Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 14 August 2009

İSMET BERKAN
İmralı'dan ipuçları

[email protected]

Milliyet'te Devrim Sevimay'ın hazırladığı Kürt sorunuyla ilgili ’Türkiye kendi modelini arıyor' yazı-haber dizisini takip ediyor musunuz bilmiyorum. Ben bu dizinin uzun yıllardır Kürt sorunu konusunda yapılmış en iyi soruşturmalardan biri olduğunu düşünüyorum.
Devrim Sevimay'ın ve Milliyet'in 10 sorusuna cevap verenlerden biri de, Demokratik Toplum Partisi Meclis Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş'tı. Onun sözlerini okurken kafamda bir ışık yandı, o sayfayı bir kenara sakladım. Derken dün, Abdulah Öcalan'ın avukatlarından Ömer Güneş'in sözlerini de okuyunca kafamdaki belli belirsiz resim şekillenmeye başladı.
Bunun üzerine dün bir dizi telefon konuşması yaptım ve aklımdaki son şüphe kırıntılarını da giderdim.
Biliyorsunuz, bir beklenti oluştu, halen İmralı'da ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan'ın 15 Ağustos'ta, yani iki gün sonra Kürt sorununun çözümü konusunda kendi önerilerini açıklayacağı söyleniyor. Tabii bu sorunun konuşulduğu her köşe başında da Öcalan'ın ne diyeceğiyle ilgili türlü çeşitli spekülasyonlar yapılıyor.
Hükümetin bir ’Kürt açılımı'na hazırlandığı, iktidarla muhalefet arasında bu açılımın olası içeriğine ve açılım sırasında olacağından şüphelenilen müzakere sürecinin doğasına ilişkin bir hayli sert bir tartışma devam ediyor.
Bazı siyasiler, Öcalan'ın 15 Ağustos'ta yapacağı söylenen açıklamayı kastederek, ’Müzakereyi hükümet bizimle değil İmralı ile yapsın' bile diyorlar. Bu kavgalar içinde Milliyetçi Hareket Partisi kendisini peşinen sürecin dışında bıraktı ve sürece tümüyle karşı olduğunu ilan etti. Tutumu tam anlaşılamayan parti ise Cumhuriyet Halk Partisi. Onun da lideri Deniz Baykal, bütün o laf kalabalığının içinde kendince iki tane kırmızı çizgi belirledi. Bunlardan biri, Kürt kimliğinin Anayasa'ya girmesiyle, ikincisi ise milli eğitime etnik konuların dahil edilmesiyle ilgili. (İkinciden ne kastettiğini tam anlamadığımı daha önce de yazdım.)
Biz soruna ’Kürt sorunu' adını veriyoruz ama sorundan mustarip olan Kürtlerin, onların siyasi temsilcilerinin ve 25 yıldır terör eylemlerine devam eden PKK'nın bu sorunu nasıl tanımladığını, dolayısıyla nasıl bir çözüm peşinde koştuğunu bilmiyoruz.
PKK, ilk olarak tipik bir Marksist-Leninist kır gerillası örgütü olarak ortaya çıktı. Milliyetçilik dozu düşüktü. Sonra zaman içinde Kürt milliyetçisi bir örgüte dönüştü ve ayrılıkçı emeller peşinde koştu.
1999 yılında Abdullah Öcalan yakalanıp mahkeme önüne çıkarıldığında, bağımsız Kürt devletinden hiç söz etmedi, onun yerine ’Demokratik Konfederasyon' dedi. Yani, bir Kürt devleti kurulacak, Türk devletiyle birlikte bir konfederasyon oluşturacaktı.
Sonra oradan ’Demokratik Cumhuriyet'e geldik. Bunda da, siyasi hedef olarak konfederasyondan vazgeçilmişti ama adı konmamış bir federal yapı isteniyordu. Bölgesel parlamentodan, bölgesel bayraktan, bölgesel polis gücünden vs. söz ediliyordu.
Daha sonra ’Demokratik Cumhuriyet' kavramı kullanılsa bile içeriği değişti. Kürtlerin asli kurucu unsur olarak Anayasa'da yer almasından, federal bir yapı olmasa da illerde daha özerk yerel siyasi yapılardan vs. söz edilir oldu.
Fakat daha birkaç gün önce DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş'ın Milliyet'te çıkan sözleri bu taleplerin yeniden bir revizyona tabi tutulduğunun ilk işaretiydi. Şöyle diyordu Demirtaş: “Anayasa'da sadece Kürtler için özel düzenlemeler yapmak mümkün ve doğru değildir. Örneğin, anadilde eğitim hakkı olacak, ama bu arzu eden her etnik kesim için olacak. Özerk yerel yönetimler sadece Kürtlere tanınmış bir hak olmak yerine Türkiye'nin tamamında uygulanmak üzere hayata geçirilmiş bir idari model olmalı. Bu düzenlemelerin tamamı bir yandan Türkiye'nin ihtiyacı olan demokratik cumhuriyetin esaslarını oluştururken, öte yandan Kürt sorununun çözümüne de ortam sağlayacaktır.“
Gelin bir de Öcalan'ın avukatı Ömer Güneş'e kulak verelim aynı konuda:
“Anayasa'da etnik aidiyet vurgusu yerine, devletin tüm etnisitelere eşit mesafede olması, devletin nötr kalması daha çok önemsenmelidir. Anayasa, sadece Türklerin ve Kürtlerin değil, bütün kültürlerin kendisini ifade etmesine cevaz vermelidir. Türkçe resmi dil olmalı, ama Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı yerlerde kendi anadillerinde eğitim hakkı da mutlaka güvenceye alınmalıdır. Bireysel-kolektif haklar tartışması yüzeysel bir tartışmadır. Kültürel ve toplumsal içerikli bireysel haklar kavramı Fransa'nın Korsika'daki uygulamalarında geliştirdiği bir kavramdır. Ancak, Fransa dahi bu kavramı sürdürülebilir bir durum olmadığı için terk etmek zorunda kalmış, kolektif hakların kullanımını sağlamıştır.“
Ben dün sabah bu sözleri de okuyunca aldım telefonu elime ve kendimce ’ilgili' kişileri aramaya başladım. Aslında Öcalan'ın avukatları hariç hiç kimse onun 15 Ağustos'ta (veya her ne zamansa) ne söyleyeceğini tam olarak bilmiyor. Ancak bazı genel ve kritik konular var ki, bunlar öngörülebiliyor.
İşte bu öngörülebilir konulardan biri de, Kürt sorununun çözümüne ilişkin nihai siyasi talepler. O siyasi talepler de, yukarıdaki iki alıntıdan da anlaşılacağı gibi, artık hükümetin veya parlamentonun yerine getiremeyeceği talepler olmaktan çıkmış durumda.
Tek tek gidelim:
1. Ayrılıkçılık talebi ortadan kalktı; 2. Konfederasyon veya federasyon gibi ayrı ve özerk idari yapılar talebi de yok; 3. Anayasa'nın değişip etnik kimlikleri ’kurucu unsur' olarak göstermesi istenmiyor; 4. Bu anlamda Anayasal vatandaşlık ve eşit yurttaşlık ilkesi kabul ediliyor, özel muamele istenmiyor; 5. Çözümün demokratik standartların ve insan hakları standartlarının Batı Avrupa seviyesine getirilmesinde olduğu söyleniyor; 6. Ak Parti'nin daha önce yapmak istediği ama Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilince rafa kaldırdığı kamu yönetimi reform kanununun biraz daha geliştirilmiş hali talep ediliyor.
İmralı'nın geldiği son nokta kabaca böyle.

* Semih İdiz Kürt açılımında gerçek tabloyu yansıtan dizi “Kürt açılımı“ bir muamma şeklinde ilerliyor. Ne içerdiği tam olarak bilinmemekle birlikte, bu “açılım,“ doğası itibariyle, Türkiye'de en çok tartışılan konu oldu. Devrim Sevimay'ın yaptığı ve akla gelen hemen herkesi konuşturduğu, “Türkiye Kendi Modelini Arıyor“ dizisi ise, bu açıdan konjonktürü iyi yakalayan önemli bir gazetecilik olayıdır. Türkiye'de bu tür konular söz konusu olduğunda, eskilerin ifadesiyle, “müesses düzenin temsilcileri“, bakış açılarının “monokrom,“ yani “siyah-beyaz“ olmasını isterler. Ara tonlara ve farklı renklere girenler ise ya “entel-dantel,“ ya “12 kötü adam“ ya da “başkalarının maşası“ olurlar. Fakat 70 milyonluk Türkiye'yi bu basit şablona oturtmak mümkün değil artık. Geçmişte insanlar, malum nedenlerle, bu konularda fikirlerini kendilerine saklamayı tercih ederlerdi. Oysa Sevimay'ın dizisi, her şeyi konuşan bir toplum haline geldiğimizi ortaya koyuyor. Bu çerçevede, dizide dikkatimizi özellikle çeken bazı görüşlere işaret etmek istiyoruz. Eski MİT Müsteşarı'nın cesur sözleri Yaşayan en önemli tarihçilerimizden olan Prof. Kemal Karpat bakın ne diyor: “Öcalan'la gayri resmi müzakere faydalıdır. Benim kanımca Öcalan tüm konuları iyi bilen ve bir dereceye kadar ileriyi görebilen bir kimsedir... Öcalan etkili bir kimsedir ve bu etki çok faydalı sonuçlar getirebilir.“ MİT Müsteşarı ve emekli Büyükelçi Sönmez Köksal'ın cesur sözleri de dikkati çekiyor. Öcalan'ın sürece dahil edilmesine karşı olan Köksal, buna rağmen “Öcalan'ın sürecin olumlu şekilde başlatılıp sonuca ulaşmasında önemli bir aktör olduğu muhakkak“ diyor. Köksal, “PKK adına müzakereleri yürütmek konusunda tam yetkili olan“ bir kişiyle gizli müzakereler yapılmasına da karşı değil. Eski MİT Kontr-terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür de aynı kanaatte. Ona göre de, “gizli“ olması koşuluyla, “PKK ile silah bırakma ve dönüş süreci, doğrudan temaslarla ve müzakere yoluyla yapılmalıdır.“ Eymür ayrıca, ilan edilecek bir affın PKK'nın lider kadrosu için de “cazip maddeler“ içermesinden yana. Bu görüşlere şiddetle karşı çıkanlar da var elbette. Emekli Orgeneral ve eski PKK ile Mücadele Koordinatörü Edip Başer'e göre, “Terörist başının sürece resmi olarak dahil edilmesi halinde, bu sürecin ’çözüm süreci' olmaktan ziyade, ’devletin terör örgütüne teslim süreci' olarak nitelenmesi daha uygun olur.“ Pamir, önemli bir boyut kattı Başer'e göre, PKK'nın eylemlerini durdurması için devletin operasyonları durdurmak gibi bir taviz vermesi de gerekmiyor. Başer'in sözleri sağ kanadın görüşlerini özetlediği için, MHP ve CHP'nin dizide yer alan ve genel olarak bilinen görüşlerine girmemiz gerekmiyor. DTP temsilcilerinin de bilinen görüşlerine girmemize gerek yok. Ancak, NATO'nun yeni “akil adamlarından“ biri olarak seçilen emekli Büyükelçi Ümit Pamir'in aşağıdaki sözlerine işaret etmeden geçemeyeceğiz. “Bence Türklerle Kürtlerin birlikte mi, yoksa ayrı ayrı mı yaşamak istedikleri saptaması referandumla yapılmalıdır ve bir an önce yapılmalıdır... Vatandaşlar neye oy verirlerse, sonradan neyle karşılaşacaklarını baştan bilmeli, tartışmalı, söylenecek her sözü dinleme imkânı bulmalıdır.“ Bu sözlerde, “iyi düşünün, sonra bedel ödersiniz“ uyarısı da var tabii. Ancak Pamir daha önce açıkça telaffuz edilmeyen bir seçeneği dillendirerek genel tartışmaya önemli bir boyut katmıştır. Sevimay'ın bugün sona eren dizisinden sadece birkaç görüşe değinebildik burada. Bütünlüklü bir görüntü için herkese, kitaplaştırılacağını umduğumuz bu diziyi toplu halde okumalarını öneriyoruz.

peki kurtler 29 isyanden sonra imrali deki gibimi olacak hayir bunu iyi bilsinler eyer kürtlerin haklari verilmedigi surece kürt mileti hayata savasa son vermez nedeni bu gun pkk ise yarin olumsuz kawa gelir bu kader sehit verdik yanliz türkiyenin demokrasilesmesim icin seheit verdik olmaz oyle sey eyer dtp yukarda onerilen onerileri saviniyorsa cok yanlis bir politikadir ve kürt milletin isteyi deyil bu oneriler ancak ve ancak kürt milleti kuzey kurdistan gibi savundugu haklarin ayinisini savunmasin gerekir yoksa kürdistan ve türkiye,suriye,irak,iran deki kürdistan ve onlarin bolgelerinde savasin durdurulmasi imkansiz olacak bunu iyi bilmeleri gerekir yoksa kürt milletinin adina itifak edenler kürt milletine en büyük ihaneti yapmis olacak

peki kurtler 29 isyanden sonra imrali deki gibimi olacak hayir bunu iyi bilsinler eyer kürtlerin haklari verilmedigi surece kürt mileti hayata savasa son vermez nedeni bu gun pkk ise yarin olumsuz kawa gelir bu kader sehit verdik yanliz türkiyenin demokrasilesmesim icin seheit verdik olmaz oyle sey eyer dtp yukarda onerilen onerileri saviniyorsa cok yanlis bir politikadir ve kürt milletin isteyi deyil bu oneriler ancak ve ancak kürt milleti kuzey kurdistan gibi savundugu haklarin ayinisini savunmasin gerekir yoksa kürdistan ve türkiye,suriye,irak,iran deki kürdistan ve onlarin bolgelerinde savasin durdurulmasi imkansiz olacak bunu iyi bilmeleri gerekir yoksa kürt milletinin adina itifak edenler kürt milletine en büyük ihaneti yapmis olacak

peki kurtler 29 isyanden sonra imrali deki gibimi olacak hayir bunu iyi bilsinler eyer kürtlerin haklari verilmedigi surece kürt mileti hayata savasa son vermez nedeni bu gun pkk ise yarin olumsuz kawa gelir bu kader sehit verdik yanliz türkiyenin demokrasilesmesim icin seheit verdik olmaz oyle sey eyer dtp yukarda onerilen onerileri saviniyorsa cok yanlis bir politikadir ve kürt milletin isteyi deyil bu oneriler ancak ve ancak kürt milleti kuzey kurdistan gibi savundugu haklarin ayinisini savunmasin gerekir yoksa kürdistan ve türkiye,suriye,irak,iran deki kürdistan ve onlarin bolgelerinde savasin durdurulmasi imkansiz olacak bunu iyi bilmeleri gerekir yoksa kürt milletinin adina itifak edenler kürt milletine en büyük ihaneti yapmis olacak yasasin bagimsiz birlesik demokartik kürdistan

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.