Sayin Fuad Önen ile Irak ve Kürdistan Gelişmeleri Üzerine Röportaj
• 10 Haziran 2014 tarihinde IŞİD olarak bildiğimiz „Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-'Irāq wa-sh-Shām” adlı oluşum tarihi Kürdistan şehri Musul’u ele geçirerek tümden dünyanın gündemine oturdu. Ardından örgüt Irak Sünnilerin yerleşik olduğu bir dizi şehri denetim altına aldı. IŞİD’in bu ani çıkışı ile ilgili bir hayli komplo teorileri ortaya atıldı… Sizin bu konuya ilişkin düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz.
-Fuat Önen: Bölgedeki devletler ve devlet sınırları, Birinci Dünya Savaşının galiplerinin (İngiltere, Fransa) emperyalist komplolarının ürünü oldukları için, bölge her türden komplo teorilerine açıktır. Her türden teori gibi düşünmeyi kışkırtıcı yanları olsa da, komplo teorilerin zayıf tarafı kitle eylemliliğinin, toplumsal mücadelenin üzerinden atlamasıdır. Başı sonu belli olmayan terör ve terörist örgüt kavramları ile süslenen komplo teorilerini bir yana bırakırsak Irak’ta kanlı bir iktidar savaşı yürümektedir. Bu savaş aynı zamanda dünyada global aktörler arasında sürdürülen Üçüncü Dünya Savaşının bölgedeki yansıması olarak ele alınmalıdır.
• Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani ve diğer bazı yetkililer IŞİD’in Musul’a yönelik çalışmaları konusunda Irak Merkezi iktidarını uyardıklarını, fakat kendilerini dinlemediklerini söylüyorlar. Ayrıca ABD yakın dost gördükleri devlet başkanların ve başbakanların(Almanya Başbakanı Merkel gibi) telefonlarını dahi dinliyor. Nasıl oluyor da IŞİD’in girişimlerinden habersiz oluyor?
-Fuat Önen: Başkan Barzani onlara bilmedikleri bir bilgi iletmemiş, malumu ilan etmiştir. Onların bilmediği bir bilgi olsaydı bunu iletir miydi, bundan emin değilim. Engellenmemiş olması bilinmezliğinden değildir. Maliki hükümeti Irak’ın kuzeyi ile güneyini bir arada tutacak proje ve kapasiteden yoksun görünmektedir. Onun engelleyemediğini düşünmek yanlış olmaz. ABD ve batılı güçler ise engellemek için inisiyatif almayı doğru bulmamışlardır. Onlar açısından sahada insan değil, iktidar savaşında kullanabilecekleri araçlar vardır.
• İngiltere ve Fransa’nın Kürdistan’ı ve bölgeyi kendi aralarında Sykes picot-Antlaşması ile bölüşmelerinin 2016 yılında 100. Yılına giriyoruz. Bu antlaşmadan en çok zarar gören, ülkeleri yeniden parçalanan ve jenosidlere uğrayan Kürdlerdir. IŞİD 10 Haziran’da sınırları hiçe saydı ve Sykes-Picot Antlaşmasını yırtıp attı. Bu antlaşmanın 100.yılına doğru gittiğimiz bu süreçte ondan en çok zarar gören Kürdler ne yapıyor?
-Fuat Önen: Sykes-Picot antlaşması İtilaf devletleri ya da müttefikler arasında imzalanan gizli antlaşmalardan biridir. Devletlerarası hukukta da geçerliliği olmayan, savaş sırasında savaş sonrası paylaşımı öngören bir antlaşmadır. Rusya’nın da onayladığı bir İngiltere-Fransa projesidir. Bu projeye İtalya’nın itirazlarını görüşmek üzere toplanan 1917 Saint-Jean-de-Maurienne antlaşmasına Şubat Devrimi nedeni ile Rusya katılamamış, Ekim Devrimi sonrasında da Bolşevikler tarafından deşifre edilip, antlaşmanın taraflarından biri tarafından hükümsüz ilan edilmiştir. Yakın Doğu’da (Kürdistan bu bölgenin merkezi ülkesidir) sınırlar Sykes-Picot antlaşmasına göre değil,1919 Paris Barış Konferansı ve sonrasında kurulan Cemiyet-i Akvam (Milletler Birliği) marifeti ile oluşturulan dünya düzenine göre oluşturulmuştur ve Skyes-Picot antlaşmasında öngörülenden farklıdır. Orta Doğu’da devlet sınırları çizilirken Sykes-Picot antlaşmasının esas alındığını söylemek ise mümkündür. Bu sınırlar İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan dünya düzeninde de güncellenmiştir (İsrail Devleti ve sınırları hariç). Devletlerarası hukuka göre “yasal” sayılan bu sınırlar gayrı meşrudur. Bu sınırlar bölge halklarının tarihsel, toplumsal hakikatlerine aykırıdır ve bu hakikatler parçalanarak çizilmiştir.
Bu nedenlerle bu sınırlar halen yürürlükte olsalar da bölge halkları tarafından benimsenmemiştir. Mahabad’a giden Mustafa Barzani önderliğindeki Kürdler, Peymana Sêsînor’u bağlayanlar, Kuzeybatı Kürdistan’dan Ortagüney Kürdistana savaşmaya gidenler için bu sınırlar hep yok hükmünde olmuştur. Bölge devletleri de “güvenlikleri” söz konusu olduğunda bu sınırları yoksaymışlar bazen de, 1930 Ağrı başkaldırısında olduğu gibi, değiştirip yeniden düzenlemişlerdir. D.Bakır’dan kalkıp Ortagüney Kürdistan’ı bombalayan Türk savaş uçakları da bu sınırları engel görmemiştir.
SSCB’nin çözülmesi ile 45 yıllık dünya düzeni de çökmüş, suni ve gayrı meşru devlet sınırları devletlerarası korumadan yoksun kalmışlardır. Son yirmi yılda onlarca yeni devletin yeni sınırlarla tarih sahnesine çıkması bunun sonucudur. Global aktörler, özellikle ABD sınırlar konusunda revizyonist bir pozisyondadır. Bu sınırlar artık devletlerarası sermayenin çıkarlarına cevap olmaktan da uzaktır. Bu sınırlar değişmelidir ve değişecektir. Halkların, milletlerin tarihsel toplumsal hakikatleri ile uyumlu yeni sınırlar ve yeni bir dünya düzeni talebi, meşru, ilerici bir taleptir. Bunun Kürdistani siyasetteki tezahürü Bağımsız Birleşik Kürdistan talebidir. Bu sınırlar daha çok Kuzeybatı Kürdistandaki siyaset sınıfımızın, bir kısım aydınlarımızın ve okumuşlarımızın beyninde varlığını, etkisini sürdürmektedir. Çözümü işgalci devlet sınırları içinde arayan, ufku parçayı aşamayan siyasi talepler bunun tezahürüdür. Parçalanmışlığın yol açtığı bu kolonyalist tahribat da ancak Bağımsız Birleşik Kürdistan talebi ile sürdürülen mücadele ile aşılabilinir. Bunu yapabilmekten, yapmaktan uzak görünsek de yapmamız gerekenin ve yapabileceğimizin bu olduğunu
• Geçenlerde Irak savaşına katılan Amerikalı bir subay George Bush’un Irak’ı Güney Kore olarak gördüğü ve 60 yıl alanda kalacaklarını söylediğini, fakat Başkan Obama’nın Irak’ı Vietnam olarak gördüğü ve askeri güçleri çektiğini yazıyordu. ABD’nin alandan ayrılmasından sonra (2011) Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin ilk işi Sünnileri devletin üst kademelerinden uzaklaştırmak oldu. Cumhurbaşkanı yardımcısı kaçtı, Maliye Bakanı zindana atıldı ve bir çok Sünni ordu ve devlet kurumlarından uzaklaştırıldı. Nuri Maliki Kürdlere karşı Dicle Askeri güçlerini gönderdi, Kürdistan bütçesini kesti ve Pêşmergelerin maaşlarını dahi göndermedi. Irak Anayasa’sında Kürdlere ilişkin esas maddelerden, ( Kerkük ve diğer işgal altındaki bölgelerin geleceğine dair madde de dahil) hiç birini uygulamaya sokmadı. Nuri El Maliki Bağdat merkezli tam bir Şii diktatörlüğü kurdu. Aktüel durumda yaşanan çatışmalar konusunda Kürdler nasıl bir tavır almalılar?
-Fuat Önen: Bu benzetmeler yanlış, yararsız ve yanıltıcıdır. Kore, Vietnam olayları SSCB-ABD eksenli bir dünya düzeninin varlığında yaşandı. Günümüz dünyasının düzeni yok ve yeni bir dünya düzeni için amansız bir savaş var. Üçüncü Dünya Savaşının dayatıcısı olan ABD başkanları arasında stratejik bir ayrılık olmaz. Obama, Bush’tan sadece devlet başkanlığını değil, başkomutanlığı da devralmıştır. Bush Fransa ve Almanya ile çatışarak Irak’ı işgal ederken, Obama Fransa ile anlaşarak Libya’yı işgal etmiştir. Fark varsa buradadır. Üçüncü Dünya Savaşının bir önemli özelliği de kaygan bir zeminde sürüyor olması ve savaşan tarafların netlikten uzak olmasıdır. Bu savaşta aktörlerin saf ve yer değiştirmesi sık rastlanan bir durumdur. ABD’nin Irak müdahalesine işgal diyen ve BM’den bu yönde karar aldırtan Almanya ve Fransa 6 ay sonra ABD kuvvetlerini BM şemsiyesi altına almaktan çekinmediler.
Irak’ın kuzeyi ile güneyi arasında süren savaş bir iç iktidar mücadelesidir ve çatışan taraflara Irak’ın bütünlüğü içinde uzlaşma önerisi bence gerekli değilse de anlaşılırdır. Bağdat yönetimi ile Ortagüney Kürdistan arasındaki çatışma ve anlaşmazlık ise iç iktidar meselesi değildir. Kürd halkına Irak’ın birliğinin dayatılması kolonyalist bir eylemdir. Kürdistani siyasi güçlerin Irak’ın birliğini savunmak gibi bir görevleri yoktur. Irak parçalanmasın demek saçmalıktır, Irak zaten parçalıdır ve 90 yıldır bu parçalı durum bastırılmaya, sahte bir birlik korunmaya çalışılmaktadır. Bence Irak’ta ve benzeri tüm devletlerde yolun sonuna gelinmektedir. Kolonyalist sahte birliklerde ısrar etmekten vazgeçilmeli, iyi komşuluk ilişkilerinin imkanları aranmalıdır. Kendi sınırlarını korumaktan aciz Maliki’nin, Ortagüney Kürdistan sınırlarına gönderdiği Dicle Operasyon Birlikleri, geldikleri gibi geri dönmek durumunda kaldılar. Maliki’nin bundan ders alması umut edilir.
• Geçenlerde General David Petraeus yaptığı bir açıklamada eğer Amerika hava saldırılarıyla IŞİD’ı vurursa “Şii milislerine hizmet eder” diyordu. Diğer yandan IŞİD, Sünni mezhebi ideoloji olarak kullanan Arap ırkçısı bir yapılanmadır. Eski Baasçıların yoğun bir şekilde bu hareketin içinde yer alması bu gerçekliğin açık bir ifadesidir. Bazı Kürd çevreleri “bu savaş bizim savaşımız değildir” diyorlar. Eğer IŞİD vb yapılar bölgede dikiş tuttururlarsa Kürdistan ile doğrudan komşu olacaklar. Ayrıca Sünni Araplar, Musul, Kerkük ve diğer işgal altındaki Kürd bölgelerini kendi toprakları olarak görüyorlar. Yarın çıkacak olacak çatışmalarda Türkiye dahil bir dizi Arap ülkesi onların yanında olacaktır. Kürdistan yönetimi yarınları da düşünerek şimdi nasıl bir tavır takınabilir?
-Fuat Önen: Irak’ın güneyinde yaşayan Arapların çoğunluğu Sünni Müslüman olsa da IŞİD’i Sünni bir hareket olarak tanımlamak doğru değildir. IŞİD İslam’ın selefi yorumlarından birini kendisine esas aldığını söyleyen bir siyasi harekettir. Şiiler kadar Sünnileri de Müslüman saymayan bu örgüt, sosyal yaşamın her alanında irrasyonel bir tekçiliği dayatan totaliter, militer bir vaaza sahiptir. Marx’ın “görünüş ile gerçek aynı olsaydı, bütün bilimler gereksiz olurdu” sözünü de hatırlayarak, Irak’ta yaşanılanın bir mezhep çatışması olarak gösterilmesine de görülmesine de itiraz etmek gerekir. Komşumuz Irak’ta birlikte yaşama hukukunu oluşturamamış iki kesimin savaşı bizim savaşımız değildir. Ortagüney Kürdistan yönetiminin bu savaşta taraf olmaktan kaçınması, siyaseten doğrudur. Bu doğruda durmak ise zordur. Çatışan her iki tarafta da Kürd halkının ulus-ülke hakikatına düşman olanların önde olduklarını biliyoruz. Bu durumda doğruda durmanın ön şartı açık ulusal bir program etrafında güçlü br ulusal birliktir. “Tartışmalı toprakların” %80inde kontrolü sağlayan Ortagüney Kürdistan yönetimi bunu hızla %100e çıkarmalı ve bu sınırlarda hükümranlık hakkını kimse ile tartışmayacağını taraflara bildirmelidir. Üç federal bölgeli Irak’ın çözüm olamayacağı anlaşılmıştır. Kalıcı çözümün bağımsızlık olduğunun bilinci ile reel-politik zorluklara karşı konfedere modeller üzerinde tartışılabilinir. Bunun da ön şart Ortagüney Kürdistan’da oluşan de-facto devletin taraflarca kabul edilmesidir.
• Beyaz Saray son günlerde doğrudan Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani, Irak Sünni ve Şii yöneticileriyle ilişkiye geçerek „teröre karşı ortak mücadele“ ve „Bağdat yönetimini Şii, Sünni ve Kürd ekseninde“ yeniden yapılanmasını istiyor. Eğer Kürdler Amerika’nın bu istemini kabul etseler hangi taleplerle Bağdat’ta gitmeliler?
-Fuat Önen: Savaş siyasetin şiddet araçları ile sürdürülmesidir ve dünyada da bölgede de sürdürülen savaş iktidar mücadelesidir ve siyasidir. Teröre karşı mücadele etmek argümanı bu savaşın özünü örtme çabasıdır. Kürdlerin IŞİD’e karşı mücadeleleri teröre karşı mücadele sayılacaksa, Maliki’nin Dicle Operasyon Birliklerine karşı verdikleri mücadele de öyle sayılmalıdır. Kuzeybatı, Doğu ve Güneybatı Kürdistan’da işgale karşı verdikleri mücadele de. Orta güney Kürdistan yönetiminin görevi o parçadan başlayarak Kürdistan’ın yeniden yapılanmasını sağlamaktır. ABD’nin dayatması ve diğer reel-politik zorluklar nedeni ile Irak ile bir arada kalınması gerektiği düşünülüyorsa Ortagüney Kürdistan ile Irak arasında federal değil konfederal bir model önerilmelidir.
• Güney Kürdistan yöneticileri sık sık Kürdistan’ın bağımsızlığından söz ediyorlar. Son dönemlerde Irak Ordusunun IŞİD güçlerinin karşısında aldığı yenilgilerden sonra boşaltığı Kerkük vb yerlere Pêşmerge güçleri yerleşti. Niçin Pêşmerge güçleri Hemrin’den başlayarak tüm Kürdistani bölgeleri denetim altına almıyor? Yoksa Güney Kürdleri yeniden Irak Anayasasının tatbikini mi bekleyecekler?
-Fuat Önen: Ulusal kurtuluş mücadelelerinin olağan hedefi bağımsızlıktır. Kürdistanlı yöneticilerin ya da yurtsever siyasetçilerinin Kürdistan’ın bağımsızlığından söz etmelerinden daha doğal ne olabilir ki?
Mesud Barzani tartışmalı topraklarda kontrolü ele almakla Irak Anayasasının 140. maddesini fiilen uyguladıklarını belirtti. Bu tutum doğrudur ve bundan geri adım atılmamalıdır. Ortagüney Kürdistan’ın siyasi aktörleri Irak Anayasasının tatbikini beklememeli, birlikte kalacaklarsa yeni bir konfederal anayasa önermelidirler.
• Türkiye ile bir dizi ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler içinde olan Güney Kürdistan yönetimi Bağımsız Kürdistan’ı ilan edebilir mi? Böyle bir durumda Kuzey Kürdlerine hiç bir hak tanımayan Türkiye Güney Kürdlerin bağımsızlığına karşı tavrı ne olur? Geçenlerde Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani’nin başında bulunduğu bir KDP ve YNK delagasyonu İran yetkilileriyle görüştü. İran yetkilileri tüm görüşme boyunca “Kürd-Şii İttifakını” işlediler. Acaba günümüzde İkinci Çaldıran mümkün mü? Eğer mümkün ise somut olarak Kürd güçleri nasıl hareket edecekler?
-Fuat Önen: Kürdistan’ın bağımsızlığı önündeki en büyük engelin TC olduğunu düşünenler, Ortagüney Kürdistan yönetiminin daha doğrusu KDP yönetiminin TC ile geliştirdiği yoğun ekonomik, siyasi ilişkileri kaygı ile izlemektedirler, izliyoruz. Bu ilişkilerin bağımsızlık mücadelesini kolaylaştırmayıp zorlaştırdığını düşünüyorum. Ortagüney Kürdistan’daki diğer siyasi aktörlerin ve bu arada PKK’nin İran-Suriye eksenine yakın durmaları da aynı şekilde kaygı vericidir. İran ekseninde Kürd-Şii ittifakı da Türkiye ekseninde Kürd-Sünni ittifakı da sorunludur. Bu eksenlerde yapılacak manevraların bağımsızlık mücadelesine katkı sunmasının ön şartı parça düzeyli ve parçalar arası ulusal birliktir. İkinci bir Çaldıran tehlikesini düşündürten de siyasal aktörlerimizin ulusal brlikten yoksun ve bazen de birbirine karşı bu tarz manevralara girişmeleri ve komşu işgalci devletlerin siyasal aktörlerimiz üzerindeki manipülasyon güçleridir. 150 yıllık ulusal kurtuluş deneyimini arkalayan siyasal aktörlerimizin bu tehlikenin farkında olduklarını varsayıyor ve bu nedenle ikinci bir Çaldıran vakasını yaşamayacağımızı umud ediyorum.
• IŞİD de facto sınırları ortadan kaldırırken Kürdler hala kendi aralarında duvar/sınır/hendekler örüyorlar. Güney Kürdistan kazanımları tüm dünya Kürdleri için Sykes-picot-Antlaşmasını çöpe atmak için tarihsel bir imkan sağladı. PKK, Güney Kürdistan Hükümeti ve parlamentosu oluştuğu zaman hemen karşısına „Botan ve Behdinan Savaş Hükümetini“ çıkardı. Bugün ise Batı Kürdistan’da „Kanton „ ile Kürdlerin karşısına çıkıyor. Bu girişimleri nasıl yorumluyorsunuz?
-Fuat Önen: Yukarıda da belirttiğim gibi Kürdler bu işgalci sınırları IŞİD’den önce de yok saymışlardır. Günümüzde bunları tarihin çöplüğüne atma imkanı dünden daha fazladır. Ve Kürdistani siyaset bu imkanı gerçeğe dönüştürmekle yükümlüdür. Her dış mücadele bünyesinde bir iç mücadele barındırır. Dışarının içimizdeki operasyonuna dönüşmediği ve ulusal kurtuluş hedefinin önüne geçmediği müddetçe, iç iktidar mücadelesini olağan karşılamak gerekir. Maalesef ulusal kurtuluş mücadelesinde kahredici jeopolitiğimizin de etkisi ile bu iki mücadele arasındaki dengeyi sağlamaktan hala uzak duruyoruz.
Dünyanın hiçbir yerinde özünde toprak ve iktidar meselesi olan ulusal meselelerin kantonal bir çözümü yoktur. Bu daha çok farklı özelliklere sahip coğrafik bölgelere sahip devletler içinde bir idari düzenleme modelidir. Güneybatı Kürdistan’da da PKK-PYD-YPG cephesinin Suriye yönetimi ile açık-zımni ilişki içinde bulduğu kantonal model çözüm olmayacaktır. Bununla beraber kantonlar üzerinden de olsa Güneybatı Kürdistan’ın sınırlarının görünür hale gelmesi ve IŞİD-NASRA cephesinin buraya sızmasının önlenmesi olumludur. Sınırların, sabah akşam sınır istemiyoruz diyen siyasi gruplarca, görünür hale getirilmesinin de ayrıca düşündürücü olduğunu düşünüyorum.
“Zamanın ruhu” Kürdleri devletleşmeye davet ederken bu daveti kanton, otonomi, federasyon modelleri ile örtmeye çalışmak Kürdistani siyasetin ve siyasi grupların işi değildir.
• Güney Kürdistan yönetimi Arap güçleriyle çatışmalar içine girerse yada Bağımsız Kürdistan’ı ilan ederse Kürdistan’ın diğer parçalardaki ve diasporadaki Kürdler somut olarak ne yapabilirler?
-Fuat Önen: Ortagüney Kürdistan yönetimi ‘Araplarla’ (Maliki, IŞİD vs.) çatışma içindedir ve bu çatışmanın derinleşme ihtimali yüksektir. Nerede olursa olsun her Kürdistanlı bu çatışmayı kendi çatışması olarak görmeli, ilan edilecek bağımsızlığı da kendi bağımsızlığı olarak görmelidir. Böyle görüp böyle his eden her Kürdistanlı ne yapması gerektiğini anlamakta zorluk çekmeyecektir.
• Sorularıma cevap verdiğiniz için teşekkür.
-Fuat Önen: sorularına yanıt olacak şeyler söylediğim umudu ile ben teşekkür ediyorum…
Aso Zagrosi