„Kürd Açılımı” ile ilgili Sayın Molla Demirel ile söyleşi
KÜRT AÇILIMI MI YOKSA DEMOKRASİYE GEÇİŞ Yazar, Şair Molla Demirel’e ‚“Kürt Açılımı” konusunda bir söyleşi yaptık. Sorduğumuz sorulara yazarımız aşağıdaki yanıtları verdi. Farklı bir pencereden olaylara yanaştığına inanıyoruz. Aso Zagrosi (Newroz.Com ve Kürtistan Forum Editörü) 1. Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye’de devletin bir kanadından “Kürt açılımından”, “Kürt sorunun barışçıl çözümümden” ve “büyük bir projeden” söz ediliyor. Kürtlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama” diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan’ın Kürt Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu’dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürtlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürt fiziki olarak imha edildi ve Kürtlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürtleri muhatap almaksızın “bizim sizin için iyi bir projemiz var” diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Yanıt 1: Olaya çağdaş bilimin penceresinden bakmak ve yanaşmak gerek. Elbette bin yıldır Anadolu’da ve tüm Ortadoğu ve Balkanlarda halklar kardeşçe yaşamak istiyor. Ve kardeşçe yaşadığı dönemler de olmuştur. Bin yıl öncesinde de halkların kardeşçe yaşama isteği vardı. ve bu yüz yılda kardeşçe yaşamak istiyor. Geçmiş yüz yıllarda da çatıştığı dönemler olmuş. Türkler 4 bin atlıyla Anadolu’ya gelirken Arap ve Acemlerce çevreleri sarılıyor, tamamen yok edilmek isteniyor. Kürt boylarında 52 bin atlı savaşçı ile Türklerin imdadına yetişiyor ve onların katledilmesini engelliyorlar ve Anadolu’ya geçmelerini ve yerleşmelerini sağlıyorlar. Bu konuyu detaylarıyla çeşitli araştırmacılar yazdı. Bu olayda yer alan Kürt boyları hakkında ve Malazgirt savaşının gerçek iç yüzünü edebiyatçı Nuri Erkal çok anlaşılır yalın bir dille günümüzün Türkçe’siyle vermiştir. Eğer bugün bir ‘Kürt açılımı’ tartışılıyorsa demektir ki muhatap Kürt ulusudur. Toptan Kürt halkıdır. Kaldı ki ‘Kürt Açılımı’ sözü bana gayri ciddi geliyor. Mesele Kürt sorunu değildir mesele Türkiye’de ve Ortadoğu’da, hatta balkanlarda ve çağımızda insan hakları sorunudur. Türkiye’de Türk, Kürt, Arap, Laz, Arnavut, Çerkez,Ermeni, kısacası ülkemizde tüm halkların dillerini, kültürlerini özgürce yaşaması bir demokrasi sorunudur. Birinin eksikliği öbürünün de özgürlüğünü kısıtlayıcıdır, huzursuzlaştır ve evrensel alanda sağlıklı gelişmesinin önünde bir engeldir. Elbette ki siyasal alanda bir çözüm projesi her halkın bilim adamlarının (Etnoloji, Sosyoloji, Kültür, Politik vs. alanlarda ) bir araya gelerek bilimin ışığında çağdaş ve gelecek yüz yıllara yüzünü çeviren aydınlık, mutluluk ve refah getirecek, kesin olarak çatışmalara, tereddütlere yer bırakmayacak, oluşturdukları bir konseptle mümkündür. Bilim adamlar konseyi, bunu bugün çatışan, karşılıklı kan akıtan grupları da göz ardı etmeden, ama onların dışında ki geçmişten bugüne kadar kitleler üzerinde olumlu etkileri bulunan siyasilerin birikimlerinden yararlanarak sağlıklı bir barış konsepti hazırlaya bilirlar. Buna ne Kürt, ne Türk, ne de bir başka halkın karşı çıkması mümkün olur. Ancak bugün ki siyasi hükümet gerçekten başını dik tutarak, kendisine güvenerek böyle bir barış ortamı istiyor mu? Elbette uluslar arası evrende saygınlığı olan bilim adamlarının hazırlayacağı bir barış konseptin de savaştan çıkarı olan ve karizmasını akan kan üzerinde sağlayan sermaye kesimi, onların uzantısı muhalefet partileri, askerler sesini yükselteceklerdir. Ancak hükümet gerçekten samimi olarak barış tezinin arkasında durursa, barış ve özgürlük karşıtlarının sesi de bir müddet sonra sönecektir. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de tüm halk Kürt, Türk, Ermeni, Laz, Arnavut, Yahudi, Arap, Süryani, Gürcü vs.. bu yasaklardan, bu yok saymışlıktan, bu kavgadan ve akan kandan usanmıştır. Bir an önce barış, sevgi ve huzur istiyor. 2. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürtlere ve Kürtlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Yanıt: 2 Biz 21. yy. yaşıyoruz. Bugün var olmak için, uluslar arası arenada sağlıklı güçlü ve temiz bir dosya ile, yüz ile çıkmakla mümkündür. Ayrıca bugün var olan siyasi güçlerin iki alternatifi var. Bunlardan birini uygulamak zorundadır. 1. Yukarda değindiğimiz gibi bilimin ışığında tüm halkların bir arada eşitçe kardeşçe yaşayacağı bir siyasi rejim yaratmak. Bu çağın aklına uygun olanıdır. 2. Askeri güç kullanarak 72 milyona tek tip giysi giydirecek. Yani kan akıtarak insanlari Türkleştirecek. Bu ikincisi zaten kaç yüz yıldır defalarca denendi. Baskı arttıkça, kan akıtıldıkça, insanlar yerinden yurdundan zorla sürgün edildikçe kin, öfke daha da büyüdü. Daha çok kan aktı. Bu giderek günümüzde hakim sınıfların da, egemen milliyetin de varlığını, yaşama olanaklarını tehlikeye sokacak bir boyuta geldiğini artık dağdaki sağır çoban bile biliyor. Artık egemen sınıflarda bunun bir çıkış yolu, akla yatkın bir yol olmadığını ve sonunda bu akan kanda bir gün kendilerinde boğula bileceğini görmeye düşünmeye başladılar Bu durumla akla uygun olanı, yani birinci yolu ciddiye almaları gerekiyor. Türkiye’de başta Kürtler olmak üzere tüm halklara eşitçe kardeşçe yaşayacak bir yasayı hayata geçirmeleri gerekiyor. Bunu bilimin ışığında oluşturacakları bir konseptle tüm kesimleri de ikna ederek hayata geçirmeleri gerekiyor. Bunun dışında bir yol yoktur. Ancak şunu vurgulamaktan yarar var. Bu iş tanınmış bir kaç gazetecinin, TV. sunucusunun görüşleriyle, yorumlarıyla çözümlenebilecek bir iş değildir. 3. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım “Kuzey Kürtlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürtlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik bir açılımdır” söylemine dair yaklaşımız ne? Yanıt 3 Elbette ki dünya 2000 yıl önce hatta 20 yıl önceki iletişim durumunda değildir. Gelişen teknoloji nedeniyle her olan olayı anında dünya halkları TV ekranlarında görüyor ve diğer basın yoluyla anında haberdar oluyor. Nasıl Fransız burjuva devrimi veya 17 Ekim Sovyet devrimi dünyayı etkilediyse, ikinci dünya paylaşım savaşında başta Çin, Vietnam olmak üzere bir çok ülkenin kendi bağımsızlıklarını kazanmaları dünya politikasından büyük değişimler yarattıysa Irak Kürtistan’nın kendi Federe Devletini kurmakla dünyada ezilen halklar etkilenmiştir. Kapitalist dünyanın tüm zengin ülkeleri en modern silahlarıyla Afganistan’dalar. Yıllardır Afganistan’ı düzene sokamadılar. İran, kapitalizmin jandarmalığını elinde tutan ABD yi hiçe sayıyor ve kafa tutuyor. ABD’nin arka bahçesi olan Latin Amerika ülkeleri kapitalizmini ret ediyor, Amerika birleşik devletlerine ve dünya kapitalizmine meydan okuyor. Venaluzya açık bir örnektir. Kısacası dünyada yeniden bir özgürlüklere kavuşma isteği ve bağımsızlık rüzgarı esmeye başlamıştır. Ancak Türkiye’de bağımsızlık başta Kürtler olmak üzere tüm halkların özgürce kendi kaderlerini tayın etme hakkı mücadelesi Irak’ta Kürtlerin başarısından çok daha önce başlamıştır. Çok daha gerilere gitmeye gerek yok. 1968 kuşağında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Arslan darağacına giderken “Yaşasın Türk ve Kürt halkların kardeşliği, yaşasın bağımsız ve özgür Türkiye” diye haykırdılar. Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve arkadaşları aynı şekilde Kızıldere’de, İbrahim Kalpak Kaya, Ali Haydar Dersim dağlarında aynı cümleleri haykırdılar. 12 eylül 2000 Faşist Cunta on binlerce demokratı toparladığında zindanlarda aynı cümleler haykırıldı. İşte bu büyük acıları yaşayanların genç akrabaları, arkadaşları, dostları o korkunç işkence ve katliamların ardında daha da keskin ve daha da kararlı bir biçimde zora, haksızlığa, farklı milliyetlerin asimle edilişine karşı direnmeye başlamışlardır. 1972 yıllından bu yanı süren mücadelede yetkililerin verdiği rakamlarla 40 binden fazla insanın ölümü, binlerce köy ve mahallenin yakılışı, milyonlarca insanın ev, arazi ve işlerini terk etmesine neden olmuştur. Ancak egemen güçlerin zulüm ve baskıları Türkiye’de ki tüm halkların eşitçe, kardeşçe ama özgürce yaşama isteğini engelleyememiştir. Tersine daha da körüklemiştir. Artık tek bir çare vardır, ülkede çağa uygun tüm dilleri, kültürleri yaşamın her alanında eşit hale getirecek bir ortam oluşturmaktır. Eşitlik ve dillerin gelişimi bölünmeyi değil güveni, sevgiyi ve kardeşçe birlikte yaşamanın ortamını yaratacaktır. 4. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan’ın 15 Ağustos’da sunacağı “Yol haritası”ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürtlere sayısız “yol haritaları” sundu. Kürtlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürtistan”dan “kültürel haklar” derekesine indirdi. Hatta “Anayasa’da Kürtlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor” diyor/diyorlar. İmrali’den Kürtlere yol haritası olabilir mi? Yanıt 4: A. Öcalan olayı bence üzerinde tartışılmaması ve konuşulmaması gereken bir durum. Önce A. Öcalan tutuklu, özgürlüğü yok. Ne kadar arşiv var Ceza Evi’nde? Ne kadar belge ve ulusal devrimlerin tarihini anlatan kitap var ki üzerinde çalışabilsin, bir yol haritası çizsin? Bunu bende bilmiyorum, kimsenin de bildiği yok. Ancak en demokratik ortamların yaşandığı dönemlerden bile ceza evlerinin içine bırakın Milliyetler sorunlarını araştıran kitapları, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin, Ahmet Arif’in şiir kitapları Tolstoy, Dostveski, Orhan Kemal; Fakir Baykurt, Yaşar Kemal gibi yazarların romanları bile sokulmazdı. Bugün bu şartlarda A. Öcalan’ın kaldığı İmralı’da bu kaynaklara sahip olduğunu sanmıyorum. Biz dışarıda bile kaynak bulmakta zorlanıyoruz. Olsa ki bile bir Ceza Evi koşulunda tek başına bir ‘Yol Haritası’ yazma olanağı yoktur ve olamazda. Ancak bir birey olarak kendi düşüncelerini açıklayabilir. Yanlış veya doğru bizde ‘onun düşünceleri bunlarmış’ der saygı gösteririz. Ama onları tartışmak ve tartışmaya açmak olayı bilerek çıkmaz sokaklara doğru sürüklemek olacağı düşüncesindeyim. Bunu bilerek her gün medyada tartışmaya açanların Öcalan’ı politik bilimcilerinden, sosyoloji, Etnoloji, Kültür bilimcilerinden daha öne çıkarmaları ve tüm tartışmaları onun üzerinde yoğunlaştırmaları pek akıl karı değildir. Bence işi çözümsüzlüğe doğru sürüklemek istedikleri için, bunu çok bilinçli yapıyorlar. İnsanlarda bu oyuna kuzu kuzu katılıyorlar. 5. Aso Zagrosi: Kuzey Kürtistan’da tüm Kürt siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürtistanı” savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürtleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda neden Kürtistan’ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürt Konferansını toplamıyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Yanıt 5: Elbette benim herhangi bir parti veya siyasi örgüt hakkında bir şey söyleme olanağım yok. Ayrıca beni de aşar. Ben geçenlerde bir gazetede Kemal Burkay’ın “Ülkede Kürt ve demokrasi sorununda benin üzerime bir görev düşerse ben bütün içtenliğimle katkıda bulunmaya hazırım” demişti. Sanıyorum, Dr. Yusuf Ziya Ekinci, Mehmet Emin Bozarslan, Mehmet Bayrak gibi yüzlerce Kürt araştırmacısı ve politik bilimcisi var. Nedense bunlara günlük medyada yer verilmiyor. Çok hasas bir konu ve akan koca bir nehir üzerinde tek kıl telinde yapılmış bir köprü gibi. Bu konuda bugüne kadar sosyalizmi savunan örgütlerin belki bir korku ve çekinceleri olabilir. Farklı bir toplantı, kurultay program oluşturma çalışması barış için açılan tartışmalara zarar vereceğinden korkuyorlardır. Zaten yayın organlarında görüşlerini yayınlıyorlar. Ancak medya tekelleştiği için, belli sermaye tekellerin elinde bulunduğu için onlar kendi görüşleri ve kendi düşünceleri dışındakilere pek yer vermiyorlar. Halk devrimci sosyalistlerin ne düşündüğünü bilmiyor. Bunca kargaşanın içinde taneyi samandan ayırmakta kolay değildir. 6. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürtlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürtlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Yanıt 6: Dünya devletleri birleşerek güç olmaya çalışıyor. ABD, Rusya Ülkeler Topluluğu, AB, ( Hint Birliği, vs (Sosyalizm de geldiğinde herhalde eski Sosyalist Sovyetler Birliği, Sosyalist Yugoslavya Birliği, Sosyalist Çin Birliği) gibi örnekler var. Ayrıca ben binlerce yıldır tüm hammadde kaynaklarını batıya aktarmış olan Kürtler şimdi Ankara, İstanbul, İzmir Adana, Antalya başta olmak üzere batıdan çekilip yeniden milyonlarca acı yaşamak istemez. Böyle bir hataya düşecek kadar cahil olmadığını herkesin bilmesi gerekir. Ayrıca ben kendi ailemi alırsam onlarca yakın akrabam, Türk veya başka milliyetten insanla evli. Benim Türk gelin ve damattan doğan akrabalarımdan vaz geçmem mümkün değildir. Sanırım aynı şekilde Türkler de milyonlarca Kürt babalı, analı çocuklarından ayrılamazlar. Bunlar çifte vatandaşlık pasaportu mu alacaklar? Bence en güzel örnek İsviçre, Avusturya, Lüxemburg ülkeleridir. Yaşamın her alanında eşit. Devlet dairelerinde üç, dört dil birden kullanılıyor. Okullarda da aynı şekilde. Bazı düşünmeden konuşan, dünya da var olan kültür ve özgürlüklerin birlikte yaşam bilgisinden haberi olmayan köşe yazarlarının ve siyasetçilerin dediklerin tersine Dil bölücü olmaz. Dil birleştirici olur. Farklı dillerin, kültürlerin eşitçe bir arada yaşaması bir zenginliktir. Ben gittiğim dersliklerde toplantılarda hep çocuklara sorarım ‘ Cüzdanınızda bir Lira mı olmasını istersiniz iki Lira mı istersiniz?” Yanıt “tek ağızdan iki Lira” olur. Ardından derim ki “Bir Lira ananızdan öğrendiğiniz dildir, ikinci Lira da okulda öğrendiğiniz, yaşadığınız halk içinde öğrendiğiniz dildir. O zaman geleceğiniz için bu dilleri severek öğrenin”. Bir ülkede dillerin, kültürlerin çokluğu bir zenginliktir. Farklılıklar bilim adamlarına yeni imgeler kazandırırlar, onların yeni icatlara imza atmalarının zeminini yaratırlar. Çok dillilik insanı başarıdan başarıya götürür. İşte bunun bir çok örneğini burada Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, Amerika’da bir kaç dille yetişen çocuklarımız arasında görüyoruz... 7. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Yanit 7: Elbette hä. bir insan ve her milliyetten Türkiye halkı çok dillilikten, çok kültürlülükten, eşit olmaktan kardeşçe yaşamaktan korkmamalı. Geçmişte 5 kitap okuyup milliyetçi veya solcu kesilenlerin gecen yıllarda kariyer yapmak için “başta Kürtler olmak üzere Türkiye’de yaşayan her milliyetin ayrılma hakkı dahil kendi kaderlerini tayın hakkını” savunanlardan bir kısmının bugün Kürtlerin eşitçe yaşama isteklerinin ve Türkiye de demokratik açılımların sağlanmasının karşısında olmaları pek şaşırtıcı değildir. Başta Türkler, Kürtler ve diğer azınlıklar olmak üzere tüm Türkiye halkının bunları ciddiye almaması ve solcu, ulusalcı, milliyetçi ve inançlı olarak görmemeleri gerekir, bunlardan etkilenmemeleri gerekir. Onlar 30 yıl öncede, iki yıl öncede samimi değillerdi, bugün de samimi değiller. Onlar ekmek parası ve kariyer peşindeler. Kürtleri, Ermenileri, Yahudileri ve namuslu Türkleri koyulara atıp diri diri gömenleri, işkenceyle öldürenleri, köyleri, ekin ve ormanları yakanları da bugün ulusalcılık maskesiyle desteklemeleri, savunmaları anormal bir şey değildir. İnsanların o bir avuç çıkarcıyı öne çıkararak tüm Türk halkını, demokratlarını onlarla aynı terazinin kefesine koymamaları gerekir. Böyle bir davranış olaylara sadece yanlış bir yaklaşımla kalmaz, dostluğa, barışa özgürlüğe giden yollu tahrip eder. Büyük zararlara neden olur. Eğer biz gerçekten başta Kürtler olmak üzere ezilenlerin eşit, özgür olmasını ve barış ile bezenmiş insanca yaşanacak bir toprak istiyorsak, mutlaka bilgiyle, belgeyle konuşmalıyız, sağlıklı bilgilere, sağlıklı tarihi birikimlere sahip değilsek, tartışmayı bilim adamlarına bırakmamız gerekir. Ayrıca şunu bilmemiz gerekir. Halkların dostluğuna ve barışa hizmet etmeyen hiç bir çalışma, politik tutum, yazı türü ve sanatsal ürünün tarihsel kalıcılığı ve değeri olmaz. Saman alevi kadar kalıcılığı olur. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Ben de bu soruları hazırladığınız için teşekkür ediyorum. 03.09.2009 Molla Demirel (Şair - yazar, Radyo - Kaktus Münster genel yayın yönetmeni )