Kürt millet sorunu dar bir alana sıkıştırılmakla kalınmadı, sorunların evrenselleştiği gerçeği de dışlandı. Türk Devleti’ne içerden mesajlar iletildi. Denildi ki “biz ayrılık istemiyoruz. Biz Türk üniter ve ulusal devlet konseptine bağlıyız.”

ABD, yıllardır PKK’yı terörist ve hem de gaddar terörist bir örgüt olarak tanıyor. PKK’nın, ABD, Irak Federal ve Kürdistan Federe Devletine, Türkiye’ye düşman olduğunu açıkça ilân etmiş durumda.

Ama ABD, Kürtlere değil, PKK’ya düşman. BDP’nin de PKK ile arasına sınır çekmesini istemesi bir hayal olsa da, tekrarlamaktan geri kalmıyor.

*****

ABD, Wilson Prensiplerini, 1787 yılında bugün bile hak ve özgürlükler belgesi olarak kabul edilen bir anayasayı benimseyen demokratik bir ülkedir. Wilson prensiplerini benimsediğinden, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesinden yanadır.

Bundan dolayı, Lozan Antlaşması, Ortadoğu’yu ve Kürdistan’ı parçaladığı, Kürt milletinin ve Ermenilerin kendi kaderlerini tayin hakkını ret ettiği için imzalamamıştır.

Bu konsepte sahip olan bir ABD’nin Kürtlere düşman olması düşünülemez.

Kürtler, bu soruna bakarken, PKK’ya bakmalıdırlar. ABD’nin PKK’ya düşmanlığı, Kürtlere düşmanlığı anlamına gelmez. PKK, bilinçli ve tehlikeli bir şekilde Kürtleri kendisiyle özdeşleştirerek, ABD’nin kendisinse düşmanlığını, Kürtlere düşmanlık olarak manipüle etmektedir.

PKK, her zaman olduğu gibi, günümüzde de Kürtlerle dostları arasındaki köprüleri dinamitlemektedir.

Buna izin verilmemelidir.

İbrahim GÜÇLÜ
(
[email protected]
)

Amed, 20. 07. 2011

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.