Skip to main content

Gülen, Kürd milliyetçiliğini, Türk milliyetçiliğine dönüştürdü

Gülen, Kürd milliyetçiliğini, Türk milliyetçiliğine dönüştürdü Nick Brauns*/İngiliz Prospect ve Foreign Policy dergileri 2008 yılının yaz aylarında dünyadaki en önemli entelektüelleri belirlemek için bir liste hazırladı. İlk sırayı yarım milyon gibi yüksek bir oyla o tarihe kadar Türkiye dışında pek tanınmayan ve ABD'de yaşayan Fethullah Gülen adında Müslüman bir vaiz aldı. Gülen'in yandaşları yapılan bir çağrının ardından Gülen'e yakınlığı ile bilinen yüksek tirajlı Zaman gazetesinde yoğun bir şekilde bu oylamaya iştirak etti. Gülen'in 2008 yılında greencard için başvuruda bulunduğu Amerikan Göçmen Dairesi ise Fethullah Gülen'i yarıda bıraktığı ilkokul eğitimiyle tabii ki de "olağanüstü yetenekli bir akademisyen" olarak kabul etmek istemiyordu. Gülen, akademisyenlere, daha ziyade kendisi ve hareketi hakkında yazı yazmaları için para ödüyor. Ama açıkçası bu amaca, 2009 yılının Mayıs ayı sonunda Potsdam Üniversitesi Din Bilimleri Fakültesi ve Gülen hareketine yakın olan Berlin Kültürler Arası Diyalog Forumu'nun (FID), Abraham Geiger Koleji, Protestan Akademisi ve Alman Şarkiyat Enstitüsü işbirliğiyle hazırladığı "Gelenek ve Modernite Arasında Müslümanlar. Kültürler Arasında Köprü-Gülen Hareketi" konulu uluslararası konferans da hizmet ediyor. Demode bir Osmanlı Türkçesiyle verdiği duygusal vaazlarının sonunda çoğu zaman ağlamaklı olan Gülen, Batı'da, liberal ve reform odaklı bir İslamiyetin en önemli temsilcisi olarak kabul ediliyor. Gülen, aralarında Papa II. Jean Paul'ün de bulunduğu Hristiyan ve Yahudi temsilcilerin yer aldığı "zirve toplantılarına" da katıldı. Eski ABD Başkanı Bill Clinton gibi siyasiler ise onu "dostu" olarak nitelendiriyor. "Hoca Efendi'nin" sadece Türkiye'de üç ila beş milyon yandaşı olduğu belirtiliyor. 50'den fazla ülkede Gülen hareketine ait olan binlerce okulun, vakıfın, kurumun ve medyanın ekonomik değerinin 26 milyar Amerikan doları civarında olduğu tahmin ediliyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un uzun yıllardır Türkiye muhabirliğini yapan Rainer Hermann Potsdam Konferansı'nda, "Bu Hareket, Türklere, siyasi olarak demokratik; kültürel olarak da Müslüman ve ilerleyici şeklinde algılanabilen yeni ve modern bir kimlik sunuyor. Gülen'in vaizliğini yaptığı İslamiyet, Batı için bir ortaklık ve zenginlik anlamına geliyor." açıklamasında bulundu. Solculara Karşı 1941 yılında –bazı kaynaklara göre de 1938- aşırı muhafazakâr olarak bilinen Türkiye'nin doğusunda bulunan Erzurum'da dünyaya gelen Gülen, daha gençlik yıllarında 1960 yılında ölen sufi vaiz Said Nursi'nin İslami Nur hareketine katıldı. Nurcular ise Türkiye'deki en etkili dinî akımlardan biri olan ve Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal "Atatürk'ün" 1925 yılında bütün İslami cemaatleri yasaklamasına rağmen sosyal ağları bugüne kadar varlığını sürdüren ve 14. yüzyılda oluşan Nakşibendilerin bir koludur. Türkiye'nin batısında bulunan İzmir'de devlete ait camilerde vaaz veren Gülen, "İslami kışkırtma" yapma gerekçesiyle 1971 yılındaki askerî darbenin ardından kısa süreliğine cezaevine girmek zorunda kaldı. Buna karşılık 12 Eylül 1980 tarihindeki darbeden sonra ise askerî Cunta, Gülen'in o dönemlerde oldukça büyüyen hareketini radikal sol ve milliyetçi Kürd hareketine karşı bir denge unsuru olarak kullandı. Gülen, Said-i Kürdî olarak da anılan ilham kaynağı Said-i Nursi'nin Kürd milliyetçiliğini, büyük bir Türk milliyetçiliğine dönüştürmüş ve yazılarının merkezinde sürekli, komünizm, ateizm ve evrim teorisiyle mücadeleye yer vermiştir. Gülen, 1981 yılından sonra, kendisini hareketinin inşasına tamamen adayabilmek için devlet hizmetinden ayrıldı. Gülen'in 60'dan fazla kitabı ve yüzlerce mistisizm, melekler ve cin inancına dayalı dogmatik sufi konuşmaları, muhafazakâr ve geleneksel bir İslam anlayışını gözler önüne seriyor. Burada, "Kur'an-ı Kerim ve hadis gerçek ve mutlaktır. Bilim ve bilimsel gerçekler, Kur'an-ı Kerim ve hadislerle örtüştüğü müddetçe gerçektir." deniliyor. Ancak Gülen, Batı'ya bağımlılığı sonlandırmak için modern bilim ve teknolojinin Müslümanlarca kullanılmasından yana. Gülen, özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İslamî-muhafazakâr Adalet ve Kalkınma Partisinin (AK Parti) omurgasını da oluşturan muhafazakâr İç Anadolu kentlerindeki yükselen akademik orta tabakada yandaşlarını buluyor. "Bu Müslüman Kalvenciler" –bir araştırmaya göre bu şekilde adlandırılıyor- kendilerini Gülen tarafından vazedilen değerler sayesinde çalışkanlığa, öz disipline ve tutumlu olmaya yönelmiş hissediyor. "İnancın Gölgesi"nde adlı kitapta ise "Dayanıklılık ve sabrın ödülü başarı; tembelliğin ödülü ise fakirliktir." deniliyor. İngiliz İslamiyet Uzmanı Wendy Kristianasen 1997 yılında Le Monde Diplomatique'te Gülen'in "Anadolu Kaplanları" ile ilişkileri hakkında şu sözlere yer verdi: "Zengin Anadolulular, en modern üretim metotlarıyla çalışan aile şirketlerini yönetiyor, ama siyaset ve finans çevreleriyle herhangi bir ilişkileri yok. Gülen, şehirlerdeki kapitalistlerin sesidir ve bunun için de yani küçük imparatorluğunu inşa etmesi için para alıyor." Gülen özellikle eğitim kurumları ve buna bağlı yurtlar sayesinde yandaşlar kazanıyor. Hareket, mali açıdan güçlü olan İslami şirketlerin verdiği burslarla yürüttüğü eğitim faaliyetlerinin reklamını, "Çocuğunuzun ücretsiz ve halkımızın değerlerine bağlı bir şekilde okumasını istiyorsanız bize gönderin." sloganıyla yapıyor. Hareket, sadece Türkiye'de, Fatih Üniversitesi de dâhil üç üniversite, 200'den fazla özel okul, 500 dershane ve aynı sayıda öğrenci yurdunu, yüzlerce dikiş nakış, bilgisayar ve farklı kursları, din dersleri için de yaklaşık olarak 1000 "ışık evini" yönetiyor. Buralarda Gülen İmparatorluğu için akademik bir elit tabaka kendilerine çekilmeye çalışılıyor. Türkiye'deki devlete ait okullarda ders veren öğretmenlerin yüzde 40'nın da şimdilerde Fethullahçı olduğu sanılıyor. ABD'ye Göç Gülen için laik sol kesim şeytana eş değer iken, Erzurum Komünizmle Mücadele Derneğinin kurucularından olan Gülen'in, aşırı sağcılarla temasa geçme konusunda korkuları yok. Öyle ki 1991'deki Parlamento seçimlerinde Refah Partisinin listesinden aday olduklarında faşist bozkurtlara 3.5 milyar TL bağışta bulundu ve yandaşlarına oylarını bu yönde kullanmaları çağrısında bulundu. Gülen ile 2009 yılı mart ayı sonunda bir helikopter kazasında hayatını kaybeden Milletvekili ve İslami-faşist Büyük Birlik Partisi (BBP) lideri Muhsin Yazıcıoğlu arasında eski bir dostluk bağı mevcuttu. Yazıcıoğlu, 1978 yılında Kahramanmaraş kentindeki Alevi topluluğuna mensup 111 kişinin öldürüldüğü bir kıyımda bozkurtların başındaydı. Gülen, faşist Yazıcıoğlu'na geçirdiği kaza sonrasında "Çok iyi bir karaktere sahipti ve cesur bir Anadolu adamıydı." sözleriyle övgüler yağdırdı. Gülen, Yazıcıoğlu ile sadece yeni bir Türk İmparatorluğu hayalini paylaşmıyordu. Gülen'in, bozkurtlardan ayrılan ve daha yoğun biçimde dindar eğilimli olan BBP'nin 1993 yılındaki kuruluşunu maddi olarak da desteklediği belirtiliyor. Gülen, Nursi'nin, laik devletin, karşı saldırıya geçmek için çok güçlü bir rakip olduğu anlayışından hareketle yandaşlarının oylarını yönlendirdiği iktidar partileriyle iyi ilişkiler içinde olmayı yeğledi. Öyle ki 90'lı yıllarda muhafazakâr Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve sosyal demokrat Başbakan Bülent Ecevit, Gülen için girişimlerde bulundu. Bunun öncesinde ordunun baskısı üzerine hükûmetten atılan İslami Refah Partisinin yasaklanmasından kısa bir süre önce, 1998 yılının nisan ayında Gülen hareketi de kendilerini "Din kurallarının geçerli olduğu bir devlet" inşa etmekle suçlayan Milli Güvenlik Kurulunun hedefine yerleşti. Gülen, 1999 mart ayında "sağlık muayenesi" için ABD'ye gitti. Bundan kısa bir süre sonra da NTV kanalında Hoca Efendi'nin yandaşlarına resmî kurumlara girme çağrısı yaptığı gizli bir video kaydı yayımlandı. Gülen, video kaydında, "Öğrencilerimizin adli yönetim mekanizmasının içindeki varlığı, geleceğimizin garantisidir. (...) Müslümanlar aceleci davranmamalı. Aceleciler, tıpkı Cezayir'de olduğu gibi kafasının ezilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalır. (...) Sizler göze çarpmadan ve dikkat çekmeden kilit noktalarına ulaşmalısınız. Şehitlere ihtiyacımız yok. Eğer iş arkadaşlarınız görev başında rakı içiyorsa, dikkat çekmemek için onlarla Ramazan ayında bile rakı içmelisiniz. Büyük davamız için kendinizi olduğunuzdan farklı göstermenize izin veriliyor." diyor. Bunun üzerine de soruşturma başlatıldı. Gülen video kayıtlarının montaj olduğunu belirterek Marksist ve ateistlerin bir komplosu olduğundan söz etti. Gülen hakkındaki davanın 2003 yılında iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi tarafından askıya alınmasını, 2006 Mayısında beraat kararı izledi. Bu sayede Türkiye'ye dönmesine engel teşkil edebilecek herhangi bir şey kalmamasına rağmen Gülen yine de FBI'ca korunan Pennsylvania'daki çiftliğinde kalmayı tercih etti. 2008 yılının sonunda da ABD'de sürekli oturmasını sağlayan "greencard"ı aldı. Bunun yanı sıra Gülen tarafından propagandası yapılan resmî kurumlara sızılması konusu ortaya çıktı. Londra'da yayımlanan uluslararası savunma dergisi Jane's Defence Weekly 29 Ocak 2009 tarihinde "Gülen hareketi... Türkiye'nin Üçüncü Gücü" manşetine yer verdi. Yazıda, çok sayıda milletvekili ve binlerce orta tabaka memurlarının yanı sıra üst düzey devlet görevlilerinin de dâhil olduğu Fethullah Gülen hareketinin Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi ve ordunun yanı sıra üçüncü bir güç hâline geldiğine yer verildi. Gülen yandaşlarının Adalet ve Kalkınma Partisi içinde siyasi nüfuz kazanmasının ardından hareketin şimdi de hedefi devlet içindeki gücü ele geçirmektir. Gülen hareketi özellikle de polis ve istihbarat kanadını belirleyici nitelikte bir güç enstrümanı olarak kendine garanti etti. Türkiye'nin eski bir İçişleri Bakanı polis memurlarının yaklaşık yüzde 70'nin Fethullahçı olduğu tahmininde bulunuyor. Farklı Düşünenlerin Kovuşturulması AB üyelik sürecinde sivil yapının güçlendirilmesi hususundaki AB talebi çerçevesinde "terörle mücadele" alanının ordudan polise resmen devredilmesinden bu yana, bütün muhaliflere ve Gülen hareketi rakiplerine yönelik ölçüsüz bir şekilde hareket ediliyor. Neredeyse laik milliyetçiler, Kemalistler, Kürd eylemciler, komünistler, sendikacılar veya rakip İslamcıların tutuklanmadığı bir hafta bile geçmiyor. Özellikle de son iki yılda 100'den fazla ordu mensubu, milliyetçi gazeteci, avukat, siyasi ve mafya üyesi, Ergenekon olarak adlandırılan bir gizli örgüte mensup olma suçlamasıyla tutuklandı. "Derin devlet" olarak da bilinen Ergenekon, Ermeni gazeteci Hrant Dink cinayeti ve çok sayıda saldırıyla İslami hükûmete yönelik bir askerî darbe hazırlığı içinde olmakla suçlanıyor. İnsan hakları eylemcileri, bu soruşturmaların, yetkili siyasilerin 90'lı yıllarda 17 bin Kürt muhalife yönelik "faili meçhul" cinayetlerdeki payını dile getirmesini umut ederken polis ve yargının tutumunun aslında güvenlik güçleri içinde Amerikan politikasına eleştirel bakan unsurları temizleme operasyonu olduğu ortaya çıktı. Öyle ki tutuklanan eski Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri General Tuncer Kılınç, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını ve Rusya ve İran ile yakın ilişkiler kurmasını talep etti. Marksist siyaset bilimci Haluk Gerger ise 6 Mart 2009 tarihli Junge Welt gazetesinde yayımlanan açıklamasında, "ABD, Silahlı Kuvvetlerin üst kademelerdeki kontrolünü yeniden ele geçirme girişiminde AK Parti hükümetinin yanında ve Kemalist rakiplerinin karşısında yer alıyor. Başbakan Erdoğan hükûmetinin ABD ve CIA'dan yeşil ışık almadan böyle bir operasyonu gerçekleştirecek durumda olmadığı açıkça ortadadır." diyor. Şimdilerde sürekli olarak güçsüzleşen -ülkeyi yönetmekte yetersizliğini kanıtlayan-, laik-Kemalist bürokrasi yerine AK Parti ve Gülen hareketinin Batı yanlısı ve ekonomik olarak neo liberal eğilimli İslamcıları, Batı'nın yeni ajanları olarak hizmet veriyor. Kemalist ana muhalefet partisi CHP, Adalet ve Kalkınma Partisini "F tipi yapılar" –bununla Fethullah organizasyonu kastediliyor- sayesinde "kendilerine ait bir derin devlet" inşa etmekle suçluyor. PKK'ye Yönelik Mücadele Gülen hareketinin hedefinde şimdilerde özellikle ülkenin Kürd bölgeleri var. Bir taraftan buralarda İslami saflarda, Sünni bir terör örgütü olan ve 90'lı yıllarda ordunun onayıyla binlerce PKK yandaşını öldüren ve geçen yıllar içinde oldukça büyük bir yasal dernek ağı kuran Kürd Hizbullah'ı hükmediyor. Gülen, Hizbullah şeklindeki bir İslami tehlike uyarısında bulunmuştu ve bu söz konusu tehlike de buna karşılık, "her iki taraf arasında bir savaş söz konusu olması hâlinde Gülen hareketini Kürd bölgelerinde kolaylıkla ortadan kaldırabileceği" tehdidinde bulundu. Ancak Gülen hareketinin daha da yayılmasına engel teşkil eden başlıca unsuru, sol Kürd özgürlük hareketi oluşturuyor. Öyle ki PKK lideri Murat Karayılan, Kemalist Milliyet gazetesinden Hasan Cemal ile yaptığı bir röportajda, Kürdistan İşçi Partisini Türkiye'nin Kürd bölgelerinin "laiklik bekçisi" şeklinde adlandırarak "PKK'nin olmadığını farz edelim. O zaman güneydoğu İslami kökten dinciliğin merkezî hâline gelir." açıklamasında bulundu. Gülen'in çok övülen hoşgörüsü sadece ateist ve komünistlerin değil, Kürd ve Alevilerin de sınırlarını zorluyor. Gülen bu kesimlerin kendilerine haklarının tanınması talebini şu ifadeyle geri çeviriyor, "Bu vatandaşlar kendilerini Türk gibi hissediyorsa o zaman bizleri ayırabilecek hiçbir şey olamaz." Diyanet İşlerinin şu sıralar, Kur'an-ı Kerim'i Kürdçeye çevirme gayretleri de Gülen'in Kürd sorunu için öngördüğü "çözüm" konusunda en iyi sembolü teşkil ediyor. Kürd kimliğini resmen tanımak yerine, çoğunluğu Müslüman olan Kürdler, İslamiyet adına olabilecek en az kültürel tavizlerle Türk Devleti'ne bağlanacak. PKK'nin daha da güçlenmesine neden olan ve Kemalistlerin agresif savaş yönetimi nedeniyle hüsranla sonuçlanan zorla Türkleştirme yerine, Gülen ve AK Parti, kültürel hegemonyanın oluşturulmasını benimseyen daha etkili bir asimilasyon politikasından yana. Kürd kökenli bir hukuk bilimci olan Aland Mizell Texas Üniversitesinde şu ifadeleri kullandı: "Gülen, çok sayıda Kürd'ün kendini Kürd'den ziyade Osmanlı Türk'ü gibi görmesi için okullarında Osmanlı ideolojisine vurgu yaparak Kürdleri asimile etmeye çalışıyor." Bu sebeple de Gülen yandaşı olarak kabul edilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün neden şimdilerde alenen Kürd sorunun çözümünden yana ifadeler kullanırken diğer taraftan da polisin aynı zamanda, Mart ayında yapılan yerel seçimlerde ülkenin Kürd bölgelerindeki en büyük güç hâline gelen Demokratik Toplum Partisi (DTP) yandaşlarını tutuklaması anlaşılabilir. Ne de olsa DTP tarafından temsil edilen kadın eşitliği ve temel demokrasi politikası, Gülen'in gerici dünya görüşüne ters düşüyor. Toplumun Kürdhareketine karşı kışkırtılmasına, Gülen hareketine ait olan Samanyolu TV kanalında yayımlanan "Tek Türkiye" dizisi de katkı sağlıyor. Söz konusu bu dizide, bir Türkçe öğretmeni, inançsız ve domuz eti yiyen PKK yandaşlarının boyunduruğu altında bulunan bir Kürd köyünü modernleştirmeye çalışıyor. ABD'nin Satranç Tahtası Figürü Gülen hareketi, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi Türk Cumhuriyetlerinde, ayrıca Gürcistan ve Rusya'da da çok sayıda okul ve ekonomik tesisler kurdu. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel eski Sovyetler Birliği'ndeki mevkidaşlarından resmi bir referans mektubu ile Gülen hareketinin okulları için destek talep etti. Ama sadece Türk siyasi eliti, Gülen kurumlarını benzin ve gaz servetleri dolayısıyla oldukça önemli olan Kafkasya bölgesine kültürel ve ekonomik olarak tam anlamıyla nüfuz edilmesi konusunda bir araç olarak görmüyor. FBI'nın eski çalışanı Sibel Edmonds, "Öyle görünüyor ki bu okullar, CIA ve US-State Department çalışanları açısından bu bölgede gizli operasyonlar yapabilmek için bir cephe niteliğinde. ABD hükûmeti Türkçülük ve dinin yardımıyla Orta Asya'da etki kazanabilmek için Türkiye'yi yardımcı olarak kullanıyor." beyanında bulundu. Rusya İç İstihbarat Teşkilatı (FSB) Başkanı Nikolai Patrushev de 2002 yılında Nurcu cemaatine ait kurum ve vakıfların, CIA'nın paravan organizasyonu olarak hizmet ettiğini belirterek Türkçülük propagandası suretiyle Rus karşıtı faaliyetler düzenlediği uyarısında bulundu. Gülen okullarının Rusya'da kapatılmasından sonra 2008 yılının ilkbahar aylarında Nur kardeşliğinin geri kalan bütün etkinlikleri de "bu kökten dinci grup" çoğunlukla Müslümanların yaşadığı bölgelerde "dinî bölücülüğü" teşvik ettiği gerekçesiyle ülkenin en üst mahkemesi tarafından yasaklandı. Özbekistan'da da Gülen hareketine ait okullar kapatıldı. 2009 yılının ilkbahar aylarında Buchara'da 11 Gülen yandaşı "yıkıcı eylemler" ve "dinî propaganda" yaptıkları gerekçesiyle sekiz yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Özbekistan'ın resmî televizyon kanalı Gülen hareketini Pantürkizm propagandası yaparak Özbekistan kültürünü yok etmekle suçladı. Gülen hareketi Kuzey Irak'taki Kürd özerk bölgesinde de -liderleri Mesud Barzani ve Celal Talebani'nin tıpkı Gülen gibi İslami Nakşibendi kardeşliğine dâhil olduğu- iktidardaki Kürd partilerinin desteğiyle 15 okul ve bir üniversite açtı. Bu okullarda Türkçe ve İngilizce eğitim veriliyor, aralarında üst düzey Kürd parti yetkililerinin çocuklarının da bulunduğu bu okulların öğrencileri ders başlamadan önce Türk Millî Marşı'nı okuyor. Fethullah Gülen birçok Kemalistin endişe ettiği gibi Ayettullah Humeyni'nin bir Türk versiyonu değil. Gülen için daha ziyade jeopolitik açıdan önemli olan Balkan, Arap Dünyası, Rus sınırı ve Çin Seddi arasındaki bölgede düzenleyici güç konumundaki bir Yeni Osmanlı hegemonya projesi söz konusu. Düşünce kuruluşu Stratfor'un kurucusu George Friedman bunun hiç de gerçek dışı bir düşünce olmadığı kanısında. George Friedman kısa bir süre önce yayımlanan "Gelecek 100 Yıl" adlı kitabında "İslami dünyanın organize olması durumunda, Türkiye tıpkı 500 yıldır yaptığı gibi zirvede yer alacaktır." cümlesine yer verdi. *Junge Welt gazetesi/19 Haziran 2009 Hazırlayan:Kaya Vural Rizgari´den aktarma

Anonym (not verified)

Fri, 2009-06-26 03:31

Insana mektup Sayet sizleri rahatsiz etmiyorsam bazi toplumsal olaylarini derinlestirip sohbet etmek istiyorum.Konumuz irkcilik ve savasa karsi olsun.Irkcilik insanlik dusmanidir.Yasamim boyunca irkcilikla karsi karsiya kaldigim icin irkciligi bir insan olarak sevmem veya göz yumam mumkun degildir.Ilk irkicilikla karsilamam daha yeni anamdan dogarken yetiskinlerin beni zirlamami bahane ederek bana sert sözleri olmustu ve sonralari topraksiz olan ailenin cocugu oldugum icin köyumun agasi ve cocuklari beni horlayarak irkcilik yapmislardi.Babam benden daha önce cikmisti sabah karanliginda tohum ekmek icin calistigi karasaban isine.Ben daha 3-4 yaslarinda seher yeli safaginda annem tarafindan uykudan kaldirilip sirtima baglayan torbada bir satil mercimek corbasi,bir bas sogan ve bir tendur ekmegi babamin karasaban calistigi isine gönderilirdim.Aga zorbaligindan ve sehire tasindigimizda köylu cocugu oldugum icin sehirli cocuklar tarafindan irkcilik muamelesi ile karsilasmistim.Daha 6 yasindaydim okula basladigimda ve ana dilim olmayan turkceyi konusamadigim icin hergun turkceyi ögretmek istiyen hocanin tokatlarinada dahada sizlar ve his ederim irkci tokatlarin agirsini.Anlatirsam irkcilik hic bitmez insanlik sucu irkcilik yasam.Irkcilik ögurunda iki cocuklarimi sehit verdim.10 yil önce PKK nin bana karsi tehditlerini bahane ederek elimde alinan 3 cocuklarim 10 yil nerde olduklarini bilmiyordum .Hic bir haber almadim cocuklarimdan ikisi ölmus oldugunu ancak 7 yil sonra ögrenebildim bugunlerde .Cocuklarim en buyugu oglum baba hasretinde Diyabetik hastaligina yakalanip öldugunu ve kizimda kardesin ölumunden sonra intihar ettigini duymus durumdayim.Bazilarimiz dindar olabilir ve tum dinlerde oldugu gibi Islam dininde ilimsel gercegi ile irkcilik ve savslara karsidir.Savaslari ve yoksulugu yaratanlari fesat fitne görur.Insanlari birbirine kirdirtmak ve talan etmek icin fesat ve fitneyi seytani olarak görup heram kilar.Bazi insanlarin dini Islam oldugu icin karsi hic bir önyargili degilim aksine size karsi daha cok göven duymaktayim aydin musluman olusunuzdan.Dinci degilim ama musluman baba ve anne kulturu ile yetistigime cok mutluyum. Ateistim ama tum dinlere karsi saygiliyim fakat Islam örf ve adetleri ile yetistigim icin dahada aydin islam kulturu yasam bicimi bile kendimi inkar edemem.Benim icin tum dinler aydin özeliklidir ama pratikte insanlarin inandiklari dinleri disindaki kuralarla yasar bazi aydinlar gibi. Iste burda insanlarin yasama karsi haramzadeliklerini sevmem ve dobra dobra konusurum .Bundan dolayi haramzadeler cesitli binmaske ile dobra dobra konusanlara saldirip ilim ve bilimden yoksun cehaletligin icinde beyni körlesen halki kandirip haksiz hukumdarlik dunyasina ayak uydurmasini saglar.Iste yeryuzun en buyuk sorunu budur gecmis tarihi ile bugunu.Hukumdarlar tarihte oldugu gibi bugunde halki hak ve hukukca yunetmediler.Yalan ve sahtekarca beyni cahaletlikten beyni körlesen halka yalana dayanarak aldatip kulanarak hukumdarlik saltanatini kurmus ve kuruyor.Insanlik tarihinde hic bir zaman hak ve hukuk hukumdar olamamis cehaletligin yuzunden .Bundan dolayi tum peygamerler halka giderken cehaletlik denilen kisilige karsi uyanma mucadelesi icine girmisler tipki bugun temiz aydin insanlarin ögraslari gibi. Bugun yeryuzu aclik,haksizlik ve savaslar hakim. Savas ,aclik ve haksizliklarin getirdigi sonuclar yuzunde insanlar huzurlu degil ve yasamda insanlar gecimlerini saglamak icin panik icinde kosusuyor.Insanlarin daha huzurlu bir yasam icin yurdunu terk ediyor veya terk etmek zorunda kaliyor. Yurdunu savas ve acliktan dolayi terke edenler huzur icin geldikleri ulkelerde dini ,rengi ve irkina hic bakmazsizin korkunc irkcilikla karsi karsiya kaliyor.Savas ve acliktan kacan insanlarin cogu ucuncu dunya ulkelerden dunyaya hukumdar olanlarin ulkesine geliyor.Yani dunyaya hukumdarlar olanlar aclik ve savaslarin sebebi oldugu bizat dunyaca bilinmekte ve dunya hukumdarlik yapan ulkelerin aydin ve bilimleri acikca hukumdar sistemlerini haksizliklarini kabul etmekte ve sert elestirmektedir.Savas ve acliktan kacan ailerin cogu panik icinde gectikleri tehlikeli yolardan belki cogu muhakak bir veya bir kac yakini kayb etmektedir.Huzur icin geldikleri ulkeye ulasayinca artik insanda yasayacak takat kalmaz yetmemis gibi ayak bastigi ulkede bir baska savasla karsilanir yani surgundeki piskolojikl tahrik ve takip devletin brokrasinda cekilmez hal ile karsilanir.Özelikle cesitli kultur ve dinlerden gelenlerin özerinde piskolojik irkci baski ut uygulanir yani ailerin son takati ve umudlari kendilerini korumasi hayal olur.Daha geldikleri gunlerde veya yalarda bir an önce "intregrasiyon" (uyum saglama)politikasini uygulamaya calisirlar ve bir an önce dunya hukumdarlarin kulturune uyum saglamalarini dayatirlar.Yani bin yilarda yasadiklari dinlerini ve kulturlerinden uzaklasip dunya hukumdarlar kulturlerine bir an önce uyum saglamalrini dayatmalari bana gerideki " Baskan Apo " nun BEKAA daki gerila Akademisini hatirlatiyor. Apo Bekaa daki Akademi denilen yerde ders verirken gerila uyelerine " PKK ye gelen kisi direk PKK lidir.PKK den ayrilis olmaz .Ayrilmak istenen kisiler direk fiziki olarak imha edereiz.PKK de bir saat bir haftadir,bir gun bir yildir ve bir hafta on yildir.On yil icinde PKK yi anlamayani canli yasatmayiz" diye gerila uyelerini resmen acikca ölumle tehdit ediyordu. Bu tehditlerden bir kac gun sonra PKK nin gerila yasamina istenilen bicimde uyum saglamayanlar tutuklanir ve sahte senaryolarla "ajan" oldugunu iskence ile kabul edilip tum Akademi yapisinda resmen bir kac önce yoldas olan kisi veya kisiler infaz edilirdi.Avrupalarda ayni beyin ile ulkelerine savas ve acliktan kacip gelen göcmenleri Intregrasiyon-uyum saglamayi bilmiyenleri aileri dagitmak icin ve zorunlu insani sosiyal iliskiden uzak ve birbirilerile dahi sosiyal iliskiyi sevmiyen avrupali ile dört tarafi kapali dikilmis hendekli yerden avrupali ile iliskiye zorlamasi Bekaa daki Apo fikirine hicte zit degil.Göcmenlerin bazilari Avrupali olma calismlarinda yanlizliga girip kendini kisa bir sure ya intihara yada uyuturucu bagimligina veriyor.Sosiyal iliskiye alisik göcmen intregrasiyon-uyum saglama girisimlerinde kendini yanlizlik icinde dayanamayip akil hastahanelere uye oluyor Avrupali gibi.Yada Avrupali aile icinde sosiyal ve okul kurumlarini kulanip celiskiler yaratarak cocuklarina el konulur yani daha rahat ve hizli asimlasiyon politikasinda cocuklari gecirmek icin cocuk yapmasini sevmiyen fakat yoksul ulkelerinde veya ulkesine savastan kacan göcmenlerin cocuklari elerinde alip evlatlik icin verilir köpek yavrulari gibi. Irkcilik aslinda ne dini var nede mileti var, cahaletligin dayatigi körbeyin ve dusunce tarz insan sevgisinden insani uzak tutar.sana yasadigim konuyu aktariyorum. Bundan tahminen 7 yil önce asli D.Bakirli ermeni ,Midyatli suryani olan arkadaslarimla Isvec e komsu olan Finlandiya ulkesine Feribotla seyhate cikmistik.Arkadaslarim pek tahsili olmadiklari gibi direk D.Bakir ve Mardin-Midyat köy yasamindan 30 yil önce Isvec e yerlesmislerdi.Genelde köylu yasaminda gelen ucuncu dunya ulkelerin yetiskin insanlari tahsile fazla önem vermedikleri icin direk agir is veya resturang islerinde kendilerine is bulurlar.Ermeni ve Suryani arkadaslarim konumuda buydu ve onlari Isvec e geldigim yilarda tanirim yani uzun yilar tanirim Eremeni ve Suryani arkadaslarimi.Genelde bu tur branslarda calisanlarin cogu irkcilik ve toplumsal olaylarda habersizdirler ve kendilerini nasil savunacaklarini bilmezler irkcilikla karsi karsiya geldiklerinde. Biri Ermeni-Hiristiyan Anadolu-kurdistan,ikincisi Asuri-Hiristiyan Anadolu-Kurdistan ve ben musluman Kurdistan-Anadolu olarak uc arkadasla samimi bir kava icinde yolculugumuz nesesile oturdugumuz masada sohbete dalmistik.Tam bu dönemlerde tum Avrupa da 11 eylul saldirisindan dolayi muslumanlara karsi Isvec tede antipropagandalar vardi ve Özelilede sahibsiz bir milet kurd insani Isvec basinlari "namus suclulari kurd" ismini telafuz ederek din alemin "seytani" taslar gibi Isveclide kurdu kendi ulkesinde seytan gibi tasliyordu ve hic bir kurd kendini kurd olarak okul.is alanda ,kahfe,sokak,cadelerde acikca söyliyemiyordu islenen bir iki kadin cinayetinden. Hergun cesitli milet ve isvec erkeklerin kadin cinayetleri isleyip basinlarda sadece satir arasinda irki ve cinsi verilmeden " bir kadin ve dostu eski erkegi veya kocasi tarafindan ölduruldu" sözu disinda haber olmazken kurdlerin yilarca önce islenen iki kadin cinayeti yilarca eski Isvec basbakanlarinda OLOF Palme cinayeti gibi "katil kurd" ve "namus katili kurd" haberleri basinlarada baslik tasirdi.Halbuki namus cinayetleri dunyanin yer yuzunu gezerken var olduguna sahit olmustum.Yani namus cinayetleri dunyanin 7 kitasinda mevcutur ama sanki yanliz kurd isi oldugunu lanse edilmisti ve edliyor dahada.Dunya ya hukumdar olanlarin kirli politiklari geregi bu senaryolar basinlarinda yazdirtip brokrasilerinde ve halkin karsisinda kurd artik yeryuzun en sevilmez insani oluvermisti.Isvec te bayagi yasamin her alaninda Isvec li ile bir kurdun diyalogi kurds mahkeme ediliyorudu.Bu konuyu ermeni ve asuru arkadaslarimla sohbet ediyor ve Isvec ile polemige veya irkcilarla sorunumuz olamamsi icin arkadaslara kendimizin aslini konustuigumuz Isvec liye anlatmamamizi tavsiye ettim ama arkadaslarim fazla Isvecli ile sosiyal iliskide olmadiklari icin olup bitenleri kavramis olmadiklari icin kendilerin hiristiyan olduklarini Isvec liye söyleyip herhangi sorun onlar icin olmiyacagini söyleyince ben konuyu kapatim fakat onlara kendim Isvec li ile diyaligumda sapancayi bildigim icin Kubali oldugumu tanitip Palme katili veya kadin katili kurd tartismalarindan ve hakaretlerinden kendimi uzak tutugumu söyleyince arkadaslarim bana hak vermislerdi.Tam bu sirada asamiza cok yakin uc hanimefendiye benzer bayan Isvec li oturduklarini görduk.Arkadaslarim hanimefendi Isvecli bayanlari görumce bayanlara selam verip masamiza oturmalarini davet ettiklerinde Isvecli bayanlarda masamiza gelip oturmuslardi. Iki arkadas hemen bayanlarla kaynasip sohbete dalmalarina ben ise dinlemeyi tercih etmistim.Bayanlarin bizlerin irkini sorunca ben onlara hemen Kuba asli oldugumu söyledim ve kadinlarin sevecen yuzlerini iki kez sevindirmistim.Ermeni ve Asuri arkadaslarim ise kendilerin Hiristiyan olduklarini ama geldikleri ulke Turkiye oldugunu söyleyince bayanlarin yuzleri burustuklarina gördum.Ardinda hemen bayanlar basinlarinda cikan haberlerin etkisinde arkadaslara "siz muslumanlar neden namus icin kadin ölduruyorsunuz ? " sorusuna ben sesiz kalmayi yeglerken arkadaslarim gulumseyerek bayanlara hiristiyan olduklarini ve musluman olmadiklarini söylemelerine bayanlar arkadaslarimin sözlerini cidiye almamislardi.Bayanlar tekrar arkadaslarima dönerek "Siz aslen Turkiye densiniz ve Turkiye musluman bir ulke kadinlar özgur degil" sorularina arkadaslarimin tekrar kendilerini savunmalari icin musluman olmadiklarini ve Hiristiyan olduklarini söylemelerine ragmen bayanlara cidi gelmemisti arkadaslarin sözleri. Bayanlar bana dönup beni arkadaslarima isaret ederek " Bak arkadasiniz hal ve hareketinde Hiristiyan oldugu beli oluyor cunku Kubali o ve arkadasinizin biz bayanlara karsi daha nazik ama siz muslumanlar konusma tarzinizda hemen beli oluyor " sözlerine benim artik dayanacak halim kalmayip bayanlara dönup arkadaslarimi hem savunup hem muslumanlara karsi gelisen irkciligi teshir etmem icin bayanlara "Siz hiristiyan falan degilsiniz.Siz Avrupalilar hiz Orta Dogu halklarin dini kendi cikarlariniz icin kulaniyorsunuz.Sizde hiristiyan kulturu ve yasam bicimi yok.Olmus olsaydi insanlari musluman ve hiristiyan diye ayrimi yapmazdiniz. Kaldiki ben aslen ve öz olarak bir muslumanim ve arkadaslarim ise siz Avrupalar gibi sahte Hiristiyanlar degil , Hz Isa nin öz miletinde olan arkadaslarim gercek hiristiyanlardir ve ben Kubali falan degilim terbiyesiz cahilinizin getirdigi irkciliktan dolayi kurdlugumu Kubali olarak size tanitirdim " deyip arkadaslarimla masadan uzaklasip baska masaya oturmustuk. Bu olayda arkadaslarima biz Orta Dogu da gelenlerin dinimizin ve miletimizin ayri olmasina ragmen aramizda kultur ,dusunce ve yasam bicimizin ayni olduguna sahit oldugumuzu söylemis ve birlikte sahit olmustuk olaya. Bu tur olaylari yeryuzun her karic metresinde insanlarin cahaletligi yuzunde irkci kisilikli önyargilarina dayanarak zulumlarina sahit oldum.Buna benzer binlerce örnek verebilirim ama son olarak Panama da Lubnanli-Hiristiyan arkadasimla bir kasbada kaliyorduk.Kendimi Kubali olarak tanistirmistim kasabadakilerine ve arkadasimda Lubnanli olarak kendini tanistirmisti hemde hiristiyan olarak ama Lubnan arkadasim Latin Amerika da her kösesinde oldugu gibi her ailenin bir bagli oldugu kilise ve hiristiyan olmalari fakat cahaletligin getirdigi anlayisla kasaba halki Lubnanli arkadasima musluman diye sözlu hakaret surekli bulunuyorlardi .Arkasim her kadar Hiristiyan oldugunu söyliyorsada kasabadakilere inandirici gelmisyordu ama benim hiristiyan olduguma resmen inanmislardi musluman olmama ragmen. Ya Kardesim,cahaletliktir insanligin ve doganin bas dusmani.

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.