Skip to main content
Submitted by Aso. Zagrosi. on 20 May 2009

Kürd ve Asuri ilişkilerilerine dair tartışmaya küçük bir katkı(1)
Gönderen: admin (IP Kaydedildi)
Tarih: 20 May, 2009 16:16

Kürd ve Asuri ilişkilerilerine dair tartışmaya küçük bir katkı(1)

Aso Zagrosi

Son günlerde Kürdistan Forum'da Simko, Asuriler ve Kürdler arasındaki ilişkiler konusunda çeşitli arkadaşlar arasında bir tartışma yapılıyor.
Ben şahsen bu tartışmaları olumlu buluyorum. Çünkü Kürdlerin tarihine dair olumlu veya olumsuz her şeyin tartışılmasından yanayım.
Ancak biz buna benzer tartışmalarla tarihimizin karanlıkta kalan sayfalarını gün ışığına çıkarabiliriz.
Şunuda ifade etmek isterimki bazı arkadaşların bu tip tartışmaları kişiselleştirmeleri ve uygun olmayan hitap tarzları tartışmaları derinleştirilmeden bitirilmesine neden oluyor.
Küfür ve hakaretlerle atbaşı giden hiç bir tartışmada ciddi bir sonuç çıkmaz. Bu konuyu tartışan arkadaşların ciddi siyasal , tarihsel ve kültürel birikimleri var. Ne yazık ki her seferinde tartışmalar çıkmaz sokaklara itiliyor.
Ben daha önce bu tartışmaya bazı katkılar sunmak isterdim. Fakat daha önceden açıkladığım bir gerekçeden dolayı doğru dürüst yazamıyorum.
Herhalde yakında bu atıl durumdan kurtulurum.
Şimdi konumuza gelelim.
Aslında arkadaşların üzerinde yoğunlaştığı dönem Birinci Dünya Savaşı sırasında/sonrasında Kürd-Asuri-Keldani-Suryani ilişkileri ve aktüel olarak Musul ovasında düşünülen “otonom“ yada “bağımsız“ Asuri-Keldani-Suryani siyasal yapılanmasıdır.
Bu tartışmanın sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için konuya dair tüm belgelerin ortaya konulmsası gerekir.
Fakat ne yazık ki bugüne kadar sözkonusu sürece dair ciddi bir akademik çalışma yapılmış değildir. ( En azında bu biz Kuzey Kürdleri için geçerlidir)
Kürdlerin tarihine ilişkin akademik eser veren yabancı ve yerli yazarların bir çoğu eserlerinde kısa bir şekilde Kürd-Asuri ilişkilerine değinmişlerdir. Özellikle Simko'nun Marşimon'u öldürme meselesine vurgu yapmışlardır.
Fakat bugünü kadar Birinci Dünya Savaşı sırasında Kürd ve Asuri ilişkilerini konu alan akademik bir çalışma yapılmamıştır.
Daha açık ifade etmek gerekirse, Birinci Dünya Savaşı öncesi/esnasında ve sonrasında bölgede hangi taş kaldırılsa Simko var. Türkler ve Simko, Farslar ve Simko, İngilizler ve Simko, Ruslar ve Simko, Asuriler ve Simko, Güney Kürdistan ve Simko, Kuzey Kürdistan ve Simko gibi anabaşlıklar altında bir çok eser ortaya çıkarılabilinirdi.
Binlerce belgeye rağmen, bugün biz Kuzey Kürdlerin elinde Simko'yu konu alan bir akademik çalışma yok.
Durum bu olunca elbette Asuri-Kürd-Simko ilişkileri ele alındığı zaman bir yerlere gelir tıkanır.
Bu konuda elimde olan bazı belgeleri aktarmaya çalışacağım.

Birinci Belge: Bu belgenin kaynağı Mustafa Paşa Yamulkidir, yani Türklerin “Nemrut Mustafa“ dedikleri Mustafa Kemal'ı idama mahkum eden değerli Kürd şahsiyeti..
Mustafa Paşa yamulki Kemalisteerin başarılı olmasından sonra İstanbul'u terkederek Bağdat'ta gidiyor. İngiliz hükümeti Bağdat'tan ayrılmasını istemiyor. Bir nevi gözaltındadır. Mustafa Paşa Yamulki İngiliz yetkililerine Suleymaniye'ye gitmek için başvuruyor. Onlarda Suleymaniye'yi terketmemek şartıyla izin veriyorlar.. Mustafa Paşa Yamulki Suleymaniye'ye gittikten sonra İngilizlerden habersiz Doğu Kürdistana gidiyor ve Simko ile görüşüyor. Mustafa Paşa Yamulki Seyid Taha ile birlikte bir kaç Simko'da kalıyorlar. Bu esnada Mustafa Paşa Yamulki Simko'ya Asuriler meselesi dahil, var olan hareketin amacına dair bir dizi soru soruyor ve cevaplarını alıyor. Mustafa Paşa Yamulki geri döndükten sonra oğlu Abdulaziz Yamulki'ye yazdığı bir mektupta bu görüşmenin detaylarını anlatıyor.Bu görüşme 1921 yılında gerçekleşiyor
Fakat bu mektup İngilizlerin eline geçiyor. Britanya'nın Irak sorumlusu Cox Britanya Dışişler Bakanı Wilson Çorçil'e bu mektubu Kürdçe'den İngilizçeye çevirerek 20 Ocak 1922'de gönderiyor. (Bu mektubun orjinalını görmek istiyenler İngiliz Dışişler Bakanlığı arşivinde C.O.730/19.5529.NO:27-34 yada Mamosteyi Kurd adlı derginin 26.sayısında okuyabilirler)
Ben burada mektubun tümünü değil, Mustafa Paşa Yamulki'nin Simko'ya Marşimonun öldürülmesi üzerine sorduğu 4.sorunun cevabını aktaracağım:

“Mustafa Paşa Yamulki: Asurilerle ilişkilerinizin bozulması ve savaşmanızın nedeni neydi? Rıca ederim bana söyle Marşimon barışçıl bir adamdı ve Kürd dostuydu niçin öldürüldü?
Simko: Kuşkusuz Türkler ve Rusların Birinci Dünya Savaşı sırasında Kürdlere ne yaptıklarını biliyorsun. Şimdi sana Marşimon'u niçin öldürüldüğü açık bir şekilde anlatacağım. Türkler ve Ermeniler arasında Kuzey Kürdistan'da yaşanan olaylar esnasında Asuriler Ermenilerin saflarında yer aldılar ve onlara yardım ettiler. Rus Devriminden sonra Ruslar ordularını Mahabad ve Urmiye'den çektiler. Büyük bir silah ve cephane geride bıraktılar. Bunların içinde toplar, makineli tüfenkler ve diğer silahlar vardı. Bunların hepsini Asurilere bıraktılar. Bazı Rus Subayları(Beyaz Ruslar), Asuriler ve bazı Avrupalı yetkililer biliyorlardı ki, İran iktidar boşluğundan ve imkansızlıklardan dolayı kendisini savunamaz. Bundan dolayı Asuri silahlı yapılamaları bu fırsatı kaçırmak istemiyerek Ermeni, Türk ve Farslar arasında önemli bir bölge olan Azerbeycanı almak istediler.
Asuriler Farslara karşı başarı elde ederek bağımsızlık çağrılarını yaptılar. Asuriler birlikte İran'nın içlerine saldırmak için benden yardım istediler. Bende yardım sözü verdim. Fakat, İranlılar Asurilerin benden yardım talebinde bulunduklarını hemen duymuşlardı. İran temsilcisi yanıma gelerek Asurileri desteklememi istedi. Buna karşılık bana iyi bazı vaadlerde bulundular. Ben Asurilerin Kürdistan'ı denetimleri altına alacakları ve işgal edecekleri niyetinde olduklarını bildiğimden dolayı Marşimon'u öldürdüm. İranlılar verdikleri sözlerinden caydılar. Bundan dolayı ben İranlılara saldırdım ve Urmiye'yi aldım ve oraya yetkililerimi atadım“ diyor.

Devam edecek
Aso Zagrosi

Mustafa Paşa Yamulki Kimdir?/Kamuran Melikendi Kamuran Melikendi 1991 Büyük Raperinden sonra Güney Kürdistanin Suleymaniye sehrinde Kürdistan Cephesinin halka yönelik yaptigi ilk mitingde bizden bir arkadas yürüyüs esnasinda Mustafa Pasa Yamulkinin asagidaki dörtlügünü okumustu: Etirsim ey watan bimrim, nebînim baxtîyarî to, Binivîsin ba le ser qebrim, watan xemgîn û min xemgîn... O esnada Mustafa Pasa Yamulkinin kücük torunu olan genc bir kizda gösterideydi... Genc kiz arkadaslara yaklasarak: Ben M. Pasa Yamulkinin kücük torunuyum demisti... Bu tesadufi durum bizimle bu aile arasinda, yeni bir iliskinin baslangici oldu... Mustafa Pasa Yamulki yada Türklerin Nemrut Mustafa dedigi Kürd saysiyeti kimdir? Mustafa Pasa Yamulki, 25 Ocak 1866 yilinda Güney Kürdistanin Suleymaniye sehrinde aydin bir Kürd ailesinin cocugu olarak dünyaya geldi... Mustafa Pasa Yamulkinin ailesi meshur Kürd asireti Bilbaslara bagliydilar. Mustafa Pasa Yamulki, 3 Mayis 1888 yilinda Huseyin Pasanin kizi ve Said Pasanin bacisi Safiye Hanim Handanzadeyle Istanbulda evlendi.. Mustafa Pasa Yamulki ve esinin biri oglan ve 3 kizlari vardi.. Albay Aziz Yamulki, 1982de Bagdatta öldü.... Zehra Yamulki, Izzet Begi Cafla evlendi ve 1972de Bagdatta öldü.. Dr.Anyom Yamulki, 1968 yilinda Pariste öldü.. Ve Meliha Yamulki.... Mustafa Pasa Yamulki döneminde halkin bir büyük cogunlugu okuma ve yazma bilmezdi.. Buna ragmen Mustafa Pasa Yamulki, cok yüksek bir egitim alarak ve bir cok askeri tecrube ve ünvanlari kendisinde toparlanmis bir Kürd saysiyetiydi.. Mustafa Pasa Yamulki, ilk okulunu Suleymaniye Medreselerinde okudu. Said Huseyin Camisinde Mola Fedah ve Mola Irfan tarafinda egitildi.. Daha sonra o, Bagdatta bulunan Rustiye El Askeri olarak adlandirilan askeri okuluna girdi... Belli bir dönem sonra kaydi Istanbulda bulunan Harp Medresesine alindi.. Mustafa Pasa Yamulki, Osmanli Devletinin Baskenti olan Istanbulda yüksek egitim yapma ve entelektüel cevrelerle iliski kurma olanagina kavustu... Mustafa Pasa Yamulki, Kürdce, Türkce, Arapca ve Farsca dillerini biliyordu.. Mustafa Pasa Yamulki 1888 yilinda askeri egitimini bitirdikten sonra sirasiyla 1888 yilinda Hicazda, 1893 tarinde Xoy, Urmiye ve Sanandajda, 1899 yilinda Bagdatta, 1904 tarinde Iran ve Osmanli sinirinda ve 1908de Ankarada farkli kademelerde bir dizi üst görevleri üstlendi ve gerceklestirdi.. Daha sonralari 1909 yilinda Bagdat ve Azerbeycanda üst askeri görevlerde bulundu... 1991 yilinda 5.ci Osmanli Ordusunu yönetti... 1917 yilinda Bagdatta bulunan Osmanli güclerinin basina atandi.. 3 Aralik 1918de Sivas bölgesindeki Osmanli askeri güclerinin basina getirildi.. Ayrica Mustafa Pasa Yamulki, siirde yazardi... Siir kitabi ölümünden sonra 1956 yillinda Bagdatta basildi... Birinci Dünya savasindan sonra Istanbul Hükümeti Mustafa Pasa Yamulkiyi Atatürk, Fevzi Cakmak, Hüseyin Rauf Bey, Fuad Pasa ve daha baskalarinin da yargilandigi Askeri Mahkemenin basina getirdi...20 Nisan 1920de Mustafa Pasa Yamulki giyabinda bu yukarida isimlerini andigim tüm cevrelere ölüm cezasini verdi... Bundan dolayidir ki, kemalistler Mustafa Pasa Yamulkiden nefret ederler ve kendisini Nemrut Mustafa diye adlandiriyorlar.. Kemalistlerin zaferinden sonra, 17 Haziran 1921de Mustafa Pasa Yamulki Güney Kürdistana döndü ve Kürdistan Krali Seyh Mahmud önderligindeki Kürdistan Devrimine katildi.. 10 Ekim 1921de Suleymaniye sehrinin Baskent oldugu Kürdistan Hükümeti kuruldu.. Seyh Mahmud Berzenci kendisini Kürdistan krali ilan ederek Hükümetini deklere etti.. Kürdistan Hükümet kabinesi: Basbakan: Seyh Qadir Hefid(Seyh Mahmudun kardesi) Maliye Bakani: Abdulkerim Alaka Adelet Bakani: Haci Mela Said Kerkûki, Calisma Bakani: Heme Abdullah Aga, Egitim Bakani: Mustafa Pasa Yamulki, Icisler Bakani: Seyh Muhamed Garib, Savunma Bakani(o dönem Kürd Ordusu, Kürd Ulusal Ordusu diye adlandiriyordu) Zeki Sahipqiran vs.... Mustafa Pasanin kardesi, Sadik Qadiri ise savunma bakanliginda genel müfetis idi... Seyh Mahmudun Maliye Bakani ise hiristiyan biriydi... Buda Kürdistan toplumunun cok renkli yapilanmasinin Hükümette yansimasinin bir bicimiydi... 21 Temmuz 1922 tarihinde Kürdistan aydinlari ve ileri gelen saysiyetleri Mustafa Pasa Yamulki Baskanliginda Suleymaniyede Kürdistan Cemiyeti kurdu.. Kürdistan Cemiyetinin kurucu üyelerinden bazilari: Ahmed Behcet Efendi, Ali Efendi Bapîr Aga, Faik Arif Bey, Haci Aga Fetullah, Idham Yuzbasi, Refiq Hilmi Bey, Salih Kaftan, Sêyh Muhamed Gulan, Sukri Alaka(hiristiyan) Tefik Bey..... Kürdistan Cemiyetinin esas amaci Seyh Mahmud Hükümetini desteklemek ve bagimsiz Kürdistan devletini kurmakti.. 2 Agustos 1922de Kürdce, Türkce ve Farsca Bangi Kurdistan adli bir gazete cikarildi.. Seyh Mahmud Kraligi yikildiktan sonra Yamulki yine basin faaliyetlerini sürdürdü. 1 Ekim 1924de Kurdistan Cemiyeti Milletler Cemiyetine bir mektup yazarak Türklerin Musul Vilayeti üzerine hak talep etme ve Türk devletinin Kuzey Kürdistanlilara karsi yaklasimini protesto etmisti.... Güney Kürdistana bir cok Kürd yurtsever kadrolarinin yigilmasi ve Kürdlerin kendi bagimsiz devletlerini kurma girisimleri kemalistlerin korkulu ruyasi haline gelmisti.. Atatürkün Ocak 1923 tarihinde Musul Meselesinin önemine deginirken söyledigi asagidaki sözler, var olan korkuyu acik bir sekilde ortaya koyuyor: Musul bizim icin cok önemlidir.. Birincisi, Musulda sinirsiz servet olusturan petrol kaynaklari vardir.. Ikincisi, onun kadar önemli olan Kürdlük sorunudur. Ingilizler orda bir Kürd hükümeti kurmak istiyorlar.. Bunu yaparlarsa, bu düsünce bizim sinirlarimiz icindeki Kürdlere de yayilir. Buna engel olmak icin siniri güneyden gecirmek gerekir O günden bugüne kadar Türkiyede pek degisen bir sey yok....Yine Kürdfobisi devam ediyor.. Not: Bu yaziyi Dr. Rebwar Fedahin Mustafa Pasa Yamulkiye ilskin kaleme aldigi makaleden derledim.. [email protected]

Gozlemci (not verified)

Thu, 2009-05-21 11:37

tartismanin temelinde mesnetsiz bir idda yatiyor: asuri(veya suryani) kurd ilsikileri yeterince incelenmemis (yani dogrusu egrisi pek bilinmeyen) bir mevzu iken ortaya bold iddalar ile tez atinca bu tezin ardindaki kanitin kaynagin talep edilmesi MESRU bir durumdur. tartismalarda kisilestirme ve hakaretin baslamasi ve adresi iyi konulmali. adres iyi belirlenmeyince butun elestiri ortaya sunulmus oluor ki bu belki diplomatik-siyasi bir tarz olareak kabuledilebilir bir tavir ama aydin tavri degil. gelelim mevzuya asurlilerin ingilizlrce bagimsiz bir devlet kurma sozuyla desteklendigi tezi bugun icin gecerli mi? bana gore ortda bu tezi destekleyecek en ufak bir belge olmadigi gibi, bunu ima eden gostergeler de yok. paranoya kacilimaz biir insani durum ancak bunu topluma komplo teorileri ile kanitsiz bicimde yaymak, fikir ifade etme ozgurlugunun sinirlarini zorluyor. nicin? cunku gecmis ve bugunune bakildiginda her hangi bir teze iman edip hayatini koyma egilimi yuksek olan toplumlarda bu tur tezlerin yaratacgi sonuclar onemlidir. bu acidan tartismanin daha dogru duzgun yapilmasi ve ucar gocer dedikodu ve paranoya ile beslenen dusuncelerin ayiklanmasi gerekir. asurilerin gecmiste ingilizlerce ne olcude desteklendigine dair canbeg bir kaynaktan bahsetti (Susan Meiselas- Kurdistan in the shadow of history, Random Hause, New York) bu kitapta iki ayri yerde ve ayni yazarin (Martin van Bruinessen) degindigi bu mevzu aynen su bicimlerde geciyor: (sayfa 152, 3 paragrafin sonlarina dogru) "But after the king`s death in 1933, the balance was lost. His son Gazi won the sympathy of Arap nationalist by brutally repressing a revolt by the Nestorian Assyrian, another nation to whom the British had once promised a state of their own" (kaba tercume: kralin (Faisal) 1933 de olumunden sonra, Gazi arap milyetcilerinin sempatisini kazandi ve bir vakitler Britishlrece kandilerine ait bir devlet icin desteklenen nasturi assurilerin isyaninin acimasizca bastirdi) simdi gene MvB den ayni kitapta ayni konu uzerine baska bir aktarma geciyorum: sayfa 96 2. ve 3 . paragraflar " soon after the outbreak of the First World War in 1914, the Nestorian Christians of Hakkari fled the Ottoman Empire to the relative safety of Urmia, where there already was a Nestorian community and where the Russian extended them protection. In the wake of their own revolution, the Russian troops left Iran, leaving a power vacuum that Simko attempted to fill. The Nestorians, whom the British were trying to weld into an anti-Ottoman fighting force, apparently intended to carve out an independent state for themselves in the Urmia region. This brought them into a direct conflict of interest with Simko, who by then combined his role as a traditional warlord with Kurdish nationalist aspriations, and successfully united numerous tribes under his command." (kaba tercume: 1914 de birici dunya savasi baslayinca, hakkarili nestorian hiristiyanlar osmanli bolgesinden, daha onceleri de nasturi toplulugunun var oldugu ve rusyanin onlara koruma imkani sundugu goreceli emniyetli urmiye bolgesine goctuler.Ruslar iran dan cekilince ortaya cikan otorite boslugunu Siimko doldurmaya giristi. Britishler tarafindan anti-osmanli savas gucu olarak orgutlenmeye cabalanan Nasturiler, urminye bolgesinde kendileri icin br bagimsiz devlet yaratma niyetinde idiler. Bu niyet onlar ile Simko nun cikarlarinin catismasina yol acti. Simko, gelenksel bir savas lordu ozelliklerini (warlord un turkce tam karsilgi yok gibi, mutegallibe(usurper) desek tam olmuyor, ancak ingizlicede "derogatory"/kucultucu asagilayici, kotu anlamlarda kullanildigi kesin)Kurd milyetci emelleri/talepleri ile birlsetirerek, onemlli miktarda kabileyi/asireti basarli bicimde kendi komutasi altinda birlestirmeyi becerdi.) simdi benim bu iki alintidan cikardigim yorumlara geliyorum. MvB nin asuri bristih iliskilerindeki iki idda teknik olarak birbirini tutmuyor. ilk aktardigim idda da britishlerin asurilere bir devlet vaddi soz konusu iken, iknci aktarimdan cikan sonuc ise, britislerin asurileri sadece anti-osmanli savas gucu olarak kullanma niyeti var ,e bagimsiz devlet olma egilimi asurilerin kendilerine ait. simdi yapilacak is MvB ye mevzuyu yazip, her iki iddasindan hangisini hangi guvenilirlikte kaynaklara dayandirdigini sormak. ilk vakit buldugumda bunu yapacagim. etnik konfilikteler uzerine uc ciltllik kaynak aksiklopedisinde de asurilerin Britiishler tarafindan 1914 lerde "implicit veya explicit" (ima yolu ile veya sarih bicimde) (terimleri aynen orda kullaildigi gibi aktariyorum) bagimsiz devlet kurmaaya ozendirdiklerinden soz ediliyor. ancak bu kaynak da her etnik konflikte iki uc sayfa ayirna bir yuzeysel referans kaynagi (yani isin detaylarina girmeyen ve bir suru bias icerebilen yuzeysel bilgilerin yer aldigi bir kaynak). daha derine inmek gerktigi asikar. butun bunlar 1900 lerin baslari icin. o donemlerde Britishler (ve diger emperyal gucler) orta dogu hakkinda ne kadar bilgileri varsa o kadar sofistike planlara sahipler. ek olarak Susan mesielas in kitabinda W. Churcill ile Sir. Percy Cox (mesopotamia komseri) arasindaki yazismalaridan bir ornege bakmak ilginc olabilir (sayfa 80). orda Churchillin guney bati asyadaki tribal tooplumlara(afganlar ve kurdler mesela) kimyasal silah kullanmayi onerebilen bu kisinin bile turkler ve araplar arasinda bir kurd tamponu yaratma niyetini SPCox ile nasil tartistigini, ve SP.COx un lafi evirip cevirip King faysal li cozumun Britishler iicin en iyi cozum olacagini okuyabilirsiniz. Konuyu biraz dagittik ama, ilginc mevzu dagilsin; kurdlerin kendi kendilerine su soruyu sormalari gerekir nicin ingiliz gorevlisi olan Noel in gorsuleri degilde Getrude bell ve SPCox gibi kurd antipatisi izlenebilir olan kislerin gorsuleri Bristish politikasi olarak benimsendi? bu soruya disaridan cok kendi icimizden kaynaklanan cevaplar aramakda yarar var. bu illaki hatali yonetime ima degil. malzemenin o gunku halinin (kosullarin) yarattigi durum olabilir. ancak tarih veya her ne ise -tum surecler-gercekler uzerine oturur. yakistirmalar wishfull thinking denen olmayan ama arzulanan seyler uzerine degil. eger olan bitene bir anlam vermek veya olabilecekleri kestirebilmek istiyorsak adres acimasiz da olsa GERCEKLER olmali. bu perspektiften yola cikarak dun icin bile net olmayan (olmadigini idda etmiyorum, ortada boyle bir seyin olduguna dair kantinin isaretlerin supheli oldugunu tartisiyorum) British destegine bir bagismiz asuri devletini, hic bir sekilde materyalize olamayacak bugune kaydirmak ityice sacma oluyor. sacmalama hakki ifade ozgurlugune girer mi ? evet girer! ancak karsina ona sacma ve mesnetsiz diyecek ve kanit kaynak isteyecek gorusler ciktiginda bu gorusleri kemali affiyetle kabul etme sorumlugu da olmak zorunda. ozgurluk ile sorumluluk birlikte kullanilmasi gereken seyler. bunu hatirlamayanlara hatirlatmak gerekir. sonuc: bugun bolgede yeni bir israil yaratmak icin asurilerin secildigi tezi bu tezi, berzan boti adli bir kurdun kendi inisiyatifi ile yaptigi bir girisime sinirlenip, budan kalkip, ciddi kaniti kaynagi birakalim basit bir isaretin bile varligi supheli bir komplo ile ise isveci almanya yi ingiltereyi bulastiran bir hipotez neresinden tutulup savunulacak? bu soru mesru bir sorudur. hosa gitsin gitmesin ortak mekanlarda sorulacaktir. asurilerin bolgede kalan nufusunu birakin tum dunyadaki nufuslari konumlari kapasiteleri itibari ile, sadece teknik acidan bile baksak boyle bir role uygun olmadiklari asikar iken bu soz konuusu uluslarin kararvericilerinin dupeduz aklini yitirmis kisilerden olsutugunu ima etmek anlamina gelir. asurileri en fazla kurdlerin bolgede ayri bir devlet kurma planlarini frenlemek iicin kullanilmasi soz konusu olabilir ki bunun gerceklikle alakasini kurmam mumkun( boyle bir sey var diye yazmiyorum-yani ortama kosullara durumlara isaretlere bakinca mantiken boyle bir niyet plan olabilir diyorum- olabilir diye olmus veya olacak demek de degil, gene kaniti mesneti bulmak zorunlugu var). tamam tartismak aklida fikirde dagarcikta ne varsa bunlari paylasmak iyi filan da, nerye kadar? bunun karsi tezi sorusu suphesi olmayacak mi? asagida zincire bakin? bu tartisma mesru supheler ve sorulara ve kaynak talebi ile basladi. nerye geldi? kim getirdi nasil getirdi? sorunun adresini net koymayanlarin-koyamayanlarinda bu mezbelelikte payi olmali. kurdler eger bir devlet veya fedarasyon artik kapasitleri ve yetenekleri neyi nerya kadar kaldiracaksa kurmaya niyetli iseler suc ve ceza mevzusuna da kafa yormak zorundadir. ahlak elastiki bir mevzu oldugu icin onun simdilik bir yana birakiyorum(bu bile aslinda agir bir itiraf)-buralari ileride kurma niyetinde oldgumuz STATumuze pilot mekanlar gibi. burda aklina esan aklina estigi gibi mesru/kabuledilebilir azginlik sinirlarini asip saga sola asli astari bolmayan dedikodulari-palavralari-yakistirmalari asinca "suc ve ceza" nerde duracak? proto hukuk yaratmayan mekanlarin ileride hukuk yaratma ihtimali nedir? bu sorular da newroz idarecilerine. usul uzerine cok yazilmasi gerek-bunu vakit buldugumda burda veya baska bir yerde de olabiliri yapacagim. ayrica bilim ile bilgi ile pseudo-bilgi yi birbirineden iyi ayirmak gerekir. her seye bilimi katma zorunlugu yok abcak katilmasi gereken yerlede bu is kabul edilmis bicimleri ile yapilmak zorunda. bu bicime itiraz varsa bunun da yolu gene bilimin kendi cercevesinde sonuna kadar aciktir. o mekan da aynen insani diger ortamlar kadar garip, hatali, yanlis seyler icerir. ancak bir avantaji vardir ki diger platformlara kiyasla kendi hatasini yanlisini bulacak ic dizgeye sahip tek platformudur. bunlari da benden bir tezin YANLISLANAbilirligine fokus oldugum icin -dogrulanabilirlik talebinde bulunanlara yaziyorum(iki katilmci idi-mahlaslarini hatirlamiyorum). sadece Karl Poper a bakmalarini onermekle yetinecegim. acik soyluyeyeim armut pis agzima dus tarzina fazlasiya alismis bir cogunlugun zahmet edip KP ye yanlislanabilirlik yaklasima bakacagini dusunmuyorum. bunlarai yuzeysel de olsa yazinca da hemen "ukala" sifati cephaneden cikiveriyor(garip bicimde hakaret olarak kullanilan bu sozcuk aslinda gercek anlami itibari ile iltifattir). cakil taslarini siralamak, luzumsuz yazilim suslemeleri ile bunlari yorumlamak. olmayan baglantilari kanitsiz isaretsiz ustelik de mutlak ifadelerle yazmak. spekulatif bir yaziya uygun supheye acik formulasyonlar duruken kestrip tamak-butun bunlar pseudo-bilgi sacma anlamina gelir. cocuklarinizin onune hanginiz kokmus bayatlamis bakteri buyumus yemegi koymak istersiniz? toplumun zihin sagligi icin liberal kontrol elzemdir. yaptigim budur! begenilsin begenilmesin bu isi orda burda surda surdurmeye devam edecegimi ilan edeyim. kotu beslenen ne olur? turkiyeye bakin ne oldugunun kallavi bir ornegini goreceksiniz.

Silvan, Meyafarqin.... Nereden Nereye? R.Rodaro Sevgili Silvan Farqini, sevgili HeK'in ekoloji üzerine tartışmalarına bağlı olarak kendi bölgesi olan Silvan'ın doğasını anlatırken, bir şeyler de beni daha da Silvan'ın geçmişlerine götürdü.. Merwani Kürd Devletinin (983-1085) başkenti Meyafarqine, Bzansların Martyropolisine yanı bugün Amed'in kazası olan Silvan'ın 1000 yıl öncesine bir kısa yürüyüşe çıktım.. Meyafarqin bugünkü Silvan ile kıyaslanacak gibi değil... Silvan esir, Silvan aç, Silvan'ın doğası tahrip edilmiş ve Silvan'lılar tarihi şehirlerini ya ekmek kavgası yüzünden yada sömürgeci TC'nin baskı ve terörü yüzünden terkettiler ve hâlâ da terkediyorlar.. Meyafarqîn başkaydı... Meyafarqîn, Abasi, Fatimi ve Bizans Bermuda Şeytan(Êzidi kardeşlerim beni afetsinler) üçgeninin tam ortasında Kürd'ün özgür diyarıydı.. Meyafarqin, Merwani Kürd devletinin başkenti olduğu zaman, Merwanileri Arzan, Hasankeyf, Xelat, Malazgirt, Erciş, Nusaybin, Cizre, Urfa ve Musul'a kadar tüm bölgeleri kontrolleri altında bulunduruyorlardı.. Bazen bu bu bölgelerin biri yada diğeri onların denetiminde çıksa dahi, ama her zaman Merwanilerin magnetik alanı içindeydiler.. Sevgili HeK, Kurdoyi ve Fariqini ekoloji ve çevre üzerine düşüncelerini okuyucularla paylaşırken bende Meyafarqin'in siyasi, dinsel ve etniksel çoğrafyasının “ekolojisine“ değineceğim.. Sömürgeciler sadece Kürdistan'ın ekolojik coğrafyasını tahrip etmediler, onlar aynı zamanda Kürdistan'ın etnik ve dinsel çeşitliğinide yok ettiler.. Nasıl bugün Kürdistan'da bir çok bitki yok olmuşsa, bir çok etnik ve dinsel yapılamada yok oldu.. Acaba Kürdlerin devlet sahibi olduğu Meyafarqin'in Merwanilerin başkenti olduğu dönem Kürdlerin diğer dinsel ve etniksel yapılara karşı yaklaşımı neydi? Merwani Kürd devleti döneminde yada yakın yüzyıllarda yaşıyan bir çok tarihçi Meyafarqin uygarlığındından söz etmiştir.. Meyafarqin Tarihine ilişkin şimdiye kadar elimizde sayın M.E. Bozarslan'ın Arapça'dan çevirdiği İbn al-Azrak al-Fariqi'nin çalışması var.. Ama, ne yazık ki bu kitap da tümden çevrilmiş değil.... İbn al-Azrak al-Fariqi'nin çalışması dışında Meyafarqini ve krallarını anlatan bir çok tarihçi vardır... Bir çokları aynı dönemde yaşamış ve Meyafarqine giderek gelişmeleri yakından görmüşler... Bunlardan biri Asuri asılı Nusaybin Başpiskoposu Nusaybinli Elie dir.. Cizre Kürdlerinden İbni El Esiri'de Merwani Kürd devletinden geniş geniş söz etmektedir... Suriyeli Michel, bir çok Ermeni, Bizans, Arap ve Fars tarihçisi Merwani Kürd devletinden söz etmekteler... Ben burada iki Asuri asılı tarihçi olan Nusaybinli Elie ve Suriyeli Michel'in Merwani Kürd devletinin hakkında yazdıkları bazı şeyleri aktarmakla yetineceğim.. Nusaybinli Elie(975- 1046) yılları arasında yaşamış ve Merwani Kürd devletinin oluşumu ve gelişim sürecinin doğrudan tanıklarındından biridir.(İlginç bir yaşamı var, konumuz dışında olduğundan geçiyorum) Nusaybinli Elie, bir çok eser vermiştir.. Kürd tarihi açısından bunlardan en önemlisi “La Chronographie d'Elie bar-Sinaya, Metropolitain de Nisibe, edition et traduction, J. Delaporte, Paris 1910) Nusaybinli Elie, söz konusu olan eserinde Musul'da Hamdanilere karşı çatışma sonucu yaşamını yitiren Merwani Kürd devletinin kurucusu Baz'ın (990) yerine geçen yeğeni Ebu Ali al-Hasan bin Merwan'ın trajik sonundan söz ediyor.. Elie, anılarında Ali al-Hasan bin Merwan Amed'e giderken kalenin kapısında halk tarafından karşılanıyor.. Bu arada Abdel Barr adlı biri onu öldürüyor ve şehri ele geçiriyor, diye yazıyor.. O dönem Gezirta yöneticisi olan kardeşi Abu Mansur Said bin Merwan, büyük abisinin ölümünü duyar duymaz Meyafarqine geliyor ve 11 Kasım 997 tarihinde kendi hakimiyetini yeniden tesis ediyor... O günden itibaren kendisine Mumahhid ed Daula“ denildi diyor.. Elie anılarında devamla Mumahhid ed Daula Said Meyafarqin'da güven,huzur ve düzeni sağladıktan sonra orayi kendisine başkent yaptı, hala şimdiye kadar ışıldayan kale duvarlarını örerek ismini verdi.. Mumahhid ed Daula Said, 1000 yılında o dönem Bağdatın Emiri olan Buyidi Baha el- Dawli'den Abbasi Kralı Mansur(754-775) zamanından beri Bağdat hastanesini yöneten Hekim Gabriel bin Abdullah bin Bakhtisho'yu Meyafarqin'e göndermesini istiyor.. 80 yaşında olan Gabriel çocukları ile birlikte Meyafarqin'e gelip yerleşiyor.. Fakat iki yıl sonra yaşama veda ediyor.. Elie'nin söylemiyle Merwani kralı Gabriel'i büyük servetler ve payeler veriyor.. Elie, Mumahhid ed Daula Said' in (14 aralık 1010) abisi gibi tuzağa düşürülüp öldürülmesine çok üzülüyor ve hatta anılarında onu tuzağa düşürüp öldüren Sarwin adlı birine “dinsiz, imansız“ diye hakaretler yağdırıyor.. Merwan'ın en küçük ve üçüncü oğlu olan Ebu Nasır, Sarwin'a karşı savaş başlatıyor ve onu yenip öldürüyor. Ebu Nasir Merwani Kürd devletinin başına geçtikten sonra Ebu Nasır El Dawla lakabını alıyor... Ebu Nasır El Dawla Merwani Kürd devletinin başına geçtikten sonra, kabiliyetli bir lider olduğundan dolayı kendisini o dönemin büyük güçlerinden olan Buyidlere, Fatimelere ve Bizanslara empoze ediyor... Bu 3 devlet, Ebu Nasır El Dawla'ye Merwanilerin başına geçtiğinden dolayı kutlama mesajları gönderiyorlar.. Elie, Ebu Nasır El Dawla'nin 1011 yılında vasalı olan İbni Dimne'nin denetimindeki Amedi yeniden kontrol altına aldığını ve Amed halkının Dimne'yi öldürdüğünü yazıyor.. Ebu Nasır El Dawla Bizans imparatorluğu ile karşılıklı dokunmazlık antlaşmasını imzalıyor..(sevgili Rohat Alakom, İstanbul Kürdleri adlı eserinde, Kürdler ve İstanbul ilişkisini bir hikaye dışında Molla Gorani'nın 1453 gidişine bağlıyor... Aslında Merwaniler döneminde ciddi ilişkiler var... Daha sonra Kerkük'ten Malatya'ya gelen ve oradan Moğol saldırıları esnasında Ege denizi boylarında Germiyanoğulları devletini kuran Germiyan Kürdleri ile Bizansların yüzyıllara dayanan ilişkilerinden aramak gerekir) Elie'nin “Muzafer Emir“ dediğ i Nasir al-Dawla Ahmed Bin Merwan bir Arap Emirinin hakimiyeti altında olan Urfa'yı Urfa halkının istemi üzerine özgürleştiriyor ve Athira adlı Arap Emirini de öldürüyor.. Merwani yada bazılarının Dostiki Kürd devletine Merwan'ın oğlu Nasir yarım asır boyunca kralık(Mirlik) yaptı.. Kral Nasir Meyafarqin'deki “Meryem Kilise“sinin hemen yanındaki tepede yeni bir kale inşa etti, köprüleri yaptı, kamuya açık hamamlar inşa etti... Ayrıca var olan Meyafarqin Observatuarını yeniden tamir etti... Meyafarqin ve Amed camilerinde kitaphaneler oluşturdu.. Ephrem-Isa Youssif'ın söylemiyle : “Meyafarqin Doğunun Güneşi olmuştu.. Meyafarqin, bilim adamlarının, dünya işlerinden ellerini çeken Sofilerin, El Esir gibi tarihçilerin, Abdullah El Kazurani gibi şairlerin rahatlık içinde kendilerini ifade ettiği ve hatta daha sonra Abbasilerin Halifesi olacak olan Muktadi'nin politik iliticada bulunduğu“ huzur, güven, ilim ve irfan merkezi olmuştu.. Bağdat Halifesi Al- Kadir'in Baş Veziri olan Abu al-Kasim al Huseyin al Mağribi Bağdat'ı terkederek Nasir al-Dawla Ahmed Bin Merwan'ın Baş Veziri olmuştu.. Al Mağribi 1026'dan öldüğü 1036 yılına kadar Merwani Kürd Devletine hizmet etti.. Al Mağribi, Nusaybinli Elie'yle her zaman dostluk ilişkilerini sürdürdü, ya Meyafarqin'de yada Nusaybin'de sık sık görüşüyorlardı.. Nasıl Nizami Mülk “Siyasetname“sini Selçuklu Sultanı Melik Şah'a yazmışsa, Firdewsi “Şahnamesi“ Haznewi Emirine yazmışsa, Al Mağribi'de İdeal yönetme sanatı olan “Kitab fi'l Siyasa“ sinı Merwani Miri, Mîr Nasir'a hitaben yazmıştır.. Meyafarqin doktoru, Abu Said Mansur bin İsa, diğer adıyla “Zahid al-Ulema“ (kendisi de hırıstiyan) Meyafarqin'de görkemli bir hastane yapıyor.( hastanenin yapılış hikayesi uzun, geçiyorum) Mîr Nasir “Meyafarqin Hastanesi“ için büyük servetler harcıyor.. Büyük felsefeci, hekim, mantılçı ve her alanda yazan İbni Butlan'da Mir Nasir'a dostu olmuş, Bağdat'ı terkederek Meyafarqin Sarayına yerleşmiştir.. Aslında Suriyeli Michel'in, Bizans, Arap,Fars, Ermeni ve Kürd tarihçilerinin Merwani Kürd Devleti Hakkında söylediklerini açmak, Selçukluların dönemi ve Kürd devletinin irdelemek gerekir.. Bu kısa yazıda Kürdlerin iktidar olduğu bir ortamda diğer etnik ve dinsel yapılara nasıl yaklaşım gösterdiklerini o azınlıkların kaleminden vermek istedim... Mervanilerin Başkenti olan Özgür Meyafarqin ile barbarların işgalı altındaki Silvanı kıyaslamak için bazı bilgiler aktardım Selamlar ve saygılarımla

[b]Dikkat edilirse buradan itibaren Musul ve Kerkuk'u birbirinden ayırıyorum. EU, Rusya ve İran'ın muhalefeti nedeniyle bölgede elini güçlendirecek yeni kartlar arıyor. Musul'da önemli bir süryani nüfus var. Lübnan'da da iktidar ortağı durumundalar. Eskiden İsrail yanlısı falanjistler içerisinde yer alıyorlardı. Hristiyan oluşları nedeniyle kiliseye ve Avrupa sağına cazip geliyorlar. Misyoner faaliyetleriyle "ehlileştirilmiş", sadakati sağlanmış bir grup. Musul'un, bir süryani devletçiği yada süryanilerin yönetimini ağırlıklı olarak ellerinde bulundurduğu federatif bir yapı olarak planlandığı, bölgede yeni bir İsrail'e zemin hazırlanmak istendiği 1958'den beri biliniyor. Aslında plan daha eski, kurulması planlanan ilk "İsrail" olarak süryani devletçiğini anmak hiçte yanlış olmaz. Simko bu hayali bitirdi.[/b] Benim Asuri bahsini Simko ile ilişkilendiren cümlelerim bundan ibaret. Kim aksini yazabildi, kim daha daha doğru yorumlayıp formule edebildiyse altına yazsın görelim. İkinci bir husus, iki alıntı ve doğru tefsiri.. 1. [i](kaba tercume: kralin (Faisal) 1933 de olumunden sonra, Gazi arap milyetcilerinin sempatisini kazandi ve bir vakitler Britishlrece kandilerine ait bir devlet icin desteklenen nasturi assurilerin isyaninin acimasizca bastirdi)[/i] 2. [i]((kaba tercume: 1914 de birici dunya savasi baslayinca, hakkarili nestorian hiristiyanlar osmanli bolgesinden, daha onceleri de nasturi toplulugunun var oldugu ve rusyanin onlara koruma imkani sundugu goreceli emniyetli urmiye bolgesine goctuler.Ruslar iran dan cekilince ortaya cikan otorite boslugunu Siimko doldurmaya giristi. Britishler tarafindan anti-osmanli savas gucu olarak orgutlenmeye cabalanan Nasturiler, urminye bolgesinde kendileri icin br bagimsiz devlet yaratma niyetinde idiler. Bu niyet onlar ile Simko nun cikarlarinin catismasina yol acti. Simko, gelenksel bir savas lordu ozelliklerini (warlord un turkce tam karsilgi yok gibi, mutegallibe(usurper) desek tam olmuyor, ancak ingizlicede "derogatory"/kucultucu asagilayici, kotu anlamlarda kullanildigi kesin)Kurd milyetci emelleri/talepleri ile birlsetirerek, onemlli miktarda kabileyi/asireti basarli bicimde kendi komutasi altinda birlestirmeyi becerdi.)[/i] İki farklı paragraf birbiriyle teknik anlamda çelişik değil, uyumlu ve yekdiğerini destekler durumda. Arap ülkleri bağımsızlıklarını İngilizler başta olmak üzere batılı devletlerin desteğiyle kazandılar, bu desteğe Rusya da dahildir. İsrail oluşumunu 2. Dünya savaşında Alman karşıtı cephede yer alan devletlere borçludur. Arap ülkelerinden farklı olarak İsrail bir tek yahudi topluluğunun yaşamadığı topraklarda kuruldu. Bosna-Hersegovina batılı ittifak güçlerinin Yugoslavya'yı işgali ve dağıtması sonucu batılı devletlerin korumacılığı ve garantisi altında kuruldu. Bu saydıklarıma Makedonya ve Kosova'yı da ekleyebilirsiniz. Kürdistan Federe Devleti batılı ittifak güçlerinin Irak'a müdahalesiyle kuruldu. Bu altı devletin kurulan devletlerin batılıların desteği ve himayesiyle kurulduğu tartışma götürmez bir şekilde ortadadır. Bundan hareketle arapların, yahudilerin, kürtlerin, boşnakların, makedonların, albanların devlet kurma emellerinin, bu uğurda mücadelelerinin, tarihin geçmiş dönemlerinde devlet oldukları gerçeğinin inkarı gerekmez. Batılıların destek sunması bu olguların her birini ortadan kaldırmaz. Doğru tanım, bölgedeki herhangi bir halkın devlet olma isteğinin bölgeyi bugün bile çok geniş bir şekilde işgalinde bulunduran güçlerin bölgeye dair hesapları ve bölgedeki menfaatleriyle uyuşması halinde gerçekleşme şansına sahip olduğudur. Arapların, kürtlerin, boşnakların, albanların devlet olması yaşadıkları yörede yekpare bir nüfus arzederek toprak bütünlüğü esas alınmak suretiyle, toprak bütünlüğü kavramı kurulan devletlerin meşruiyetine esas teşkil edecek şekilde kuruldu. İsrail'in kuruluşunda holokost ve dayandırıldığı dünyaya dağılmış, eziyet görmüş mazlum halk olması gerekçe gösterildi. İsrail'in bugün kurulduğu topraklar yahudilerin eskiden devlet oldukları topraklar olmak durumundadır. Ancak yahudiler eski dönemlerde de filistin yöresine işgalle geldiler. Devletleri bir defadan fazla işgal edildi dağıtıldı. israil'in meşruiyetinin bugün bile kimi çevrelerce tartışılıyor olmasının nedeni budur. İsrail'in filistin topraklarını da işgal ederek yayılması Eski Ahit'te yer alan "vadedilmiş topraklar" bahsinden başkaca meşriyet içermez. Günümüz hukuku böyle formüle edilmiştir. Süryanilerin toprak bütünlüğü yok. Yekpare nüfus özelliği göstererek çoğunluk olarak yaşadıkları yöreler Kürdistan'ın dışında. Urmiye'de ise tarihin hiçbir döneminde yerleşmedi ve yaşamadılar. Onbeşbin civarında silah çıkarabilen (aslında batılılarca silahlandırılmış) küçük bir gücün aniden hareketlenerek bulunduğu devletin siyasi sınırları dışına çıkıp önceleri hiç bulunmadığı bir alanda hak iddia etmesini teşvik eden nedenler aslında bu alıntılarda son derece açıktır. Birileri alıntıladığı yazıları okuma ve anlama yeteneğinden yoksunsa, bu durum gerçeği değiştirmeye yetmez. Ermeniler gibi süryaniler de ingilizler ve ruslar tarfaından silahlandırıldı ve teşvik edildiler. Sonunda büyük güçlerin anlaşması ile açıkta ve desteksiz bırakıldılar. Ermenilerin kendi topraklarını genişleterek kürtlerin topraklarını da ilhak edecek şekilde devlet olma planı vardı. Hem ermenilerde istek olarak vardı hem Sevr'in haritalarında ve lafzında bu olgu yeterince açıktır. Süryanilerin ermeniler kadar şansı yoktu. Ermeni hak talebinin istinad ettiği meşruiyeti ermenilere sağlayan nüfuz yekpareleriğinden yoksundular. Bugün hala yoksunlar. Ermeniler millettir. Süryaniler ise milliyet. Toprak bütünlüğüne sahip olmadıkları için milliyettirler, tıpkı yahudilerin israil'in kuruluşu öncesi sahip oldukları konumdadırlar. Süryanilere toprak aranıyor, hibe edecek olan olan kimin kesesinden ve topraklarından ikramda bulunacağını yine kimler adına ikram ettiğini açıklayarak teşrif buyursun görelim. Plana gelince.. aşağıdaki bir tek cümlede özetledim. Burada sayfalar dolusu yazılara karşılık benim bir bir tek cümlem var. [b]Aslında plan daha eski, kurulması planlanan ilk "İsrail" olarak süryani devletçiğini anmak hiçte yanlış olmaz. Simko bu hayali bitirdi.[/b] Yanlışını bulan şapka çıkarılır. Kimse kürt tarihini kürtleri köleliğe mahkum eden esas fail ingilizlerin gözlüğü ve niyetleriyle anlamak zorunda değil. Türkiye bile bugün hala kürtleri ingilizlerce sağlanmış statüko ve ingilizlerle imzalanan Lozan aracılığıyla kontrol ediyor. Sadece Türkiye değil, Irak ve Suriye'de devlet olarak varlıklarını ve tabiiki kürtlerin topraklarını işgal etmiş olmalarını ingilizlere borçuludurlar. Suriye, Irak ve Türkiye, Kürdistan sorununa ve kürtler ingiliz gözlüğüyle bakıyorlar. Sömürgeci zaviye budur. Kürdistan tarihini ve kürtlerin siyasal duruşunu bu zaviyeden irdelemeye kalkışmak, süryani ve ermeni meselelerine bizzat faillerinin ve sorumlulularının gözüyle bakmak körlük olmasının dışında "sömürge katipliğinin" kallavisidir. Duyanlar duymayanları haberdar etsin. ([i]Sömürge katibi deyimi, sömürgeci mekteplerde mürekkep yalamış olmakla kendi geçmişinden soyutlanan devşirmeler için Amilcar Cabral'ın kullandığı deyimdir[/i])

merhabalar belirttigin gibi,mvb ne ait iki alinti teknik olarak bir birini tutmuyor; zaman harcamissin, bulmussun iyi olmus. mvb ile dogrudan temasa gecme fikrinden evvel, bu durumda yorum yapma gerektigini dudsndum;kanaatimce, mvb de britonlarin ottomana karsi geri bir cepheyi kucuk hristiyan ve jenosid tehdidinde olan bir azinliga havale etme girisiminin altinda-ustunde, bu insanlara bir seyler vermek gerektigini- devlety veya hic olmazsa guvenilir alanlarda sirtini britona dayayabilecegi ortam diyelim- planlamislardir. asurlular ,kendi adlarina tehliklei planlar yapan britonlardan koruma-giderek devlet talebetmis olmalilar.baska da bir izahi olmaz bunun. gunumuzde abdnin- boryu otturen guc olarak, asurlulara devlet kurdurma gibi planlarinin olmadigini-olamayacagini, aslinda kurdlerin basina gelenlerden anlamakta mumkun.boyle bir plan-program, abd ile batili muttefiklerinin acendasinda yok, olmayacak. boylesi iddialarin gundeme gelemsinden cok ta fazla tedirgin olmaya gerek yok, sen de bunu goruyorum. varsin olsun, onemli olan bunun olomayacaginin sarih bicimde dile getirlmis olmasidir; yapildi, yapiliyor zaten. kurd aydinlarininda tedirginlikten dis guclerin milletimize komplo hazirladigi turunde iddialari seslendirmesi gayet dogal, olmali da ustelik. seninle berbat bicimde farkli dusunuyoruz. bizim de diger tuzu kuru lar gibi,hatta daha da fazla, onlar-yuz yillardir halklarini -kendilerini kandirmak icin yaptiklari paranoid iddia ve propagandaya ihtiyacimiz var. ama ote yandan da, tartisarak temelsiz gorulen-olan iddialari curutecek guce de ulasiyoruz- isbati su an usenmeden bir yigin alinti yapmandir. bir yigin gelismeyi, icadi, mutfgi falanda kurdlere ilintileme zamanlarmiz da gelemk uzere; ama dogrulari da yazmayi ogreniyoruz bu arada, oyle degilmi? yazmaya bak canbek

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.